23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER Müfettiş, 40 milyon dolarlık yapımları 1.7 milyon dolara kiralamayı normal buldu 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK TRT’de trilyonluk aklama FIRAT KOZOK Eğitim mi? Ne İçin?... Bu soruyu soruyoruz, çünkü çok önemli nedenlerimiz var. 12 yıl okuttuğumuz çocuklarımız ‘matematik öğrenemiyor’, ‘Fen bilgisini öğrenemiyor’, ‘Sosyal bilgileri öğrenemiyor’, ‘ikinci dili öğrenemiyor’, ‘klasik kültürü öğrenemiyor’, ‘günümüzün kültürünü de öğrenemiyor’. Bunları nereden mi anlıyoruz? İlköğretimi bitirip OKS sınavına giren çocuklarımızın ‘doğru matematik yanıtı ortalaması 3’, ’doğru fen bilgisi yanıtı ortalaması 5’. 25 sorudan doğru yanıt verebildikleri ortalama bu. Çok düşük. Bu sonuç neyi gösteriyor? Bu sonuç, çocuklarımızın soyut düşünmeyi öğrenemediklerini, analizsentez yetilerini geliştiremediklerini, sorun çözmede yeterli algılamayı başaramadıklarını gösteriyor. Matematik eğitimi bu niteliklerin kazanımı için yapılıyor (ya da yapılmalıdır ve yapılamıyor). Fen bilgisi eğitimi de doğayı anlamak, nedensonuç ilişkisini kavramak, nedenlere dayalı yorum yapma becerisi kazanmak için yapılıyor. Durum burada da kötü. Sosyal bilimlerde de durum iyi değil. İkinci dil eğitimi ise (yabancı dil demiyorum, konuyu yabancılaştırıyor) amacı belirli olmadığı için, bu nedenle de etkin yöntem uygulanmadığı için olumlu bir sonuca varamıyor. Üniversiteye giriş sınavı olan ÖSS’ye 2007 yılında 1milyon 766 bin liseyi bitirmiş öğrenci giriyor. 47 bin 587 lise bitirmiş öğrenci sıfır çekiyor. Neredeyse 1000 öğrencisi olan beş lisenin öğrencisi hiçbir soruya doğru yanıt veremeyecek durumda. Bu öğrenciler ‘liseyi bitirmiş kişiler’ sayılıyor. ÖSS’ye giren öğrencilerin de sınav sonuçlarında matematik ortalaması düşük, fen bilgisi ortalaması düşük. Bu düşük ortalamalar içinde yapılan derecelendirmede iyi dereceler bile eğitimin yetersizliğini örtemiyor. 1 milyon 766 bin öğrencinin ancak iki yüz bini dört yıllık lisans eğitimine girebiliyor. Yüzde 86’sı önemli bir bölüme giremiyor, yüzde 75 de açıkta kalıyor. Dört yıllık üniversite eğitimine girebilenlerin iş yaşamında dikkate alınacak kurumlara girebilenleri daha düşük bir oranda. İş bulmaya gelince, seçilen branşlarla o sıradaki istihdam durumu sonucu belirliyor. Üniversite bitirenlerin işsizliği gün geçtikçe sorun olacak ölçüde artıyor. İş bulup çalışanların aldıkları ücretler ise, günlük yaşamı karşılayacak düzeyde olmuyor. Prof. İbrahim Ortaş’ın analizleri durumdaki çok önemli etkenlere dikkat çekiyor. Bölgesel farklılıklar çok önemli. Batı bölgeleri daha başarılı, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başarıya ulaşamıyor. Eğitimli ailelerin, üst ekonomik düzeydeki ailelerin çocukları daha başarılı. Özel okullarda okuyanlar, dershaneye gidenler daha başarılı. Devlet liseleri öğrencileri ile endüstri meslek liseleri öğrencileri daha başarısız sonuçlar alıyorlar. Eğitimde başarı büyük ölçüde ‘özelleşmiş sektör’de gerçekleşiyor. Aileler de büyük özverilerle çocuklarını özel okullarda okutmaya çalışıyor, özel öğretmenler tutuyor, dershanelere gönderiyor. İşsizlik, özellikle gençler için çok önemli. Kentlerde çalışma durumunda olan her beş gençten birisi işsiz. Gençlerin kentsel işsizlik oranı yüzde 20.9, kırsal kesimde işsizlik oranı yüzde 14.8 Eğitimin kişisel gelişime katkısına gelince, olumlu etkilerden çok olumsuz etkiler söz konusu. Çünkü, gençler en olumsuz tutum ve davranışları yaşıtlarının ya da öteki öğrenci gruplarının örneklerinden öğreniyor. Çalışmaya boş verme, hiçbir şeye aldırmama, cep telefonu markaları, giyim kuşamda markalaşma, chat yapma, sigara, içki gibi denemeler, popüler kültürün her şeyini benimsemeler, kitap okumama, I pod, MP3 merakları, kitap okumadığı için de roman, öykü, şiir, deneme gibi temel kültür kaynaklarından haberi olmama. Eğitim öyle mi? İşe yaramıyor işte. İşe yararlılık adına verilen onca uğraş, harcanan umut ve emek, dökülen para, verilen uzun yıllar. İşe yaramıyor. Ne yapmak gerekiyor? Bu kısırdöngü nasıl kırılacak? Her sorunun elbette bir yanıtı var. erdalatak@gmail.com erdalatak@superonline.com www.erdalatabek.com ANKARA TRT Teftiş Kurulu, kurumun milyonlarca dolara mal olan onlarca film ve dizisini değerinin 25 kat düşük fiyatına iki şirkete kiralayan Genel Müdür Vekili Ali Güney’i mevzuattaki açık hükümlere karşın akladı. TRT, bir süre önce toplam 12 film ve 55 dizi için iki ayrı şirketle, iki sözleşme imzalamıştı. Limon Program Yapım Tanıtım Tic. Ltd. Şti. ve Digital Platform İletişim Hizmetleri AŞ ile imzalanan sözleşmelerle kurumun yüzlerce film ve dizisi için yalnızca toplam 1 milyon 727 bin 854 dolar alınmıştı. Ancak kurumun 2001’de belirlenen taban TRT, milyonlarca dolara malolan onlarca film ve diziyi değerinin kat kat altında iki ayrı şirkete kiraladı. Yapılan sözleşmelerin Cumhuriyet tarafından gündeme getirilmesinin ardından TRT Genel Müdür Vekili Güney, konuyu teftiş kuruluna havale etti. Ancak konuyu inceleyen TRT Başmüfettişi “amirini aklamak için” yasaları göz ardı etti. fiyatlarına göre, TRT’nin Limon Program’a devrettiği film ve dizilerin toplam değeri 39 milyon 74 bin doları, Digital Platform’a devrettikleri ise 1 milyon 418 bin 400 doları buluyordu. Yapılan sözleşmelerin Cumhuriyet tarafından gündeme getirilmesinin ardından Başbakanlık Teftiş Kurulu, TRT yönetiminden konuyu incelemesini istemişti. TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney de konuyu teftiş kuruluna havale etmişti. Ancak konuyu inceleyen TRT Başmüfettişi , “amirini aklamak için” yasaları göz ardı etti. Bektaşoğlu tarafından hazırlanan raporda, radyo ve televizyon programları ve program materyali kiralanma ve kiraya verilmesi alım ve satımı hakkındaki yönetmeliğe göre, taban fiyatın altında bir ücretle program veya program materyali kiralanması konusunda yetkinin genel müdüre ait olduğu belirtildi. Ancak 11.3.2000 tarihli yönetmelikten 2 yıl sonra çıkarılan Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa’nın 1. maddesinde, tam tersi bir kurala işaret ediliyor. İlgili maddede, “Bu kanunun yayımı tarihinden önce üçüncü fıkrada belirtilen kanunlar dışında, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, genelge ve benzeri düzenleyici işlemler ile diğer idari işlemlerle tesis edilmiş bulunan ücretsiz veya indirimli tarife uygulamalarına 31.12.2001 tarihinden itibaren son verilir” deniyor. HaberSen Ankara Şube Başkanı Osman Köse, söz konusu sözleşmelerle TRT’nin yaklaşık 38 milyon dolar zarar ettiğini söyledi. Köse, “Kurumu zarara uğratan sözleşmeye imza atan Ali Güney, geçmişte müfettişlik ve teftiş kurulu başkanlığı yaptığı için bu tür soruşturmalardan nasıl kurtulacağını çok iyi biliyor. Bu raporda da, yasal düzenlemeler göz ardı edilerek Güney’in açıkça aklandığı görülüyor. Bu nedenle konunun mutlaka Başbakanlık Teftiş Kurulu ya da Yüksek Denetleme Kurulu tarafından soruşturulması gerekiyor” diye konuştu. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden neredeyse sadece iki parti milletvekili çıkarabildi: DTP ve AKP. DTP’liler, ilk kez grup kuracak kadar sayıyla Meclis’e girdiler. DTP’lilerin Meclis’e girmesiyle birlikte değişik tartışmalar da gündeme geldi. DTP’lilerin Meclis’e girmesi iyi mi oldu, kötü mü oldu? Tartışmayı önce Başbakan Erdoğan seçim meydanlarından başlattı: “MHP ile DTP Meclis’e girerse kavga ederler, onun için onlara oy vermeyin” dedi. Ahmet Türk, Zaman gazetesinden Nuriye Akman’la konuşmasında ilginç bir şey söylüyor: “Meclis’e savaşmaya gitmiyoruz.” ??? Kürt sorununun önümüzdeki dönem Meclis’in en önemli konularından biri olacağı kesin. Bu sorunun giderek daha karmaşık bir hale geldiği de gerçek. Irak’ın işgaliyle Washington bu sorunun aktif taraflarından birisi olarak kabul ediliyor. Son birkaç yıldır PKK’nin eylemlerini yeniden tırmandırmasıyla, bir süredir ötelenmiş gibi görünen konu yeniden alevlendi, dallanıp budaklandı. Konunun bir dış, bir de iç boyutu var. DTP’nin Meclis’e girmesiyle, sorunun doğrudan muhataplarıyla konuşma ve DTP’lilerin Meclis’e Girmesi İyi Olmadı mı? tartışma fırsatı doğdu. Ayrıca iktidar partisi AKP içinde de çok sayıda Kürt milletvekilinin olması diyalog ve çözüm arama olanaklarını kolaylaştırabilir. DTP’nin Meclis’e girmesi iyi mi oldu, kötü mü oldu? Günlerdir yapılan bazı yayınlara bakılırsa DTP’nin böyle bir olanağı elde etmesi, bazı çevrelerin aşırı tepkilerine neden oluyor. Bu tepkileri bir yönüyle bakınca anlamak mümkün. Her gün şehit cenazeleri kalkarken böyle bir gelişmenin bazılarını öfkelendirmiş olması anlaşılabilir. Sorun yalnızca savaşarak çözülebilecekse mesele yok. O zaman DTP’lileri yok sayarsınız iş biter. Ancak 20 yılı aşkın süren deney gösterdi ki, bu sorunun sosyal, siyasi, insani birçok önemli boyutu bulunuyor. Askeri olarak üstünlüğü sağlasanız bile, örgütlü direnişle ve şiddetle başa çıkamıyorsunuz. ??? DTP’liler Meclis’te olmayınca bu dertten kurtulmuş mu olacağız? Kürtlerin önemli bir kesiminin temsilci olarak seçip gönderdiği ve “Şiddete son verin, huzurumuzu sağlayın” dediği insanların Meclis’teki varlığı çözüm için bir imkân olarak değerlendirilemez mi? Kürt sorununun asıl yönü bir iç sorun olması mıdır, yoksa bir dış sorun olması mı? Ciddi dış etkilerin olduğu bir gerçek. Ancak sorun temel olarak dışarıda çözülemez. Sonuç olarak içeride kendi insanımızla halledilecektir. Eğer PKK içeride bir destek bulamasa, dışarının bir kıymeti harbiyesi kalmaz. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt bir basın toplantısında, muhtarların, imamların desteğinden söz etti. Belki aşırı bir değerlendirmeydi, ama yine de olayın toplumsal ve kitlesel boyutuna dikkat çekiyordu. ??? DTP’lilerin Meclis’teki durumu da kolay değil. Çünkü olaylar onların inisiyatifini aşacak boyutlara her zaman dönüşebilir. Örneğin PKK bütün toplumu öf kelendirecek şiddet eylemlerine girişebilir. Bu durumda bütün yük DTP’lilerin üzerine binecektir. Konuyu daha da tırmandırmak isteyen çevreler, hemen göz önündeki DTP’lileri hedef tahtasına koyarak çaresiz hale getirmek isteyebilirler. DTP’liler umarız süreci idare etmekte zorlanmazlar. Ancak, olaya başka bir yönünden bakarsak, Kürtlerin önemli bir kesiminin desteğini alan DTP’li milletvekilleri bölgedeki insanın duyarlıklarını, tepkilerini, duygularını Meclis’e taşıyabilirler ve şiddet eğiliminin önünü kesmek için yeni bir zemin yaratılabilir. ??? Kürtlerin yasal alanda siyaset yapabilme koşullarının gelişmesi, şiddete başvurmak isteyenlerin işini zorlaştıracak, daha yumuşak bir ortamın oluşmasının imkânlarını sağlayabilecektir. DTP‘liler onlara destek verenlerin huzur isteğini de, PKK’nin eylemlerine öfke duyan kesimlerin tepkilerini de iyi anlamalı ve bu zor süreci iyi idare edebilmelidir. Tabii, DTP’lilerin varlığını olumlu bir imkân olarak görüp ona göre davrananlar, çözüm arayışını kolaylaştırabilirler.. Bu mümkündür, ancak zordur. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle