02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Göreve geldiğinden bu yana hükümetin gönderdiği yasa ve atama kararlarının hepsine onay verdi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Gül, AKP’yi hiç üzmedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, göreve geldiği 28 Ağustos’tan bugüne kadar kendisine gönderilen 39 yasanın 38’ini onayladı. Atamalara ilişkin 13 Bakanlar Kurulu kararının tümüne onay veren Gül, atamalar dışındaki işlere ilişkin 447 Bakanlar Kurulu kararına da itiraz etmedi. Cumhurbaşkanlığı’nın verilerine göre, Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı’na gelen 39 yasanın 38’ini; atamalar dışındaki işlere ilişkin, 4’ü devreden, 446’sı yeni gelen toplam 450 Bakanlar Kurulu kararının ise 447’sini onayladı. 1 yasa ile 3 karara ilişkin işlemler ise sürüyor. Atamalara ilişkin 13 Bakanlar Ku Pakistan’da Demokrasi ve Diğer Fanteziler Benazir Butto, Batı yanlısı laik, demokratik bir liderdi. Şimdi artık bir demokrasi ve özgürlük şehidi. El Kaide tarafından öldürülmeseydi Pakistan’da demokrasiyi restore edecek, radikal İslamı geriletecek, medreseleri yeniden düzenleyecek, Taliban’ın üslerini temizleyecekti… Şu sıralarda dünya medyasının ürettiği fantezi böyle. Bu, “Kör ölür badem gözlü olur” derler ya, işte biraz öyle bir şey. Hafızamızı tazeleyelim... Benazir, Pakistan’ın Sind eyaletinin en büyük feodal ailesinin, Harvard ve Oxford eğitimli kızıydı. Siyasetle ilk ilgilendiğinde Tarık Ali’nin aktardığına göre sola yakın görüşlere sahipti. Sonra, “tarihin doğru tarafında olma” kaygısıyla ABD’ye yanaşmış, New York Times’ta ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi, Washington’da hiçbir yabancı liderin sahip olmadığı düzeyde ilişkiler zinciri oluşturmuş, sonra da bunun yardımıyla Pakistan’da ordunun muhalefetine rağmen başbakan olmayı başarmıştı. Thatcher döneminin Dışişleri Bakanı Portillo, The Times’taki yorumunda, “İlk karşılaştığımda ne kadar Batı yanlısı olduğunu görünce çok şaşırmıştım” diyordu. Benazir o kadar Batılıydı ki, Sind eyaletindeki malikânesini gezen The Observer’dan bir gazeteci, “Resimlerini görseniz hangi ülkede olduğunu bilemezsiniz”, kolaylıkla “Meksika ya da İspanya’daki çiftliklerden biri sanabilirsiniz” diye yazacaktı. Aynı gazeteciye göre Benazir, Oxford Üniversitesi tartışma kulübünün başkanı olmuştu ama kendi ülkesinin dili Urducayı ve eyaletinin dili Sindiceyi adeta bir yabancı gibi konuşuyordu. Benazir iki kez başbakan oldu, her ikisinde de yönetimi yolsuzluk iddiaları altında çöktü. Kocası devlet ihalelerinden aldığı komisyonlardan dolayı “bay yüzde 10” lakabıyla anılan Benazir’in hükümetleri demokrasi insan hakları açısından da kötü bir karneye sahipti. Uluslararası Af Örgütü’ne göre Benazir döneminde Pakistan dünyada, tutuklu ölümleri, işkence ve suikastlar açısından en kötü üç ülkeden biriydi. Benazir o kadar demokrattı ki Pakistan Halk Partisi’nde kendini yaşam boyu başkan ilan etti. Bu kararına direnen kardeşi Murtaza Butto, şüpheli koşullarda vurularak öldürüldü. Murtaza’nın karısı ve kızına göre vur emrini Benazir vermişti. Benazir’in annesi de aynı kanıdaydı. Ve ders almakta yarar var... Benazir işte böyle biri, yoksul ülkelerin başına çöreklenmiş, varlıklarıyla demokratik yaşamın ve kalkınma süreçlerinin önünde engel oluşturan feodal ailelerden biri. Onlar için demokrasi, kendilerini hükümete taşıyacak seçimlerden başka bir anlam taşımıyor. Bunu sağlamak için de gereken uluslararası bağımlılık ilişkilerini kabul ediyorlar. Bu sırada, sayelerinde gittikçe derinleşen yoksulluk, umutsuzluk (Pakistan özelinde 1980’lerde Taliban’ı desteklemek için kurulmuş Medrese sistemi) insanları siyasal İslamın kucağına attıkça ülke içinde bir taraftan baskı terör uygulayarak diğer taraftan, akıllarınca ılımlı İslamla uzlaşarak, onu sistem içine çekerek, yükselen dalgayı etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Ama ne baskı ve terör ne de ılımlı İslamla uzlaşma bir çare oluyor… Gerçekten de Le Monde’dan Frederic Bobin’in (“Le Pakistan, Crise multiform”, 29/12) altını çizdiği gibi radikal İslam Pakistan’a gökten zembille inmedi, on yıllar boyunca, devlet politikaları, görünüşte seküler politikacılar sayesinde yeşerdi ve güçlendi. Bu sürecin üç boyutu vardı. Birincisi, Pakistan toplumu, Pencabi, Sindi, Beluci, Peştun etnik gruplarından ve Hindistan’dan gelen göçmenlerden oluşuyor. Pakistan devletini kuranlar, Müslüman dinini bu etnik grup aidiyetlerini bir arada tutacak çimento, bir üst kimlik olarak gördüler. İkincisi, seküler, Batı yanlısı politikacılar, İslamın ılımlı olarak gördükleri kesimleriyle işbirliği yaparak radikal unsurları tecrit etmeyi, gelişmelerini durdurmayı amaçladılar. Ancak bu uzlaşma çabaları, giderek İslami dünya görüşünün devlette yerleşmesine, toplumda meşruiyetinin güçlenmesine, sonunda şeriat yasalarının kabul edilmeye başlanmasına kadar vardı. Ziya ül Hak döneminde orduyu da etkisi altına aldı. Üçüncü boyut da soğuk savaş iklimiyle ilgili. ABD Afganistan’da SSCB işgaline karşı radikal İslamı güçlendirdi ve Taliban’ın oluşmasına yardım ederken Pakistan’ın sınır eyaletlerini üs olarak kullandı, bugünkü medrese sistemi ve radikal İslamın altyapısı o zaman oluştu. Bu politika Pakistan seçkinlerinin Afganistan’da bir “stratejik derinlik” oluşturma amacına da uygundu. Gerçekten de Benazir’in hükümeti döneminde (19931996) İçişleri Bakanı Nasirullah Babar’ın politikalarından, Taliban büyük ölçüde yararlanarak güçlendi. Bugün Pakistan’ı yıkıma doğru sürükleyen krizin nedenleri arasında, siyasal İslamla uzlaşma çabaları da yatıyor… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ? Cumhurbaşkanlığı’nın verilerine göre, Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı’na gelen 39 yasanın 38’ini; atamalar dışındaki işlere ilişkin, 4’ü devreden, 446’sı yeni gelen toplam 450 Bakanlar Kurulu kararının ise 447’sini onayladı. 1 yasa ile 3 karara ilişkin işlemler ise sürüyor. Atamalara ilişkin 13 Bakanlar Kurulu kararının tamamını onaylayan Gül, 108 vekâlet tezkeresinin tümüne, 341 müşterek kararnamenin 311’ine onay verdi. rulu kararının tamamını onaylayan Gül, 108 vekâlet tezkeresinin tümüne, 341 müşterek kararnamenin 311’ine onay verdi. Cumhurbaşkanı Gül, müşterek kararnamelerden birini iade etti. 27 kararnameyle ilgili işlemler sürerken kararnamelerden 2’si geri alındı. Cumhurbaşkanı Gül, 2 devreden 23 yeni gelen atama, görevden alma ve seçim işleminden 18’ini onayladı, 1’ini ise iade etti. Bunlardan 6’sına ilişkin işlemler ise sürüyor. Hükümet kuruluşu ve bakan değişikliği işlerine ilişkin 2 işlemi onaylayan Gül, bazı kuruluşların bakanlıklara bağlantı yazılarına ilişkin bir işleme de onay verdi. Gül, uyuşmazlık hali gibi diğer konulara ilişkin 58 işlemden 48’ini onayladı. Cumhurbaşkanlığı’na sunulan 2 af kararına ilişkin işlemler ise devam ediyor. Cumhurbaşkanı Gül’e, göreve geldiği 28 Ağustos’tan 28 Aralık 2007’ye kadar kurumsal işlemler ya da çeşitli kamu hizmetleriyle ilgili 1557, kişisel isteklerle ilgili 6 bin 719, Bilgi Edinme Hakkı Yasası ile ilgili de 245 olmak üzere toplam 8 bin 521 başvuru yapıldı. Kurumsal başvurulardan 1239’unun işlemi tamamlandı. Bu başvuruların 121’ini ihbar ve şikâyet, 168’ini eğitimöğretim, 86’sını çalışanların sorunları, 23’ünü sağlık, 476’sını yerel yönetim sorunları, 15’ini yasa ve yönetmelik değişikliği, 29’unu tarım, orman, hayvancılık ve arazi sorunları, 152’sini genel ekonomi ve mali konular, 169’unu ise kültür, turizm, çevre ve spor konularını içeren diğer konular oluşturdu. 6 bin 719 kişisel başvurudan 1524’ü ilgili yasaya uygun olmayan, daha önce işlem gören ve bir işlem içermeyen başvuruları oluştururken işleme alınan 5 bin 195 başvurudan 5 bin 65’inin işlemi tamamlandı. İşlem aşamasında olan başvuru sayısı ise 130. Bilgi Edinme Hakkı Yasası ile ilgili işleme alınan 245 başvurudan 244’ünün işlemi tamamlandı. Bir başvuruyla ilgili işlemler ise sürüyor. 2 0 TURDA SONUÇ YOK T ÜRKİYE RAPORTÖRÜ Yargıtay başkanını seçemedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Osman Arslan’ın emekliye ayrılmasının ardından 25 Aralık günü başlayan Yargıtay Başkanlığı seçiminin 20. turunda da sonuç alınamamasıyla Yargıtay yeni yıla başkansız girdi. Adaylardan dördünün çekildiği seçimlere 14 Ocak’ta yeniden başlanacak. Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan başkanlık için 25 Aralık Salı günü seçimlere başlandı. Başkanlık için Yargıtay Birinci Başkanvekili Zeki Akar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Hasan Gerçeker, 7. Ceza Dairesi Başkanı Turan Demirtaş, 6. Ceza Dairesi Başkanı Mustafa Aydın, 18. Hukuk Dairesi Başkanı Mahir Ersin Germeç, 10. Ceza Dairesi Başkanı Refik Dizdaroğlu, 19. Hukuk Dairesi Başkanı Coşkun Koçak, 13. Hukuk Dairesi Başkanı Ahmet Erkal Baççıoğlu ve 21. Hukuk Dairesi Başkanı Ali Güneren aday oldu. Yargıtay Başkanı seçilebilmek için 250 üyenin salt çoğunluğu olan en az 126 üyenin oyunu almak gerekiyor. Bugüne değin 20 tur oylama yapıldı. Oylamaların hiçbirisinde 250 üyenin salt çoğunluğu olan en az 126 üyenin oyunu hiçbir aday alamadı. ‘AP’nin yeni yıl mesajı: Reform yap’ BRÜKSEL (ANKA) Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria OomenRuijten, yeni yılda Türk hükümetine vereceği mesajın, “reform, reform, reform” olduğunu belirtirken “301. madde, kadınerkek eşitliği, vakıflar yasası gibi alanlarda artık Ankara’nın somut adım atmasını bekliyoruz” dedi. Hıristiyan Demokrat grubu üyesi Hollandalı Ria OomenRuijten, ABHaber’e verdiği özel mülakatta “TürkiyeAB ilişkilerinde dramatik gelişme yok. Müzakere süreci kaldığı yerden devam ediyor” şeklinde konuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’e rağmen müzakerelerin sürdüğünün altını çizen Ruijten, iki başlıkta müzakerelerin açılmasının hedeflendiğini, bunun da gerçekleştiğini belirterek müzakere sürecinin ancak tüm AB üyesi ülkelerin isteği ile kesilebileceğine işaret etti. Ruijten, Türkiye’nin AB için stratejik öneme sahip olduğunu belirttikten sonra yeni yılda Türk hükümetine vereceği mesajın, “reform, reform, reform” olduğuna dikkat çekerek, “301. madde, kadınerkek eşitliği, vakıflar yasası gibi alanlarda artık Ankara’nın somut adım atmasını bekliyoruz” şeklinde konuştu. Başesgioğlu çocukları sevindirdi Yılbaşı tatilini memleketi Kastamonu’da geçiren Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) tarafından yardım sağlanan iki aileyi evlerinde ziyaret etti.Akmescit Mahallesi’nde oturan 5 çocuklu Hüseyin Demirel ile 6 çocuklu Şükrü Bayam’ın evlerini ziyaret eden Devlet Bakanı Başesgioğlu, ailelerin yeni yılını kutladı. Özellikle çocuklarla yakından ilgilenen Başesgioğlu, oyuncak hediye etti. Başesgioğlu, ailelerin sorunlarını dinleyerek, gerekli yardımların yapılması için yetkililere talimat verdi. Bu arada Bakan Başesgioğlu, Hüseyin Demirel ile Şükrü Bayam’dan çocuklarını mutlaka okutmaları istedi. Başesgioğlu’na ziyaret sırasında Kastamonu Valisi Nurullah Çakır, AK Parti İl Başkanı Mustafa Gülşen ve Merkez İlçe Başkanı Eşref Can’ın yanı sıra SYDV yetkilileri de eşlik etti. (Fotoğraf:AA) Yeni yılın ilk haberlerinden birisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği konusuna daha sıkı sarılmaya karar verdiği yolunda. Yani öyle görünüyor ki, bu yıl AB meselesi Türkiye’nin gündeminin birinci maddelerinden birisi olmaya devam edecek. AB meselesi Türkiye’nin netameli meselelerinden. AB’nin Türkiye’nin düşmanı olduğu, AB’nin Türkiye’yi bölüp parçalamak ve sömürmek istediği fikri belli kesimlerde değişmez bir önyargı olarak duruyor. Bu konuda çok değişik siyasi eğilimlerin birbirine yakın durduğunu görmek de ilginç oluyor. Örneğin Vakit gibi radikal dinci diye adlandırılabilecek bir gazete ile yine radikal milliyetçi olarak anılabilecek Yeniçağ gazeteleri AB konusunda benzer bir tutum içindeler. Buna bazı solcu çevreleri de ekleyebiliriz. Erbakan’ın Milli Gazete’sini de bunlara bonus olarak ilave edebiliriz. ??? AB karşıtlığı Türkiye’de önemli ayrım noktalarından birisidir. AB taraf Şu Avrupa Birliği Meselesi… tarlığı da öyle. AB taraftarlığında siyasi akımlara baktığımızda şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor: MHP , AB karşıtlığı konusunda çok net. CHP asıl olarak karşı, yine de bu karşıtlığını “ama” diyerek yumuşatarak savunmayı tercih ediyor. DTP, AB üyeliğinden yana ancak PKK’nin AB sürecini baltalayan çizgisi onları da zaman zaman zor durumda bırakıyor. AKP, merkezi politika olarak AB üyeliğinden yana olduğunu söylese de, birçok kez AB ile uyum konusunda sorun yaşadı. AB’nin demokratikleşme konusundaki ısrarlı çizgisiyle AKP bir türlü uygun adım yürümeyi başaramadı. Tabii AB ile en çok sorun çıkaran konu Kıbrıs. Bu konu önümüzdeki döneme de damgasını vuracak gibi görünüyor. ??? İçeriden baktığımızda AB, Türkiye’nin yönelimini belirleyecek temel kriter olmaya devam ediyor. AB konusunda atılacak adımlar, AB ile yürütülen müzakerelerde sağlanacak ilerlemeler Türkiye’nin tercihlerini yönlendirecek gibi görünüyor. Bu süreç aynı zamanda Türkiye’deki iç gelişmeleri de belirleyecek en önemli pratik olacak. Türkiye, AB ile ilişkileri iyi götürebilirse, demokratikleşme projesini de başarıyla yürütecek diyebiliriz. Bir etkitepki olarak Türkiye demokrasi konusunda kararlı bir siyasi çizgi izlerse, AB süreci olumlu etkilenecek, AB süreci olumlu giderse Türkiye’deki demokratikleşme daha başarılı olacaktır. ??? Türkiye, AB’ye aday ülkeler arasında üyeliği en sorunlu ülke konumunu önümüzdeki yıl da koruyacak gibi görünüyor. Türkiye, adaylar arasındaki en büyük ülke. Büyük çoğunluğu Müslüman olan nüfusuyla AB’deki Müslüman dengesini de etkileyecektir. Türkiye büyük nüfusu ve adam başına yıllık düşük geliriyle AB ortalamasını birçok açıdan olduğu gibi gelir düzeyi açısından da etkileyecektir. Bu kadar farklı bir ülkenin AB’ye üye olması talebi, AB içindeki milliyetçi ve muhafazakâr siyasetçileri, bu konu üzerinden siyaset yapma noktasında heveslendiriyor. “Anne Türkler geliyor!” korkusu üzerinden siyaset yapmak, Türkiye’de olduğu gibi AB içindeki gerici siyasetçilere de iyi geliyor. ??? Türkiye’nin AB üyeliği birçok nedenle zor. Ülkemizdeki milliyetçi refleks bunu zorlaştıran en büyük nedenlerden birisi. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi tartışmaları sırasında “Türklüğe hakaret ettirmem” direnişinin ne kadar etkili olduğunu gördük. “Öteki” üzerinden yapılan siyaset, milliyetçiliği besleyen ana damarlardan birisi olmaya devam ediyor. “Misyonerlik” korkusu ve Hıristiyanlara düşmanlık ve bu düşmanlığın ürettiği saldırılar, görünen o ki önümüzdeki yılda da devam edecek. Bu tablo Türkiye’nin AB şansını kaçınılmaz olarak azaltıyor. ??? Bütün bu zorluklara rağmen AB adaylığından Türkiye’nin vazgeçmesi mümkün değil. Çünkü bu 200 yıldır süren “demokratikleşme”, “çağdaşlaşma” projesinin en önemli ve en somut hedefi. Tersi mümkün değil. Başka bir seçenek de mümkün görünmüyor. Bütün sorun, Türkiye’yi yöneten iradenin bu süreci yönetecek bir iradeye sahip olup olmadığı. Ya da ne kadar sahip olduğu… 2008 bu açıdan yeni bir yıl olabilir mi? Hem mümkün hem de mümkün değil… Yaşayarak göreceğiz… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle