22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 2007 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN Gazalcı: Görevden ALİ SİRMEN Dil Derneği, Bayramı ve 10.5 Metrekare Bir Oda Sevgili, 26 Eylül Çarşamba’dan başlayarak iki gün süren etkinliklerle Dil Bayramı’nın 75. yılı Ankara’da kutlandı. Çarşamba günü çağrılı olduğum bu etkinlikte hazır bulunmak isterdim. Ama İstanbul’da tarihi değiştirilemez bir çekimim olduğu için aylar öncesinden hazırlandığım halde gidemedim. Üzüntüsü içimden hiç çıkmayacak. O gün, Türk Dil Kurumu’nun son Başkanı Prof. Şerafettin Turan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Tahsin Yücel, Füruzan, Ali Püsküllüoğlu, Doğan Hızlan, Melih Aşık, Emin Özdemir, Bülent Ünal, Turgut Özakman Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz, Yalçın Bayer ile birlikte, bana da 75. yıl onur ödülü vermeyi kararlaştırmışlar. Gidemedim, Oktay Akbal ile benim ödülümü, böyle bir onuru benden daha fazla hak ettiğine içtenlikle inandığım, dostum Işık Kansu’nun bizim adımıza alması en büyük tesellim oldu. Bu arada gazetemiz Cumhuriyet’in de kurum olarak onur ödülüne layık görüldüğünü kıvançla söylemek isterim. Aralarında Türk dili deyince hemen akla gelen büyük isimlerin de bulunduğu bu ödül, evimin apayrı bir köşesinde, yaşadığım sürece, hayatımın en büyük onur vesilelerinden biri olarak duracak. Benim Dil Devrimi konusunda uyanmam geç oldu. Lise sıralarında, hatta üniversitenin ilk yıllarında, yapılan atılımın anlamını tam olarak kavrayamadığımı, bu konuda bilincimin sonradan geliştiğini itiraf etmem gerek. Bu bakımdan böyle bir onuru hak edip etmediğim konusunda kuşkularım var. ??? Dil Derneği 20 yıl önce kuruldu. İlk yıllarını Tuna Caddesi üzerinde 5 numaralı yapıda hepsi hepsi 10 metrekarelik bir odada geçirdi. Şimdilerde Konur Sokak’ta yine ondan fazla büyük olmayan bir yerdeler. Bu 10 metrekarelik odada çalışmaya başlayanlar, Atatürk’ün Dil Devrimi’ne ve onun yaşatılıp geliştirilmesine candan inanmış kimselerdi. Bilindiği gibi, Atatürk’ün kurduğu ve kalıtının bir bölümünü bağışladığı, Türk Dil Kurumu, 12 Eylülcüler tarafından Medeni Kanun ve hukukun temel ilkeleri çiğnenerek Türk Dil ve Tarih Yüksek Kurulu’na dönüştürüldü ve Türkİslam sentezinin resmi kuruluşu haline geldi. Tabii ki, bunun Atatürk ulusçuluğu ile bağdaşmadığını söylemeye bile gerek yok. Bu gelişmeler üzerine, Dil Devrimi’nin kazanımlarını korumak, sürdürmek ve geliştirmek üzere, Atatürk’ün öngördüğü biçimde devlete bağlı değil, ondan bağımsız, bilim adamlarından, yazarlardan, sanatçılardan oluşan dil severler, Dil Derneği’ni kurdular. Dil Derneği, çok kıt olanaklarla Dil Devrimi doğrultusunda çalışmalarını özenle sürdürdü, dergisini çıkardı, Türkçe Sözlük ve Yazın Kılavuzu yayımladı. Dil Derneği, canlılığını korudu, gençlere açıldı. Çarşamba günkü törende ve perşembe günkü oturumlarda, gençler konuşmalarıyla, bildirileriyle etkinliklere katkıda bulundular. ??? Cumhuriyet Devrimi’nin özü, bir ümmet toplumundan laik cumhuriyetçi, ırkçı temele dayanmayan ulusalcılığı benimsemiş, amacı çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak olan bir ulus yaratmaktır. Ümmetin antitezi olan bu ulusun, ümmet toplumunun melez diliyle konuşup düşünmesi olanaksızdı. Çağdaş uygarlığı özgürlük ortamında yakalamayı amaçlayan bu ulus topluma yeni bir tarih ve dil bilinci gerekliydi. Atatürk bu amaçla iktidarın ve devletin güdümünde değil, ülkenin aydınlarının, bilim adamlarının, sanatçılarının önderliğindeki TDK’yi kurmuştu. Dil Devrimi ile TDK’nin özü işte budur. Ama, ırkçı temele dayanmayan ulus toplumu, ırkçı nasyonalizm ile ümmetçiliği harmanlayan bir ucubeye çevirmek isteyenler buna daha fazla tahammül edemezlerdi, nitekim etmediler de... TDK’yi yozlaştıranlara karşı çıkan Dil Derneği, yukarıda da belirttiğim gibi, kıt olanaklarına karşın, gençlere açılarak Cumhuriyet Devrimi’nin getirdiği dinamizmi koruyarak kazanımları koruma işlevini yüklendi. Zaten bir toplumun en değerli varlıklarından biri olan dilini koruması da ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Dil Bayramı’nın 75. yıldönümünde, Dil Devrimi’nin kazanımlarını koruyup geliştirme işlevini yüklenmiş olan, başta Sevgi Özel olmak üzere Dil Derneği yöneticilerine, üyelerine ve bu kuruluşa üye olsun olmasın, dilimize katkıda bulunan bütün dil severlere candan teşekkür borcumuz var. Öyle değil mi Sevgili? almalar haksızlık rultaya giderANKARA ken yapılan bu (Cumhuriyet haksız, hukukBürosu) Eski suz uygulamaCHP Denizli lar partiye zaMilletvekili rar vermekteMustafa Gazaldir” dedi. Genel cı, parti yönetiBaşkan Deniz mince çeşitli il ve Baykal’ın kenilçe yöneticileridini ve yönetinin görevden mini kollayan bir alınmasına tepki yaklaşım sergigöstererek “Yeni bir kurultaya Mustafa Gazalcı lediğine işaret eden Gazalcı, giderken yapılan bu haksız, hukuksuz şunları kaydetti: “Görüş açıkladı, topuygulamalar partiye zarar vermektedir. Görüş lantı yaptı diye görevden açıkladı, toplantı yaptı alma haksızlıktır. CHP diye görevden alma hak bu sıkıntıları ve tıkanıksızlıktır” dedi. Gazalcı, lığı aşacaktır. Keyfilik, parti içindeki muhalif ha ben yaptım oldu anlayırekete de destek vererek şı, korkuya dayalı bir yö“Kimse partiden üstün netim, ilk yapılan kuruldeğildir” görüşünü kay tayda son bulacaktır. Hiçbir güç, hiçbir kimse pardetti. Mustafa Gazalcı, Balı tiden üstün değildir. İlk kesir ve Uşak illeri ile De kurultayda, örgütümünizli merkez ilçe ve İstan zün ve halkımızın özlebul’daki çok sayıda ilçe yö diği demokratik değişim netiminde, parti genel mer partide yaratılacak; hukezinin kararıyla yapılan kukun, barışın, sevginin, görevden almaları “şid emeğin öne çıktığı CHP detle kınadığını” bildir yeniden halkın umudu di. Gazalcı, “Yeni bir ku olacaktır.” Okulda Türban, Polis Telefonunda Cinayet… İlköğretim okulunda türbanlı kız öğrenci olayı önemli bir haber olarak iki gündür gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Bu konuya önem verilmesi ve konunun üzerine gidilmesi doğrudur. Çünkü, henüz reşit olmamış, yani 18 yaşına girmemiş çocukların eğitim sırasında dini bir yönlendirme içine sokulmaları yanlıştır. Doğrusu 18 yaşını geçen kadın veya erkeğin başkasına zarar vermedikçe istediği gibi giyinebilmesi hakkıdır. 18 yaşından küçüklerin devlet kurumlarında dini yönlendirme altında tutulması, o çocuğun hayatına yapılmış bir müdahaledir. Bir insan hakları ihlalidir. Bu konudaki duyarlılığımızı sürdürelim. Peki bir devlet görevlisi olan polisin, bir gazetecinin sırf düşünceleri nedeniyle arkasından yaklaşılarak beynine kurşun sıkılmasını onaylayan ifadeler kullanmasına ne demeliyiz? Muhalif gazeteci Ermeni olduğu için öldürüldü. Bir polis istihbarat görevlisi telefon görüşmesinde onun için “Gebermişse gebermiş” diyebilir mi? Derse ve bu devlet görevlisi için “soruşturmaya gerek yoktur” kararı verilirse, burası nasıl bir ülke sayılır? Küçük kız çocuğunun okula türbanla girmesine gösterilen öfkeye benzer bir öfke de Hrant’ın öldürülmesiyle ilgili ortaya çıkan gerçekler karşısında gösterilmiyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. ??? Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından bir polis memuruyla bir zanlı arasında geçen telefon konuşmaları tüyler ürpertici ifadeler içeriyor. Bu gerçekler ortaya çıktıkça yaşadığımız bu ülke konusunda ciddi kaygılar taşımamak mümkün mü? Gazetecilerini öldüren, onların öldürülmesine göz yuman, göz yumulduğu ve katillerin teşvik edildiği ortaya çıktıkça bu gerçeklere gözlerini kapayan bir devlet, bir iktidar, gelecek kaygıları bir yana, bugünden bizlerin yaşamını tehdit etmiş olmuyor mu? Bu durumdan korkmamız, bu duruma tepki göstermemiz ve sokaklara dökülüp endişelerimizi dile getirmemiz gerekmiyor mu? ??? İlköğretim öğrencisinin türbanla derse girmesi bir gelecek tehlikeyi işaret ediyor. Geleceği güven altına almak isteği doğru ve insani bir istek. Hrant’ı öldüren cinayet ortamı ise şu andaki tehlikeyi gözler önüne seriyor. Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı öldüren cinayet ortamı farklı mıydı? Dink cinayetinde bilgiler, belgeler çok fazla ortalığa döküldü. Bunun üzerine gidilse, devlet içine yuvalanmış cinayet şebekelerinden hesap sorulsa, ben eminim ki, Mumcu’nun, Aksoy’un, Kışlalı’nın katilleri de ortaya çıkarılabilecektir? Bu konuda gereken duyarlılık olduğu söylenebilir mi? Örneğin Genelkurmay Başkanlığı Hrant Dink cinayetinde ortaya çıkan bu bilgiler ışığında bir açıklama yapabilir mi? Yargıtay Başkanlar Kurulu olağanüstü bir toplantı düzenleyebilir mi? YÖK bu bilgiler ışığında demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin tehlike altında olduğunu düşünür mü? Bunun için rektörler toplantı yapar mı? ??? Laik bir Türkiye, ancak insan haklarına saygılı, demokratik değerleri koruyan bir sistem içinde varlığını sürdürebilir ve “çağdaş uygarlık düzeyi”ne uygun bir ülke haline gelebilir. Katilleri görmezden gelen bir ülke laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olamaz. Bir cinayete övücü şarkılar yazıp klipler hazırlayanları savunan baro başkanının savunduğu laiklik nasıl bir laiklik olabilir? Her konuda çifte standart varlığını sürdürüyor. Şeriata karşı çıkalım derken demokrasiyi, insan haklarını, en temel insani değerleri unutabiliyoruz. Bu nedenle savunduğumuz laiklik, kalıcı bir değerler sistemi üzerine oturmuyor. ??? Türkiye’yi şeriat düzeniyle yönetmek isteyenlere karşı en sağlam ilaç demokrasidir. Demokrasi, radikal isteklere karşı, uç hesaplara karşı toplumun makul çoğunluğunun üstünlüğünün garanti altında olmasıdır. İran’a şeriatçı yönetim demokrasi yüzünden gelmedi. Tersine, baskıcı bir Şah diktatörlüğü İran’da ayaklanmaya neden oldu. Demokrasi güçleri yeteri kadar olgunlaşmadığı için, bu konuda bir birikim oluşmadığı için İslamcılar İran’a egemen olmayı başardılar. ??? Hrant Dink’i ölüme yollayan bu cinayet ortamıyla, bu devlet bakış açısıyla ciddi bir hesaplaşmaya gerek bulunuyor. Hukuk devletinin gereği yapılmaya başlanırsa, o zaman laik, demokratik, sosyal hukuk devletini sağlama alınabilir. Şeriat özlemleriyle, baskıcı devlet felsefesi arasında ince bir sınır bulunuyor… Demokrasi ise laikliği, özgürlüğü, sosyal hukuk devletini koruyacak ve geliştirecek olan insanlığın icat edebildiği en iyi araçtır… asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ’NDE İSLAM’ ABD’de namaz molalı sempozyum ÇETİN YİĞENOĞLU ADANA Fethullah Gülen’in de katılımıyla 30 Ekim’de Londra’da gerçekleştirilmesi beklenen “Ilımlı İslam Modeli” toplantısından üç gün sonra ABD, Kolombiya Üniversitesi’nde “Günümüz Türkiyesi’nde İslam” konulu bir sempozyuma ev sahipliği yapacak. İki gün süreli ve AKP Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın da katılması beklenen sempozyumda oturum aralarına namaz molası konulmasının yanı sıra “toplu cuma namazı arası” düzenlendi. Merkezi New York’ta bulunan ve 2006 Mayısı’nda açılan Türk Çalışma Enstitüsü’nün “www.turkishstudies.org” adresli internet sitesinde Ortadoğu Enstitüsü ve Kolombiya Üniversitesi’nin işbirliğiyle 23 Kasım tarihlerinde sempozyum yapılacağı duyuruldu. Sempozyumda “İslam ve Osmanlı İmparatorluğu”, “20. Yüzyılda İslami Hareketler: Nurculuk, Nakşibendilik, Alevilik”, “Gülen Hareketinin Analizi” gibi başlıklarda oturumların yapılacağı belirtildi. Sitede sempozyuma Türkiye’den Sabancı Üniversitesi’ni temsilen Şerif Mardin, Üstün Ergüder, Marmara Üniversitesi’nden Ayhan Aktar, Sabah gazetesi yazarları Yavuz Baydar ile Emre Aköz, Taha Akyol’un oğlu Mustafa Akyol’un (Turkish Daily News) katılacağı, ancak Zeynep Dağı, Şerif Mardin ve Emre Aköz’den onay beklendiği açıklandı. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle