19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Eflatunun bahçesi Şair Ceyhun Atuf Kansu, “Eflatunun Bahçesi” şiirini, Turhal Şeker Fabrikası’nda hekimlik yaparken yazmış. Yıl 1955. Demokrat Parti 1954 seçimlerinde aldığı yüksek oyun (57.61) şımarıklığı ile giderek diktaya yönelmiş durumda. Öyle bir ortam. Ve şiirin ilk bölümünden dizeler: Kaçmıyorum bu yaşayıştan bu yaşayış zor / Sefilliğini yaşıyorum yurttaşlarımın yanyana. / Olmaz diyorum bu çamurdan evlerle / Olmaz diyorum bu dar sokaklarla / Olmaz diyorum bu uçuk renklerle bu solgun renklerle / Olmaz diyorum, bu uygarlık değil! İlk önce açacaksın pencerelerini, / Açacaksın kadınların yüzlerini, / Güneşin insanlar için doğduğunu öğreteceksin / İlk önce her eve güneş girmeli güneş! Utanıyorum, başım eğik olmaz diyorum, / Olmaz diyorum böyle yaşanamaz. / Biz hayatın güzel olduğunu öğrendiysek / Kardeşlerimize de öğretmeliyiz bu şarkıyı. Bağırıyorum isyan ediyorum haykırıyorum / Bir kere kımıldatmalı bu ağır taşı. / Gürültülerle yuvarlamalıyız üstümüzden, / Bir kere gücümüz ortaya çıksın. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ankara Kavrulurken Ülkenin başkentinde ortalık kavrulurken Ankara’nın başına buyruk beylerbeyinin görevlerini savsaklaması yüzünden susuzluk çekeceğiz... Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED) tarafından oluşturulan Su Araştırma Merkezi’nden Ahmet Müfit Bayram ve Serhat Salihoğlu, konuya ilişkin araştırma yaparken, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2006 yılı faaliyet raporuna bakmışlar. Ankara nüfusu, Melih Gökçek’in 13 yıllık iktidarı döneminde yüzde 110 artmış. Ancak aynı dönemde bu nüfus artışının gereksinimlerini karşılayacak ölçüde yatırım yapılmamış... Dahası da var: “Belediye ihmal, bilgisizlik veya kötü yönetimden, DSİ ise parasal kaynaklarının bilinçli bir şekilde elinden alınmasından kaynaklanan nedenler yüzünden, artan nüfusun ve hızla büyüyen kentlerin planları senelerce önce hazırlanmış yatırımlarını yapmamışlardır. DSİ, olacağı 2 yıldır belli olan krizi resmi yazışmalarla ilgili belediye yönetimlerine bildirmiş, sorunun büyüklüğünü anlatmaya çalışmışsa da maalesef belediye yönetimlerine seslerini duyuramamışlardır. Bu uyarıları dikkate almayan belediye yöneticileri, şimdi kendi sorumluluklarını toplumdan gizlemek amacıyla, küresel ısınma gibi büyük bir ciddiyetle ele alınması gereken önemli bir konuyu dahi suistimal etmektedirler.” Olayın bu boyutu Ankara beylerbeyini ilgilendiriyor. Öte yanda, son seçimle birlikte Türkiye’de derebeyi oldukları sanısına kapılanların yürüttükleri siyasayı da unutmamak gerek: “Nüfus artışını tetikleyen temel etken son yılların muazzam iç gö Solun Fotoğrafı çüdür. Bunun temel nedeni, hükümetin tarım politikası sonucunda tarımsal gelirlerin düşmesi ve tarım istihdamının çözülmesidir. Tarımsal girdi fiyatlarının artması, tarımdan kaçışta önemli bir faktördür. Tarımsal sulama kapasitesinin geliştirilmemesi, aşırı su kullanımına yol açan sulama sistemlerinin yerine daha az su ile daha çok verim sağlayan sistemlerin getirilmesine yönelik yatırımların gerçekleştirilmemesi gibi etkenler, gelirleri düşürücü bir etki yaratıp göçü tetiklerken verimsiz sulama sistemleri su sıkıntısının daha da artmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu nedenle, fotoğrafın bütününe baktığımızda tüm bu etkenlerin birbirine bağlı olduğunu, birbiriyle doğrudan ilintili olduğunu söyleyebiliriz. Toplumların karşılaştığı bu karmaşık sorunları çözmek de günümüzde büyük bir maharet gerektirmektedir.” Nedir bu beceri? Ahmet Müfit Bayram ve Serhat Salihoğlu, araştırmalarında beceriksizliğin kaynağını açıklamışlar. Onu bilmek bile yeter: “Bu sorunların uluslararası mali kuruluşların reçeteleriyle çözülemeyeceğini artık kavramamız gerekmektedir. Dünya Bankası ya da bir başka kuruluş ya da AB, tarımsal sorunlarımızı, belediyelerimizin yatırım sorunlarını, altyapı sorunlarımızı ya da devlet yönetim sorunumuzu çözemez.” ‘90’lı yıllar ortasında Felipe Gonzalez’le özel bir görüşme ayarlamak isteyen Baykal’la bir öğle yemeği yemiştik. Gonzalez deneyimine CHP liderinin gösterdiği ilgiyi coşkuyla karşılamıştım... Yemek sonunda içimdeki coşku, yerini düş kırıklığına bırakmıştı. İspanya’daki demokrasi mucizesinin içeriğinden çok, Baykal’ın heyecanının Gonzalez’le bir fotoğraf karesinde yan yana gelmekten ibaret olduğunu fark etmiştim çünkü; “Avrupa sosyal demokratlarının güçlü lideriyle yan yana bir hava yakalamak!” Edindiğim izlenime göre, Baykal’ın derdi günü buydu... Daha sonra İtalya’nın “Zeytin Ağacı” ve Prodi deneyimiyle ilgilenen başka liderlerle karşılaştım. Onlar da İtalya’ya gittiler geldiler. Prodi’yi gördüler. “Zeytin Ağacı” kitapçığını Türkçeye çevirtip döndüler. Bu çabalara bir yerde “çekingen başlangıç adımları” gözüyle de bakılabilir. Ancak son tahlilde mesele, ne demokratik sol programları ders kitabı gibi Türkçeye çevirtmek, ne gazete sayfalarında “Filanca liderle görüştü!” şeklindeki haberlere malzeme sağlamaktan ibaret. Çeyrek asır önce, Gonzalez’i mutlak çoğunlukla iktidara getiren ‘82 seçimleri arifesinde; kendisine niye “daha sol bir program seçmediğini” sormuştum: Aldığım yanıt, o gün bugün kulağıma küpe olmuştur: “İspanya gibi demokrasiye yeni geçen bir ülkede solun mücadelesi” demişti Gonzalez; “her şeyden önce demokrasinin derinleştirilmesi, yerleştirilmesi, devletin modernleştirilmesiyle başlar!” Yani “tam, gerçek demokrasinin” olmadığı bir yerde; eşyanın tabiatı gereği “sol” diye bir şey olamaz ve soldan bahsedilemez. Siyasetdüşünce yelpazesinin “tüm renklerini eksiksiz kavrayan, kapsayan demokrasinin önü açılacak” ki bir de “solu” olsun! “Sol” denen şey; demokrasiye geç giren ülkelerde ancak “demokratikleşmenin abc’sinden” başlayarak inşa edilebiliyor... İspanya deneyimi bana bunu öğretti. ‘90’lı yıllardan sonra İtalya’da Prodi’nin “Zeytin Ağacı” tecrübesini izledim. İtalya’nın temelde gecikmiş bir “demokratikleşme” sorunu falan yoktu. Ama Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla deprem yaşayan sağsol partilerin kriziyle bir “Berlusconi meselesi” baş göstermişti. Ülkenin bir numaralı medya patronu, popülist söylemlerle seçmenleri avucuna almış; her derde deva “kurtarıcı” kontenjanından siyasi/ekonomik iktidarı ele geçirmişti. “Zeytin Ağacı” da İtalya’yı “kurtarıcıdan kurtarmak operasyonuna” odaklanmıştı. Vahşi kapitalizmin denetiminden refah devletine, dış politikaya ... birbirinden farklı söylem ve duruşlar sergileyen irili ufaklı partileri, seçmen karşısında “tek sese” dönüştürecek ortak bir platform oluşturmak... Berlusconi karşıtlığının böyle bir platformu bir arada tutacak “ortak tutkalı” yaratmakta yeterli olmayacağını gören Zeytin Ağacı lideri, derhal bir “ortak program” arayışına girdi. “Programı” oluşturmak için, işe nabız tutarak, tabandan başladı. 100 İtalyan kentini boydan boya otobüs ve bisikletle gezdi. Aylarca İtalyan seçmenlerin sorunlarını, taleplerini dinledi. Yaşadığı şehir Bologna’da internet üzerinden diğer kentlerle bağlantılı büyük bir “araştırma merkezi” kurdu. Eğitim, sağlık, çevre, ulaşım, sosyal güvenlik, emeklilik sisteminde reform gibi konular üzerinde tabandan yukarıya iletilen ihtiyaç/talepler doğrultusunda 180 sayfayı bulan ve ileri aşamalarda süzülerek, işbaşındaki hükümet programına dönüştürülen bir program oluşturdu. Partiler bu program temelinde bir araya geldiler. “Zeytin Ağacı”nın sonuca giden başarısının kaynağında, ileri bir “katılımcı demokrasi” ve “özgür tartışma ortamı” var... Program kitapçıkları çevirerek, onla bunla buluşarak olmuyor bu işler... Bize “katılımcı demokrasinin önşartlarını” yaratacak lider lazım. Sıra çatıda... CIA eski Ortadoğu masası şefi Graham Fuller’in, yıllar önce söylediği sözleri anımsayalım önce: “Zorunlu Batılılaşma Türk toplumunda bazı yaralar bıraktı. Kendi Osmanlı tarihini, İslam geleneklerini sevenler vardı. Batılılaşma, İslamiyeti aşağılayan bir hale dönüşünce bu bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Kemalizmin sonuna geldiğini ve belki de sonuna gelmesinin iyi olduğunu söyledim. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı tarihi ile övünme istedi. Dünyada hiçbir lider ne George Washington, ne Nehru, ne Lenin, ne Gandi sonsuza kadar yaşayabilecek bir ürün vermedi. Oysa İncil ve Kuran veriyor. Liderler ölüyor. Önce bedenleri, zaman içinde düşünceleri siliniyor. Oysa Kuran ve İncil yaşıyor. İşte Mustafa Kemal’in başına gelen de, her tarih yazmış liderin başına gelenden farklı değildir…” 22 Temmuz’da yapılan seçimden, yıllardır Atatürkçülük ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ile kavgalı “gerici2. Cumhuriyetçiırkçı” ittifakı galip çıktı. O ekipten, sol görüntülü 2. Cumhuriyetçi AKP milletvekili Zafer Üskül, daha milletvekili yeminini bile etmeden Fuller ile omuz omuza verdi, aldı başını gidiyor. Üskül’e göre, “Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılapları” gibi vurgular anayasadan çıkarılmalıymış. Aslına bakarsanız, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i çürütmek için adım adım yürütülen harekâtın subasmanı çoktan çıkmıştı. Geçen 4.5 yıl içinde de duvarları örüldü. Sıra geldi çatıya... Kurgulanmış tasarımın “devletin kuruluş felsefesini reddetme, yok sayma, ortadan kaldırma” aşamasındalar... Tünel AKP ve AKP kadrolarının ilişkilerine derinlemesine inen kitaplarıyla tanınan yazar Ergün Poyraz gözaltına alındı. Türkiye adlı bahtı kara trenin, ucu görünmeyen karanlık bir tünele daha sokulduğunun ilk kanıtı... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yabancı Uyrukluların Sosyal Güvenlikleri SORU: Ben, kendi işyerimde serbest meslek sahibi olarak çalışmaktayım. Sorularım yabancı uyruklu olan ve Türk uyruğuna da geçmeyen kadın eşlerin sosyal güvenlik kurumları karşısındaki konumlarıyla ilgilidir. Yabancı uyruklular: A) Bir kamu kurumunda memur ya da öğretim görevlisi olarak çalışırsa, sosyal güvenliğini Emekli Sandığı sağlayacak mı? B) Kamuda ya da özel sektörde ve işçi statüsünde çalıştığında bağlanacağı sosyal güvenlik kurumu hangisidir? C) Benim gibi kendine ait bir işyeri açarak çalışanların BağKur kapsamına girmesi gerekecek mi? (Bildiğim kadarıyla yabancı uyruklular BağKur’a alınmıyorlar.) D) Bu kez, hiçbir işte çalışmaz ve yaşamını “ev kadını” olarak sürdürürse, sosyal güvenliğini sağlayan bir sosyal güvenlik kurumu var mıdır? ( F.Ş.) YANIT: 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 1964 ile 2003 yılları arasında uygulanan 5. maddesi hükmüne göre; “Bir Türkle evlenen yabancı kadın Türk vatandaşlığına geçmek istediğini”, yasanın 42. maddesi gereğince, “evlendirmeye yetkili Türk makamları önünde” bildirimde bulunmak durumundaydı. Bu bildirimde bulunan yabancı uyruklu kadın eşler, “Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanmaktaydı”. Bu hüküm, 12 Haziran 2003 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 4866 sayılı yasa ile değiştirilmiştir. 4866 sayılı yasanın getirdiği yeni uygulamaya göre; Bir Türk vatandaşı ile evlenme, kendiliğinden Türk vatandaşlığını bahşetmez. Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenme nedeniyle Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılar, en az üç yıldan beri evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı kaydıyla, yurtiçinde en büyük mülkî idare amirliklerine, yurtdışında ise Türk konsolosluklarına yazılı olarak başvuruda bulunabilirler. Başvuru üzerine İçişleri Bakanlığı’nca yapılacak inceleme ve soruşturma sonucunda, aranan şartları taşıdıkları anlaşılan kişiler, bu durumun tespitine ilişkin karar tarihinden itibaren Türk vatandaşlığını kazanırlar. Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı, evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanır. A) TC Emekli Sandığı Yasası’nın 12. maddesine göre TC Emekli Sandığı’nın tanıdığı haklardan yararlanmak için, “Türk uyruğunda olmak ve 18 yaşını bitirmiş bulunmak” gerekmektedir. Türk vatandaşlığını kazananların da, TC Emekli Sandığı’na bağlı bir işte çalışmalarında yasal bir engel yoktur. Ancak, Türk uyruğunda olmayanlar TC Emekli Sandığı kapsamına girip iştirakçi olamazlar. B) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın sağladığı yardımlar, dört sigorta koluna ayrılmaktadır. Bu kollar: 1) İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası, 2) Hastalık sigortası, 3) Analık sigortası, 4) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasıdır. Sosyal Sigortalar Yasası’nın 3. maddesinde: “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları, bir işveren emrinde çalışan ve Türk uyruklu olmayan kimselerden kurumdan yazılı istekte bulunanlar hakkında ve istek tarihinden sonraki ay başından başlayarak uygulanır” denilerek yabancı uyrukluların, “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası” kolundan yararlanmaları, yazılı isteklerine bırakılmıştır. Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan her yabancı uyruklu yazılı istekte bulunmak koşuluyla, diğer sigorta kollarının yanı sıra, “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası” kolunun sağladığı yardımlardan da yararlanabilir. C) 1479 sayılı BağKur Yasası’nın 24. maddesine göre: “Esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla” gelir vergisi yükümlüsü olanlar ile gelir vergisi yükümlüsü olmayıp “esnaf ve sanatkâr siciline” ya da yasayla kurulu “meslek kuruluşlarına” kayıtlı olanlar, BağKur kapsamına alınırlar. Ancak, “18 yaşını doldurmamış olanlar” ile, yasayla kurulu sosyal güvenlik kurumlarından birine “prim veya kesenek ödeyenlerle” bu kurumlardan “malullük veya yaşlılık aylığı ile daimi tam işgöremezlik geliri almakta olanlar” (dul ve yetim aylığı alanlar hariç) ve “tarım işi yapanlar” BağKur sigortalısı olamazlar. Günümüzdeki uygulamaya göre, yabancı uyrukluların BağKur sigortalısı olmasına yasal bir engel yoktur. Ancak, 619 sayılı yasa hükmünde kararnamenin Resmi Gazete’de yayımlandığı ve yürürlüğe girdiği 4 Ekim 2000’den önceki uygulamada, “Türk asıllı yabancı uyruklular hariç, yabancı uyruklular” BağKur Yasası kapsamı dışında bırakılmıştı. D) BağKur Yasası’nın 79. maddesi “ev kadınları” ile “yabancı uyruklulara” sosyal güvenlik hakkı tanımıştır. Bu madde uyarınca, “Türkiye’de ikamet eden yabancı uyruklular talepleri halinde isteğe bağlı sigortalı olabilirler”. HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Temmuz www.mumtazarikan.com ‘‘Gazilerimize Yaşam Sevinci’’ TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI 11. yılında OYAKBANK Ankara Turan Güneş Ş. 505 0 505 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr Bu Akşam Televizyonda Bol Bol Orman Yangını Haberi İzleyeceksiniz TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Maden ocaklarında galerile 1 ri ağaçlarla pe 2 kiştirme işi. 2/ Özen... Tibet sı 3 ğırı. 3/ Sacda pi 4 şirilen bir tür 5 uzun pide... Manisa’da her yıl 6 düzenlenen ge 7 leneksel şenliğe 8 ve bu şenlikte dağıtılan macu 9 na verilen ad. 4/ Sümer 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mitolojisinde su tanrı 1 H U B A N N AME sı... Danslı gece toplan2 O T A Ğ A H A R tısı. 5/ “Dersini almış da İ N İ ediyor / Sürmeli göz 3 N A D A N 4 A R D A A K ler de sürmeyi n’eyler” 5 K O T A B A S E (Türkü). 6/ Abdülhak Hâmit Tarhan’ın ünlü 6 O M N A A Ş S K A L A şiiri... Satrançta bir taş. 7 N A R 7/ Notada durak işareti... 8 A C A R AM İ L Mikrop nedeniyle olu 9 K A B U S N A M E şan hastalıklar için kullanılan sözcük. 8/ Beklenmedik güzel ve şaşırtıcı sözler söyleyen, güldürücü öyküler anlatan kimse... “ olayım olmayayım o yâr benim kime ne” (Nesimi). 9/ Yüzgeçlerinde yakıcı dikenleri bulunan ve eti beğenilen bir balık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden eczacılıkta kullanılan kırmızı renkli kil. 2/ Eski Mısır inanışında bir güneş tanrısı... Osmanlılarda gece bekçisi. 3/ Kırgızistan’ın başkenti... Kara Kuvvetleri’nin kısa yazılışı. 4/ Lahza... Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan. 5/ Mikroskop camı... “Erhan ”: Yazarımız. 6/ Tifoya neden olan basil. 7/ Ay’ın etkisiyle huyunun değiştiği sanılan kimse... Fütüvvet şeyhi. 8/ Eğilimi olan... Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup. 9/ Her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okununca ortaya bir söz çıkacak biçimde düzenlenmiş şiir. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle