24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Asker ve Sivilin ‘Demokratlıkları!..’ Bir türlü demokrasi rayına oturtamadığımız çok partili rejimimizde, “asker sivil” ayrımı sık sık gündeme gelir. Sivili askerden ayıran esas öğenin sivil demokratik çözümler üretmek olduğunu görmezden gelir, sadece giysilere bakarak hüküm vermeye kalkarız. Devlet Dikim Evi’nde dikilmiş üniformalar giyen askerdir, Bijan’da biçilmiş kostümleri üstlerine çekenler ise sivil, bizim aklıevvel demokratlara göre... Olayı Kenan Evren, Turgut Özal örneğinde somutlaştırabiliriz. 12 Eylül darbesinin üniformalı başı Evren, askerdi. O darbenin işbaşına getirdiği hükümetin anahtar kişisi ise darbenin gerçek nedeni olan ekonomik politikayı yürürlüğe koymakla görevli olan, Turgut Özal’dı. Daha sonra, Turgut Özal görevinden çekildi, ABD’de kendisine yeni bir imaj oluşturuldu, Bijan’dan giyinmeye ve 1983 seçimlerinden sonra “sivil!” Başbakan olarak Türkiye’yi yönetmeye başladı. İki gündür, özenle üzerinde durmaya çalıştığımız, gerçek bir demokrasinin olmaz ise olmazı, halkın üyesi olduğu parti çatısı altında, milletvekili adaylarını seçmesi konusunda, asker Evren’in getirdiği çözümle “sivil!” Özal’ın benimsediği yolu karşılaştırınca, sivillerimizin ne kadar sivil olduklarını daha iyi görme olanağı bulabiliriz. ??? Şimdi dilerseniz Günhan Karakullukçu’nun “Türk Milletine Sivil Çağrı”sına göz atalım: “24 Nisan 1983 tarihinde 18027 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan haliyle 2829 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, siyasi partilerin milletvekili adaylarının belirlenmesinde önseçim yöntemini açıkça zorunlu kılmış, tüm partilerin üyelerinin ‘parti seçmeni’ olarak nitelendiği bu süreci en az Milletvekili Genel Seçimleri kadar güvenilir kılmak için birçok tedbir getirmiştir... ...Bu ‘sivil’ demokratik düzenlemeyi getiren 12 Eylül rejimidir, üniformalı güçlerdir. Bu tarihi gerçek asla unutulmamalıdır. Bu düzenlemeyi 1986 yılında boğanlar ise üniformasız güçlerdir, güya kendilerine sivil dedirtenlerdir... parti üyelerinin önünden sandığı çalan, sandığı gasp eden. Parti üyelerinin iradesi yerine genel başkanın mutlak diktesini, mutlak gücünü iki dudağın arasına koyanlar, maalesef üniformasız, güya sivil geçinenlerdir. Türkiye onun için yıllardır doğru ve eğriyi karıştırmakta ve doğru yol bir türlü bulunamamaktadır.” Gerçekten de 2820 sayılı SPK’nin 6. maddesi ile mecburi önseçim kuralının uygulanması, geçiş dönemi olan 1983 seçimlerinde uygulanmamış, uygulamanın 1988 seçimlerinde olması öngörülmüştür. Ne var ki, Özal iktidarı döneminde Özal’ın dayandığı çoğunluğun oylarıyla TBMM’nin 18.03.1986 ve 19.03.1986 tarihli oturumlarında yapılan görüşmeler sonunda, bu yasa değiştirilmiş ve yeni getirilen 3270 sayılı yasa ile önseçim zorunluluğu kaldırılmıştır. ??? Şimdi o iki tarihi oturumda, bu çözüme karşı çıkan milletvekillerinin sözlerinin bir bölümünü zabıtlardan okuyalım: “SHP Grubu Adına Turan Beyazit Sayın milletvekilleri, teklif parti liderinin ve liderin etrafındaki dar kadronun etkinliğini artırmayı hedeflemektedir... merkez yoklaması ile belirlenecek adayların miktarı göz önüne alındığında, siyasette tek seçicilik haline dönüşen bu etkinliğin, lider ve dar bir kadro diktası yaratacağı bir gerçektir (...) Bu çatı altındaki tüm arkadaşları tenzih ederek söyleyebilirim ki, teklif bu şekilde kanunlaşır, merkez adayı sayısı azaltılmaz, merkez yoklaması yasal kurallara bağlanmaz ise liderlerin çantasını taşıyan milletvekilleri tipi karikatürlerde değil, hayatı hakikiye sahnelerinde görünecektir. (SHP ve MDP sıralarından ‘bravo’ sesleri alkışlar.) Ferit Melen (Van) (...)Değerli arkadaşlarım, getirdiğiniz sistemle partileri serbest bırakıyorsunuz... Bu demektir ki, bütün seçimlerde faraza adayların yalnız lider veya yalnız merkez organı tarafından seçilmelerini mümkün hale getiriyorsunuz... demokratik olan bütün çalışma ve usuller bu teklif ile kalkarsa ve eğer bir partinin bütün milletvekili adaylarını sadece genel başkana yahut sadece merkez organına seçtirirseniz o vakit sizin yerinize bu Meclis kapıkullarıyla dolar. Kapıkullarıyla da demokrasi olmaz arkadaşlar. Siz bunu mu istiyorsunuz? Başarılar dilerim.(MDP ve CHP sıralarından alkışlar.)” İşte buyurun size, Turgut Özal ve onun kapıkulları somut örneğinde, asker ile sivilin demokratlık göstergeleri... Daha fazla söze ne hacet!.. ‘AKP ne yaptığını bilmiyor’ CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, cumhurbaşkanını halkın seçmesine yönelik değişikliğin Türkiye’nin başına büyük dert açacağını söyledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, cumhurbaşkanını halkın seçmesine yönelik anayasa değişikliğiyle ilgili olarak “Bunun öyle önemli sonuçları olur ki bunu kabul etmek gerekir. Bu, Türkiye’nin başına büyük dert açar” dedi. Baykal , dün CNN Türk’te katıldığı bir programda TBMM’de önceki gün kabul edilen anayasa değişikliği paketini eleştirdi. TBMM’nin cumhurbaşkanını seçemediği için derhal seçime gitmesi gereken bir konumda olduğuna dikkat çeken Baykal, “Bu konumdaki bir Meclis’in, konuşulmamış, tartışılmamış, yaratacağı sonuçlar irdelenmemiş bir büyük anayasa değişikliği projesini ham hum şaralop gündeme alıp gerçekleştirmeye kalkması ciddi bir iş değildir” dedi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ciddiye alınacak bir tarafı yok. Sorumsuzluğun daniskası. Yapılan anayasa değişikliğinin yansımalarının hesabı yapılmamıştır. Türkiye’nin 84 yılık cumhuriyetinin bir temel dayanağı var: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin egemenliği de TBMM’de temsil edilir. Şimdi ne yapacağız, millet TBMM’yi seçtiği gibi bir de cumhurbaşkanını seçecek. Böylece egemenliği temsil eden iki organ çıkarılacak. Milletin egemenliği parçalanmaya başlamış olacak. Bunun öyle önemli sonuçları olur ki bunu kabul etmek gerekir. Bu, Türkiye’nin başına büyük dert açar. Bu düzenlemeyi getirenler ne konuştuklarını bilmiyor. Meclis’te eller kaldırılıyor, indiriliyor. Bu ne biliyor musunuz? Bir ezikliği telafi etmek için yapılan bir şov. Üçte iki çoğunlukları olduğu halde cumhurbaşkanını seçemediler. Bunun yarattığı mağlubiyet, eziklik duygusu içinde, hırsı ve kızgınlık içinde ‘biz size gösteririz’ duygusuyla ayağa kalktılar. Şimdi ortalığı, masayı dağıtıyorlar...’’ Baykal, “Biz millet olarak kaderimizi bir tek kişiye emanet etmeye hazır mıyız? Tek kişi böyle bir halk desteğini arkasına aldığını düşünerek Türkiye’nin devlet düzenini allak bullak eder’’ uyarısında bulundu. Baykal, bu aşamadan sonra ne yapılacağına ilişkin bir soru üzerine “Kendileri vazgeçecektir. Türkiye’yi bununla allak bullak etmek kimsenin göze alacağı bir iş değildir. Şimdi bu teklifin Cumhurbaşkanı tarafından reddedileceği umut ediliyor. Çünkü orada güvenilen bir Cumhurbaşkanı var, bu sorumsuzluğa ‘evet’ demez, çok açık’’ açıklamasını yaptı. Baykal, Cumhurbaşkanı’nın iade etmesi durumunda TBMM’de yapılacak görüşmelerde, “Sağduyunun hâkim olacağını, bazı AKP’lilerin yurtdışında bulunduğu için oylamaya katılamaması gibi durumlar yaşanabileceğini’’ kaydetti. Baykal, bu seçimde Türkiye’deki tehlikeleri algılayan bütün insanların; liberal, muhafazakâr, sosyal demokrat ayrımı yapmadan el ele vermesi gerektiğini söyledi. ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN BERİ GÖREV SÜRESİNİN UZUNLUĞUNA KARŞI Sezer, Köşk’te 5 artı 5’e soğuk ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanının 5 yıllığına seçilmesi ve aynı kişinin 2 kez seçilebilmesine ilişkin düzenlemeyi veto edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Cumhurbaşkanı, bunun sinyalini, önceki gün basına kapalı gerçekleşen Gazi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği heyetini kabulünde vermişti. Cumhurbaşkanını halkın seçmesine de imkân tanıyan anayasa değişiklik paketinin çok sıkışık bir dönem içinde ele alındığını belirten Sezer, daha uzun vadeli bir değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmişti. Sezer geçen hafta da Ankara Sanayi Odası meclis üyelerini kabulünde cumhurbaşkanının yetkileri ve görev süresi ile ilgili görüşlerini anlatmıştı. Cumhurbaşkanı Sezer görüşmede, cumhurbaşkanlığının yetkilerinin çok fazla olduğuna işaret etmiş ve yetkilerin mutlaka daraltılması gerektiğini belirtmişti. 7 yıllık görev süresini uzun bulduğunu ifade eden Sezer, cumhurbaşkanının milletvekilleri gibi 5 yıllığına seçilmesinin daha doğru olacağını vurgulamıştı. Sezer ayrıca “5 artı 5” formülüne de sıcak bakmadığını söylemişti. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında da cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılması gerektiğini söyleyen Sezer, bu yıl başında yaptığı bir konuşmada da, “Cumhurbaşkanı bir kez bu görevi yapmalı ve süresi 5 yıl olmalı. Bu görüşlerimi Anayasa Mahkemesi Başkanlığım sırasında söylemiştim” demişti. “Türkiye’de şeriat tehlikesi var mıdır? Şeriatçılar rejimi değiştirmek istemekte midir?” CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a göre vardır. Son Cumhurbaşkanlığı seçimiyle bu tehlike iyice gün ışığına çıkmıştır. Bütün bunları bu konuyu tartışmak için söylemiyorum. CHP, geçen gün Demokratik Toplum Partisi’nin bağımsız aday konusunda önünü kesmek için AKP tarafından hazırlanan kanuna bütün gücüyle destek verdi. Yani “şeriat tehlikesi” yle CHP arasında DTP’ye karşı bir ittifak ortaya çıktı. DTP’ye karşı ittifak yapınca şeriat tehlikesi ortadan kalkıyor mu? Tam tersine DTP’nin Meclis’e girmesini engellemek en çok AKP’nin işine yarıyor. Demokratik Toplum Partisi’nin siyasetlerini beğenmeyebilirsiniz. Onlara oy verilmesini de istemeyebilirsiniz. Ancak demokrasi, yurttaşın tercihlerini belirlemek amacıyla oluşmuş bir sistemdir. Yurttaşlar sandığa giderek seçimlerde ken DTP’ye Karşı İttifak Kuranlar… di temsilcilerini seçerler. Demokratik Toplum Partisi ülkemizde belli bir seçmen kitlesine sahip. Türkiye çapında ortalama olarak yüzde 6 civarında oy alıyor. Ancak yüzde 10’luk baraj yüzünden Meclis’te temsil edilmiyor. Halbuki, demokratik rejimlerle yönetilen başka herhangi bir ülkede olsaydı, şu anda Meclis’te 40 civarında milletvekiline sahip olacaktı. Bir kere ilkesel olarak, bu temsil hakkı her partinin olduğu gibi DTP’nin de olmalıdır. Türkiye’de son yaşanan kriz asıl olarak temsil sorunundan kaynaklanmıyor mu? Eğer geçen seçimlerde baraj yüzde 5 olsaydı AKP ve CHP’ye ek olarak, DYP, MHP, ANAP, DEHAP Meclis’te temsil ediliyor olacaklardı ve AKP’nin tek başına iktidar olması yerine koalisyonlar ortaya çıkacaktı. Cumhurbaşkanlığı seçimi de kaçınılmaz olarak uzlaşmayla gerçekleştirilecekti. ??? Şu konuda kesin bir durum söz konusu: AKP de, CHP de yalnızca kendilerine demokratlar. İş yüzde 10 barajını korumaya geldiğinde hiç sorun yaşamıyorlar. Kardeş kardeş anlaşıyorlar. İş DTP’nin Meclis’te temsilini engellemeye geldi mi, hemen anlaşıveriyorlar. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin korunması noktasında da aralarında bir sorun olmadığını geçmiş deneylerimizden biliyoruz. DTP, Türkiye’de “Kürt sorunu” ya da “Güneydoğu sorunu” diye ifade edilen sorunun önemli adreslerinden birisi. Bu konunun yasal demokratik sistem içinde çözülmesi açısından bir olanak olarak da görülebilir. Onların Meclis’te temsil edilmesi, milyonlarca seçmenin bu işin çözümünü Meclis’te ve meşru zemin içinde araması için bir fırsat haline gelebilir. Onlara oy veren kitleyi Meclis’te temsilcisiz bırakmak çözümü meşru zeminin dışına itmek isteyenlerin işine yaramaz mı? ??? Türkiye, karmakarışık bir siyasi ortam içinde seçime gidiyor. Cumhurbaşkanı seçilemedi. Henüz nasıl seçileceğine ilişkin bir netice de ortaya çıkmış değil. Diyelim ki bir çözüm bulundu. Buna rağmen yüzde 10’luk baraj ve Siyasi Partiler Kanunu’nda genel başkanlara tanınan olağanüstü yetkiler yüzünden yeni seçilecek Meclis’te krizi ertelemek dışında bir çözüm yaratmayacak gibi görünüyor. Türkiye’nin önündeki en yakıcı konulardan birisi “Kürt Sorunu”. Önümüzdeki dönemde bu konu bütün sıkıntılarıyla Türkiye’nin gündem maddelerinden birisini oluşturmaya devam edecek. Şimdiye kadar bu sorunu “çözmek” gerekçesiyle demokrasi dışındaki bütün yollar defalarca denendi. Bir tek denenmeyen demokrasi içinde farklılıklarımızla bir arada yaşamanın yolunu aramaktı. DTP’nin Meclis’e girmesini engelleyerek acaba nasıl bir kazanç sağlanabilir? Evet onlara gidecek bazı sandalyeler AKP ve CHP’ye gidebilir. Peki böyle olursa ne olur? Geçen Meclis’te ne olduysa o olur. ??? Türkiye büyüyen ve gelişen bir ülke. 12 Eylülcü kafa ve 12 Eylül’den miras kalan hukuki yapı, bu büyümeye cevap veremiyor. Kriz 12 Eylülcü sistemin krizi. Türkiye, çok değişik eğilimlerin artık kendi kimlikleriyle bir arada yaşayacağı bir yapıya ihtiyaç hissediyor. DTP’yi Meclis dışında bırakma çabası, hâlâ 12 Eylülcü yöntemlerle çözüm arama anlayışsızlığının egemenliğini sürdürdüğünü gösteriyor. Acı ama gerçek… asirmen?cumhuriyet.com.tr YSK BAŞKANI AYDIN: Anayasa değişmeden 25 yaş uygulanamaz İLHAN TAŞCI ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “25 yaşındakileri milletvekili adayı göstereceğiz. Neticesi ne olur bilemem” açıklamasına karşın bu konuda son sözü söyleyecek olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 25 yaş düzenlemesinin uygulanmayacağı sinyalini verdi. YSK Başkanı Muammer Aydın, anayasa değişikliği olmadan uygulama yapılamayacağını söyledi. YSK Başkanı Muammer Aydın, anayasanın 67. maddesinin son fıkrasındaki seçim yasalarında yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimde uygulanamayacağına ilişkin hükmünü anımsatarak, “Anayasa değişikliği paketindeki düzenlemeyle 1 yıl engelinin ortadan kaldırılması hedefleniyor. Demek ki 1 yıl engeli var” dedi. Muammer Aydın, anayasa değişikliği olmadan 25 yaşındakilere milletvekilliği vizesinin zor olduğu sinyalini verdi. Aydın, “Ancak yasal düzenleme yapılırsa onun kurallarına göre uygulayacağız. Yasa yürürlüğe girerse tabii ki 25 yaş uygulanır” dedi. Aydın, anayasa değişikliği olmadan 25 yaşın uygulanamayacağını kaydetti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle