Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2008 PAZARTESİ
8 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Fransa’da Sosyalist
Parti ‘Sol’a mı Dönüyor?
Birleşik Devletler’de başlayan, kısa sürede
gezegenin hemen tümünü etkisi altına alan devasa
finansal kriz ve ardından gelen resesyon felake-
tinin yarattığı kargaşa sürerken Fransa’da iktidarın
alternatifi Sosyalist Parti, geçen 20-21 Kasım’da
yapılan Kongre’sinde ‘Çoğul Sol’ politikalarına
yeniden dönüşü simgeleyen Martine Aubry’nin,
partinin merkez sağa ve tüm ‘demokratlara’ açıl-
masından yana olan eski cumhurbaşkanı adayı
Segolene Royal’a karşı ‘kıl payıyla’ da olsa par-
tinin 1. sekreterliğini kazanmasıyla, en azından
şimdilik düze çıkmış görünmektedir. Zira ilk
sayımda kullanılan toplam 134 bin 784 oyun
Martine Aubry’nin sadece 42 oy farkla kazan-
masına itiraz etmesiyle partinin ulusal kurulu iti-
razı gündemine almış ve sonuçta bu kez Martine
Aubry’nin toplam oyların 67.451’ini alarak bu
kez 42 oy farkıyla değil 102 oy farkla başkan
seçildiğini ilan etmiştir. Ancak bu, karşıt taraflar
arasındaki derin görüş ayrılıklarının ortadan kalk-
tığı anlamına gelmemektedir. Segolene Royal, par-
tinin 2012 başkanlık seçimlerinde aday olma
niyetini sürdürdüğünü ‘2012 hemen yarın’ diyerek
kesinlikle ortaya koymuştur. Martine Aubry’nin
başkan seçildiğinin hemen ertesinde Royal’a
işbirliği önermesine karşın, seçim sonuçlarının da
açıkça ortaya koyduğu derin görüş ayrılıklarının
bugünden yarına ortadan kalkacağını söylemek,
kuşkusuz, mümkün değildir. Ancak sağ çevrelerin
bu görüş ayrılıklarının partide bir iç patlamayla,
giderek önü alınamayan bir ayrışmayla
sonuçlanacağı konusundaki beklentilerinin gerçek-
leşmesi ise uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.
Aslında seçime katılan adayların çokluğu, tıp-
kı değişik görüşlerde olmaları gibi seçmenlerin tek
aday konusunda anlaşmalarını engellemiştir. A-
ma sonuçta asıl mücadele, partinin başkanlık
seçimlerinde başarıya ulaşılmasını sağlayan
‘sol’un tümünü kapsayan ‘çoğul sol’ politikaları ile
partinin başarısını merkeze, giderek demokratların
tümüne açılmasında gören ‘iki temel farklı görüş’
arasında yaşanmış, partinin sol geleneğine sahip
çıkılması ve ‘çoğul sol’ politikalarına devam
edilmesi ağırlık kazanmıştır. Bunun için de
Jospin’in ‘çoğul sol’ iktidarında Çalışma ve
Dayanışma Bakanı olan, sağın hâlâ orasından
burasından çekiştirdiği ünlü 35 saatlik çalışma haf-
tasını yasalaştıran, eski Avrupa Komisyonu
Başkanı Jacques Delors’un kızı Martin Aubry’nin
partinin başkanlığına getirilmesi son derecede isa-
betli olmuştur.
Adayların birden fazla olması ve aralarındaki de-
rin görüş ayrılıklarının neredeyse dengede olması,
seçimleri kazananın da kaybedenin de az farkla
kazanıp kaybetmesinde önemli payı bulunmak-
tadır. Ama, yukarıda da belirtildiği gibi asıl mü-
cadele, partinin sol kalması ya da sözde merkeze
açılarak sağ partiler arasına katılması arasında ol-
muştur. Humanite’deki başyazısında Jean-Paul
Pierot (26 Kasım 08) sözü edilen görüş ayrılıklarının
salt Fransız Sosyalist Partisi’ne özgü olmadığının
altını çizmekte, sosyalist partilerdeki krizin genel
olarak Avrupa sosyal demokrasilerinde
görüldüğünü savlamaktadır. Ne var ki Fransa’da
farklı olan emekçiler ve ilerici kesimler ‘sol’un bir-
leşmesinden yana olmalarına karşın, sosyal-libe-
ral ve Blair’ci tutumların Fransa’da kimi Avrupa
ülkelerindeki benzerlerinin aksine, daha fazla
dirençle karşılaşmasıdır. Bu yüzden Fransız
Sosyalist Partisi’nde iki temel karşıt görüş ve
düşünce birlikte, bir arada yaşamaktadır. Bun-
lardan birincisi, kapitalist küreselleşmenin bir
realite olduğuna inananlar ve ister istemez buna
katılmak zorunda kalanlar, diğeri ise sol’un sosyal
düzenleme politikalarına sadık olanlardır. Görü-
nen o ki Sosyalist Parti’de birinci görüş şimdiye
değin ağır basmıştır. Nitekim 2005’te Fransa’yı ve
Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesinin özündeki
‘sosyal Avrupa’nın önünü kesen ve birliğin küre-
sel sermayeye ve Amerika’ya muhkemce rampa
edilmesine olanak veren ‘Anayasa tuzağına’ Hol-
landa ile birlikte güçlü bir biçimde ‘hayır’ diyen
Fransız halkının bu kazanımı, Sarkozy tarafından
aynı amaca hizmet eden Lizbon anlaşmasının ka-
bulü sırasında olayın referandumundan kaçırıl-
masına oylamaya katılmayarak izin veren de, ne
yazık ki özünden uzaklaşan Sosyalist Parti yöne-
timi olmuştur. Segolene Royal’ın Sarkozy karşısın-
daki yenilgisinin ardında partinin Fransız halkının
AB Anayasası’na ‘hayır’ diyen eşsiz dinamiği ye-
rine ayağı yere basmayan sanal bir değişim
uğruna merkeze, giderek sağa açılma poli-
tikalarına ağırlık vermesi yer almaktadır.
Nicolas Sarkozy’nin krizin önlenmesi bahane-
siyle krizin baş sorumluları bankalara, karşılığın-
da hiçbir şey almadan 360 milyar Avro aktarması
karşısında ses çıkarmayan Sosyalist Parti, Mar-
tine Aubry’nin başkanlığa seçilmesiyle umarız işe
bunu olduğu gibi, 2 milyona ulaşan işsizliğin,
sokaklarda ölüp giden yüz bini aşan evsiz bark-
sızın, OECD verilerine göre kamu borçlarının
gayri safi iç hasılanın yüzde 75.9’una ulaşmasının
hesabını sormakla başlayacak ve 2012’de Sarkozy
döneminde iyice gemi azıya alarak halkın zararı-
na semiren para babalarının iktidarını ‘çoğul
sol’la noktalayacaktır.
“AfganhalkıTaliban’ıdesteklemiyor,güvenlikleriniumursamayanhükümettennefretediyor”
Afganistan çöküşün eşiğinde
Afganistan’õn 65 bin askeri var, ancak ülkeyi kontrol
etmek için 500 bin askere ihtiyacõ olduğunu söylüyor.
Sovyetler, 100 bin askerine ve 150 bin Afgan askerinin
desteğine rağmen ülkeyi elinde tutmayõ başaramadõ.
Obama 7 bin ABD askerini Afganistan’a göndermeye
hazõrlanõrken İspanyollarla İtalyanlar ülkeden
ayrõlmaktan bahsediyor. Batõlõ liderler, daha çok Afganõ
ordu için eğitmekten söz ediyorlar. Ancak bu “anahtarõ”
Ruslar da denemişti ve anahtar deliğe girmemişti.
ROBERT FISK
ŞŞiddetin giderek arttõğõ
Afganistan’da halk,
hükümete duyduğu
güvensizlik nedeniyle
Taliban’la mücadelede devleti
desteklemiyor. Aşiretlerden
Taliban’a karşõ milis gücü
oluşturma çabalarõ ise yõllardõr
başarõsõzlõkla sonuçlanõyor.
Afganistan’õn çöküşü
dünyanõn düşündüğünden
daha yakõn. Kandahar, şehrin
merkezindeki bir karõş toprak
dõşõnda Taliban’õn elinde ve
örgütün ilk kontrol noktalarõ
Kâbil’den sadece 24 kilometre
uzaklõkta. Hamit Karzai’nin
yolsuzluğa batmõş hükümeti,
neredeyse Bağdat’õn Yeşil
Bölgesi’ndeki Irak kabinesi
kadar güçsüz. Kamyon
şoförleri, ülkenin merkeze
uzak bölgelerinde kendi
mahkemeleri bulunan Taliban
tarafõndan verilen çalõşma
izinlerini yanlarõnda taşõyor.
Kõzõl Haç, Afganistan’õn
büyük bölümünde insani
faaliyetlerin hõzla azaldõğõ ve
son 11 ayda ölen NATO
askerleri ve yaklaşõk 30
yardõm görevlisinin de
aralarõnda olduğu 4 bini aşkõn
kişinin üçte birinin sivil
olduğunu açõkladõ. Hem
Taliban’õn hem Karzai
hükümetinin öldürdüğü
tutuklu sayõsõ da bununla
yarõşõyor. Afgan yetkilileri, bu
ay içinde cinayet, adam
kaçõrma ve tecavüz
suçlarõndan beş kişiyi asarak
idam etti. 100’den fazla kişi
ise Kâbil’in ölüm listesinde.
Bu, dünyanõn 2001’de
Taliban’õ devirdikten sonra
yaratma vaadinde bulunduğu
demokratik, barõşçõ, güçlenen
ve “kadın-erkek eşitliğine
duyarlı” Afganistan değil.
Başkentin dõşõnda ve ülkenin
kuzey sõnõrõnda, hemen hemen
bütün kadõnlar burka giyerken
Keşmir, Özbekistan,
Çeçenistan ve hatta
Türkiye’den savaşçõlar Taliban
saflarõna katõlõyor.
Afganistan’da şu anda çoğu
Avrupa pasaportu taşõyan
300’den fazla Türk savaşçõ
olduğu düşünülüyor.
Kâbil’deki bir şirket yöneticisi
“Tanıdığım hiç kimse
Taliban’ı yeniden iktidarda
görmek istemiyor, ama
insanlar güvenliklerini
umursamayan hükümet ve
meclisten nefret ediyor”
diyor. Yardõm dernekleri ve
BM için çalõşan Afganlar,
işverenlerine Taliban’a bilgi
vermeleri ve güvenli
barõnaklar sağlamalarõ için
üzerlerindeki baskõnõn giderek
arttõğõnõ söylüyorlar. Kõrsal
bölgelerdeki çiftçiler her iki
tarafa duyduklarõ korkuyla
yaşõyor. Kâbil’deki üst düzey
bir STÖ yetkilisi, hem
Taliban’õn hem de polisin
köylüleri düzenli aralõklarla
tehdit ettiğini belirtiyor: “15-
16 kişilik bir Taliban grubu,
gece yarısı köy muhtarının
kapısına dayanıyor, yiyecek
ve ev istediklerini söylüyor.
Muhtar da köylülerden
gruba yiyecek vermesini
istiyor, grubun camide
kalmasına izin veriyor.
Sonra polis ya da askerler
gündüz köye gidiyor ve
köylüleri Taliban’la işbirliği
yapmakla suçluyor, masum
insanları gözaltına alıyor ve
insani yardımı kesmekle
tehdit ediyor. Sonra da
köyün Amerikalıların hava
operasyonuyla vurulması
tehdidi ortaya çıkıyor.”
Amerikalõlar, Irak’ta yaptõklarõ
ve Pakistan yetkililerinin
Kuzey Veziristan sõnõrõnda
yapmaya çalõştõğõ gibi, bir kez
daha Taliban’la mücadele için
“aşiretlere bağlı militanlar”
yaratmaya çalõşõyor. Ancak bu
sistem iki yõl önce ilk defa
denendiğinde, ki o zamanki
adõ Yedek Polis Gücü’ydü, bu
girişim fiyaskoya dönüşmüştü.
Yeni oluşturulan polis gücü
çalõşmayõ bõrakarak tüm
silahlarõ çalmõş ve özel militan
olmuşlardõ.
Umutsuzluğa düşmüş bir
başka STÖ yetkilisi de “Şimdi
ne zaman Kâbil’e yeni bir
Batılı büyükelçi gelse her şey
yeniden başa dönüyor. ‘Ne
harika bir fikir, hadi yerel
milisler yaratalõm’ diyorlar.
Fakat bu sorunu
çözmeyecek. Ülkede Taliban
zulmünün ve Afganları
öfkelendiren hava
saldırılarının yanı sıra,
eşkıyalık hüküm sürüyor.
Uluslararası toplum oradan
oraya savrulmayı bırakarak
4-5 yıl önce yapması
gerektiği gibi temel
meseleler üzerinde
düşünmeli.”
Yõllarõnõ Kâbil’de geçirmiş
Batõlõlar için bunun ne anlama
geleceği belli. “Demokrasi”
gerçekten de Afganlarõn
öncelikli hedefi mi?
Afganistan’da güçlü bir federe
devlet mümkün mü? Ve en
önemlisi de gelişme gerçekten
“ülkenin güvenliği” alanõnda
mõ olacak? Amerikalõlarõn
eskiden beri kullandõğõ
“Asfaltın bittiği yerde
Taliban başlar” sözü doğru
değil. Taliban yeni yapõlmõş
yollar üzerinde kontrol
noktalarõ kuruyor.
Afganistan Savunma Bakanõ,
gücü belirsiz olan
komutanlõğõna bağlõ 65 bin
askere sahip, ancak
Afganistan’õ kontrol etmek
için 500 bin askere ihtiyacõ
olduğunu söylüyor. Sovyetler,
100 bin askeri bulunmasõna ve
150 bin Afgan askerinin
desteğine rağmen ülkeyi
elinde tutmayõ başaramadõ.
Barack Obama 7 bin ABD
askerini Afganistan’a
göndermeye hazõrlanõrken
İspanyollarla İtalyanlar
ülkeden ayrõlmaktan
bahsediyor, Norveçliler ise
500 askerini savaştõklarõ
bölgeden çekebilir. Batõlõ
liderler, sürekli olarak
“anahtar” konudan, yani
giderek daha çok Afganõ ordu
için eğitmekten söz ediyorlar.
Ancak bu “anahtarı” Ruslar
da denemişti ve anahtar deliğe
girmemişti. “Biz”
Afganistan’da kazanmõyoruz.
Taliban’õ ezmek her zamanki
gibi gerçek dõşõ bir düşünce.
Afganistan Devlet Başkanõ
Hamit Karzai Amerika’nõn bu
berbat savaştaki asõl
hedeflerinden biri olan Molla
Ömer’le konuşmayõ
denediğinde de bunun sonucu
belliydi. Ve Molla Ömer
Karzai’yle konuşmak bile
istemedi. Bölünme, yani
Afganistan’õn güneyini
Taliban’a vermek ve diğer
bölgeleri elde tutmak,
kimsenin üzerinde
tartõşmayacağõ bir seçenek, bu
durum sadece Pakistan’la yeni
bir krize neden olacaktõr.
Çünkü Taliban’õn ana öğesini
oluşturan Peştunlar,
“Peştunistan” olarak
adlandõrdõklarõ yapõyõ kurmak
istiyorlar ve bu yapõ
Pakistan’daki aşiret
topraklarõnõn büyük bir
bölümünü kapsõyor. Bu ayrõca,
tarihte her zaman katliama yol
açtõğõ görülen “Büyük
Oyun”a ve güneybatõ Asya’da
sõnõrlarõn yeniden çizilmesi
sürecine geri dönüleceği
anlamõna geliyor.
İngilizceden çeviren: Merve
Arkan (Independent gazetesi,
27 Kasım 2008)
Mumbai saldırıları ABD
planını bozdu
JANE PERLEZ
MMumbai’deki terör saldõrõlarõ,
aralarõnda düşmanlõk bulunan ve
nükleer güce sahip iki büyük ulus olan
Hindistan ve Pakistan’õn, ABD ve
özellikle de yaklaşan Barack Obama
yönetimi desteğiyle yakõnlaşmakta
olduklarõ bir dönemde meydana geldi.
Eğer Hindistan, Mumbai’deki iyi
planlanmõş terör saldõrõlarõnda
Pakistan’õn parmak izlerini bulursa bu
yakõnlaşma süreci ABD’nin de
aleyhine olmak üzere kolayca zarar
görebilir. Hindistan bu yöndeki
şüphelerini dile getirmekte
gecikmezken Pakistan bunlarõ
yalanladõ. Ancak Mumbai
saldõrõlarõndan kim sorumlu olursa
olsun, bu saldõrõlarõn büyüklüğü ve
uluslararasõ hedeflerin seçilmiş olmasõ
sõradaki ABD yönetiminin işini
güçleştirecek.
Hindistan ve Pakistan arasõndaki
yumuşama, Obama’nõn ve yeni
Merkez Kuvvetler Komutanõ General
David H. Petraeus’un yeni dõş
politikasõnda temel bir ilke olarak ön
plana çõkõyor. Amerikan yönetiminin
hedefi, Pakistan’õn askeri
kapasitesinin az bir bölümünü
Hindistan’a, daha büyük bölümünü
Pakistan’õn ruhunu parçalayan
istikrarsõz aşiret bölgelerindeki
militanlara karşõ kullanmasõnõ
sağlamak. Pakistan ordusunun
dikkatini Hindistan yerine Taliban
ve El Kaide’ye vermesi,
Afganistan’da NATO ve ABD
güçleriyle savaşan militanlarõn
zayõflatõlmasõ yönünde önemli bir
adõm olacak. Ancak
Mumbai’dekiler gibi büyük ölçekli
saldõrõlar, ister yabancõ ister yerel
Hint militanlar tarafõndan yapõlmõş
olsun, ilişkileri bozacak,
güvensizliği tetikleyecek ve
bölgede ilişkilerin normalleşmesini
hedefleyen ABD’nin isteklerini -en
azõndan şimdilik- zedeleyecek.
Önümüzdeki hafta eyalet seçimleri
düzenlemeyi planlayan Hindistan’dan
gelen ilk tepkiler Pakistan’õ suçlar
nitelikte. Pakistan’a yönelik õlõmlõ
tavrõyla bilinen Hindistan Başbakanõ
Manmohan Singh de ulusa sesleniş
konuşmasõnda sert bir tavõr sergiledi.
Singh, saldõrõlarõn muhtemelen “dış
bağlantıları” olduğunu, “ülke dışında
konuşlanmış” bir grup tarafõndan
yürütüldüğünü ve bu grubun,
“komşularının” topraklarõnõ
kullandõrdõklarõ ortaya çõkarsa bir
“bedel” ödeyeceklerini söyledi.
Başbakan Pakistan’õn adõnõ vermedi,
ancak -muhtemelen Pakistan haber
kanallarõ da dahil olmak üzere- herkes
onun ne kastettiğini ve Hindistan ile
Pakistan arasõndaki karşõlõklõ
suçlamalarla dolu tarihin geri
döndüğünü anladõ. Hindistan Times
gazetesi, Hindistan’õn güvenlik
birimlerinin, Mumbai saldõrõlarõnõn
Leşker-i Tayyibe adlõ, Pakistan dõşõnda
faaliyet gösteren İslamcõ bir militan
grup tarafõndan düzenlendiğine
inandõğõnõ yazdõ. Gazete, daha önceki
terör saldõrõlarõnda da Hindistan’õn
iddia ettiği gibi, Pakistan’õn istihbarat
biriminin Leşker-i Tayyibe’ye bilgi
verip yardõm ettiği iddialarõna da
kõsaca değindi. Eğer Hindistan,
istihbarat birimi ile terör saldõrõlarõ
arasõnda en ufak bir bağ bulursa, iki
komşu arasõnda gelişen görece sõcak
ilişkiler şüphesiz tekrar buza dönecek.
İlişkilerin soğumasõ da saldõrõlarõ
düzenleyenlerin amacõ olabilir.
Hindistan, 2001’de Yeni Delhi’de 12
kişinin öldüğü meclis baskõnõndan,
Pakistan istihbaratõnõn desteklediğini
savunduğu Muhammed Ordusu adlõ
bir cihat örgütünü sorumlu tutmuştu.
İki komşu, bu olaydan sonraki seneyi
sõnõrlara yõğõlan askerleri ile savaşõn
eşiğinde geçirmişti.
Obama’nõn Güney Asya danõşmanõ
olan Bruce Riedel’in “El Kaide’yi
Arayış” adlõ kitabõna göre, Usame bin
Ladin 1980’lerde, Keşmir’deki Hint
yönetimine karşõ Leşker-i Tayyibe’nin
kurulmasõ için Pakistan’õn istihbarat
servisi ile birlikte çalõşmõş. Ancak
Pakistan’õn yeni Devlet Başkanõ Ali
Asıf Zerdari, ABD planlarõnõn
öngördüğü gibi Hindistan’la daha
yumuşak ilişkileri destekliyor. Bir
işadamõ olan Zerdari, Hindistan ile
Pakistan arasõndaki güçlü ticaretin
faydalarõnõ da anlamõş durumda.
IMF’den aldõğõ yaşamsal destekle
ayakta duran Pakistan’õn, normalleşen
ilişkilerden büyük yarar sağlayacağõ
aşikâr. Zerdari ayrõca İslamabad’dan
bir video kaydõ ile Hint dinleyicilere
yaptõğõ bir konuşmada, Hindistan’õ
“ilk nükleer saldırıyı yapmama”
konusunda anlaşmaya çağõrmõştõ. Bu
adõm, buna her zaman karşõ çõkan
Pakistan ordusunda şok etkisi
yaratmõştõ.
Zerdari daha da ileri giderek Güney
Asya’nõn nükleer silahlardan
arõndõrõlmõş bir bölge olmasõ
gerektiğini savunmuş, böyle bir
amacõn da nükleer karşõtõ bir
anlaşmayla gerçekleşebileceğini dile
getirmişti. Zerdari, konuşmasõnda
“Ben bunu parlamentoma kabul
ettirebilirim, peki siz bunu
Hindistan parlamentosuna kabul
ettirebilir misiniz” diye sormuştu.
Pakistanlõ yetkililer ise Devlet
Başkanõ’nõn bu duygularõnõn
Pakistan’õn güçlü güvenlik
birimlerinin politikalarõnõ
yansõtmadõğõnõ, birimlerin varlõğõnõn
Hindistan’õn düşman olarak ortaya
çõktõğõ 61 yõl önceki bölünmeye
dayandõğõnõ açõklamõştõ. Londra’daki
Asya-Pasifik Vakfõ’nõn uluslararasõ
güvenlik direktörü Sajjan M.Gohel,
“Zerdari, Hindistan ile ilişkilerin
iyileşmesini istiyor. Ancak bunun
için Pakistan’ın güvenlik takımının
tam desteğine ihtiyacı var. Ancak
Zerdari buna sahip değil” diyor.
Hindistan ile Pakistan arasõndaki
havanõn iyileşmesine yönelik adõmlar
Mumbai saldõrõlarõnõn olduğu gece de
devam etmekteydi. Terör saldõrõlarõ
maydana geldiği sõrada, Hindistan’da
4 günlük bir gezide olan Pakistan
Dõşişleri Bakanõ Şah Mahmut
Kureşi, Hindistan Dõşişleri Bakanõ
Pranab Mukherjee ile terorizm,
ticaret ve vizelerin gevşetilmesi
konusundaki diyaloglarõnõ henüz
tamamlamõştõ. Saldõrõlardan
etkilendiği belli olan Kureşi,
perşembe günü konuştuğu Hint
televizyonlarõnda, saldõrõlarõ
“barbarca” olarak niteledi.
Kureşi, her iki tarafõ da refleks
niteliğindeki tepkilerden uzak
durmalarõ konusunda uyarõrken,
alõşõlmõş “suçlama oyununu” da
bir kenara bõrakmaya çağõrdõ. Üst
düzey Pakistanlõ yetkililer de
saldõrõlarõ kõnadõ. Ancak Hindistan
Başbakanõ’nõn suçlayõcõ tavrõ da
Pakistan tarafõnda bir hayal
kõrõklõğõ yarattõ. “Daha soruşturma
bile başlatılmadan bu terör
saldırılarından Pakistan’ı veya
Pakistanlıları sorumlu tutmak
yanlış” diyen Pakistan’õn ABD
Büyükelçisi Hüseyin Hakkani,
“Kendisi de terör kurbanı olan bir
ülkeyi suçlayarak siyasi puan
kazanmak yerine, Hintli liderler
Pakistan’ın seçilmiş liderleriyle
birlikte çalışıp teröre karşı ortak bir
cephe oluşturmalı” şeklinde konuştu.
Karaçi Üniversitesi’ndeki öğretim
görevlilerinden Munis Ahmar’õn
dediği gibi, taraflar sağduyulu
davranmadõğõ takdirde Mumbai
saldõrõlarõnõn amaçlarõndan biri
gerçekleşmiş olacak ve Hindistan ile
Pakistan ilişkilerinin normalleşmesini
öngören ABD planlarõndan da
vazgeçilmek zorunda kalõnacak.
Ahmar’a göre bu, “iki ülke
arasındaki ilişkileri
istikrarsızlaştırmak adına dikkatle
ve özenle oluşturulmuş bir komplo”.
İngilizceden çeviren: Onur Uygun
(New York Times, 27 Kasım)
Teröreylemleri,Hindistan-Pakistan
yakõnlaşmasõnõistemeyenlerinişiolabilir
Saldõrõlar, Hindistan ve Pakistan
arasõnda güvensizliği tetikleyince
ABD’nin dinci militanlara karşõ
mücadele planõ bozuldu. ABD, iki
ülke arasõndaki ilişkilerin
normalleşmesini, böylece Pakistan
ordusunun, Taliban ve El
Kaide’ye karşõ mücadeleye
odaklanmasõnõ istiyor.
LÜLEBURGAZ 2. ASLİYE
HUKUK MAHKEMESİ
HÂKİMLİĞİ'NDEN
2008/339 E.
Davacõ Karbuzoğullarõ İnşaat Taahhüt Tekstil Elek-
trik Gõda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekili tara-
fõndan mahkememizde açõlmõş bulunan İflasõn Ertelen-
mesi davasõnõn tensip kararõ uyarõnca;
"davacõ Karbuzoğullarõ İnşaat Taahhüt Tekstil Elek-
trik Gõda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi (Kocasinan
Mah. Denktaş Sok. No: 5 Lüleburgaz/Kõrklareli) vekili
Av. N. Nilay Er tarafõndan mahkememizde iflasõn erte-
lenmesi davasõ açõlmõş olduğundan, bu talep nedeniyle
haklarõnõn zedelendiğini iddia eden gerçek ve tüzelkişi-
lerin ilanõn yayõnlanmasõndan itibaren 15 gün içinde
mahkememize başvurarak müdahale ve itiraz talep ede-
bilecekleri, bu süre içinde müdahale ve itiraz talebinde
bulunmayanlarõn, daha sonra yapacaklarõ itiraz ve mü-
dahalelerin kabul edilmeyeceği, talepten vazgeçmiş sa-
yõlacaklarõ. Ayrõca açõlan davanõn duruşmasõnõn
23.12.2008 günü saat 11.00'da HUMK'nun 507-510.
maddelerine göre icra edileceği, taraf ve süresinde mü-
dahale talebinde bulunan ilgililerin duruşmada hazõr bu-
lunmadõklarõ takdirde yokluklarõnda karar verileceği"
hususlarõ ilan olunur. 16.09.2008
Basõn: 65211