02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 15 ARALIK 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 11 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Karartılan Kurultay Pazar günü CHP’nin 14. olağanüstü kurultayı var. Kurultayı “olağanüstü” kılan, yalnızca “tüzük ve program kurultayı” olması değildir; yeri ve sü- resi de gerçekten “olağanüstü”dür. Genel Başkan Deniz Baykal imzalı ilana gö- re (Cumhuriyet, 19 Kasım), Kurultay, “21 Aralık Pazar günü saat 10.00’da Ankara’da Sheraton Oteli Toplantı Salonu’nda” toplanacaktır. Asırlık CHP, hem tüzük hem de program hazırlıklarını, yani varlık nedeni olan iki en önemli konuyu, bir “otel salonunda” ve de “bir günde” görüşecek ve sonuçlandıracaktır. Ülkenin iç ve dış sorunlarının çok ağırlaştığı, bu- na karşılık siyasetin çözüm üretemeyerek tıkan- dığı bir dönemde bu tutum gerçekten olağan- üstüdür! Yerel seçimlere gidilirken bir büyük kitlesel ka- tılımla en azından geleneksel toplantı yeri olan Atatürk Spor Salonu’nda yapılması gereken ku- rultayın bir otel salonuna sıkıştırılmasının hiçbir “sağlıklı” gerekçesi olamaz. Neden, ister düşünsel olduğu gibi fiziksel olarak da Cumhuriyetin de- ğerlerinden uzaklaşma, ister tüzük ve program- da yapılacakları kamuoyundan saklama ve ka- çırma olsun kurultayın yer seçimi ve süresinin bir gün olması; bir küçülme ve “parti”yi küçültme- dir; başlı başına bir siyasal ayıptır! Kurultay gündemi bir güne çok şey sığdırıyor. Genel Başkan Baykal’ın “açış” konuşmasında, kendisinin yarattığı ve kurultayı gündemden çı- karan son tartışmalara geniş olarak yer verme- si beklenir. Bayka’ın, konuşmasında, kendisini eleştirenleri yerden yere vuracağı -ancak onla- ra hiç ama hiç söz hakkı tanınmayacağı- ise ke- sindir. Bu “tek kişilik demokrasi” gösterisinden sonra iki komisyon kurulacak ve bunların hazır- ladıkları raporlar ele alınacaktır. İlginçtir, Tüzük Komisyonu raporunun “görüşülmesi ve oylan- ması”; Program Komisyonu Raporu’nun ise “okunması, görüşülmesi ve oylanması” isteniyor. Herhalde bu biçimsel farklılaştırmanın önemli bir nedeni vardır?! “Biçimi” bu ölçüde eğri-büğrü olan bir kurul- tayın “içeriğinden” ne beklenir? Tüzük değişikliğinin partinin iç işleyişini hiçbir biçimde demokratikleştirmeyeceği şimdiden bi- linen bir gerçektir. Kaldı ki tüzük taslağı, parti mec- lisinde tartışılmadığı gibi, Meclis grubuna ve il baş- kanlıklarına da gönderilmiş değildir. Bu “tartış- mazlık” ortamında, arkadaşlarımızın hazırladığı “CHP İçin Demokratik Tüzük” önerisi de dikka- te alınmayacak, demokratik (!) bir tutumla, “gö- rüşülmeden” reddedilecektir. Program taslağı ise tam anlamıyla, bir “dizüs- tü işlemidir.” Yani, bilgisayarda Baykal’ın ko- nuşmalarından “kes-yapıştır” yaklaşımıyla oluş- turulmuş bulunuyor. Adının “Değişim İçin Pusula” konulması, prog- ram taslağını, içi boş ancak “çekici” başlıklarla, bir “vitrin süsü” olmanın ötesine geçirmiyor. Taslak, şu anda yürürlükte olan programın çok ama çok gerisinde kalıyor. Taslak, program değişikliğinin gerekçesini, eldeki programın öngördüğü “birçok hedef ve po- litikanın geçmiş 14 yıl içinde fiilen gerçekleşmiş olması”na bağlıyor; bunun değiştirmeyi “zorun- lu” kıldığını vurguluyor. CHP son 14 yılda iktidar yüzü görmediğine göre programdaki hedef ve po- litikaların nasıl “fiilen” gerçekleştiği, gerçekten an- laşılır gibi değildir! Program taslağında ne küreselleşme sürecin- de dünyadaki son gelişmelere yer veriliyor ne de buna karşı dünya solunun değerlendirmeleri ve bilinci söz konusu oluyor. Program taslağı, toplumun işsizlik ve ekono- mik bunalım gibi can alıcı güncel sorunlarını da “..cek, ..cak”larla geçiştiriyor. Ülke gündemini yıl- lardır etkileyen sorunlara çok yüzeysel bakılıyor. Örneğin yürürlükteki program “Kürt Sorunu” diyordu (s.73); taslak, bunu bile diyemiyor; so- runun “adını anmıyor”! “CHP İçin Demokratik Tü- zük” istemi gibi, Güneydoğu delegelerinin bu ko- nudaki isteklerinin de yerine getirilmeyeceği gö- rülüyor. Cumhuriyetin kurucusu olan CHP, 2023’te kut- lanacak 100. yıla nasıl bir Türkiye ile gidileceği- nin ufuk açıcı öngörülerinden, açılımlarından, Cumhuriyetin değerlerinden, demokratikleşme ve ekonomik gelişmenin dinamiklerinin olası bi- çimlerinden ve bunların sonuçlarından haberdar bile olmayan bir program değişikliği yaklaşımı ser- giliyor. Üzerinde çok daha ayrıntılı olarak durulması bir zorunluluk olan program taslağı çok dar bir an- layışı, bir “bilinçsizliği” temsil ediyor. Örneğin, yü- rürlükteki program CHP’yi “değişimin gücü” olarak görürken kurultaydan sonra onun yerini ala- cak olan Baykal taslağı, “gücün” yerine “pusu- layı” koyuyor! CHP’lilere ve topluma, siyasetin te- meli olan “toplumsal güç” kavramından yoksun bir program öneriliyor. Tüzük değişikliği partiyi çok daha antidemok- ratik bir yapıya sokuyor. Program önerisi ise ge- nel başkanın günlük değerlendirmelerinin ötesi- ne geçmiyor. Bu kurultay süreciyle, CHP’nin, Bay- kal tarafından hançerlenmesi, varlığının, kimliği- nin ve değerlerinin saldırıya uğraması çok ileri nok- talara taşınıyor. Kara çarşafa sarılma ve partinin geçmişinin reddedilmesi ile iyice karartılan ku- rultay, bunlar yetmiyormuş gibi bir de “yılın en uzun gecesinde” yapılıyor. Yine de Cumhuriyetin aydınlanmacı hamuru- nun geleceğin umudu olduğu; bu karanlık ku- rultayların mutlaka aşılacağı bilinciyle uğraş ver- mek gerekiyor. Kriz karşõsõnda dünya ekonomisi için bir ‘Big Bang Kurtarmasõ’ öneren Newsweek ‘Felaketin eşiğindeyiz’ Geçen hafta Almanya ile İngiltere ara- sında yaşanan tartışmalar, yönetenle- rin eskisi gibi yönetmekte zorluk çek- tiklerini bir kez daha gösterirken, haf- ta boyunca tüm Yunanistan’ı etkisi al- tına alan, hatta kimi Avrupa kentlerine de sıçrayan eylemler, “yönetilenlerin de duyarlılıklarında bir değişimin başlamış olabileceğini” düşündürüyordu. ‘U’ dönüşü, ‘Almanya sorunu’ Ekonomik krizde, ABD başta olmak üzere, “yönetenler eskisi gibi yönete- medikleri” için, bir “U” dönüşü yaparak, bütçe açığı kaygısını, mali disiplini (neoliberalizmi) rüzgâra savurup ban- kalarını kurtarmaya, tüketici talebini güçlendirmeye yönelik kamu harca- malarına (maliye politikaları) yöneldiler. Ancak bu “U” dönüşüne başlayan- ların, kriz karşısında, eşgüdüm içinde hareket etmekte büyük zorluk çektik- lerini görüyoruz. “Küreselleşme” ulus devleti etkisizleştirmediği gibi, ulusal çı- kar anlayışını, uluslararası sermayenin ulusal dayanaklarını da ortadan kaldır- mamış meğerse... Bu gerçeği, ulus devleti etkisizleştir- mede en ileri gittiği varsayılan Avrupa Birliği’nde görmek çok öğretici. Kriz başladığından bu yana AB liderliği (Al- manya, Fransa, İngiltere) ortak bir kriz yönetim modeli, “kurtarma paketi” oluş- turmakta zorlanıyor. Geçen hafta üze- rinde “anlaşılan” 200 milyar Avro’luk destekleme paketi öncesinde İngiltere- Fransa inisiyatifi, karşısında Alman- ya’nın direnci, “Almanya sorununun” adeta yeniden gündeme gelmeye baş- ladığını düşündürüyordu. Alman Maliye Bakanı Steinbrück’ün, İngiliz hükümetinin ekonomi politikala- rını eleştirirken, diplomasi kurallarını çiğ- neyerek sarf ettiği “kaba saba Key- nesçilik”, “İşçi Partisi politikalarının iflası” gibi ifadeler, bu direncin en son örneğiydi. Şansölye Merkel ve Maliye Bakanı Steinbrück, yıllardır sıkı bütçe politikasının önemi üzerine söylevleri- ni dinledikleri, ama şimdi bir “U” dönüşü yapan İngiltere’nin peşine takılmak is- temiyor, hem Avro bölgesine yönelik bir mali pakete hem de karbon emisyonunu sınırlayan tedbirlere katılmakta isteksiz davranıyorlardı. Bu isteksizliğin arkasında, Hıristiyan Demokrat - Sosyal Demokrat koalis- yonun üyelerinin yaklaşan se- çimlere ilişkin siyasi kaygıları ol- duğu kadar, Almanya ekono- misinin özgün koşulları da ya- tıyor. Almanya ekonomisi, The Guardian’ın bir yorumunda özetlendiği gibi, ABD ve İngil- tere’den farklı olarak öncelikle, gelirinin yüzde 60’ını ihracattan elde eden güçlü bir sanayi sek- törüne dayanıyor. Tüketici, ko- nut kredileri sektöründe sorun- lar, neoliberal finansallaşma- nın batağındaki ülkelerinki ka- dar ağır değil, Alman hane hal- kı tasarruf oranları da görece yüksek. Dahası, Almanya denk bir büt- çeye, Çin’den sonra en büyük cari he- sap fazlasına sahip... Bu koşullarda, Almanya’daki egemen sermaye açısından iç talebin teşvikine yönelik bir mali paket en azından şim- dilik gerekli değil. Alman yönetimi de, mali kaynakları daha sonra, gerekti- ğinde, uluslararası rekabet gücü yüksek, istihdama da en büyük katkıyı sağlayan otomotive (her yedi kişiden biri bu sektörde çalışıyor) gibi sektörleri des- teklemekte kullanmayı planlıyor. Alman hükümetinin, İngiltere ve Fran- sa’yla arasındaki uyumsuzlukta, ulus- lararası mali ve sanayi rekabetinin de önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Mali rekabet, Londra ve Frankfurt bor- saları arasında yaşanıyor. Alman Mali- ye Bakanı’nın İngiltere’nin ekonomi politikalarına yönelik eleştirileri, sterli- nin geleceğine, Londra borsasının çe- kiciliğine gölge düşürüyor. Avro böl- gesine yönelik mali destekteki istek- sizliğin ise iki nedeni olabilir. Biri Al- manya, herhangi bir paketin yüzde 20’ye yakın yükünü üstleneceğini bili- yor. İkincisi, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’nin deyimiyle “Fransa çalışır- ken Almanya’nın düşünmesi” için geçen sürede, diğer ülkelerde iflasların hız- lanması, özellikle otomotiv ve iş aletleri sektörlerinde Alman şirketlerine yeni pi- yasaların, olanakların açılmasını geti- rebilir. Cuma günü gerçekleştirilen an- laşmaya karşın, Almanya’nın bağımsız davranma eğiliminin giderek artması, Avro bölgesi içinde çelişkilerin daha da büyümesi beklenebilir. Yeni bir dalga mı? Sivil polislerin, 6 Aralık günü Atina’nın sol eğilimli, “karşıt kültür” çevrelerinin yoğunlaştığı, yıllardır, sık sık polisle çatışmaların yaşandığı Exarchia ma- hallesinde 15 yaşında bir genci vurarak öldürmesi Kathimerini’nin bir yoru- munda vurguladığı gibi, “hiç de bek- lenmedik bir şey değildi” (11/12/08). Ama, ardından patlak veren, hızla ül- kenin büyük kentlerini saran, önceden planlanmış bir genel grevle de çakışan protesto gösterileri, herkeste şok yarattı. BBC’nin saygın ve soğukkanlı olarak ni- telediği gazete Kathimerini’nin cuma günkü yorumunun başlığı da “Yanılsa- maların peçesi kalktı” diyordu. Yorum- cu, Nikos Konstandars’a göre geçen hafta Yunanis- tan’ı sarsan ve üniversite iş- galleri, sokak çatışmalarıyla ikinci haftasına girmekte olan toplumsal “olayların yarattığı radikalleşmenin sonuçları ge- lecek on yıl boyunca yaşa- nacak.” (AthensPlus, 12/12/08) “Şok”, “yanılsamaların kay- bolması”, “radikalleşme” bek- lentisi (öznelliklerin yeniden şekillenmesi) gibi saptama- lar, bize bu çatışmaların bir tarihsel “olay” niteliği taşıdı- ğını söylüyor. Yıllardır biriken ekonomik toplumsal sorunlarla, meşruiyeti zayıf bir devletin ve ekonomik kriz içinde izlenen neoli- beral hükümet politikalarının, Yunan solunun hâlâ kaybolmamış radikal ge- leneğinin tarihsel zemini üzerinde ke- sişmesinin, “bir olay alanı” yarattığı söylenebilir. Bundan sonra artık “olayın” doğması için tek eksik, tetikleyici bir rast- lantıyı müdahale aracı olarak kullanacak bir “öznedir”. Yunan Anarşist hareke- ti ve SYRIZA olarak bilinen sol ittifakı- nın harekete geçirdiği “yeni orta sınıfın” (benim “yeni proletarya” olarak nitele- diğim kesim) bu tarihsel işlevi başarıy- la gerçekleştirerek “olayı” yarattığı gö- rülüyor. “Proletarya”nın geleneksel ve yeni kesimlerinin bir olayın içinde bir- leşmesine olanak sağlayan Genel Grev ise, tarihin ilginç bir “cilvesi”. Der Spiegel’den The Guardian’a, Le Monde’dan, Liberation’a, Kathimeri- ni’ye kadar hemen tüm yorumcular, Anarşist grupların olayları başlattığını, eyleme katılan, sokaklardaki kitlenin esas olarak öğrencilerden, lise, üni- versite öğretim üyelerinden, “beyaz yakalı”, eğitimli kesimlerden oluştuğu- nu; gelip geçen halkın, alışveriş yapan kadınların sokaklardakilerle samimi ile- tişimine ilişkin gözlemleri aktarıyorlar- dı. Hizmet sektörünün, bilişim en- düstrisinin yükselmesiyle başlayan yeni sınıf şekilenmelerinin ayırdında olmayan kimi yorumcularsa, sokakta- ki kitlenin belirleyici niteliğini “küçük- burjuva” (orta sınıf) olarak saptıyordu. Belli ki Türkiye’de nisan mitinglerine ka- tılan kitlenin sosyal özelliklerine çok ben- zeyen (geleneksel işçi sınıfının sokak ey- lemlerine katılımının yoğun olmadığı bil- diriliyor) bir kitle vardı sokakta. Yukarda değindiğim çeşitli yayın or- ganları, bu kesimin sorunlarını, kızgın- lığının kaynaklarını aktarırken, sol ge- leneğin yanı sıra, yönetimin neoliberal politikalarının yıkıcı etkilerinin, kamu ara- zilerinin yok pahasına, hükümet üyele- rini de içeren yolsuzluklar yoluyla mü- teahhitlere satılmasının, hükümetin kriz vurunca bankalara 28 milyar Avro ve- rirken sosyal hizmetleri kısmasının, eğitimli gençlik içinde yaygın işsizliğin, düşük ücretlerin, geleceğe yönelik umutsuzluğun altını çiziyorlardı. The Daily Telegraph gibi muhafaza- kâr basından yorumcular, benzer ko- şulların İspanya, İtalya gibi ülkelerin ya- nı sıra, İngiltere ve Fransa için de ge- çerli olduğunu, ekonomik kriz ilerledikçe bu tip sosyal olayların sıklaşacağını dü- şünüyorlar. (11/12). Cumartesi günü Le Monde ve The Independent’ın, Pazar günü de The Guardian’ın yorumcuları da aynı fikirdeydi (13/12). DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Berlin, Londra, Atina Süt üreticisinin en zor yõlõ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Ziraat Odalarõ Birliği (TZOB) Genel Başkanõ Şemsi Bayraktar, ekonomik krizin süt üreticilerini de vurduğunu belirte- rek “Süt üreticisi, 1980’den beri hiçbir zaman bu kadar kötü bir duruma düşmemiştir” dedi. Süt üreticisinin ilk kez bu yõl fiyat dü- şürme eğilimine girdiğini kaydeden Bayraktar, bunda oluşan süt stok- larõnõn, dõş piyasadan çok daha ucuza süttozu ithal edilebilmesinin ve stok maliyetlerinin her geçen gün artmasõnõn etkili olduğunu be- lirtti. Süt fiyatlarõ düşerken üreti- cilerin maliyetlerinin arttõğõna dik- kat çeken Bayraktar, “okul sütü programı”nõn yeniden yaşama geçirilmesini de önerdi. Kartõ çalõnan emekli haklõ KONYA (AA) - 2 Ocak 2008’de bir bankanõn ATM’sine takõlan cihaz- la banka kartõ çalõnan ve hesabõndan 660 YTL çekilen emekli, tüketici mahkemesinde açtõğõ davayõ ka- zandõ. Ankara’da bir bankanõn Köroğlu Şu- besi’ne giden emekli Mustafa Ak- pınar (56), kartõnõ ATM cihazõna yerleştirdikten sonra ‘geçici bir sü- re hizmet veremiyoruz’ uyarõsõy- la karşõlaştõ. Kartõnõ geri alamayan Akpõnar, Ankara 5. Tüketici Mah- kemesi’nde dava açtõ. ‘Güvenlik za- fiyeti’ olduğu gerekçesiyle Akpõnar’õ haklõ bulan mahkeme, 660 YTL’nin yasal faiziyle birlikte da- vacõya verilmesine karar verdi. Ekonomi Servisi - Kü- resel krizin karşõsõnda başta ABD’de olmak üzere, şimdiye kadar çe- şitli ülkelerce oluşturulan “kurtarma paketleri”nin istenen sonucu verme- diği belirtilerek bir “Big Bang Kurtar- ması” istendi. ABD’li haftalõk ha- ber dergisi News- week, dünya ekono- misini canlandõrmak için 2 trilyonu ABD’de olmak üze- re, toplam 4 trilyon dolarõn harcanmasõ gerektiğini yazdõ. Derginin son sayõsõnda yer alan geniş bir yazõda dünya liderleri- nin karmaşõk ve yetersiz kurtar- ma paketleri çerçevesinde çok bü- yük miktar paralar harcadõğõ be- lirtilerek “İlaç sonuç vermiyor. Bankacılık sistemi ve derinleşen küresel resesyonun çok ötesine giden, büyük siyasi istikrar- sızlığa ve çatışmaya götüren bir felaketin eşiğindeyiz” de- nildi. Evrenin yaratõlõşõna ilişkin “Big bang” teorisine gönderme yapan dergi, şöyle devam etti: “Gereken yanıt, şimdiye kadar gördüklerimizden büyük olan, hükümetlerin bulaşıcı hastalı- ğın bir adım gerisinde değil, karşısında yer almasını sağla- yan, güveni yeniden tesis ede- bilecek kadar geniş ve etkin, ‘Big bang’ türü bir küresel kurtarmadır.” Şimdiye kadarki kurtarma ön- lemlerinin, toplam maliyetinin 8 trilyon dolarõ bulacağõnõ, bu ra- kamõn ABD’nin İkinci Dünya Savaşõ harcamalarõndan da büyük olduğuna dikkat çeken dergi, bu- na karşõn ekonomik koşullarõn kötüleşmeyi sürdürdüğü, işsizli- ğin arttõğõnõ, tüketici ve yatõrõm- cõ güveninin olumsuz etkilendi- ğini belirtti. Dergi, uzmanlarõn küresel kri- zin sosyal ve siyasi etkilerini önemsememiş olabileceğini be- lirterek “Ekonomik sıkıntıla- rın, şimdiden Pakistan, Türki- ye, Ukrayna, Orta Asya ülke- leri, Tayland ve İran dahil ol- mak üzere sıcak bölgelerde milliyetçi harareti ve siyasi is- tikrarsızlığı arttırmakta oldu- ğuna ilişkin işaretler var” diye yazdõ. ABD Başkanlõğõ’nõ devrala- cak olan Barack Obama’nõn, ge- reken büyük küresel çabaya ön- cülük yapabilecek tek lider ol- duğunu belirten dergi, küresel ekonomiyi canlandõrma paketi- nin, 7 kat arttõrõlarak dünyanõn toplam milli gelirinin yüzde 7’si- ni oluşturan 4 trilyon dolarõ bul- masõnõ istedi. ŞEHRİBAN KIRAÇ Türkiye Odalar ve Borsalar Birli- ği (TOBB) Kadõn Girişimciler Ku- rulu Başkanõ ve Hey Group’un ku- rucusu Aynur Bektaş, son dönem- lerde işten çõkarmalarla ilgili “Kri- zi fırsat bilip kimse insan haklarını çiğnemesin. İşçi çı- karmak ilk değil son çare olmalı. Krizin acısını kimse işçisinden çıkarma- sın” dedi. Bu krizde de en fazla kadõnlarõn zarar gördüğünü kaydeden Bektaş, tekstil sek- töründe çalõşan kadõn oranõnõn yüzde 70 ol- duğunu, ancak istih- dam oranõ içindeki payõnõn yüzde 44’ü geçmediğini, yüzde 30’unun ise kayõt dõşõ çalõştõğõnõ açõkladõ. Bektaş, son dönemlerdeki işçi çõkarmalarla ilgili şu değerlen- dirmeyi yaptõ: “Son çare olarak iş- çi çıkarılmalı. Bazı kurumlarda bir eleman 20 çalışanın ücretini alıyor. 20 kişiyi çıkarmaktansa 1 işçiyi çı- karmak daha faydalı olabilir. Han- gi firma işçi çıkarmış da iflah ol- muş!.. Firma batacaksa batar.. işçi çıkarmakla kurtulmaz.” Bektaş, Hey olarak şu anda 4 bin kişiye istihdam sağladõklarõnõ, kriz- de işçi çõkarmak yerine son 2 ayda özellikle tekstil şirketleri için 280 ki- şiyi işe aldõklarõnõ ve önlem olarak 2 şirketi birleştirdiklerini kaydetti. Aynur Bektaş, TOBB Kadõn Gi- rişimciler Kurulu’ndaki çalõşmalar- la ilgili ise şu bilgileri verdi: “Şu ana kadar 1700 kadına ulaştık. 74 ilde kadınlar kurulunu oluşturduk; bunu 81’e tamamlayacağız. Ayrı- ca bir kadın akademisi kurmayı amaçlıyoruz, altyapı çalışmaları başladı. Amacımız girişimci ka- dınları eğitmek.” Aynur Bektaş, yoğun işçi kõyõmõnõn yaşandõğõ bu dönemde ‘Krizin acõsõnõ kimse işçisinden çõkarmasõn’ dedi. Yatırımlar durdu Yatırım alanları dolduğu için 60 dönümlük ikinci genişleme alanında çalışmaların sürdüğü Mersin Serbest Bölgesi’nde yapılması planlanan yatırımlar, ekonomik durgunluk nedeniyle askıya alındı. Bölgede şu anda 93’ü yabancı 422 firma faaliyet gösterirken firmalar ağırlıklı olarak konfeksiyon sektöründe faaliyet gösteriyor. Dericiler parasız yakalandı İSTANBUL (AA) - Deri Tanõtõm Gru- bu (DTG) İcra Kurulu Başkanõ Ali Murat Kızıltaş, Türk üreticinin krize “pazarları ciddi anlamda kaybetmiş” ve “serma- yesinin çoğunu yemiş” olarak yakalandõ- ğõnõ söyledi. Kõzõltaş, 2009 hedeflerinde en büyük sõkõntõnõn, özellikle deri konfeksiyon ayağõnda Rusya pazarõnõn gümrüklerde ve pazarda yaşanan sorunlar yüzünden daral- ma içinde bulunmasõ olduğuna işaret etti. Türk deri sektörünün küresel krizi avanta- ja dönüştürme şansõ bulunduğunu, kur ayarlamasõyla Türk üreticilerinin şansõnõn arttõğõnõ kaydederek “Türkiye’ye yönelik ziyaretler tekrar artmaya başladı. Bu, emek yoğun tüm sektörlerde yaşanı- yor” dedi. Önümüzdeki dönemde ithal ürünlerin fiyatlarõnõn yüzde 40 civarõnda ar- tacağõnõ öngördüklerini ifade eden Kõzõltaş, böylece iç piyasada Türk ürünlerinin biraz avantajlõ hale geldiğini söyledi. Dünya ekonomisini canlandõrmak için toplam 4 trilyon dolarlõk pakete ihtiyaç olduğunu belirten Newsweek’e göre ekonomik sõkõntõlar, Türkiye dahil bazõ ülkelerde milliyetçi harareti ve siyasi istikrarsõzlõğõ arttõrõyor. Tekstilde çalõşan her üç kadõndan biri kayõtdõşõ, ilk gözden çõkarõlanlar da yine kadõnlar Kriz kadınları vuruyor Türkiye’nin raylarõ İtalyanlarõn rüyasõ oldu ROMA (ANKA) - Dünyanõn önde gelen tren üre- ticilerinden İtalyan Finmeccanica, yatõrõm için gö- zünü Türkiye’ye çevirdi. Ansaldo İş Geliştirme Müdürü Arcangelo Fornelli, Türkiye’yi ilgiyle izlediklerini belirterek “Gecemiz gündüzümüz Türkiye oldu. Öyle ki rüyamızda bile görüyo- ruz...TÜLOMSAŞ ile çalışabiliriz. Raylı sistem projelerinde de yer almak isteriz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle