Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2008 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Belçika’da yabancõ kökenli işçilerin
zavallõ ve perişan durumlarõ ancak bir
işçi çatõdan düşüp hayatõnõ kaybedince
gündeme gelir. Özellikle inşaat sektöründe
işçilerin insanlõk dõşõ koşullarda
çalõştõrõlmasõ ve sömürülmesi kitlesel
boyutlarda sürüyor. Hem de organize bir
şekilde yurtdõşõndan getirilen işçilere
postmodern kölelik yaptõrõlõyor. Laken’de
hiçbir güvenlik ve koruma önlemi
alõnmadan çalõştõrõlan Polonyalõ bir çatõ
işçisinin ölümü, Anderlech’te raslantõ
sonucu Romanyalõ işçilerin 4 ton asbesti
temizlerken yakalanmasõ yabancõ kökenli
işçilerin insafsõzca sömürülmesi aysbergin
sadece görünen kõsmõ. Denetimlerde
yurtdõşõndan getirtilerek çalõştõrõlan
işçilerin yaklaşõk yüzde 70’inin haklarõna
saygõ duyulmadõğõ ortaya çõkõyor. Yabancõ
işçilerin güçsüzlüğü ve çaresizliği haklarõnõ
aramalarõna da engel oluyor. Federal
parlamentoda bu işçileri taşeron şirketler
aracõlõğõyla çalõştõran Belçika şirketlerinin
sorumlu tutulmasõ ve işçileri yasalara
uygun bir şekilde çalõştõrmasõ konusunda
önergeler ele alõnõyor. Bu, aslõnda
hükümetin işçilerin araç-gereç gibi
kullanõlmasõna, işi bitince de bir köşeye
atõlmasõna engel olmak için yapõlan bir
günah çõkarma çalõşmasõ.
Zaten 7 Ekim’de Dünya Sendikalar
Birliği’nin uluslararasõ “insana değer
veren iş” günü düzenlenmesi de dünya
çapõndaki benzeri kaygõlardan
kaynaklanõyor. AB kurumlarõnõn bulunduğu
Schuman meydanõna dev bir araç gereç
çantasõ koyan Belçika sendikalarõ ve
“11.11.11” gibi Kuzey-Güney Hareketi
örgütleri, “Çalışanlar araç-
gereç değildir” sloganõ
temelinde 2 yõl boyunca
kampanya yürütmeye karar
verdiler. Dünyada 1.4 milyar
insanõn yoksulluk sõnõrõ altõnda
yaşadõğõnõ ve 1.5 dolardan daha
az kazandõğõnõ söyleyen
Belçikalõ organizatörler,
Belçika’da da halkõn yüzde
14.7’sinin yoksulluk sõnõrõ altõnda olduğunu
ifade ediyorlar. 11 Kasõm Belçika’da önemli
bir gündür. Sadece I. Dünya Savaşõ’nõn
sona ermesinin anõlmasõ anlamõnda değil,
evrensel dayanõşma kampanyalarõnõn
yapõldõğõ gün olarak da önemlidir 11
Kasõm. 11.11.11, FOS, Oxfam ve
Wereldsolidariteit gibi Hükümet Dõşõ
Organizasyonlar (NGO) ve Belçika’daki
sendikalar “Çalışanlar araç gereç
değildir” sloganõyla “insana değer veren
iş” yaşamõnõ desteklemek amacõyla bir
kampanya başlattõlar. Radyo ve televizyon
reklamlarõnda çalõşanlarõn araç gereç değil
insan olduklarõ anõmsatõlõyor.
Kampanya ile daha az şanslõ gruplardan
gelen insanlarõn karõn tokluğuna
çalõştõrõlmasõ ve işleri bitince de bir kenara
koyulmasõ eleştiriliyor. Dünya
çapõnda dayanõşmadan yana olan
organizatör kuruluşlar “herkes
için insanca iş ve maaş,
uluslararası politikalarda insana
yaraşır iş yaşamına öncelik
verilmesi, dünya çapında sosyal
hakların güvence altına alınması
ve herkese sendika özgürlüğü ve
özel sektörün denetimini” talep
ediyorlar.
Kampanya kapsamõnda bir ilan gazetesine
de “çok işlevli eleman” başlõğõyla bir ilan
verildi. Bir kadõn elemanõn fotoğrafõnõn
bulunduğu ilanda “165 cm, 56 kg, yapım
yılı 1992, dikiş, temizlik gibi hafif el
işlerine ve telemarketing’e uygun,
eldivenle daha uzun süre çalışabilir
(eldiven yanında verilmiyor) Opsiyon:
telefonla satış için de kullanılabilir”
yazõyor. Fiyat: 1.5 Avro, Teslim: satõcõ
tarafõndan, Ödeme şekli: teslimat sõrasõnda
nakit olarak belirtilmiş. İlan inşaat
malzemeleri kategorisi altõndaki araç
gereçler bölümüne konulmuş durumda.
“Eşyanın konumu: neredeyse yeni”
yazõyor. “Çalışanlar araç gereç değildir”
sloganõ tuttu ve krize rağmen gelişmekte
olan ülkelere aktarõlmak üzere bu yõl geçen
yõldan daha fazla yardõm toplandõ.
Bir tarafta çalõşanlarõn insan olduğunu
anõmsatan kampanyalar yapõlõrken mali kriz
nedeniyle liberalizmin cenaze törenini
hazõrlamak üzere olan bizim Belçikalõ
sosyalistlerin Obama’ya destek gecesi
düzenleyip, “Umudumuz Obama” naralarõ
atmasõnõ tabii ki anlayamadõm. Mübarek,
sanki Fransa’da ya da Almanya’da sosyalist
partiler kazanõyor. Ne günlere kaldõk
dostlar, ne acõdõr bizim halimiz! Sosyalist
partiler kapitalistlerden medet umar hale
geldi! Neredeyse “Dünyanın bütün
sosyalistleri birleşin! Ve Obama’yı
destekleyin!” diyecekler!
Çalõşanlarõn “insan” olduğunu anõmsatan
kampanya gibi biz de “Sol partiler
‘sosyalist’tir” sloganõyla sosyalist partilere
dönük bir kampanya mõ başlatsak acaba?
erdincutku@binfikir.be
ERDİNÇ UTKU
BRÜKSEL
Hep cesurlarõn işidir aşk...
Küresel krizle birlikte dünyanõn
dengesi nasõl da bozuldu ve piyasalar
nasõl da altüst oldu bir anda değil mi?..
Almanya’da başlayan grevler, kapanan iş
yerleriyle işten çõkarmalar, iflaslar ve zam
furyasõ, yüzü zaten gülmeyi unutmuş
insan sayõsõnõ aniden ikiye katladõ.
Münih’te sabahõn köründe metrolar “asık
suratlı” yolcularla dolu artõk!.. Neredeyse
ülke çapõnda ilan edilecek “tasarruf
seferberliği” yüzünden insanlarda ne
moral kaldõ ne de keyif.. İşte böyle bir
ortamda, kasvetli pazar sabahlarõnõn
mahmurluğu ile uyanõp da köşedeki
tütüncüden gazetelerimi alõrken
Süddeutsche Zeitung’daki bir yazõ
gözüme ilişiyor... Kai Strittmatter
imzalõ yazõda “Tanınmış bir İslamcı
cezasız kalıyor” deniyor ve “Hüseyin
Üzmez olayı” bütün ayrõntõlarõ ile
anlatõlõyor... Alman basõnõnda “Deniz
Feneri” olayõndan sonra “Üzmez” de
şaşõrtõyor Almanlarõ!. “Üzmez” bütün
Türkiye’yi üzdüğü gibi şimdi de
Almanlarõ şaşkõna uğratõyor... Esas
şaşkõnlõk, suçlunun cezasõz kalõşõ.
Şimdi bu dertleri kiminle paylaşõrsõnõz bir
pazar sabahõnda... Son haftalardaki
dalgalanmalar ve kõrõlmalar zaten enikonu
morallerimizi bozdu. Canõm sõkkõn halde
koltuğumun altõnda gazeteler, İsar
Kõyõsõ’na doğru yürüyorum.. Bir park
bankõnda birbirine sarõlmõş iki sevgiliye
rastlamak beni yumuşatõp gülümsetiyor...
İnsan yine de güzel şeyler düşünüp düşler
kurmadan yapamõyor onca hüzne
rağmen... Akla takõlan güzel bir sözcük,
eski bir şarkõnõn dizeleri ya da bir filmden
pasajlarõn yanõ sõra telesekretere
bõrakõlmõş bir çift söz ve e-postama
atõlmõş mesajlarla bile insan oyalanõp
mutlu olabiliyor...
Bense esasen haftalarca önce Antalya’dan
Kumluca’ya dolmuşla giderken, önümde
giden “07 YDR 06” plakalõ eski bir
kamyonun kasasõna yazõlõ bir cümleyi
inanõn hâlâ daha unutamõyorum. “Hep,
cesurların işidir aşk!..” Bir kamyon
kasasõna yazõlmõş bu aşk tarifine siz ne
diyeceksiniz.. ama ben resmen bayõldõm.
Aşk’õn ve gerçek sevginin “cesaret”le
ilintisi ilginç bir saptama. Antik çağlardan
itibaren aşk tanõmlamalarõnda Ovidius’un
ve Tibulus’un duygularõ da aşağõ yukarõ
aynõdõr. Demek ki, aşk cesaret, dürüstlük
ve iki vücutta yaşayan tek ruhu gerektirir
ki bizim kamyon şoförü
yüzde yüz haklõ.
Aslõnda gerginlikler
içindeki şu günlerde
sizin de biraz
duygusallõklara
gereksiniminiz olduğu
kesin. Almanlara
gelince... “Almanlar
aşkı internette ve
Facebook’ta arıyorlar” başlõklõ bir yazõ
okumuştum geçenlerde Stern dergisinde.
Oysa “sanal aşk”larõn moda olduğu
günümüzde, o eski “ölümsüz aşk”larõ
tanõmlamak bile zor... Günümüzde
Almanlarõn en çok faşinglerde âşõk
olduğunu da duymuşsunuzdur. Bu sene de
faşing curcunasõ başladõ. Başlangõcõ Köln
yaptõ. Almanya’da düzenlenen en büyük
şenliklerden biri sayõlan Köln karnavalõ on
birinci ayõn, on birinde ve saat on biri on
bir geçe resmen başladõ. Bu seneki
karnaval armasõnda cami motifi de var.
Günlerce sürecek Köln karnavalõnda
olduğu gibi, Münih’te de şubat ayõndaki
dev şölen yine Viktualien meydanõnda
olacak... Yüzlerini gözlerini boyayõp,
takma bir plastik burunla birlikte,
yanaklara rujla kondurulmuş kalp ve
öpücük motifiyle sokağa fõrlayan binlerce
insanõn dans etmesi artõk geleneksel bir
çõlgõnlõk gösterisi olarak kabul ediliyor.
Münihlilerin bayõldõğõ bu günlerdeki
faşing balolarõnõn yanõ sõra, sanatla iç içe
yaşayan kentteki galerilerde de yüzlerce
sergi açõlõyor... Bunlarõn içinde bizi en çok
sevindirenlerden biri ise dünyaca ünlü
seramik ustamõz Jale Yılmabaşar’õn
Max-Planc Enstitüsü’nde 13 Kasõm’da
açtõğõ sergisi oldu.
Artõk sonbaharõ yavaşça uğurladõğõmõz şu
günlerde caddeleri arşõnladõğõm bir pazar
gününün akşamõnda epeydir uğramadõğõm
Yunan tavernasõ “Agora”dan içeri
giriyorum. Agora’nõn sahibi Suzi ve
kocasõ Hristo gülümsüyor... Boş masalara
buzuki çalan bir müzisyenin tõnõlarõ beni
Selanik ve ardõndan adeta İstanbul’a
götürüyor... Bir kadeh rakõ bile İstanbul’u
özlemeye yeterli!.. Ardõndan İstiklal
Caddesi’ni ve Nevizade’yi haydi
hatõrlamayõn bakalõm!.. Sonra o sokağa
damgasõnõ vurmuş İmroz Meyhanesi’nin
sahibi Yorgo ile duvarlarda sararmõş
çerçevelenmiş eski yazõlarõn anõlarõ...
Şimdi sõra sõra o meyhanelerden taşan
anason kokusu ile yağmurun õslaklõğõnda
parlayan o sokakta, bir akşam alacasõnda
dolaşmayõ siz de olsanõz mutlaka
özlersiniz uzaklarda... Ve cesaretle
yaşanan aşklar gelir akla... Kim ne derse
desin, sonbahar sonlarõnda insanlar biraz
melankolik olurlar...
Ve bir kamyon kasasõndaki o cümle
aklõnõzdan imkânõ yok çõkmaz artõk...
“Hep, cesurların işidir aşk!..”
İyi pazarlar.
EROL ÖZKAN
MÜNİH
ABD’de
balayõhavasõ
Postmodernkölelik...
Amerika 4 Kasõm’da seçtiği yeni
başkanõ Barack Obama ile balayõ
yaşõyor. ABD tarihine geçen ilk siyah
başkanla “Amerikan rüyasının”
gerçekleştiği, ülkenin bundan sonra
yepyeni bir rota çizeceği, iyi eğitimli,
güzel konuşan, genç ve yakõşõklõ
başkanõn savaşlarõ bitireceği, ekonomik
krizi aşacağõ, ABD’nin dünyadaki
imajõnõ yenileyeceği, dünyanõn diğer
bölgelerinde artõk süper gücün zulüm,
baskõ, şiddete başvurmaksõzõn diyalog
yoluyla çözümler yaratarak adil bir
yaklaşõm getireceği konuşuluyor...
Gülümsüyor musunuz? Daha bitmedi.
Obama’nõn ABD’ye Batõ Avrupa
ülkelerindekine benzer bir sosyal refah
devlet modeli biçtiği, serbest piyasa
ekonomisini korurken devletin
müdahalesini reddetmeyeceği,
zenginlere ve dev şirketlere daha fazla
vergi yükü getirirken, orta sõnõfa vergi
indirimi ve teşvikler sunacağõ, tüm
çocuklarõn sağlõk sigortasõndan
faydalanacağõ, yeni iş sahalarõnõn
yaratõlarak istihdamõn artacağõ bir sistem
getireceğinden söz ediliyor.
Dünyanõn belki de en önemli
sorunlarõndan küresel õsõnmaya çözüm
bulmada Obama’nõn Amerika’sõnõn
liderliğe soyunacağõ, bugüne kadar
reddettiği Kyoto
Protokolü ya da
onun ardõndan
getirilecek yeni
anlaşmayõ ilk
imzalayanlardan
olacağõ,
karbondioksit
gaz salõnõmlarõnõ
azaltmak için
kararlõ adõmlar
atacağõ, diğer ülkelerle küresel õsõnma ile
mücadelede etkin işbirliği içine gireceği
anlatõlõyor. Deniyor ki Obama ABD’nin
en büyük başkanlarõndan biri olacak.
Büyük bir hata olan Irak savaşõnõ
bitirecek, El Kaide lideri Usame bin
Ladin’i öldürecek, Afganistan’dan
zaferle dönecek, dünyanõn farklõ
bölgelerinde süregelen soykõrõm,
katliam, savaşlarõ bitirmek için elinden
geleni yapacak. Bitirilmeyen savaşlar
silah üreticilerini tõka basa beslerken
ağõzlarõna bir lokma ekmek girmeyen
milyonlarca yoksulu doyurmak,
yaşatmak ve korumak için çalõşacak.
Obama yalnõzca Amerika’nõn değil, bu
gezegenin başkanõ olacak. Elinde âsâsõ
adalet ve mutluluk dağõtacak!?
Şimdiden ikonlaştõrõlan bu genç
başkanõnõn en büyük laneti hiç kuşkusuz
kendisini bekleyen bu yüksek beklentiler
olacak. Seçmenlerine “ümit” etmeleri
çağrõsõnda bulunan Obama, ülkesinin ve
dünya halkõnõn bu kadar büyük bir
ümitsizlik içinde olduğunun farkõnda
mõydõ? ABD’nin bugüne kadar ki berbat
politikalarõnõn bir kõsmõnõ pekâlâ
iyileştirebilir Obama. Ancak yeni başkan
olağanüstü güçleri olan bir büyücü,
peygamber ya da kurtarõcõ olmayacak.
Yeni dönemin politika tiyatrosunda
Amerika yeni bir kahraman ve farklõ bir
maskeyle dünya seyircisini
selamlayacak. Ancak bu sefer oyunu
izleyenler büyük bir çoşkuyla bu
kahramanõn “gerçek” olmasõnõ ümit
ediyor olacak.
ELÇİN
POYRAZLAR
WASHINGTON
Eski köye
yeni
bayram
Rusya’ya ilk geldiğim günlerde bir Rus
ahbabõm, bana “Rusya’da her zaman
karşındaki kişiye ‘bayramõn kutlu olsun’
diyebilirsin. Çünkü mutlaka birilerinin
bir bayramı vardır” demişti. Gerçekten de,
Rusya’da olsun Ukrayna’da olsun, bir süre
kalan ve yerleşik duruma geçen birinin
dikkatini, bayramlarõn bolluğu çeker: Resmi
bayramlar, dini bayramlar ve bir de belli
meslek mensuplarõnõn bir bayram ortamõnda
kutladõklarõ kendi günleri (muhasebeciler
günü, hukukçular günü gibi)...
İşte böyle bir bayram bolluğunun yaşandõğõ
Rusya’da, bundan üç yõl önce, eski bir
bayram iptal edilerek, yerine yeni bir bayram
eklendi. Ekim Devrimi’nin yõldönümü olan 7
Kasõm, Sovyetler Birliği dağõldõktan sonra da
resmi bayram olarak kutlanmaya devam
etmişti; ta ki, 2004 yõlõnda, Rusya
parlamentosunda, Rus Ortodoks Kilisesi’ne
yakõn milletvekillerinin inisiyatifiyle yeni bir
karar alõnõncaya kadar. Söz konusu karar, 7
Kasõm’õn 2004 yõlõnda son kez kutlanmasõnõ
ve bir sonraki yõl, 4 Kasõm’õn “ulusal
dayanışma bayramı” olarak kutlanmasõnõ
öngörüyordu. 4 Kasõm 1612’de Rus halkõ,
aralarõndaki bütün iç çatõşmalarõ bõrakarak
güçbirliği yapmõş ve Moskova’yõ Polonya
işgalinden ve Polonyalõlarõn kuklasõ
durumundaki Çar II. Dimitri’den (Düzmece
Dimitri) kurtarmõşlardõ. Rusya yönetimi,
Sovyet döneminin bayramõ olan ve o
dönemde halkõn çoğunluğu tarafõndan
olmasa bile, yine de geniş kitleler tarafõndan
kutlanan bir bayramõ iptal ederek, onun
yerine, 393 yõldõr kimsenin kutlamayõ
düşünmediği bir günü milli birlik ve
beraberlik bayramõ ilan etmiş oldu.
Rusya’nõn neden böyle bir adõma gittiğine
ilişkin, farklõ nedenler öne sürülebilir.
Bunlardan birincisi; Rusya, Sovyet mirasõna
sahip çõkõyor ve Sovyetler Birliği’nin
dağõlmasõndan duyulan rahatsõzlõğõ Rus
devlet ve siyaset adamlarõ, her fõrsatta dile
getiriyorlar. Ukrayna’nõn ve diğer bazõ eski
Sovyet ülkelerinin “Sovyet işgalinden” ve
“Sovyet zulmünden, soykırımından”
bahsetmeleri de, Rus yöneticilerin sert
tepkilerine neden oluyor. Fakat şimdiki
Rusya açõsõndan sahiplenilmesi gereken
Sovyet değerleri değil, Moskova merkezli
olan Sovyet imparatorluğu, yani kendi
tarihleri. 9 Mayõs Zafer Bayramõ da, o
nedenle, büyük bir coşkuyla anõlõyor ve
bayramlarda üç renkli
Rus bayrağõ ile -orak
çekiçsiz- kõzõl bayrak,
resmi kurumlarda yan
yana dalgalanõyor.
Fakat aynõ Rusya
açõsõndan Ekim
Devrimi, savunduğu
mülkiyet biçimine ek
olarak, bir diğer
imparatorluğun, yani Çarlõk Rusyasõ’nõn
dağõlmasõna neden olduğu için, Rusya
yönetimi tarafõndan gayet uğursuz bir olay
olarak görülüyor. Bu, yeni Rus zihniyetinin
Lenin ve Stalin hakkõndaki düşüncelerini de
açõklõyor. Yeni zihniyet, Lenin’i
imparatorluk yõkan bir Alman ajanõ olarak
görürken, Stalin’i ülkeyi yeniden kuran ve
süpergüç seviyesine çõkartan bir “baba”
olarak değerlendiriyor. İkinci bir nokta,
kilisenin giderek devlet içinde devlet haline
gelmiş olmasõ. Sovyetler Birliği’nin
dağõlmasõndan sonra kõsmen Yeltsin, büyük
ölçüde Putin döneminde devlet, sosyal
sorunlardan dõş politikaya kadar pek çok
konuda kilisenin yardõmõna ihtiyaç duydu.
Bunun karşõlõğõnda da ona istediği pek çok
konuda imtiyazlar tanõdõ. Bunlarõn
sonucunda, yeni resmi ideolojinin
oluşturulmasõnda kilise, daha hâkim hale
geldi. Bunun son örneği, geçen ay Rusya
yargõ organlarõnõn, Bolşevikler tarafõndan
kurşuna dizilen son Çar II. Nikolay ve
ailesinin itibarõnõ iade etmesinde görüldü.
Kilise, 2000 yõlõnda, çar ve ailesini “aziz”
ilan etmiş ve kitleler, adõ Rasputin’le
muhtelif dedikodulara karõşan olan Çariçe
Aleksandra Fyodorovna’nõn ikonlarõnõn
önünde mumlar yakarak adaklar adamaya
başlamõşlardõ. Şimdi, devlet tarafõndan da
çarlõk yönetimi meşru, Ekim Devrimi ise
gayrimeşru ilan edilmiş oldu. Bir üçüncü
neden olarak, diyasporayla bağlarõ kurma
çabasõnõ sayabiliriz. Bir zamanlar Ekim
Devrimi’nde her şeyini bõrakarak Batõ’ya
kaçmõş ve şimdi orada önemli konuma
gelmiş olan diyasporayla yakõn ilişkiler
kurmak, yönetim açõsõndan önem taşõyor.
Dördüncüsüyse, Sovyetler’in dağõlmasõndan
hemen sonraki siyasi ve ekonomik çalkantõ
dönemlerinde yeni yönetim, eski rejimin
kalõntõlarõnõ kaldõracak gücü kendisinde
bulamamõştõ. Şimdi, Rusya’yõ yeniden
saygõn bir konuma getiren yeni yönetim, bu
gücü kendisinde daha rahat buldu. Böyle
olunca da, kitlelere “Kasım ayında bayram
istiyorsanız, işte size yeni bayram”
diyerek, 1612’den beri kutlanmayan bir günü
ulusal bayram ilan etti. Eskiyle hesaplaşmak
isteyenlerin son hedefi, Lenin’in Kõzõl
Meydan’daki mozolesi. Kamuoyunun hazõr
olduğu düşünüldüğünde, sõra oraya gelecek.
DENİZ BERKTAY
KİEV
‘James Bond
oteli’ partiyle
açıldı
Dünyaca ünlü kadın iç giyim ve güzellik
ürünleri markası Victoria’s Secret modelleri,
ABD’nin turistik kenti Miami’de,
James Bond filmi “Altınparmak”a
ev sahipliği yapan tarihi bir otelin açılışına
katıldı. Yatla geldikleri Fontainebleau
Oteli’ndeki açılış partisine katılan modeller,
daha sonra podyuma çıkarak ünlü markanın
son ürünlerini tanıttı.
Victoria’s Secret Miami defilesi
görüntüleri 3 Aralık günü televizyonda
yayımlanacak. (Fotoğraf: AFP)