27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Anayasa Mahkemesi Kararlarının Sonuçları Nuri ALAN Emekli Danıştay Başkanı nayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanı seçiminde TBMM’nin toplantı yeter sayısı ile ilgili olarak hem hukuka uygun, hem de siyasal yönden “yerinde” bir karar verdi. Karar iptal davasını açan CHP kadar, iktidar partisini ve sorunun demokratik yollarla çözülmesini isteyen her kesimi ve herkesi ziyadesiyle memnun etti. Toplumun önünü açan bu kararın değerini anlamak için, Anayasa Mahkemesi’nin tam tersi bir karar verdiğini, yani CHP’nin talebini reddettiğini düşünmek yeterlidir. Bu halde iktidar partisi oylamaları sürdürecek ve üçüncü turda Sayın Gül cumhurbaşkanı seçilecekti. Sayın Gül’ün seçilmesi halinde, seçim sonrasında neler olabileceğini, olayların ne yönde ve nasıl gelişeceğini ayrıntıları ile kestirmek elbette mümkün değildir. Ancak hiç kuşku duymuyorum ki; toplumdaki gerilim ve tepkinin dozu giderek artacak, huzursuz bir ortama girilecek ve sonu belli olmayan yeni bir macera başlayacaktı. Yoğun toplumsal muhalefete karşın inatlaşmanın sürdürülmesinin ipi koparma noktasına kadar götürmesi ve ülkemizin demokratikleşme yolunda bugüne kadar elde ettiği kazanımları yitirerek başa dönülmesi dahi ihtimal dahilinde idi. Bu karar, tartışmaları sona erdirdiği gibi, anayasal düzenin etkili biçimde çalıştığını ve her türlü siyasal sorunun demokratik yöntemlerle çözülebileceğini ortaya koydu. Bunu demokratik hukuk devletinin bir başarısı olarak değerlendiriyorum. Karardan hukuk, siyaset ve sonuç olarak tüm toplum kazançlı çıkmıştır. Ülke Anayasa Mahkemesi ve onun yargıçları ile iftihar edebilir. Cumhurbaşkanının seçim yöntemi konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından ilk kez verilen ve gerekçesi henüz açıklanmamış olan karar, beraberinde çok önemli hukuki sonuçları da getirmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’nin sözlü PENCERE RTE ile Gül CUMOK Oldular... Şu TV yaman bir icat... Ta uzaktaki kişiyi oturduğunuz odaya konuk ediveriyor... Aaa o da ne?.. Ekrana bakıyorum.. Abdullah Gül TRT’de konuşuyor.. ? Gül’ün ilk adını ABDullah diye yazmak moda oldu... Ekrandaki ABDullah’ın dudaklarında her zamanki “cali tebessümü; Türkçesiyle yapmacık gülümsemesi”, sesini ne yükseltiyor, ne alçaltıyor; tekdüze konuşuyor, serinkanlı bir görüntü yaratmaya çalışıyor... Ancak her zamanki gibi tarazlı sesinde ikiye çatlayan yankı içindeki gerilimi sergiliyor... Elinde Cumhuriyet... Cumhuriyet’in manşetindeki kırmızı kuşağı gösteriyor... Kırmızı içinde beyaz puntoyla ne yazıyor?.. Okuyalım: “Türkiye’de Cumhuriyet’in sonu geldi... Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz...” İmza: Abdullah Gül!.. TV’deki Gül sözüm ona basın sohbetinde diyor ki: Ben gazetelerde yayımlanan bu açıklamayı vaktiyle yalanlamıştım; şimdi Cumhuriyet’e dava açacağım... İlahi Gül!.. Sanki “laik sistem”e karşıtlığın iki tümceye bağlıymış gibi konuşmana gülmekten başka ne yapılır?.. Senin tüm siyasal yaşamın, laik Cumhuriyete karşıt söz, konuşma ve eylemlerle dolup taşıyor... ? Ya RTE’ye ne dersiniz?.. AKP Meclis grubunda kürsüye çıkıp Cumhuriyet’e ateş püsküren RTE, neredeyse kendinden geçti... RTE, Gül gibi kendi kendisini denetleyemiyor!.. Bağırıyor.. çağırıyor.. Saldırıyor.. Nakşi tarikatının malum cemaati Erbakan döneminde bu iki “yeteneği” yetiştirdi.. Londra’daki öğretimi sırasında Gül eğitildi, Türkiye’de Hoca’nın yamacında particilik ve siyaset deneyimi kazandı... RTE’nin “formasyonu” da imam okulundan sonra yine Hoca’nın tezgâhında oluştu; ama, o kendi kendisini bir türlü zapt edemiyor.. Her ikisinde ortak nokta ne?.. Cumhuriyet de Cumhuriyet.. İlle de Cumhuriyet... ? Olayın aslına faslına bakarsanız ikisinin de hakkı var.. RTE de haklı.. Gül de haklı.. Ah şu Cumhuriyet gazetesi olmasa.. Cumhuriyet yok mu!.. Her şey Cumhuriyet’in başının altından çıkıyor... Bu yüzdendir ki geceleyin Gül TV’de, gündüz RTE ise AKP Meclis grubunda Cumhuriyet’e saldırdılar... Saldırıların içeriğini haber sütunlarımızda okuyabilirsiniz... ? Her ikisinin, Türkiye kamuoyunun, bu ülkenin önde gelen seçkin kişilerinin, kırmızı eylemcilerin, Türk bayrağına vurgun olanların, ulusalcıların kendi kendilerine soracakları bir soru var... Cumhuriyet’in son haftaki satış ortalaması yaklaşık 90 bin.. Türkiye’de bedava dağıtılan dinci gazeteler dahil, toplam satış ortalaması 5 milyon... Bu iktidar, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı adayı neden yalnız Cumhuriyet’e çatıyorlar?.. Bir tek gazete bu canım?.. Neden Cumhuriyet?.. Bu ‘neden’ Türkiye’de yalnız iktidarın değil, medyanın da gerçeğini ortaya koyacak bir soru işaretinin sözcüğüdür. Bıksak da Bunalsak da! Hep aynı şeyleri yazmak, konuşmak, tartışmak!.. Bir kez, on kez, bu gidişle bir daha bir daha... Ben bıktım! Okurlar bıkmadı mı? Hele yaşları ellinin, altmışın, yetmişin üstünde olanlara sormak gerek. Sizler son elli yıldır şu demokrasi, cumhuriyet, darbe, dış baskı, iç baskı, devrimci eylemler, şeriatçı çeteler konularında sonu gelmez çekişmelerden, dolayısıyla siyasal nitelikli idamlardan, hapislerden, işkencelerden bıkmadınız mı? Bir yazar, ama gerçek bir yazar, edebiyattan, sanattan, güzelliklerden, doğruluklardan, ulus sevgisinden, insan saygısından vazgeçmeyen, yıllar yılı yazılarıyla, kitaplarıyla hem kendini, hem çevresini, hem ulusunu aydınlıklarda yaşatmak isteyen bir yazarın, yıllardır hemen her gün, aynı şeyleri, aynı konuları, aynı endişeleri, aynı sıkıntıları, aynı kördüğümleri gözler önüne sermesi!.. ??? ‘Oh, sonunda kurtulduk’ diyebileceğimiz bir dünyanın insanı olmayı beklemek gibi eşsiz bir özlem olabilir mi? Demokrasi, cumhuriyet, insanca yaşamak, uygarlığın özgür bir insanı olmak niye o kadar zor, niye o kadar olanaksız görünüyor bizlere!.. Asker için de, sivil için de, yönetici için de, yönetilen için de bunaltıcı, bıktırıcı... Ama direneceğiz, dayanacağız, anlatacağız, öğreteceğiz; kendimiz de deneye deneye öğreneceğiz! Bildiğimizi sandığımız, birey olarak savunduğumuz değerleri koruyacağız. Bu yolda yazarı, çizeri, memuru, köylüsü, esnafı, kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla, gerekirse sokaklara, alanlara döküleceğiz, ellerimizde bayraklarla, Ata resimleriyle, devrimci sloganlarla, gözyaşlarıyla.. ??? 14 Nisan’da Ankara’da, 29 Nisan’da İstanbul’da milyonlar tek bir gövde gibi nasıl buluşmuşsa, nasıl uzun zamandır içlerinde sakladıkları, yaşattıkları duyguları çığlıklarla göstermişse, bu apaçık seslenişlerden hiçbir şey anlamayanlara “Nasihatla uslanmayanların hakkı kötekdir” atasözünü bir kez daha anımsatmışlardır. Anımsatmak yetmezse, onlara anayasanın gösterdiği cezayı vermekten kaçınılmayacaktır. Milyonlar konuşuyor, asker konuşuyor, bilim konuşuyor, akıl konuşuyor, sağduyu konuşuyor. Ama Gül’ler, Arınç’lar, Tayyip’ler kös mü dinliyor! Bu “kös” dinlemenin bir çıkmaza geldiğini artık anlamıyorlar mı? Atatürk Cumhuriyetine bağlı milyonlar, iktidardakilerin saptıkları çıkmaz sokağın bir uçurumla sonuçlanacağını daha nasıl anlatsınlar? ??? Türk halkı, özlemini daha nasıl ulaştıracak o sağır kulaklara, körleşmiş yüreklere!.. A olarak yaptığı açıklamadaki bazı ipuçlarını da değerlendirerek kararın sonuçlarını satırbaşları ve ana hatları ile şöylece sıralamak mümkündür. Uzlaşma zorunluluğu “Anayasanın 102. maddesinin, öngördüğü yüksek toplantı ve karar yeter sayısı ve getirdiği yaptırım ile cumhurbaşkanı seçiminde, TBMM’de grubu ve milletvekili olan siyasi partiler arasında uzlaşmayı gerektirdiği” yolundaki görüş Yüksek Mahkeme tarafından onaylanmıştır. Bundan böyle tüm siyasi partiler bu konuda uzlaşmacı davranmak, gerilim yaratmamak ve gereken özveriyi göstermek zorundadır. Anayasa Mahkemesi kararı, içtüzüğün 121. maddesinin eylemli olarak değiştirilmesine ilişkin TBMM kararını ve bu karardan ayrılamayan birinci oylamayı kapsamaktadır. Kararda adaylık ile ilgili bir hüküm yoktur. Dolayısıyla Sayın Gül’ün adaylığı geçerlidir; anayasada öngörülen on günlük süre geçmiş olduğu için yeni bir aday da gösterilemez. En az üçer gün ara ile yapılmak ve 16 Mayıs tarihine kadar kalan süre içinde sonuçlandırılmak kaydıyla yeni bir seçim takvimi hazırlanabilir ve cumhurbaşkanı seçimine birinci oylamadan başlanabilir. Bu konularla ilgili olarak Sayın CHP Genel Başkanı ve Sayın Adalet Bakanı acele etmişler ve yanlış sonuçlara ulaşmışlardır: CHP Genel Başkanı, Gül’ün adaylığının sona erdiği ve birinci oylamanın yenilenemiyeceği yolunda bir açıklama yapmış; Adalet Bakanı da ilk süreçte ikinci oylama için belirlenen 2 Mayıs günü, ilk oylamanın yineleneceğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi kararından sonra yeni bir seçim takvimi hazırlanması gerektiği açıktır ve bu görev ve yetki hükümete değil, TBMM Başkanlığı’na aittir. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’nin açıklamasından; Anayasa Mahkemesi’nin, toplantı yeter sayısının en az karar yeter sayısı ka dar olması gerektiğine ilişkin görüşü kabul ettiği, dolayısıyla üçüncü ve dördüncü turlarda toplantı yeter sayısının 276 olabileceği anlaşılmaktadır. Karar gerekçesi açıklamayı doğrularsa özel düzenlemeler hariç, anayasada nitelikli karar yeter sayısı öngörülen konularda, toplantı yeter sayısı en az karar yeter sayısı kadar olacaktır. Oysa CHP Genel Başkanı’nın açıklamasına göre, 102. maddenin birinci fıkrasında yer alan üçte iki çoğunluğu “toplantı yeter sayısı” olarak değerlendirmiş ve gerekçesini bu görüşe dayandırmıştı. Bu tespitlere göre Gül’ün adaylığında sürdürülebilecek birinci ve ikinci oylamada 367 milletvekili hazır bulunursa üçüncü turda AKP milletvekillerinin katılımı ve oyları ile cumhurbaşkanı seçimi sonuçlandırılabilecektir. Birinci turda 367 milletvekili toplantıya katılmazsa diğer turlara geçilmesi mümkün değildir ve 16 Mayıs gününe kadar seçim takviminin işlemesine imkân kalmadığı günden itibaren TBMM’nin milletvekili genel seçiminin yenilenmesi kararını gecikmeksizin alması zorunludur; anayasa kuralında yer alan “derhal” sözcüğünün gereği budur. Sürecin son günü olan 16 Mayıs günü beklenmemelidir. Sezer görevi sürdürür Sanıyorum önemli ve tartışılacak sorun, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yedi yıllık görev süresinin sona ereceği 16 Mayıs 2007 tarihinden sonra, Cumhurbaşkanlığı görevinin kimin tarafından yerine getirileceği konusunda ortaya çıkacaktır. Haber kanallarının çoğunda, hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan, çoğu gazeteci malum kişiler bu konuda da görüşlerini açıklamaktan geri kalmamışlar ve bazı bilge (!) hukukçular da yeterli bir inceleme yapmadan ve yüzeysel yorumlarla görevin TBMM Başkanı tarafından vekâleten yerine getirileceği ve cumhurbaşkanına ait yetkileri onun kullanacağı yolunda fetva vererek bazı beklentilere yeşil ışık yakmışlardır. ? Arkası 8. Sayfada Bir Varmış... Bir Yokmuş... TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle