24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 AĞUSTOS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Tüm dünyayı tehdit eden susuzluk, ulusları savaşın eşiğine getirerek felaketi katbekat artırıyor Susuzluk savaşla çözülmez ÖZLEM ŞENER 35. Arhavi Festivali ? ARTVİN (AA) Artvin’in Arhavi ilçesinde düzenlenen 35. Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali sürüyor. Cumhuriyet Meydanı’nda devam eden festival kapsamında, bilek güreşi, karayemiş ve armut yeme, en güzel hamsili ekmek ve Laz böreği, hızarla odun kesme, dik hızarla tahta biçme, dibekte mısır dövme, halat çekme ve fındık ayıklama yarışmaları düzenlendi. Festivale katılan mankenlerin de yer aldığı yarışmalarda, dereceye giren yarışmacılara çeşitli ödüller verildi. merikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı ( CIA) ve Britanya Savunma Bakanlığı’nın gündeminde gelecekte çıkması muhtemel su savaşı senaryosu var. Ortadoğu, Asya ve Afrika’da suların azaldığı göz önünde bulundurulduğunda bu senaryonun gerçekleşmesine ramak kaldığı gözlerden kaçmıyor. Mark Twain’in bir zamanlar söylediği “Viski içmek, su savaşmak için” sözleri adeta 21. yüzyılda yaşanacaklardan haberdar. İşte kafalarımızı karıştıran sorular burada cevap aramaya koyuluyor. Su için savaşlarının yaşandığı; deniz, göl ve nehirlerin ulusların savaşmak pahasına sahip oldukları en önemli varlık haline gelmesi ve belirli güçler tarafından kontrol edilmesi gerçeği, “Acaba su, barış ve dayanışma adına güçlü bir rol üstlenebilir mi” sorusunu akıllara getiriyor. Nüfusun artması, şehirleşme ve sanayideki hızlı kalkınma, su kaynaklarına olan talebi artıran diğer faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Şu an her beş insandan ikisi uluslararası su olarak nitelendirilen nehir ve göllerin kıyısında yaşamlarını devam ettiriyor. AVAŞLAR BAŞLADI BİLE Su bağlamında yaşanan güçlüklere bakılırsa su sorununun bir savaşa dönüştüğü ve yaşama gerçeği haline geldiği aşikâr. Lübnan’da son zamanlarda yaşanan bir olaya bakalım. Litani Nehri suyundan yararlanılarak oluşturulan sulama kanallarını İsrail bombaladı. Bundan dolayı bölgede zarardan en çok ekilebilir verimli tarım arazileri, ovalar ve Beka Vadisi’nin bir kısmının etkilenmesi binlerce yerlinin hayat koşulları katbekat A u sorunu genelde bölgesel faktörlerle biçimlenip tehlikeli boyutlara uluşıyor, Sorunun arkasındaki gerçek de, başka bir hikayeyi dillendiriyor. Bunu göre 2025 yılında 2 milyardan fazla insanın tarım, endüstri ve günlük işleri için ihtiyaç duydukları suya uluşması imkansız hale gelecek. Zor şartlar altında bulunan milyonlarca insan, sağlıksız şartlarda elde edilen sularla yaşam mücadelesi veriyor. S meyecek. Petrol ve diğer enerji kaynakları gibi su da insan yaşamı için önemli bir yer teşkil ediyor. Ülkelerin bu yolda izleyeceği politikalar da sorunu çözmek adına tamamlayıcı bir hareket olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir ülke su sorununu en derinden yaşayarak felaketlere savrulmak istemez. ÖZÜM İÇİN NELER YAPILMALI? İşte bunun için ülkelerin savaş yerine dayanışma içerisine girip sorunu çözme yolundaki tutumları büyük bir önem taşıyor. Bunun için yapılması gereken adımlar ise oldukça basit: . Öncelikle devletler su sorunun varlığını kabul ederek suyu, sınırsız bir kaynak olarak görmekten vazgeçip bilgisizce doğal kaynakların sömürülmesine son vermeli. Oysa su kullanımındaki verimliliği artıran teknolojiler geliştirerek daha makul bir fiyattan tarım ve sanayi faydalanabilir. . Su akıntılarının yönüne dair yapılacak değiştirmelerde ve su paylaşımı konularında, ülkelere koşulları dikte ettirmek yerine tartışma süreci oluşturularak sonuca varma yönünde adımlar atılmalı. . Devletler soruna geniş bir yelpazeden bakarak çözüm için ulusal sınırların ötesinde bir işbirliği doğrultusunda hareket etmeli. . Politikacılar, konuya duyarlı olmalıdır. Sınırlararası su yönetimi konusu genelde teknik uzmanlar tarafından yürütülür. Fakat uzmanlıkları ne derecede olursa olsun, konuya duyarlılık ve profesyonellik, politikacıların liderliğinde yürütülmezse yetki alanı daralabilir. Bu da işbirliği girişiminin oluşamamasına neden olur. Ç 1 Küresel ısınmaya karşı ? EDİRNE (AA) Edirne Doğa Sporları Derneği’nden iki sporcu, küresel ısınmaya dikkati çekmek amacıyla bisikletleriyle Edirne’den İzmir’e gitmek üzere yola çıktı. 550 kilometre pedal çevirecek sporcular, 7 gün sonra İzmir’de olmayı planlıyor. Doğa Sporları Derneği İkinci Başkanı Gökhan Karakoç, Atatürk anıtı önünde yaptığı basın açıklamasında, Dernek üyeleri Sadi Çalışkan ve Gökhan Balcı’nın küresel ısınmaya dikkati çekmek için bisikletleriyle Edirne’den İzmir’e gideceğini belirtti. S zorlaştırdı. Ortadoğu’da, kullanılabilen suyun yüzde 90’ı uluslararası sınırlardan geçiyor. Bölgedeki en kıymetli su kaynakları ya Ürdün Nehri’ne akıyor ya da İsrail ve işgal altında olan Filistin bölgesindeki akiferlere ait. Su tehdidinin günden güne kendini gösterdiği Çin’in kuzey bölgesinde ırmaklar çekiliyor ve su seviyesi son yıllara göre en düşük seviyede. Hindistan’ın bir bölümünde aynı şekilde susuzluk büyük bir sorun. Yeraltı suları azalıyor ve tarım ürünlerinin yaklaşık yüzde 20’sinin bu durumdan etkileneceği bildiriliyor. 30 milyon mertrekarelik alanda 53 ayrı ülkenin iç içe barındığı Afrika da son 40 yılın en büyük kuraklığını yaşıyor. Öyle ki 850 milyon nüfusun 40 milyonu içecek su dahi bulamıyor. Ülkede su bulmak için ha rekete geçen göçebe gruplar arasında meydana gelen çatışmalar ise susuzluk sorununun getirdiği felaketi ikiye katlıyor. Doğu Afrika ülkeleri Etiyopya, Kenya ve Somali’de 600 bini beş yaşın altında olan en az üç milyon çocuk açlık ve susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya. DAVRANMALI TÜRKİYE STRATEJİK Türkiye’de ise Dicle ve Fırat nehirleri sulama gücü olarak görülüyor. Bu gerçeğe Irak ve Suriye’den baktığımızda, barajlarımızın su geçişi açısından onlar için bir tehdit olarak algılandığını anlamak zor değil. Türk ziraatında kullanılan her suyun onlar için bir kayıp olarak nitelendirildiği anlayışı uluslararası kulislerde sıkça kulağa gelen söylemler arasında. Türkiye’nin AB üyesi olması halinde ise Meriç Nehri Havzası da bütünüyle AB sınırları içinde kalan bir havza niteliğini kazanacak; FıratDicle, Asi, Çoruh ve Kura havzalarının bir bölümü AB sınırlarını aşan havza olarak tanımlanacak. Irak’ın yeniden yapılanma sürecinde ortaya konacak proaktif su politikaları Türkiye için birçok anlam ifade ediyor. GAP sulamalarının hızla hayata geçmesi Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında farklı bir güç kazanmasını sağlayabilir. Türkiye’de şu an büyük baraj tanımına uyan 504 adet baraj var, fakat teknikekonomik yönden geliştirilebilir hidroelektrik potansiyelin ancak yüzde 36’sından faydalanılıyor. Bu ve bunun gibi birçok risk taşıyan unsur söz konusu. İstikrarsız bir politikaya sahip Ortadoğu’yu su da maalesef serinlete 2 3 4 CHP İstanbul Milletvekili seçilen eski İÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter’in bir anısına dayanan iddiası: ‘Ayakkabıyı öğleden sonra alın’ ? EDİRNE (AA) Trakya Üniversitesi (TÜ) Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Görgülü, günlük yaşamda ayakların vücudun tüm yükünü taşıdığını ve bu yüzden ayak sağlığına çok dikkat edilmesi gerektiğinisöyledi. Görgülü, ‘’Gün içinde çok fazla ayakta durulduğu için ayaklarımız şişebilir. Ayakların hacmi gün içinde sürekli değişir. Bu da yanlış ayakkabı seçimi yapmamıza neden olur. Ayakkabılarınızı gerçek beden ağırlığınızın oluştuğu öğleden sonra satın almaya özen göstermeliyiz’’ dedi. ‘Gül Washington destekli’ LEYLA TAVŞANOĞLU Kuş operasyonu ? EDİRNE (AA) Kapıkule Gar Gümrük sahasında, Türkiye’ye gelen bir trende 390 kuş ile 3 adet köpek ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, Kapıkule Gar Gümrük sahasına gelen 8131 sefer sayılı Bosfor Ekspres treni, giriş işlemleri için gümrük sahasında durdu. Bu sırada vagondan ellerinde çantalarla inerek gümrük işlemleri yaptırmadan sahayı terk etmeye çalışan Bulgar vatandaşı Ivan A, Dımıtar Z. ve Aydan K, gümrük görevlilerince yakalandı. Kapıkule Kaçakçılık İstihbarat Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü ekiplerince, çantalarda yapılan aramada 365 muhabbet kuşu, 25 papağan, 3 köpek ve 20 şişe içki ele geçirildi. CHP İstanbul Milletvekili seçilen eski İÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter’le konuşuyoruz. Bana 2002 seçimlerinden aylar önce dönemin ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson’la olan bir görüşmesini anlatıyor. Serter bu görüşmede Pearson’ın, “aile dostlarımız” dediği Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün türbanlı olması nedeniyle üniversiteye girememesinin haksızlık olduğunu kendisine söylediğini belirtiyor. Serter aynı görüşmede, ortada daha fol yok yumurta yokken de AKP’ye ve ılımlı İslam devleti modeline ABD yönetiminin destek çıktığı mesajları verildiğinin de altını çiziyor: AKP’yi iktidara taşıyan süreçte ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Robert Pearson’la ilgili bir anınız var. Bunu anlatır mısınız? SERTER Kasım 2002 seçimlerinden birkaç ay önceydi. Pearson beni arayarak benimle görüşmek istediğini ve üniversiteye gelip gelemeyeceğini sordu. O sırada çok yoğun bir iş temposu içinde olduğum için kabul etmedim. Daha sonra ABD Başkonsolosluğu’nda görev değişimi için verilen bir resepsiyonda kendisiyle karşılaştık. Orada önerisini yineledi. Birkaç hafta sonra benden tekrar randevu istendi. O zamanki rektörümüz Kemal Alemdaroğlu teklifi kabul etmem gerektiğini söyledi. Böylece kabul ettim. İstanbul’da Conrad Otel’e ben ve iki kadın akademisyen daha davet edildik. Görüşme konusu Türk kadınıydı. Görüşmede Büyükelçi Pearson’la birlikte eşi de vardı. Sohbette Türk kadınıyla ilgili görüşlerimizi sordu. Daha sonra konuyu türban meselesine getirdi. O konudaki görüşlerimizi öğrenmek istedi. Görüşlerimizi ve gerekçelerini kendisine anlattık. O arada Pearson şunları söyledi: “Geçen akşam Abdullah (Gül) ve eşiyle bizim evde yemek yedik. Eşini de çok severim. Yakından tanıma imkânını buldum. Kendisi çok çağdaş ve entelektüel bir kişi. Ama başı kapalı olduğu için üniversiteye alınmamış. Çok yazık olmuş.” EARSON’IN MESAJI P Peki, sizce Pearson bu sözlerle nasıl bir mesaj vermek istedi? Bu sözlerinin iki temel mesajı vardı. Birisi Gül’le olan yakınlığına, dolayısıyla da AKP’yle olan yakınlığına vurgu yapmaktı. İkincisi de Hayrünnisa Gül’ün başı kapalı olduğu için üniversiteye girememesi konusundaki görüşünü bize ilet ‘Türbanı dayatıyor’ Eşinin başı bağlı olduğu için üniversiteye girememesi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’ni AİHM’de dava edebilen bir anlayış üniversitelerde rektör atayacak konuma gelecek. Bu demokrasiyle bağdaşacak bir süreci nasıl başlatır? AİHM’de bu nedenle dava açan ama daha sonra o davayı geri çekmek zorunda bırakılan bir kişinin bu konudaki samimiyetinin de tartışılır olması gerektiğini düşünüyorum. Kızı Kübra Gül mezuniyet töreninde kepinin altına türban taktı. Sizce bu tavrı üniversitelerin geleceği açısından nasıl yorumlamalıyız? Üniversiteler hukuka uygun uygulamalar yapan kurumlardır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti kanunları üniversitelerde ve kampuslarda başörtülü öğrencinin bulunamayacağını açık biçimde ortaya koyarlar. Buna rağmen Dışişleri Bakanı olmasının gücünü kullanarak ve o güce boyun eğdirilerek kızının başı türbanlı bir biçimde mezuniyet törenine katılması bakış açısını ortaya koyuyor. Gül’ün bütün meselesinin sadece türban olduğuna indirgemek sorunu çok hafifletmek olur. Ama bu da Gül’ün cumhurbaşkanlığının önemsenecek bir başka boyutudur. Hayrünnisa Gül ortaya pek çıkmayan ve evinde oturan bir hanım olsa ve kamusal alanda cumhurbaşkanı eşi olarak bir temsil görevi üstlenmese yine bu çok önemli olmaz. Ama cumhurbaşkanları eşlerinin, cumhurbaşkanının yanında temsil gibi çok önemli görevleri vardır. Dolayısıyla bu siyasi simgenin devleti temsil eden makamlara taşınmış olması ayrıca önemlidir. Ama Gül’ün cumhurbaşkanı olmaması için tek neden değildir. CHP milletvekili Prof. Dr. Serter, Leyla Tavşanoğlu’na ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Pearson’la olan görüşmesini anlattı. ‘Türkiye’yi temsil edemez’ ? Gül’ün Çankaya’ya çıktığı takdirde bütün verdiği sözlere rağmen tüm Türkiye halkını kucaklayabileceğini düşünüyor musunuz? Yoksa sadece AKP’nin cumhurbaşkanı olarak mı kalacak? TBMM’de bugünkü tabloya baktığımızda AKP artı DTP desteği olduğunu görüyoruz. MHP kendi adayını çıkarıyor. Meclis’e gireceğini söyleyerek de isteyerek ya da istemeyerek uzlaşma zeminine katkı yapmış oldu. Dayatmacı üslup seçimlerden sonra da aynen sürdürüldü. Başbakan uzlaşma arayacağını söyledi. Ama bundan önceki birçok söyleminde olduğu gibi bu sefer de samimi olmadığını ortaya çıkardı. O nedenle TBMM’de temsil edilen siyasi partiler açısından bakıldığında Gül Türkiye’nin bütününü kucaklayacak ve temsil edecek bir kişi değil. Türkiye’nin bütününü temsil edecek ve kucaklayacak bir cumhurbaşkanının hiçbir biçimde ılımlı İslam devletine yönelik gizli planları ve programlarının olmaması gerekiyor. MGK ya da YAŞ kararlarına şerh koyan bir anlayışın temsilcisi olmamalıdır. Anayasal kurumlarla, üniversitelerle barışık bir kişi olmalıdır. lerin yanınızdayız” dedi. Pearson da elimi iki elinin arasına alarak benim bütün görüşlerimi bildiğini ve endişe etmeye gerek olmadığını ifade etti. Siz bu görüşmeden nasıl sonuçlar çıkardınız? Bir kere çok anlamlı bir görüşmeydi. Hem ABD’nin AKP’nin iktidarına ne kadar ılımlı ve teşvik edici bir bakış açısı olduğunu ortaya koyuyordu. Bir de AKP’nin hükümet olmadan AKP’li şahsiyetlerle olan yakın ilişkileri o şahsiyetler lehine bir empozisyon eğilimini ortaya koyuyordu. Yani ABD, “Ben varım. AKP iktidarının yanındayım. Abdullah Gül benim için önemli bir kişidir. Çok yakın ilişkilerimiz var. Türban konusunda izlenen politikalar uygun değildir, insan haklarına aykırıdır” mesajını ince bir dille bize vermeyi hedefliyordu. Ama bu sözlerin bizim üzerimizde herhangi bir etki yapması söz konusu bile olamazdı. mekti. Biz Hayrünnisa Gül’ün üniversiteye giremeyiş nedenlerini gerekçeleriyle açıkladık. Tam üniversitelerde türban yasağı uygulanmaya başlandığı bir dönemde eşinin siyasi statüsünden yararlanarak üniversiteye kayıt yaptırma isteğinin samimi olmadığını, bunun provokatif amaçlar taşıdığını ve bu yasağı kırmanın bir aracı olarak kullanmaya çalıştığını anlatmaya çalıştık. Hayrünnisa Gül’ün kişilik özelliklerinin ayrı bir konu olduğunu, ancak anayasal açıdan ve yüksek yargı organları kararları doğrultusunda böyle bir talebin kimden gelirse gelsin kabul edilmesinin mümkün olamayacağını söyledik. Hatırlayacaksınız ondan kısa bir süre önce de Tayyip Erdoğan AKP genel başkanı olarak Beyaz Saray’da Başkan Bush’la görüşmüş ve söylendiğine göre gizli anlaşmalar imzalamıştı. O görüşmede tutanak tutulması size garip gelmiyor mu? Gelmez olur mu? Hemen onun ardından Abdullah Gül ve eşiyle son derece yakın ilişkilerinin gündeme getirilmesi ve bunu kullanarak türban yasağında acaba bir açık kapı bulunabilir mi, diye Hayrünnisa Gül’ün üzerinden böylesine ince bir araştırma yapılmaya girişilmesi son derece dikkat çekiciydi. NDİŞELERİMİZİ ANLATTIK’ ‘E Kimdi öbür iki arkadaşınız? Prof. Dr. Nilüfer Narlı ve Prof. Dr. Akile Gürsoy. Pearson bizden bu kadar açık yanıtları aldıktan sonra bu defa farklı bir yöntem izledi. Pearson’ın eşi laiklik ve AKP’yle ilgili endişelerimizi sordu. Biz yine açıkça hangi endişeleri taşıdığımızı, AKP’nin iktidara gelmesi durumunda Türkiye’nin ılımlı İslam devleti modeline sürüklenme riski taşıdığını gerekçeleriyle anlattık. Bizim bu kararlı ifadelerimizden sonra görüşmeyi bitirdik. Vedalaşırken eşi, “Endişe etmeyin. Biz siz ‘Yargılamaya cesaret edemezler’ Bir de Gül’ün hakkında, kayıp trilyon davasından yargı kararı var. Aynı davadan Erbakan mahkum oldu, ama Gül milletvekilliği dokunulmazlığına sığınarak bundan kurtuldu. Kimi hukukçular Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na çıktığı takdirde bu davadan yargılanıp mahkum olabileceğini söylüyorlar... Bir cumhurbaşkanının yargılanması teamülünün bugüne kadar Türk hukuk sistemi içinde olmadığını görüyoruz. Yargılanabilir olma özelliği devam edecektir ama yargılanmayacaktır. Yani kendisini yargılamaya cesaret edemeyeceklerdir, diye düşünüyorum. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle