02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 OCAK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Sabri Tuluğ Tırpan’ın Mevlana ve Coelho’yu birleştirdiği projesi ve Zehra Yıldız anma gecesi, 2007’nin doruk noktası oldu 15 GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Mevlana’nın gizeminde ve gençlerin coşkusunda ski yılın son haftasındaki iki etkinlik, belki de bütün bir 2007’nin doruk noktası oldu. Birisi Sabri Tuluğ Tırpan’ın Mevlana ve Coelho’yu birleştirdiği çok boyutlu projesiydi. Diğeri ise ölümünün onuncu yılında düzenlenen, Zehra Yıldız’ı anma gecesiydi. Zehra’nın gecesine katılan genç sesler, operamızın yarınki çehresini müjdeledi. Eskiden sanatçılarımızı yetiştirmek için yurtdışına gönderirdik. Artık burada yetiştirip onları dünya sahnelerine sunuyoruz. Zehra Yıldız bunların ilk örneği idi. Onun bir şancı için gereken özverili çalışma temposu kendinden sonraki kuşaklara hep örnek olacak. Bu kez yeni yıl coşkusuyla düzenlenen gece, aynı zamanda onun adına kurulan vakfın mütevelli heyeti başkanı Erdal İnönü’ye de adanmıştı. Serdar Yalçın’ın deneyimli yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Bale Orkestrası, düzgün tonlaması ve coşkulu yorumuyla başarılıydı. Halen Avrupa’nın opera başkentlerinde söyleyen solistlerimizi göğsümüz kabararak izledik. Zehra Yıldız Vakfı’nın bursunu kazanmış olan Burak Bilgili, on yıldır hemen her anma konserinin baş konuğu olmuştu. Yine kadife sesi, coşkulu sahnesiyle bütün dünya sahneleri gibi İstanbul dinleyicisini de büyüledi. Almanya’da yükselen ve artık çeşitli sahnelerde başroller üstlenen tenor Cenk Bıyık harika ses rengiyle dikkatleri çekti. Leyla Gencer Şan Yarışması’nda derece alan ve La Scala’da öğrenim görmeye hak kazanan Simge Büyükedes ile Asude Karayavuz ise ocak ayından başlayarak La Scala sahnesine çıkmaya hazırlanıyorlar. Kı E sa süre içinde ne denli büyük bir gelişim gösterdiklerini kanıtladılar. İzmir operasının deneyimli solistlerinden Cengiz Sayın ve İstanbul operasından gencecik, pırıl pırıl bir koloratur Nazlı Deniz Boran, anma gecesine renk kattılar. SENFONİK ŞİİRİ Sabri Tuluğ Tırpan’ın (1971) “Mevlana Simyacı” başlıklı yapıtını daha önce ses kaydından dinlediğimde, müziksel buluşları için beğenimi dile getirmiştim. Bu kez Lütfü Kır MEVLANA SİMYACI dar Salonu’nda görselliğin kattığı zenginlikle izlemek mutluluğunu yaşadım. Müziğin çok boyutluluğu, DRUM prodüksiyonun yaratıcılığı ile derinlikler kazanmış, düşsel renklerle bezenmişti. Coelho ve Mevlana’nın gizemselliğini birleştirip harika bir yapıt çıkartmış ortaya Tırpan. Ney ve makamsal müziği, hiç zorlanmadan polifonik dokuyla örtüştürmüş. DoğuBatı bireşimini, sema törenine ve soliste eşlikte olduğu kadar senfonik geçişlerde de son derece dengeli sergilemiş. İstanbul’daki orkestraların neredeyse tümünden sanatçıların katılımıyla oluşan orkestrayı Viyanalı müzikçi Martin Kerschbaum yönetiyordu. Rubaileri seslendiren Kürşat Alnıaçık, hiçbir abartıya kaçmadan, müzikle tümleşiyordu. Yer yer oda müziği çekirdeğinde bir üçlüye dönüşen anlatım, içselliği yansıtıyordu. Bestecinin Sertab Erener’i solist olarak seçmesi çok anlamlıydı. Bu role bir operacı olamazdı. Sertab’ın “şanson” tarzını ve klasik Türk müziğini stilize etmesi çok başarılı olmuştu. Modal yapıda ilerleyen müzik, minimalizm yinelemesinin tek düzeliğinde de gizemselliği yakalamıştı. Tuluğ Tırpan’ın yaratıcılığı burada bitmiyor, virtüöz piyanistliğiyle baştan sona yapıta belkemiği oluşturuyor. Yer yer doğaçlama tadındaki caz anlatımı kadar, bir de bakıyorsunuz Bach’ın ulvi sesi de aradan yükseliveriyor. “Senfonik Şiir”, 19. yüzyılda yaratılmış bir müzik yapısı. Müzikle bir düşünceyi, bir tabloyu, bir portreyi resimlemek. İçinde mutlaka bir şiirin var olması söz konusu değil. Ancak bir şiir veya şiirler silsilesi de esin kaynağı olabiliyor. Tuluğ Tırpan da tam 2000’li yıllara yakışan bir besteci olarak, seçmeci (eklektik) yaklaşımla çağlar arasında ve kültürler arasında bir gezintiye çıkmış. Görsel etkenler, ışık, sahne tasarımı ve ustalıklı bir sema gösterisi yapıta büyük zenginlik katmış. Unutmamak gerekir ki temelde kalıcı olan yapıtın müzik olarak varlığıdır. Ancak hem açılış konuşmacılarının sunumuda (Kültür Bakanı dahil), hem program kitapçığında hem de övgüler yağdıran tüm köşe yazarlarımızın metinlerinde, yapıtın bestecisi Tuluğ Tırpan’ın adı en son satırlarda yer aldı veya hiç yer almadı bile. Bu da televizyon ve popüler kültürün ne denli sanatımızı kuşattığının bir göstergesi. www.evinilyasoglu.com Dr. Ali Rıza Bilginer’den ‘Cilo ve Satlar’ 8 Ağustos 2007’de bu köşede, sevgili Haluk Tarcan’ın verdiği bilgilere dayanarak hazırlanmış, ‘Doğu Anadolu Kimin?’ başlıklı bir yazı okumuştunuz; azgın aşağılık Batılılar, başta ABD ile İngiltere, topraklarımızda, bölgemizde yaşayan çeşitli halkları kandırıp, kışkırtıp savaş alanlarına sürüyor; birbiri ardından Ermeniler, Kürtler Anadolu’nun şurası burası benimdir diyorlar ya, canım dostum Tarcan, üstelik kolay kolay silinmeyen, yakılamayan belgelere, kaya resimlerine dayanarak ÖnTürklerin, öyle Batı uşağı sözde bilim adamlarımızın kafamıza çakmaya çalıştıkları gibi 1071’de değil, İÖ 1300’lerde gelip yaşadıklarını, yazı öğeleri de (harf) içeren kaya resimlerini bıraktıklarını, belgeliyordu. Bu tür belgeler, kanıtlar, sömürücüleri şu kadarcık etkilemez elbet, ama dünyamızda yaşayan can göz, kulağı körelmemiş güzel kardeşlerimizi sevindirir, coşturur. O yazıdan sonra da öyle oldu; bilgisayarıma, uzaklardan bir ses geldi: Ali Rıza Bilginer. Ali, bir Karadeniz, Samsun çocuğu; dar gelirli kesimden. Bakmış ki okuyamayacak, sınava girmiş, kazanmış, benim gibi halkın vergileriyle okumuş, hekim olmuş. 1971 Amerikan balyozu sırasında İstanbul’da görevliymiş; çalıştığı Davutpaşa Tutukevi’ne tanıdığımız birçok ünlü yazarımız, gazetecimiz getirilmiş; onun varlığı genel kıyımı durduramaz, değiştiremezdi elbet, ama hekim olarak andığımız insanlarımıza en azından küçük, ancak değerli soluklar aldırmıştır mutlaka. Sonra herkes gibi evlilikler, Anadolu’nun her yerinde çalışmalar; sonunda askerliği bırakmış, sivil kuruluşlarda çalışma dönemi başlamış. Birbirimizi tanımazken paylaştığımız sinemafotoğraf tutkusuna Kâzım Mirşan aracılığıyla yeni bir sevda eklenmiş: Güneydoğu’daki dağlarda bulunan kaya resimleri. 2003’ün Ekim’inde, Yüksekova yöresine yaşamayı seçmiş, yaylasına, çevresindeki dağlara sözün gerçek anlamında vurulmuş. Bedensel olarak da buna uygun olduğundan, başlamış çalışma saat ve günlerinin dışında dağlarda dolaşıp görüntülemeye. Bilgisayar arkadaşlığımız sırasında, 8 Ekim’de İstanbul’a geleceğini, kendisi gibi dağcı arkadaşlarına bir saydam gösterisi sunacağını söylemiş, beni de çağırmıştı; gerek tepemize çöken sömürgeci saldırısının gün geçtikçe ağırlaşması, gerek yaşımın büyümesi, akşam 8’de yapacağı gösteriye gidip gidemeyeceğimi pek bilemiyordum. Ama o sabah saat 10’a doğru kapı çalındı, sırtında dağcı çantası, ak saçlı bir delikanlı belirdi merdivenlerde, ve bir iki kez telefonda işittiğim tok ses: “Bertan Bey, kitabınızı getirdim.” Meğer bir başka dağ ve fotoğraf sevdalısı, Ersin Alok, Ali’ciğimin kutular dolusu saydamlarını görmüş, kitaplaştırmaya karar vermiş. Ona kalsa, kitabı kapıdan verip gidecek; neyse ki üsteledim, içeri geldi, soyundu; o arada Sevil de bize katıldı; tatlı tatlı söyleşirken, bir ara: “Akşama gelemeyebilirsiniz sakıncası yoksa sunumu size burada göstermek istiyorum” dedi; hay Allah! Ne sakıncası olabilirdi böyle bir armağanın? Hemen açtı bilgisayarını, ışığı ayarlayıp yerleştik. Önce o tok sesiyle neyi amaçladığını açıkladı, ardından, en sevdiğim Güneydoğu türkülerinden biri eşliğinde, Cilo ve Sat Dağları’nın, Yüksekova’nın doğası, çiçekleri, çağlayanları, insanları, koyunları, gölleri. İkinci bölümeyse, özellikle yaban çiçeklerini serpiştirmişti, hem de okulda öğretmeni de olmuş değerli bestecimiz Bülent Tarcan’ın alabildiğine çarpıcı müziği eşliğinde. Onu uğurladıktan sonra kitaba baktık Sevil’le uzun uzun; Ersin Alok’a yakışan kusursuz bir baskı; ön sayfalar dağlara yöreye ayrılmış; ardından inanılmaz yaban çiçekleri; son bölümdeyse, Kâzım Mirşan’la Haluk Tarcan’ın, şimdilerde Servet Somuncuoğlu ve arkadaşlarının uygarlık tarihinin yeniden, yansız, ÖnTürklerin hakkını veren yorumu açısından çok önemsedikleri Sat Dağları’ndaki kaya resimleri var. Çektiği çiçeklerin adlarını koymakta kendisine yardım eden Prof. Dr. Zeki Aytaç ile araştırma görevlisi Sırrı Yüzbaşıoğlu’na, fotoğrafları kitaba aslına en uygun biçimde yansıtan Alok İşliği çalışanları Reyhan’la Gül’e teşekkür etmiş kitabın sonunda. Ben de hem onun arkasındaki bütün olasılık ve gerekliliklere, hem bu kitabı bize armağan edenlere yürekten teşekkür ediyorum. [email protected] İSTANBUL ŞEHİR TİYATROLARI Tuncer, tiyatronun sorunlarına değindi... İSTANBUL (AA) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer, Şehir Tiyatroları’nın, özel bir kanunu olmadığı ve Devlet Tiyatroları Kanunu’na tabi olduğu için personel alımında sıkıntılar yaşadığını ifade ederek, konservatuvar mezunu olmayanların da kadroya alınması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini savundu. Tuncer, tiyatrocuların yaşadıkları sıkıntılarla ilgili yaptığı açıklamada, Şehir Tiyatroları’nın tüm İstanbul’a hizmet verecek kapasitede olmadığını, böyle bir hizmeti vermesi gerektiğine de inanmadığını belirtti. Tuncer, şöyle konuştu: “Şehir Tiyatroları merkezde olmalı ama diğer bölgelerde, mesela Avcılar’da bir sahne var. Onu da Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolar bir koordinasyon çerçevesinde kullanabilir. Yarın Avcılar’da, Kartal’da, Beykoz’da oluşacak bir tiyatro da alternatif bir tiyatro olacaktır. Bizim bu farklılığa ihtiyacımız var.” Tuncer, Şehir Tiyatroları’nın bu haliyle yaşaması için yapısının korunması gerektiğini dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti: “Şehir Tiyatroları’nın bir kanunu yok, Devlet Tiyatroları Kanunu’na tabi. Şehir Tiyatroları’nın kanunu olmalı. Bu nedenle istihdam konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Personel alımı, yeni bir yapıya kavuşturulmalı.” Nurullah Tuncer, İstanbul’a, Boğaz’da hareket halindeki bir yüzer sahnenin çok şey kazandıracağını belirterek “İstanbul’un bir yüzer sahnesinin olması, Çengelköy, Kuzguncuk, Beylerbeyi yani Boğaz güzergâhında bir sahnenin dolaşması. Böylece sanat bütün hayata nükseder. Bu sahnenin oralarda dolaşması, kazanımlar sağlayacaktır. Tiyatrocuların kendilerini farklı bir mekânda ifade etmesini sağlayacak. Belki farklı bir ekol olacak. Bodrum’da, Marmaris’te, Antalya’da suyun olduğu her yerde bu ve benzeri sahneler olabilir” dedi. 2007 Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri belirlendi Yılın Roman Ödülü Ayşe Kulin’in ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB), “2007 Yılı, Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”nin sahipleri açıklandı. Buna göre yazar Ayşe Kulin, “Veda” adlı yapıtıyla, “Yılın Romanı Ödülü”ne değer görüldü. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Doç. Dr. Hicabi Kırlangıç, düzenlediği basın toplantısında, 2007 yılının kültür sanat ve düşünce yaşamındaki gelişmeleri değerlendirerek, yılın yazar, fikir adamı ve sanatçılarını belirlediklerini söyledi. Ödüllerin, edebiyat ve sanat uzmanları arasında gerçekleştirilen anket çalışmalarının ardından, alanının tanınmış isimlerinden oluşturulan özel komisyonların yaptıkları çalışmalarla saptandığını belirten Kırlangıç, “Değişik kesimlere mensup kişi ve kuruluşlardan alınan bu bilgiler ışığında, yıl içerisinde ortaya konulan fikir ve sanat ürünleri, başvuru esasına dayanmadan ve eser sahiplerinin haber ve bilgisi bulunmadan objektif ölçütlerle değerlendirilmektedir” dedi. Hicabi Kırlangıç’ın verdiği bilgiye göre, TYB’nin, “2007 yılını Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”nin sahipleri şöyle: “Abdullah Harmancı ‘Yerlere Göklere’ adlı eserle hikâye, Şaban Abak ‘Kayıp Atlar Haritası’yla şiir, Ayşe Kulin ‘Veda’ ile roman, Mehmet Aycı ‘Mürekkep Ten’ ile deneme, İbrahim Kalın ‘İslam ve Batı’ ile fikir, Nurcan Toksoy ‘Halkevleri’ ile araştırma, Mehmet Narlı ‘Şiir ve Mekân’ ile inceleme, Osman Özbahçe ‘Kural Dışı’ ile edebi tenkit, Hicran Göze ‘Kadıköylü Yıllarım’ ile hatıra, Özcan Yüksek ‘Sessizce Dön’ ile gezi, Ali Benli ile Macit Karagözoğlu ‘Muhammed Ferid’den İngiliz işgaline karşı Osmanlı hilafeti’ ile tercüme, Ersin Özarslan ‘Erol Güngör’ ile biyografi, Nurdan Damla ‘365 günde sevgili peygambe ÖDÜLÜ ‘VEDA’ İLE ALDI rim’ ile çocuk edebiyatı, Nuh Gönültaş ‘Bugün gazetesindeki yazılarıyla’ basın/fıkra, Leyla İpekçi ‘Zaman gazetesindeki yazılarıyla’ basın/fikir, ‘Bizim Külliye’ dergi dalında, ‘Sanatalemi.net’ elektronik yayıncılıkta, TRT ‘Mevlana’ ile TV belgeseli, atv ‘Karayılan’ ile TV dizisi, Nezvat Köseoğlu ‘Geçmiş zaman peşinde yahut vaizin söyledikleri’ ile şehir kitapları, Alim Kahraman ‘Rasim Özdenören’le mavera yolculuğu’ ile radyo programı, Sıvas Belediyesi ‘Yıl boyunca yaptığı yayınlar ile’ kamu yayıncılığı, Beyan Yayınları özel yayıncılık dalında, Polatlı Belediyesi ‘Yıl boyunca yaptığı yayıncılık ve kültür faaliyetleri ile’ özel ödül, Ali Adakoğlu ‘Gerçek Hayat’ ile basın yönetim, Prof. Dr. Ömer Faruk Akün, Prof. Dr. M. Said Hatiboğlu ve sinema yönetmeni Yücel Çakmaklı ise üstün hizmet ödülü.’’ Ödüller 3 ay içinde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek. Sanatçı yalnız bırakılmamalı ERSİN ANTEP urtiçinde ve dışında başarılarıyla tanınan sanatçılarımız yalnızlık içinde. Kendi yağıyla kavrulan sanatçılara ilgi gösterilmeli. Türkiye Cumhuriyeti henüz 3 yaşında ve traktörü bile yokken Gazi Mustafa Kemal; bir sergi gemisi hazırlatarak Afrika ve Avrupa’da 12 ülkede 19 limana göndermiş ve genç Cumhuriyet’in kültürel, sanatsal ve ticari bakımdan en mantıklı ve doğru biçimde tanıtımını sağlamıştı. Osmanlı döneminde de Oşima Adası açıklarında batan 1. Ertuğrul Firkateyni’nin muzikası başta, Hamidiye Kruvazörü’nün muzikası da içinde olmak üzere, hicri 1306 (miladi 1890) yılından başlayarak Y büyük gemilerin muzikaları da yurtdışında konserler vermişti. Aynı şekilde Cumhuriyet döneminde de 1960’lı yıllara kadar özellikle Savarona ile birçok limana gidilmiş ve konserler verilmişti. Şef ve solistlerimiz dışında en son İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Almanya’ya bir konser için gitti. GERÇEK VE ÇAĞDAŞ YÜZÜ Hüseyin Sermet, Özgür Aydın gibi adların sayesinde yurtdışında bulunan sanatçılarımız dayanışma içinde çalışma ortamları oluşturmaya çabayor. Devlet hem yurtdışına gitmeye yönelik öğrenim bursu, hem de konser teşviki anlamında gerekli desteği vermiyor. Geçen hafta düzenlediği basın toplantı TÜRKİYE’NİN sında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’e yurtiçi etkinliklerinin yanında yurtdışında ülkeyi tanıtacak herhangi bir turnenin söz konusu olup olmadığını sorduk. Gökmen; “bunun maddi katkı, ‘sponsor’ desteği ile olabileceğini” nezaket içinde söylerken, bu yönde herhangi bir maddi katkının söz konusu olmadığını anlatmaya çalıştı. Türkiye’nin gerçek ve çağdaş yüzünü yurtdışında sergilemek, anlatmak ve benimsetmek için; hem sanat kurumlarının yurtdışında etkinlik düzenlemesine olanak sağlamak, hem de yurtdışında çalışmalarını sürdüren sanatçılarımızı yalnız bırakmayıp maddi ve manevi anlamda destek vermek gerekiyor. ([email protected]) Larry O’Neill ve Görsev konseri ? Kültür Servisi Larry O’Neill ve Kerem Görsev yarın İstanbul Kültür Üniversitesi’nde konser veriyor. Konser İstanbul Kültür Üniversitesi Akıngüç Oditoryumu’nda saat 19.30’da başlayacak. 212 498 41 05) T.C. ŞİŞLİ 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN ESAS NO: 2007/1460 Mahkememize açılan Vasi Tayini davasında verilen karar gereği; İstanbul ili, Kağıthane ilçesi, Yahya Kemal Mahallesi, Cilt: 15, Hane: 403’te nüfusa kayıtlı, Nusreddin ve Makbule’den olma, 03.03.1951 doğumlu Emine Bildik, hastalığı sebebi ile MK’ nın 405. maddesi uyarınca kısıtlanmasına, kendisine vasi engeli olmayan İstanbul ili, Kağıthane ilçesi, Yahya Kemal Mahallesi, Cilt: 15, Hane: 403’te nüfusa kayıtlı, Nusreddin ve Makbule’den olma, 01.01.1955 doğumlu, kardeşi Mehmet Bildik’in vasi tayin edilmesine, itirazı olanların 10 gün içinde mahkemeye müracaat, müracaat etmedikleri takdirde karar içeriğini aynen kabul etmiş sayılacaklarına, 26.11.2007 tarih, 2007/1460 esas, 2007/1838 sayılı kararı ile karar verilmiş olup; Keyfiyetin ilan olunur. 28.12.2007 Basın: 69935 ANTALYA CUMOKTAN ÇAĞRI TEHLİKENİN BÜYÜDÜĞÜNÜN FARKINDAYIZ, Sevgili CUMOK’lar, CUMOK’U, BEKLENTİLERİMİZİ, CUMHURİYET EVİMİZİ KONUŞMAK, YOL HARİTAMIZI ÇİZMEK, 2008 YILLIK PLANIMIZI YAPMAK ÜZERE BULUŞALIM MI? 5 Ocak 2008 Cumartesi günü, 17.00 19.30 saatleri arasında AYDIN KANZA Parkı Kapalı Alanında Mak. Müh. Mahmut ÇELİK kolaylaştırıcılığında toplantıya bekliyoruz. SUYUN TAŞI DELMESİ GÜCÜNDEN DEĞİL SÜREKLİLİĞİNDENDİR… Adres: Güllük Caddesi Yüzüncüyıl Bulvarı Kavşağı ANTALYA İletişimBilgi: Hicran KARABUDAK 247 67 17 243 47 17 0532 325 05 63 243 00 80 www.antalyacumok.org T.C. BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Dosya No: 2006/233 Mahkememize, davacı Ümran Emirol vekili tarafından, davalılar Nüfus Müdürlüğü vs. aleyhlerine mahkememize açılan kayıt tashihi davasında verilen karar gereğince, 16.11.2007 Cumhuriyet gazetesinin 10. sayfasında yer alan davacının isminin Ümran Emirol olarak yazılması gerekirken sehven Ümrün Amerdıli olarak yazılmıştır. Sehven yapılan bu yanlışlığın düzeltilerek, ilanda geçen davacının isminin Ümran Emirol olarak düzeltildiğine dair ilanen tebliğ olunur. Basın: 70111 Bir Varmış... Bir Yokmuş... TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 Safların sıkı ve geçilmez olması için: Sen gelmezsen bir eksiğiz! CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle