02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İslami Yaşam Biçimi Nasıl Uygulanıyor? PENCERE Devletten büyük baskılar gelmemiş, hükümetler desteklememiş olsalar bile, aşırı dinci gruplar bir kere belli bir güce ulaşırsa, o ülkede Müslüman insanların doğumundan ölümüne kadar tüm yaşamlarına karışma hakkını kendilerinde görüyorlar. Sonuçta istedikleri baskıyı yapmakta, insanların yaşamını din adına istedikleri gibi saptırmakta engel tanımıyorlar. yon/radyolarda çalışma hakkının ellerinden alındığını biliyoruz. 1960’lı yıllarda mini etek giyen Afgan kadını, tepeden tırnağa örtünmek zorunda bırakıldı. Eylül 1992’de başkentin büyük parkında “İslama uygun davranışlarda bulunmadıkları için” toplu idamlar gerçekleştirildi. Bir başka haber de bir diğer İslam ülkesi olan Endonezya’dan: 2004 yılında deprem sonrası oluşan tsunamiden en çok zarar gören Banda Açe bölgesine uluslararası yardım paraları gönderilmiş, bu paraların felaket kurbanlarına dağıtılması gerekirken, milyonlarca dolarlık yardım parası ile kadınların iffetli giyim kuşam ve davranış içinde olup olmadığını takip eden ahlak zabıtası kurulmuş, şeriata uygun giyinmeyenler halk önünde kırbaçlanmış. (Hürriyet gazetesi, 18 Aralık 2006). Özelleştirmeye Değişik Bakış YENİ yılın eşiğinde özelleştirme politikasına yeniden bakmak gerekiyor. Eğer ülkeyi büsbütün yoksullaştırmak, üretimi daha da düşürmek, işsizliği ve sosyal dengesizliği arttırmak istenmiyorsa. İşin bu yanı iktidar partisince umursanmasa da, muhalefet partilerinin ve sendika dünyasının konuya ciddi olarak eğilmesi artık kaçınılmazlaşmıştır. u yılın gündeminde Türkiye DemirÇelik İşletmeleri, Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi, Halk Bankası gibi önemli kuruluşlar var. Ayrıca İzmir Limanı ya da PETKİM gibi özelleştirilme süreçleri devam etmekte olanlar da söz konusu. İktidar dışındaki partiler için, özelleştirmeye küreselleşmenin kaçınılmaz ve tartışılmaz bir sonucu olarak bakmaktan vazgeçme zamanı gelmiş olmalıdır. Bu kavram, yarattığı üretimsizlik, işsizlik ve dengesizlik bakımından oy getirici olmaktan çıkalı hayli oldu. Buna karşın muhalefet partilerinin bu konuyu önemle ele alıp karşı kampanyalara girişmemiş olmaları gerçekten şaşırtıcıdır. Sendikalar için de öyle. Başlangıçta, özelleştirmenin yeni yatırımlar getirici, istihdamı arttırıcı, ücret yükseltici bir etkisi olacağına inanılmıştı. Bu inanca ülkedeki emek kesiminin de büyük ölçüde katılmış olması Türk sendikacılığının büyük ayıplarından biridir. Buna bir de özelleştirmeye karşı tek tük mücadele veren sendikaların yalnız bırakılmış olması ve bir cephe direnişi oluşturmakta başarısız kalınması ayıbını da eklemek gerekiyor. Hiç değilse bundan sonra, bu ayıpların tekrarından kaçınmak ve yeni dayanışma mekanizmalarıyla yanlış gidişin durdurulması gerekmez mi? aha da önemli olan, özelleştirmenin temeli sayılan 4046 sayılı yasanın gözden geçirilip kusurlarının giderilmesidir. Yapılışındaki uzun tartışmalar ve yargı organlarından ardı ardına gelen hüküm iptalleri ilk bakışta yasadaki bütün eksiklerin tamamlandığı ve kusurların giderildiği izlenimini yaratmıştı. Oysa zaman, önce görülmeyen sakıncaların varlığını ortaya çıkarmış, yeni bir gözden geçirmeyi zorunlu kılmıştır. Üstelik, imtiyaz sözleşmesi niteliğindeki uzlaşmazlıklarda uluslararası tahkim mekanizmasına olanak sağlayan son derece hatalı bir anayasa değişikliği bu sakıncaları daha da arttırmış durumda. Özellikle kamu kuruluşlarını satın alan ya da işletme hakkını uzun süreler için devralan şirketlerin sermaye yapısı açısından. Örneğin Türk Telekom ve PETKİM gibi kamu hizmeti niteliği taşıyan ve stratejik önemi olan kuruluşların özelleştirilmesinde satın alan şirketlerin sermaye yapılarında yabancı payının yarıdan fazla olmasına izin verilmesi ne ölçüde doğrudur? Partiler ve sendikalar böyle konuları sorgulamayacaklar da neyi sorgulayacaklar? Mahalle Karısı... Mahalle bizim toplumsal yaşamımızda önemli bir yer tutar... Edebiyatımıza renk vermiştir... Dilimizi zenginleştirmiştir.. Hayatımızı biçimlendirmiştir.. Kız, beraber yürüdükleri oğlanı mahalle sınırında uyarır: Mahallemize geldik, artık ayrılalım... ? Mahalle üstüne ne de çok deyiş vardır: Mahalle bekçisi.. Mahalle kabadayısı.. Mahalle mektebi.. Mahalle bakkalı.. Mahalle kahvesi.. Mahalle muhtarı.. Mahalle çapkını.. Mahalle üzerine kimisi olumlu, kimisi olumsuz çok yorum yapılır; ama son günlerde mahalle siyasete de girdi: Mahalle baskısı.. ? Koskoca Amerika’nın kendine özgü dünya siyasetiyle yönlendirdiği ve dayattığı sözümona “ılımlı İslamcılık” Türkiye’de tüm emperyalist göstergeleriyle iktidara oturunca bu marifet nasıl açıklandı: Mahalle baskısı... Yer misin, yemez misin?.. Köyleri, kasabaları, gökdelenleri, apartmanlarıyla ülkeyi koca bir mahalleye indirgemek belki çarpıcı bir uyarı olabilir... Üstelik mahallenin unutulmaz bir oyuncusu daha var: Mahalle karısı... ? Mahalle karısını salt apteshane ibriği pozunda, sağ eli belinde, sol eli yukarda, kavgacı bir edepsiz gibi düşünmeyin... Mahalle karısının kimliğini oluşturan, edepsizliğinin somutlaşmasından çok, hayata bakış açısıdır... Çoğu zaman tesettürü benimsemiştir mahalle karısı... İster çarşaf olsun.. İster başörtüsü.. İster türban.. Çarşafın cehaleti, başörtüsünün saygınlığı ve utangaçlığı bir yana; türbancının politikasındaki cüret, mahalle karısına daha çok yakışır... ? Kocasının yüksek makamlara tırmanması, siyasal yaşamdaki yetkili koltuklarda oturması, mahalle karısının gizli edepsizliğinin dışavurumu için birebirdir... Gerçekte türbanlı mahalle karısı, kocasını parmağında oynatır... Tören mi var, atama mı yapılacak, makam mı paylaşılacak, iş mi kotarılacak, çocuklara avanta mı sağlanacak; mahalle karısı türbanının hatırına kocasını çekip çevirmekte usta mı ustadır... ? Kim bilir, belki de Türkiye siyasetinin püf noktasını mahalle baskısına bağlayan Amerikancı profesör haklıdır... Belki de mahalle, ülkenin yazgısına egemendir... Bu durumda mahalle karısının edepsizliğine de şaşılmaz... Edep gereksinimi içinde kıvranan toplumda, edepsizliği ve terbiyesizliği başına türban gibi saran mahalle karısı karşısında müeddep olmak kolay değil... Prof. Dr. Aysel EKŞİ ırsatı bir kere ele geçirince fanatik dincilerin dinsel konuları nasıl saptırdıklarını İslam ülkelerinde açıkça görüyoruz. Örneğin resmi dini İslam olan Malezya, son yıllara kadar Çin, Hint, İslam ve Hıristiyan dinlerini, ırk ve kültürlerini başarılı şekilde bir arada kaynaştırma ününe sahipti. Malezya devleti, 1980’den sonra; resmi kurumları İslamileştirmeye başladı. Son yıllarda yüzeyde Müslüman kadının örtünmesi etrafında toplanmış gibi görünen bir çatışma yaşanıyor. Kadın hakları savunucusu Marina Mahathir, yazarı olduğu dergide yeni bir yasayı şiddetle kınadı. Yeni yasa, erkeğin karısını daha kolay boşaması, dörde kadar sayıda kadınla evlenebilmesi ve karısının malları üzerinde daha fazla kontrole sahip olabilmesi gibi değişiklikleri öneriyor. Yazar, “Müslüman kadın ikinci sınıf insana dönüştürüldü. Kadının örtünmesi diyorlar; bu, kadının kendi seçimidir” demişti. Yazı Malezya’da çok ciddi eleştirilere uğradı: “Bu kadın önyargılı ve çok cahil, çünkü şeriatın amacını ve uygulama yollarını bilmiyor. Kadın hakları, cinsler arası eşitlik gibi kavramlar Batılı kadınların söylemidir. Bu kadın ülkemizde körü körüne Batılı feministleri taklit ediyor. Biz Müslüman kadınların, asla saldırgan Batılı kadınlar gibi olmasına izin vermeyeceğiz.’’ (11 Mart 2006, BBC radyosu) Bu söylemler Malezya için şaşırtıcı ve çok yeni bir oluşum. Bundan otuz yıl önce Müslüman kadın isterse başını örter, isterse örtmeyebilirdi. Gerçekte hükümet yetkilileri Malezya’nın bilim ve teknoloji üreten ülkeler düzeyine ulaşmasını istiyor, ülkedeki radikal İslamlaştırma ça D F B balarını kınıyor ve yaratılan kargaşadan rahatsız. Ama PanMalaysian Islamic Parti’nin dini liderlerinin temel politik amacı, İslam devleti kurmak ve dini konuları ekonominin önüne koymaktır. Müslüman kadının başını örtmesini ve vücudu belli etmeyen bol elbiseler giymesini istiyor, onun evde oturmasını ve çocuk bakmasını destekliyor. Kelantan’da süpermarket, tiyatro ve sinemalarda kadın ve erkek için ayrı para ödeme kasaları ayrılmış. Sinemada ışıkların gösteri sırasında da devamlı yanması, otel ve belediyelerin kadın ve erkek için ayrı yüzme havuzları inşa etmeleri isteniyor. (BBC, Kuala Lumpur, Jonathan Kent). Din adına yapılanlar Din adına yapılan sınırlama ve baskıları, insanların eğitim düzeyinin de engelleyemediğini görüyoruz. Suudi Arabistan’da üniversite mezunu kadın oranı erkekten çok daha fazladır; kadın hem daha iyi eğitim görmüştür, hem çalışmaya çok daha isteklidir. Ama kadın üniversitede istediği eğitim dalını seçemez, örneğin hukuk ve mühendislik gibi alanlar kadına kapalıdır, pek çok resmi dairede çalışamaz. Özel ofiste çalışanlar erkekten ayrı odalara konur. Üniversiteli kız öğrenciden sadece uygun şekilde giyinmesi beklenmez, pencereleri sıkı sıkıya örtülü otobüslerle gidip gelir veya babaları gelip alacağı zaman onu bekleme odasında bekler, dışarı çıkamazlar. Kampusta mobil telefonla konuşmak yasaktır, çünkü bu şüphe davet eder. Kadın seçimde oy kullanamaz; kocası veya babasının yazılı izni olmadan seyahat edemez, onların refakati olmadan yurtdışına çıkamaz, toplulukta diğer erkeklerle bir arada bulunamaz; arabanın ön koltuğunda oturamaz. (Inter Press Service, 30 Mart 2004, Seudi Arabistan, Peyman Pejman). Suudi kadın, topuklarına kadar uzanan siyah çarşaf giymek ve peçe takmak zorundadır. Bu giyim şeklini değiştirmenin mümkün olmayacağını Suudi kadın artık kabul etmiş görünüyor. Ama eğitimli kadınlar için en önemli olan şeyler serbestçe çalışabilmek, araba kullanma izni alabilmek, oy hakkına ve kendi kimlik kartına sahip olabilmektir (Inter Press Service, 30/3/04). Azar azar artan dogmatik katılık ve insafsızlık büyük saçmalık boyutlarına ulaşmış, dini saptırma ve kötüye kullanma bir norm haline gelmiştir. (Inter Press Service 30/3/04). Hatta gazetelerimizde de yayımlanan bir habere göre Mekke’de gece yatılı okulda çıkan yangında alevler bir anda binayı sarmış, dışarı kaçmak için kapıya koşan genç kızlar karşılarında din polislerini bulmuştur. Din polisleri, İslami kurallara göre çarşaf giyinmedikleri için kızların binadan çıkmasına izin vermemiş, “namahrem” gerekçesiyle itfaiye ekiplerinin binaya girmelerini de engellemiş ve bütün kızlar yanarak ölmüştür (Hürriyet gazetesi, 17 Mart 2002). 23.4.2007 tarihli gazeteler, İran’da “erkeklerle eşit hak isteyen” kadınları ahlak polisinin coplatıp tutuklattıktan sonra, kadınlar üzerindeki baskının arttırıldığını yazıyordu. (Radikal internet 19 Kasım 2007 Pazartesi). Ancak sadece kadınların değil, örneğin kısa pantolonu ile evinin bahçesinde çim biçen erkeğin de kendini namus bekçisi olarak görenlerin saldırgan söz ve davranışlarına hedef olduğu anlaşılıyor. Bilindiği gibi erkekler, evde gizlice bira yapmasını, votka damıtmasını öğrendi, çünkü içki yasaktır. Bir gün geldi, açık renk takım elbise giyen, kravat takan erkekler kravatından tutulup yerlerde sürüklendi. Kısa kollu gömlek giymişse güvenlik güçlerince gözaltına alındı. Özetle, örnekler ortaya koyuyor ki, devletten büyük baskılar gelmemiş, hükümetler desteklememiş olsalar bile, aşırı dinci gruplar bir kere belli bir güce ulaşırsa, o ülkede Müslüman insanların doğumundan ölümüne kadar tüm yaşamlarına karışma hakkını kendilerinde görüyorlar. Sonuçta istedikleri baskıyı yapmakta, insanların yaşamını din adına istedikleri gibi saptırmakta engel tanımıyorlar. Kâfirlikle suçlanıyorlar Bir başka sessiz yeşil devrim de Fas’ta yaşanıyor. Fransızca öğretmeni Sukayna “Ülkemi artık tanıyamıyorum” diyor. “Düşünceler de elbiseler de usul usul değişti. Hiçbir tartışma, miting ya da çatışma yaşanmadan. Sadece küçük küçük damlalar gün geçtikçe birikiyor. Sonra bir gün meslektaşlarından bile gelen gizli tepkiler, aşağılanma ve dışlanma öyle ağırlaşıyor ki artık taşıyamıyorsun” (Le Monde, 18 Mayıs 2007). Kazablanka Üniversitesi’nde başı açık olan son 5 kadın öğretim üyesinin posta kutularına örtünmeleri için mesajlar bırakılmış. Yazıişleri müdürü “Fas’ta ilk kez böyle şeyler oluyor. Hatta erkek öğretmenler de hedef alınıyor, düzenlediği faaliyet İslami bulunmadığı zaman kâfirlikle suçlanıyorlar” diyor. (Tel Quel dergisi). Afganistan’da köktendinci hükümetin iktidara gelmesinden sonra kadının oy kullanma, devlet dairelerinde, televiz [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle