Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
15 ARALIK 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 11
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Karartılan Kurultay
Pazar günü CHP’nin 14. olağanüstü kurultayı
var. Kurultayı “olağanüstü” kılan, yalnızca “tüzük
ve program kurultayı” olması değildir; yeri ve sü-
resi de gerçekten “olağanüstü”dür.
Genel Başkan Deniz Baykal imzalı ilana gö-
re (Cumhuriyet, 19 Kasım), Kurultay, “21 Aralık
Pazar günü saat 10.00’da Ankara’da Sheraton
Oteli Toplantı Salonu’nda” toplanacaktır. Asırlık
CHP, hem tüzük hem de program hazırlıklarını,
yani varlık nedeni olan iki en önemli konuyu, bir
“otel salonunda” ve de “bir günde” görüşecek ve
sonuçlandıracaktır.
Ülkenin iç ve dış sorunlarının çok ağırlaştığı, bu-
na karşılık siyasetin çözüm üretemeyerek tıkan-
dığı bir dönemde bu tutum gerçekten olağan-
üstüdür!
Yerel seçimlere gidilirken bir büyük kitlesel ka-
tılımla en azından geleneksel toplantı yeri olan
Atatürk Spor Salonu’nda yapılması gereken ku-
rultayın bir otel salonuna sıkıştırılmasının hiçbir
“sağlıklı” gerekçesi olamaz. Neden, ister düşünsel
olduğu gibi fiziksel olarak da Cumhuriyetin de-
ğerlerinden uzaklaşma, ister tüzük ve program-
da yapılacakları kamuoyundan saklama ve ka-
çırma olsun kurultayın yer seçimi ve süresinin bir
gün olması; bir küçülme ve “parti”yi küçültme-
dir; başlı başına bir siyasal ayıptır!
Kurultay gündemi bir güne çok şey sığdırıyor.
Genel Başkan Baykal’ın “açış” konuşmasında,
kendisinin yarattığı ve kurultayı gündemden çı-
karan son tartışmalara geniş olarak yer verme-
si beklenir. Bayka’ın, konuşmasında, kendisini
eleştirenleri yerden yere vuracağı -ancak onla-
ra hiç ama hiç söz hakkı tanınmayacağı- ise ke-
sindir. Bu “tek kişilik demokrasi” gösterisinden
sonra iki komisyon kurulacak ve bunların hazır-
ladıkları raporlar ele alınacaktır. İlginçtir, Tüzük
Komisyonu raporunun “görüşülmesi ve oylan-
ması”; Program Komisyonu Raporu’nun ise
“okunması, görüşülmesi ve oylanması” isteniyor.
Herhalde bu biçimsel farklılaştırmanın önemli bir
nedeni vardır?!
“Biçimi” bu ölçüde eğri-büğrü olan bir kurul-
tayın “içeriğinden” ne beklenir?
Tüzük değişikliğinin partinin iç işleyişini hiçbir
biçimde demokratikleştirmeyeceği şimdiden bi-
linen bir gerçektir. Kaldı ki tüzük taslağı, parti mec-
lisinde tartışılmadığı gibi, Meclis grubuna ve il baş-
kanlıklarına da gönderilmiş değildir. Bu “tartış-
mazlık” ortamında, arkadaşlarımızın hazırladığı
“CHP İçin Demokratik Tüzük” önerisi de dikka-
te alınmayacak, demokratik (!) bir tutumla, “gö-
rüşülmeden” reddedilecektir.
Program taslağı ise tam anlamıyla, bir “dizüs-
tü işlemidir.” Yani, bilgisayarda Baykal’ın ko-
nuşmalarından “kes-yapıştır” yaklaşımıyla oluş-
turulmuş bulunuyor.
Adının “Değişim İçin Pusula” konulması, prog-
ram taslağını, içi boş ancak “çekici” başlıklarla,
bir “vitrin süsü” olmanın ötesine geçirmiyor.
Taslak, şu anda yürürlükte olan programın çok
ama çok gerisinde kalıyor.
Taslak, program değişikliğinin gerekçesini,
eldeki programın öngördüğü “birçok hedef ve po-
litikanın geçmiş 14 yıl içinde fiilen gerçekleşmiş
olması”na bağlıyor; bunun değiştirmeyi “zorun-
lu” kıldığını vurguluyor. CHP son 14 yılda iktidar
yüzü görmediğine göre programdaki hedef ve po-
litikaların nasıl “fiilen” gerçekleştiği, gerçekten an-
laşılır gibi değildir!
Program taslağında ne küreselleşme sürecin-
de dünyadaki son gelişmelere yer veriliyor ne de
buna karşı dünya solunun değerlendirmeleri ve
bilinci söz konusu oluyor.
Program taslağı, toplumun işsizlik ve ekono-
mik bunalım gibi can alıcı güncel sorunlarını da
“..cek, ..cak”larla geçiştiriyor. Ülke gündemini yıl-
lardır etkileyen sorunlara çok yüzeysel bakılıyor.
Örneğin yürürlükteki program “Kürt Sorunu”
diyordu (s.73); taslak, bunu bile diyemiyor; so-
runun “adını anmıyor”! “CHP İçin Demokratik Tü-
zük” istemi gibi, Güneydoğu delegelerinin bu ko-
nudaki isteklerinin de yerine getirilmeyeceği gö-
rülüyor.
Cumhuriyetin kurucusu olan CHP, 2023’te kut-
lanacak 100. yıla nasıl bir Türkiye ile gidileceği-
nin ufuk açıcı öngörülerinden, açılımlarından,
Cumhuriyetin değerlerinden, demokratikleşme ve
ekonomik gelişmenin dinamiklerinin olası bi-
çimlerinden ve bunların sonuçlarından haberdar
bile olmayan bir program değişikliği yaklaşımı ser-
giliyor.
Üzerinde çok daha ayrıntılı olarak durulması bir
zorunluluk olan program taslağı çok dar bir an-
layışı, bir “bilinçsizliği” temsil ediyor. Örneğin, yü-
rürlükteki program CHP’yi “değişimin gücü”
olarak görürken kurultaydan sonra onun yerini ala-
cak olan Baykal taslağı, “gücün” yerine “pusu-
layı” koyuyor! CHP’lilere ve topluma, siyasetin te-
meli olan “toplumsal güç” kavramından yoksun
bir program öneriliyor.
Tüzük değişikliği partiyi çok daha antidemok-
ratik bir yapıya sokuyor. Program önerisi ise ge-
nel başkanın günlük değerlendirmelerinin ötesi-
ne geçmiyor. Bu kurultay süreciyle, CHP’nin, Bay-
kal tarafından hançerlenmesi, varlığının, kimliği-
nin ve değerlerinin saldırıya uğraması çok ileri nok-
talara taşınıyor. Kara çarşafa sarılma ve partinin
geçmişinin reddedilmesi ile iyice karartılan ku-
rultay, bunlar yetmiyormuş gibi bir de “yılın en
uzun gecesinde” yapılıyor.
Yine de Cumhuriyetin aydınlanmacı hamuru-
nun geleceğin umudu olduğu; bu karanlık ku-
rultayların mutlaka aşılacağı bilinciyle uğraş ver-
mek gerekiyor.
Kriz karşõsõnda dünya ekonomisi için bir ‘Big Bang Kurtarmasõ’ öneren Newsweek
‘Felaketin eşiğindeyiz’
Geçen hafta Almanya ile İngiltere ara-
sında yaşanan tartışmalar, yönetenle-
rin eskisi gibi yönetmekte zorluk çek-
tiklerini bir kez daha gösterirken, haf-
ta boyunca tüm Yunanistan’ı etkisi al-
tına alan, hatta kimi Avrupa kentlerine
de sıçrayan eylemler, “yönetilenlerin de
duyarlılıklarında bir değişimin başlamış
olabileceğini” düşündürüyordu.
‘U’ dönüşü, ‘Almanya
sorunu’
Ekonomik krizde, ABD başta olmak
üzere, “yönetenler eskisi gibi yönete-
medikleri” için, bir “U” dönüşü yaparak,
bütçe açığı kaygısını, mali disiplini
(neoliberalizmi) rüzgâra savurup ban-
kalarını kurtarmaya, tüketici talebini
güçlendirmeye yönelik kamu harca-
malarına (maliye politikaları) yöneldiler.
Ancak bu “U” dönüşüne başlayan-
ların, kriz karşısında, eşgüdüm içinde
hareket etmekte büyük zorluk çektik-
lerini görüyoruz. “Küreselleşme” ulus
devleti etkisizleştirmediği gibi, ulusal çı-
kar anlayışını, uluslararası sermayenin
ulusal dayanaklarını da ortadan kaldır-
mamış meğerse...
Bu gerçeği, ulus devleti etkisizleştir-
mede en ileri gittiği varsayılan Avrupa
Birliği’nde görmek çok öğretici. Kriz
başladığından bu yana AB liderliği (Al-
manya, Fransa, İngiltere) ortak bir kriz
yönetim modeli, “kurtarma paketi” oluş-
turmakta zorlanıyor. Geçen hafta üze-
rinde “anlaşılan” 200 milyar Avro’luk
destekleme paketi öncesinde İngiltere-
Fransa inisiyatifi, karşısında Alman-
ya’nın direnci, “Almanya sorununun”
adeta yeniden gündeme gelmeye baş-
ladığını düşündürüyordu.
Alman Maliye Bakanı Steinbrück’ün,
İngiliz hükümetinin ekonomi politikala-
rını eleştirirken, diplomasi kurallarını çiğ-
neyerek sarf ettiği “kaba saba Key-
nesçilik”, “İşçi Partisi politikalarının
iflası” gibi ifadeler, bu direncin en son
örneğiydi. Şansölye Merkel ve Maliye
Bakanı Steinbrück, yıllardır sıkı bütçe
politikasının önemi üzerine söylevleri-
ni dinledikleri, ama şimdi bir “U” dönüşü
yapan İngiltere’nin peşine takılmak is-
temiyor, hem Avro bölgesine yönelik bir
mali pakete hem de karbon emisyonunu
sınırlayan tedbirlere katılmakta isteksiz
davranıyorlardı.
Bu isteksizliğin arkasında, Hıristiyan
Demokrat - Sosyal Demokrat koalis-
yonun üyelerinin yaklaşan se-
çimlere ilişkin siyasi kaygıları ol-
duğu kadar, Almanya ekono-
misinin özgün koşulları da ya-
tıyor. Almanya ekonomisi, The
Guardian’ın bir yorumunda
özetlendiği gibi, ABD ve İngil-
tere’den farklı olarak öncelikle,
gelirinin yüzde 60’ını ihracattan
elde eden güçlü bir sanayi sek-
törüne dayanıyor. Tüketici, ko-
nut kredileri sektöründe sorun-
lar, neoliberal finansallaşma-
nın batağındaki ülkelerinki ka-
dar ağır değil, Alman hane hal-
kı tasarruf oranları da görece
yüksek. Dahası, Almanya denk bir büt-
çeye, Çin’den sonra en büyük cari he-
sap fazlasına sahip...
Bu koşullarda, Almanya’daki egemen
sermaye açısından iç talebin teşvikine
yönelik bir mali paket en azından şim-
dilik gerekli değil. Alman yönetimi de,
mali kaynakları daha sonra, gerekti-
ğinde, uluslararası rekabet gücü yüksek,
istihdama da en büyük katkıyı sağlayan
otomotive (her yedi kişiden biri bu
sektörde çalışıyor) gibi sektörleri des-
teklemekte kullanmayı planlıyor.
Alman hükümetinin, İngiltere ve Fran-
sa’yla arasındaki uyumsuzlukta, ulus-
lararası mali ve sanayi rekabetinin de
önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Mali rekabet, Londra ve Frankfurt bor-
saları arasında yaşanıyor. Alman Mali-
ye Bakanı’nın İngiltere’nin ekonomi
politikalarına yönelik eleştirileri, sterli-
nin geleceğine, Londra borsasının çe-
kiciliğine gölge düşürüyor. Avro böl-
gesine yönelik mali destekteki istek-
sizliğin ise iki nedeni olabilir. Biri Al-
manya, herhangi bir paketin yüzde
20’ye yakın yükünü üstleneceğini bili-
yor. İkincisi, Fransa Devlet Başkanı
Sarkozy’nin deyimiyle “Fransa çalışır-
ken Almanya’nın düşünmesi” için geçen
sürede, diğer ülkelerde iflasların hız-
lanması, özellikle otomotiv ve iş aletleri
sektörlerinde Alman şirketlerine yeni pi-
yasaların, olanakların açılmasını geti-
rebilir. Cuma günü gerçekleştirilen an-
laşmaya karşın, Almanya’nın bağımsız
davranma eğiliminin giderek artması,
Avro bölgesi içinde çelişkilerin daha da
büyümesi beklenebilir.
Yeni bir dalga mı?
Sivil polislerin, 6 Aralık günü Atina’nın
sol eğilimli, “karşıt kültür” çevrelerinin
yoğunlaştığı, yıllardır, sık sık polisle
çatışmaların yaşandığı Exarchia ma-
hallesinde 15 yaşında bir genci vurarak
öldürmesi Kathimerini’nin bir yoru-
munda vurguladığı gibi, “hiç de bek-
lenmedik bir şey değildi” (11/12/08).
Ama, ardından patlak veren, hızla ül-
kenin büyük kentlerini saran, önceden
planlanmış bir genel grevle de çakışan
protesto gösterileri, herkeste şok yarattı.
BBC’nin saygın ve soğukkanlı olarak ni-
telediği gazete Kathimerini’nin cuma
günkü yorumunun başlığı da “Yanılsa-
maların peçesi kalktı” diyordu. Yorum-
cu, Nikos Konstandars’a
göre geçen hafta Yunanis-
tan’ı sarsan ve üniversite iş-
galleri, sokak çatışmalarıyla
ikinci haftasına girmekte olan
toplumsal “olayların yarattığı
radikalleşmenin sonuçları ge-
lecek on yıl boyunca yaşa-
nacak.” (AthensPlus,
12/12/08)
“Şok”, “yanılsamaların kay-
bolması”, “radikalleşme” bek-
lentisi (öznelliklerin yeniden
şekillenmesi) gibi saptama-
lar, bize bu çatışmaların bir
tarihsel “olay” niteliği taşıdı-
ğını söylüyor.
Yıllardır biriken ekonomik toplumsal
sorunlarla, meşruiyeti zayıf bir devletin
ve ekonomik kriz içinde izlenen neoli-
beral hükümet politikalarının, Yunan
solunun hâlâ kaybolmamış radikal ge-
leneğinin tarihsel zemini üzerinde ke-
sişmesinin, “bir olay alanı” yarattığı
söylenebilir. Bundan sonra artık “olayın”
doğması için tek eksik, tetikleyici bir rast-
lantıyı müdahale aracı olarak kullanacak
bir “öznedir”. Yunan Anarşist hareke-
ti ve SYRIZA olarak bilinen sol ittifakı-
nın harekete geçirdiği “yeni orta sınıfın”
(benim “yeni proletarya” olarak nitele-
diğim kesim) bu tarihsel işlevi başarıy-
la gerçekleştirerek “olayı” yarattığı gö-
rülüyor. “Proletarya”nın geleneksel ve
yeni kesimlerinin bir olayın içinde bir-
leşmesine olanak sağlayan Genel Grev
ise, tarihin ilginç bir “cilvesi”.
Der Spiegel’den The Guardian’a, Le
Monde’dan, Liberation’a, Kathimeri-
ni’ye kadar hemen tüm yorumcular,
Anarşist grupların olayları başlattığını,
eyleme katılan, sokaklardaki kitlenin
esas olarak öğrencilerden, lise, üni-
versite öğretim üyelerinden, “beyaz
yakalı”, eğitimli kesimlerden oluştuğu-
nu; gelip geçen halkın, alışveriş yapan
kadınların sokaklardakilerle samimi ile-
tişimine ilişkin gözlemleri aktarıyorlar-
dı. Hizmet sektörünün, bilişim en-
düstrisinin yükselmesiyle başlayan
yeni sınıf şekilenmelerinin ayırdında
olmayan kimi yorumcularsa, sokakta-
ki kitlenin belirleyici niteliğini “küçük-
burjuva” (orta sınıf) olarak saptıyordu.
Belli ki Türkiye’de nisan mitinglerine ka-
tılan kitlenin sosyal özelliklerine çok ben-
zeyen (geleneksel işçi sınıfının sokak ey-
lemlerine katılımının yoğun olmadığı bil-
diriliyor) bir kitle vardı sokakta.
Yukarda değindiğim çeşitli yayın or-
ganları, bu kesimin sorunlarını, kızgın-
lığının kaynaklarını aktarırken, sol ge-
leneğin yanı sıra, yönetimin neoliberal
politikalarının yıkıcı etkilerinin, kamu ara-
zilerinin yok pahasına, hükümet üyele-
rini de içeren yolsuzluklar yoluyla mü-
teahhitlere satılmasının, hükümetin kriz
vurunca bankalara 28 milyar Avro ve-
rirken sosyal hizmetleri kısmasının,
eğitimli gençlik içinde yaygın işsizliğin,
düşük ücretlerin, geleceğe yönelik
umutsuzluğun altını çiziyorlardı.
The Daily Telegraph gibi muhafaza-
kâr basından yorumcular, benzer ko-
şulların İspanya, İtalya gibi ülkelerin ya-
nı sıra, İngiltere ve Fransa için de ge-
çerli olduğunu, ekonomik kriz ilerledikçe
bu tip sosyal olayların sıklaşacağını dü-
şünüyorlar. (11/12). Cumartesi günü Le
Monde ve The Independent’ın, Pazar
günü de The Guardian’ın yorumcuları
da aynı fikirdeydi (13/12).
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Berlin, Londra, Atina
Süt üreticisinin
en zor yõlõ
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Türkiye Ziraat Odalarõ Birliği
(TZOB) Genel Başkanõ Şemsi
Bayraktar, ekonomik krizin süt
üreticilerini de vurduğunu belirte-
rek “Süt üreticisi, 1980’den beri
hiçbir zaman bu kadar kötü bir
duruma düşmemiştir” dedi. Süt
üreticisinin ilk kez bu yõl fiyat dü-
şürme eğilimine girdiğini kaydeden
Bayraktar, bunda oluşan süt stok-
larõnõn, dõş piyasadan çok daha
ucuza süttozu ithal edilebilmesinin
ve stok maliyetlerinin her geçen
gün artmasõnõn etkili olduğunu be-
lirtti. Süt fiyatlarõ düşerken üreti-
cilerin maliyetlerinin arttõğõna dik-
kat çeken Bayraktar, “okul sütü
programı”nõn yeniden yaşama
geçirilmesini de önerdi.
Kartõ çalõnan
emekli haklõ
KONYA (AA) - 2 Ocak 2008’de bir
bankanõn ATM’sine takõlan cihaz-
la banka kartõ çalõnan ve hesabõndan
660 YTL çekilen emekli, tüketici
mahkemesinde açtõğõ davayõ ka-
zandõ.
Ankara’da bir bankanõn Köroğlu Şu-
besi’ne giden emekli Mustafa Ak-
pınar (56), kartõnõ ATM cihazõna
yerleştirdikten sonra ‘geçici bir sü-
re hizmet veremiyoruz’ uyarõsõy-
la karşõlaştõ. Kartõnõ geri alamayan
Akpõnar, Ankara 5. Tüketici Mah-
kemesi’nde dava açtõ. ‘Güvenlik za-
fiyeti’ olduğu gerekçesiyle Akpõnar’õ
haklõ bulan mahkeme, 660
YTL’nin yasal faiziyle birlikte da-
vacõya verilmesine karar verdi.
Ekonomi Servisi - Kü-
resel krizin karşõsõnda
başta ABD’de olmak
üzere, şimdiye kadar çe-
şitli ülkelerce oluşturulan
“kurtarma paketleri”nin
istenen sonucu verme-
diği belirtilerek bir
“Big Bang Kurtar-
ması” istendi.
ABD’li haftalõk ha-
ber dergisi News-
week, dünya ekono-
misini canlandõrmak
için 2 trilyonu
ABD’de olmak üze-
re, toplam 4
trilyon dolarõn
harcanmasõ gerektiğini yazdõ.
Derginin son sayõsõnda yer alan
geniş bir yazõda dünya liderleri-
nin karmaşõk ve yetersiz kurtar-
ma paketleri çerçevesinde çok bü-
yük miktar paralar harcadõğõ be-
lirtilerek “İlaç sonuç vermiyor.
Bankacılık sistemi ve derinleşen
küresel resesyonun çok ötesine
giden, büyük siyasi istikrar-
sızlığa ve çatışmaya götüren
bir felaketin eşiğindeyiz” de-
nildi. Evrenin yaratõlõşõna ilişkin
“Big bang” teorisine gönderme
yapan dergi, şöyle devam etti:
“Gereken yanıt, şimdiye kadar
gördüklerimizden büyük olan,
hükümetlerin bulaşıcı hastalı-
ğın bir adım gerisinde değil,
karşısında yer almasını sağla-
yan, güveni yeniden tesis ede-
bilecek kadar geniş ve etkin,
‘Big bang’ türü bir küresel
kurtarmadır.”
Şimdiye kadarki kurtarma ön-
lemlerinin, toplam maliyetinin
8 trilyon dolarõ bulacağõnõ, bu ra-
kamõn ABD’nin İkinci Dünya
Savaşõ harcamalarõndan da büyük
olduğuna dikkat çeken dergi, bu-
na karşõn ekonomik koşullarõn
kötüleşmeyi sürdürdüğü, işsizli-
ğin arttõğõnõ, tüketici ve yatõrõm-
cõ güveninin olumsuz etkilendi-
ğini belirtti.
Dergi, uzmanlarõn küresel kri-
zin sosyal ve siyasi etkilerini
önemsememiş olabileceğini be-
lirterek “Ekonomik sıkıntıla-
rın, şimdiden Pakistan, Türki-
ye, Ukrayna, Orta Asya ülke-
leri, Tayland ve İran dahil ol-
mak üzere sıcak bölgelerde
milliyetçi harareti ve siyasi is-
tikrarsızlığı arttırmakta oldu-
ğuna ilişkin işaretler var” diye
yazdõ.
ABD Başkanlõğõ’nõ devrala-
cak olan Barack Obama’nõn, ge-
reken büyük küresel çabaya ön-
cülük yapabilecek tek lider ol-
duğunu belirten dergi, küresel
ekonomiyi canlandõrma paketi-
nin, 7 kat arttõrõlarak dünyanõn
toplam milli gelirinin yüzde 7’si-
ni oluşturan 4 trilyon dolarõ bul-
masõnõ istedi.
ŞEHRİBAN KIRAÇ
Türkiye Odalar ve Borsalar Birli-
ği (TOBB) Kadõn Girişimciler Ku-
rulu Başkanõ ve Hey Group’un ku-
rucusu Aynur Bektaş, son dönem-
lerde işten çõkarmalarla ilgili “Kri-
zi fırsat bilip kimse insan haklarını
çiğnemesin. İşçi çı-
karmak ilk değil
son çare olmalı.
Krizin acısını kimse
işçisinden çıkarma-
sın” dedi.
Bu krizde de en
fazla kadõnlarõn zarar
gördüğünü kaydeden
Bektaş, tekstil sek-
töründe çalõşan kadõn
oranõnõn yüzde 70 ol-
duğunu, ancak istih-
dam oranõ içindeki
payõnõn yüzde 44’ü
geçmediğini, yüzde
30’unun ise kayõt dõşõ çalõştõğõnõ
açõkladõ. Bektaş, son dönemlerdeki
işçi çõkarmalarla ilgili şu değerlen-
dirmeyi yaptõ: “Son çare olarak iş-
çi çıkarılmalı. Bazı kurumlarda bir
eleman 20 çalışanın ücretini alıyor.
20 kişiyi çıkarmaktansa 1 işçiyi çı-
karmak daha faydalı olabilir. Han-
gi firma işçi çıkarmış da iflah ol-
muş!.. Firma batacaksa batar..
işçi çıkarmakla kurtulmaz.”
Bektaş, Hey olarak şu anda 4 bin
kişiye istihdam sağladõklarõnõ, kriz-
de işçi çõkarmak yerine son 2 ayda
özellikle tekstil şirketleri için 280 ki-
şiyi işe aldõklarõnõ ve önlem olarak 2
şirketi birleştirdiklerini kaydetti.
Aynur Bektaş, TOBB Kadõn Gi-
rişimciler Kurulu’ndaki çalõşmalar-
la ilgili ise şu bilgileri verdi: “Şu ana
kadar 1700 kadına ulaştık. 74 ilde
kadınlar kurulunu oluşturduk;
bunu 81’e tamamlayacağız. Ayrı-
ca bir kadın akademisi kurmayı
amaçlıyoruz, altyapı çalışmaları
başladı. Amacımız girişimci ka-
dınları eğitmek.”
Aynur Bektaş, yoğun işçi
kõyõmõnõn yaşandõğõ bu
dönemde ‘Krizin acõsõnõ
kimse işçisinden
çõkarmasõn’ dedi.
Yatırımlar
durdu
Yatırım alanları
dolduğu için 60
dönümlük ikinci
genişleme alanında
çalışmaların sürdüğü
Mersin Serbest
Bölgesi’nde yapılması
planlanan yatırımlar,
ekonomik durgunluk
nedeniyle askıya
alındı. Bölgede şu
anda 93’ü yabancı
422 firma faaliyet
gösterirken firmalar
ağırlıklı olarak
konfeksiyon
sektöründe faaliyet
gösteriyor.
Dericiler
parasız
yakalandı
İSTANBUL (AA) - Deri Tanõtõm Gru-
bu (DTG) İcra Kurulu Başkanõ Ali Murat
Kızıltaş, Türk üreticinin krize “pazarları
ciddi anlamda kaybetmiş” ve “serma-
yesinin çoğunu yemiş” olarak yakalandõ-
ğõnõ söyledi. Kõzõltaş, 2009 hedeflerinde en
büyük sõkõntõnõn, özellikle deri konfeksiyon
ayağõnda Rusya pazarõnõn gümrüklerde ve
pazarda yaşanan sorunlar yüzünden daral-
ma içinde bulunmasõ olduğuna işaret etti.
Türk deri sektörünün küresel krizi avanta-
ja dönüştürme şansõ bulunduğunu, kur
ayarlamasõyla Türk üreticilerinin şansõnõn
arttõğõnõ kaydederek “Türkiye’ye yönelik
ziyaretler tekrar artmaya başladı. Bu,
emek yoğun tüm sektörlerde yaşanı-
yor” dedi. Önümüzdeki dönemde ithal
ürünlerin fiyatlarõnõn yüzde 40 civarõnda ar-
tacağõnõ öngördüklerini ifade eden Kõzõltaş,
böylece iç piyasada Türk ürünlerinin biraz
avantajlõ hale geldiğini söyledi.
Dünya ekonomisini canlandõrmak için toplam 4 trilyon dolarlõk pakete ihtiyaç
olduğunu belirten Newsweek’e göre ekonomik sõkõntõlar, Türkiye dahil bazõ ülkelerde
milliyetçi harareti ve siyasi istikrarsõzlõğõ arttõrõyor.
Tekstilde çalõşan her üç kadõndan biri kayõtdõşõ, ilk gözden çõkarõlanlar da yine kadõnlar
Kriz kadınları vuruyor
Türkiye’nin raylarõ
İtalyanlarõn rüyasõ oldu
ROMA (ANKA) - Dünyanõn önde gelen tren üre-
ticilerinden İtalyan Finmeccanica, yatõrõm için gö-
zünü Türkiye’ye çevirdi. Ansaldo İş Geliştirme
Müdürü Arcangelo Fornelli, Türkiye’yi ilgiyle
izlediklerini belirterek “Gecemiz gündüzümüz
Türkiye oldu. Öyle ki rüyamızda bile görüyo-
ruz...TÜLOMSAŞ ile çalışabiliriz. Raylı sistem
projelerinde de yer almak isteriz” dedi.