24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Adaylık gerekçesi Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın kararını verdi, CHP’den milletvekili olmak için başvuracak. Gerekçesini sorduk, açıkladı: “Aşağı yukarı 15 yıldır tarım siyaseti ve bu ülkedeki sorunlarla ilgilenen bir çerçeve çizmeye çalışıyoruz. Kamu yönetimi ve özelleştirme alanında ortaya çıkan bütün gelişmeleri karşılamaya çalıştık. Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği’nin, Türkiye’de yaratacağı sorunları anlatmaya çalıştık. Bunları bir demokratik kitle örgütü içinden ve meslek kuruluşlarının kurdukları ortak platformlar üzerinden yapmaya çabaladık. Ama tüm bu çabalarımızı TBMM’ye duyurma konusunda önemli sıkıntılar yaşadık. Şimdi, siyasette dönüşüm yaratacak iyi bir ekiple beraber, artık bu konuştuklarımızı yerine getirmenin zamanıdır diye düşünüyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu güç bir dönemde TBMM içerisinden bu çalışmaları ülke ve halk yararına, emek kesimi yararına ortaya koyabilmek gerektiğine inanıyoruz.” İzmir Limanımız Diriliş Dağ başını duman almıştı. Gümüş dere durmadı, aktı: Tandoğan, Çağlayan, Manisa, Çanakkale... Ve yarın İzmir... Alacakaranlıktan sıyrılıp Cumhuriyet teknemizi kızağa çektik. Onaracağız ana gövdeyi. Asalaklardan, zehirli mantarlardan, kirden, pastan, kokuşmuş yosunlardan temizleyeceğiz. Dümeni, başına buyruk kaptanlara bırakmayacağız. Süvarileri iyi seçeceğiz. Yaban ellere terk edilmiş şaşkın rotamızı 38 yıllık öğretmendi, Ankara’ya yakın bir ilde köy öğretmenliği yapıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, iller arası öğretmen yer değiştirmelerinde bu yıl puanlama sistemi uygulayacağını öğrendi. Başvurular bilgisunar üzerinden yapılacağından, torpil ve kayırma olmayacağını sandı. Çünkü her öğretmenin belli bir puanı vardı ve atamalar öğretmenlerin puanına ve dolayısıyla hizmet yılına bağlı olacaktı. Bilgisayarı açtı, şifresini aldı, vatandaşlık numarasıyla atama başvurusu sayfasına girdi. Her bölgede çalışmıştı, son üç yıldır bir köy okulunda görevliydi. Bütün koşullar yerindeydi, artık Ankara’ya gelmek istiyordu. Başvuru sayfasına il isteği olarak Ankara’yı yazdı. Karşısına atanabileceği altı tane okul çıktı: Şereflikoçhisar’dan üç köy okulu, Nallıhan’dan bir köy okulu ve Podüzelteceğiz, kargacık burgacık seyir defterimiz inci gibi olacak. Tayfalar aç kalmayacak, izbe ambarlara kapatılmış kölelerin zincirlerini kıracağız. Eşitlik direğindeki kardeşlik yelkenlerini fora edeceğiz, pırıl pırıl özgürlük denizine yeniden açılırken marşlar söyleyeceğiz. Yer, su, gök inleyecek... Tam ayrımında değiliz ama, yıllardan sonra kazandığımız özgüvenimizle yeniden diriltiyor, can üflüyoruz Cumhuriyetimize. Güneş ufuktan şimdi doğuyor. ten sağa dağıldılar. CHP’ye vicdanıyla değil, cüzdanıyla milletvekili atananlar oldu. Onların da çoğu gitti. Toplum baskısıyla gerçekleşen Cumhuriyetin yeniden derlenme ve toparlanması sürecinde CHP’nin sorumluluğu bir kat daha artıyor. DSP ile de güç birliği içinde aklı başında, derinliği olan, alanında uzman, halkın sevgi ve saygı duyduğu, Cumhuriyet devriminin kazanımları üzerinde yükselen Türk soluna ters bakmamış, emekten, kalkınmadan yana, bağımsızlığı yüreğine ve bilincine yerleştirmiş, ilkeli, dürüst insanlardan oluşan bir listeyle seçmen karşısına çıktığında ummadığı bir kucaklama ile karşılaşacak. Eğer CHP liderliği bunun tersine yaparsa, bilin ki, bu kucaklanmayı, genel ifadeyle de iktidar olmayı hiç istemiyor... İzmir Limanı yabancılara satılıyor. “Hı” mı diyeceğiz? Demeyeceğiz. Egeli Akademisyenler Platformu da demiyor: “Özelleştirme İdaresi tarafından İzmir Limanı 1275 milyon dolara GlobalHutchison ve Ege İhracatçılar Birliği Ortak Girişim Grubu’na verildi. Paylarının az olduğunu öğrendiğimiz yerli ortakların, hatta İzmirlilerin ortak olması endişelerimizi gidermiyor. Hutchison Port firması ortakları arasında Amerikalıların, İngilizlerin de olduğu bir ulusaşırı firmadır. Türkiye’nin en büyük iş kapasitesine sahip olan ve 2006 yılı net kârı 70 milyon dolar olan İzmir Limanı’nın 1275 milyon dolara çok yüksek bir rakama özelleştirildiğini söylemek yanlıştır. İzmir Limanı’na yıllardır doğru dürüst yatırım yapılmamaktadır. 20100 milyon dolar arası bir yatırımla liman kapasitesinin ve dolayısı ile kârının üç misline yakın artması mümkündür. Limanda şu anda birçok iş ihale ile firmalara verilmektedir. Limanın yarattığı katma değer, açıklanan resmi kârdan çok fazladır.” İzmir adının önüne “gâvur” takısı eklemeye kalkışanların aymazlığı sürüyor. Limanına el uzattılar bu kez. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Anayasayla ‘Rus Ruleti’ “Sürreel” gerçek dışı, gerçek ötesi ya da bir “Rus ruleti”... Başka tanım bulamıyorum. Yangından mal kaçırırcasına geçirilen “anayasa paketi”; Sezer’e takılırsa, “sürreel bir oylamadan” ibaret kalacak ve TC tarihindeki garip olaylar müzesine kaldırılacak. AKP bu kozu akabinde, seçim meydanlarında propaganda aracı olarak kullanacak. TBMM’yi; tribünlere oynamak için elinde oyuncak etmiş olacak. Süreç, “22 Temmuz takviminin” bir aşamasında kontrolden çıkarsa; devlet organizasyonunda hayati değişiklikler öngören “paket”, bir “Rus ruletine” dönüşecek... AKP her açıdan sonucu Başbakan’ın sevdiği deyimle bir “winwin” (kazankazan) formülü olarak görüyor. Erdoğan ve ekibinin; “devlet”, “demokrasi” anlayışları, sahip oldukları “vizyon” bu. Nasrettin Hoca hesabı: ‘Ya tutarsa!’ “Değişiklik paketinin” içeriği ne peki? Varsayalım ki “Rus ruleti” hedefini buldu... Başkanlık sistemine, yarı başkanlık sistemine mi geçiyoruz? Yoksa “parlamenter sistem içinde halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı” ile; dünyadaki mevcut anayasal sistemlere, Türk usulü bir katkıda mı bulunuyoruz? Can Dündar’ın “Neden?” programı bu hafta bu konuya ayrılmıştı. Sabrımın son sınırlarını zorlayarak, ekrana yapıştım. Konuklardan Burhan Kuzu: “Benim arzu ettiğim bu mini paket değildir!” dedi; “Asıl üzerinde çalıştığım... Başkanlık sistemi. Parlamenter sistemi tamamen bir kenara iten, devleti gayet sıkı içine alan bir başkanlık sistemi...” Bu sözleri sonra giderek açtı: “Yani tam başkanlığa geçebilirsek.. gönlüm, o. Ama pek öyle gözükmüyor yani. Buna razı edebilirsek ne mutlu...” Ve şunu ekledi: “Baktık ‘tuttu’! Devamını getiririz...” Konuşan bir hukukçu ve de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı. Pazarda sanki işporta açıyor.. Yada gecekondu yapıyor... Son derecede ciddi ve köklü bir değişiklikten “Baktık tuttu!” diye bahsediyor.. Bahsedebiliyor. Hüseyin Çelik adaleti latlı’dan iki köy okulu... Hani öğretmen dilediği okulu yazacaktı? Hani nokta tayin olacaktı? Hani kimsenin hakkı yenmeyecekti? Hani puan tutuyorsa ve o puandan daha yüksek puan yoksa, o okula, o öğretmen atanacaktı? 38 yıllık öğretmen, için için bir soru daha sordu: “Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, benim yerimde olmak ister mi acaba?” Yok artık Birilerinde utanma yok. Dün mitingleri kokteyl yerine koymuş, “Çağırmadılar ki katılalım” demişlerdi. Bugün sızlanıyorlar: “Bizsiz olmaz.” Dün alanlardan yükselen kırmızıbeyaz devrime dudak bükmüşlerdi. O sivilce düşünceliler bugün bin pişman: “Biz de bilmem ne hareketiyiz. Bizi de alın yanınıza, sakın unutmayın...” Yağma dönemi kapandı beyler. Bu kez yağma yok. Halk izin vermiyor. Vizyonluk aday yerine CHP, 2002 seçimleri öncesi, başta Kemal Derviş olmak üzere “vizyonluk” adaylar çıkarmıştı kürsüye. O adı sanı belli vizyonlukların tümü, zamanla partiden ayrıldı. Sağa sola demek yanlış olur, hemen hepsi sağa, hep Türk Devrimini Sahiplenelim MUSTAFA ALTIOKLAR Evet! Önümüzde açık ve güneşli tek bir yol vardır; unutulmuş altıncı ok; yani: ‘Devrim’ Cumhuriyet Halk Partisi, ilkelerini altı okla sembolleştirerek, Türkiye’nin yerini ve yönünü belirlemiş ve ister iktidarda, ister muhalefette olsun, bu altı okun beşini; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik, devletçilik ve halkçılık ilkelerini günümüze dek korumuş ve gündeminde tutmuş olmakla beraber ne yazık ki altıncı ok, yani ‘Devrimcilik’ ülkenin en büyük devrimcisi Mustafa Kemal’in kaybıyla beraber unutulmuştur. ??? Oysa, devrimcilik ilkesi, değişen dünya ve kâinat koşulları çerçevesinde, diğer ilkeleri de değiştirebilecek bir iç dinamik olması nedeniyle Mustafa Kemal tarafından partinin en önemli ilkesi olarak belirlenmiştir. Devrimci kimlik, gençlik demektir. Değişime açık olmak demektir. Gerektiğinde kendini değiştirebilmek demektir. İlerici olabilmek, daha da önemlisi, ilerici kalabilmek için kendi ilkelerinin yorumlanış biçimini dahi, yeri geldiğinde değiştirebilmek demektir. Bu anlamda bir örnek teşkil etmesi için bu yazıda sadece kısaca değinip, tartışmayı başka bir yazıya bırakmak kaydı ile, devletçilik ilkesi masaya yatırılabilir. 1923 yılının parçalanmış, yok edilmiş, emperyalizm tarafından sanayileşmesi engellenerek sömürgeleştirilmiş Türkiye’sinin devletçi anlayışının, bugünün ekonomik ve sosyal değişimler sonucunda oluşan sistematiğe ne kadar uyumlu olduğu, devrimci bir anlayışla elbette yeniden gözden geçirilmek zorundadır. Yukarıda da belirttiğim üzere, başka bir yazının konusu edeceğim devletçilik ve liberalizm tartışmasına girmeden, bu yazının özüne, CHP’nin unutulmuş, kırık okuna dönmek istiyorum. Devrimciliğe… CHP , Cumhuriyet ve demokrasimizin kurucu partisi olarak, bir asra yaklaşan tarihi misyonunda ülkemizi içeriden ve dışarıdan tutuşturulan ateş çemberlerinden, sevabıyla, günahıyla geçirerek, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma sürecimizde her daim en büyük sorumluluğu üstlenmek durumunda kalmış olmakla birlikte, önümüzdeki seçim sürecinde, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri, belki de yorgun omuzlarına yüklenecek en ağır sorumluluğun bilincine vararak soyunmalıdır iktidar alternatifi parti olmaya. Çünkü bu seçim, partiler arası bir seçim olmanın çok ötesinde, gizli bir anlam taşımaktadır. Seçim, konjonktürel olarak partiler arasında değil, Mustafa Kemal’le, Recep Tayyip arasında yapılacak bir tercihe odaklanmıştır. Bu eşkoşmadan mürekkebin dahi utandığını görsem de, ne yazık ki gelinen noktada gerçek budur ve atılacak adımlar, bu gerçeklik göz önünde bulundurularak atılmak zorundadır. Atılacak adımların gideceği yol ise Cumhuriyet Devrimleri ile açıkça gösterilmiştir. Kısaca söylemek gerekirse CHP’nin de, Türkiye’nin de önündeki ‘Tek yol devrim’dir. ??? Burada sözü geçen devrimcilik, ne Mao, ne Marx, ne Lenin’in komünizmine, ne askeri rejimlerin faşizmine ne de emperyalizmin melek yüzlü yeni maskesi olan globalizme refere edilmemelidir. Burada sözü edilen devrim, yerküre üzerinden gelmiş geçmiş devrimler arasında en onurlu olanı, Mustafa Kemal’in “Tam bağımsız Türkiye” hedefine kitlenmiş olan Cumhuriyet Devrimleridir. Şimdi CHP’ye düşen, devrimci kimliğini, geniş halk kitlelerine anlatmak, gelecek kaygısıyla meydanları dolduran gençlere, ABD ve AB yutturmacalarıyla AKP’nin geri vitesine takılmış, karanlığa doğru sürülen ülkemizin direksiyonunu, yeniden Mustafa Kemal’in gösterdiği yöne kırmak için muhtaç oldukları kudretin, damarlarındaki asil, devrimci kanda olduğunu hatırlatmaktır. Ülkeyi geleceğe taşıyacak olan gençler, gençlerin aradığı ve beklediği değişime giden ‘Tek yol’ ise ‘devrim’’dir... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Duverger: ‘Diktatörlük olur!’ Nasrettin Hoca misali, “Ya tutarsa!” hesabına başkanlık sistemine geçiversek ne olur? Ucunda ölüm mü var? Siyasal bilimciler, bu sorunun yanıtını çoktan vermiş. Dünyaca ünlü anayasa hukukçusu, siyaset bilimcisi ve sosyolog Maurice Duverger örneğin şöyle diyor: “Kendisini bir programa bağlamayan ve hesap vermek zorunda olmayan bir başkan popülist demagog olur. Böyle bir sistem, yerine getirilmeyen seçim vaatlerinin sürekli yinelenerek katlandığı bir oyun ve güçsüz bir parlamentoyu, bir demagogla baş başa bırakmak demektir. Sonuç diktatörlüktür!” Yolun daha başındayken böyle ucu bucağı görünmeyen “demagojilere” sarılan Kuzu gibi hukukçuların, son kertede kullandıkları “duygusal” argüman da şu: “Sanki cumhurbaşkanını halka seçtirmek başka hiçbir ülkede yok. Bize geldi mi kıyamet kopar. Böyle bir şey olabilir mi allahaşkına? Böyle bir şey olabilir mi?” Bu duygu sömürüsünü de yaptı Burhan Kuzu! Bunu da söyledi... Yüreğim sıkıştı. Göğsüm daraldı. ‘Kutuplaşma bilenir!’ Var ya! Başkanlık sisteminin en olmayacağı ülkeler listesi yapılsa Türkiye ilk sıraya yerleşir. Başka hiçbir nedenle olmasa bile bizimki gibi, “kutuplaşma tehdidinin yüksek olduğu ülkeler” için en tavsiye edilmeyen model bu. Ayrıntılı bilgi almak isteyen okurlara, Juan J. Linz’in “Başkanlık Sisteminin Başarısızlığı” (The Failure of Presidential Democracy: Comparative Perspectives, Johns Hopkins University Press) adlı kitabını tavsiye ederim. “Başkanlık sistemi” diyor Linz: “Bir ‘zero sum game’ (sıfır toplam) oyunudur. Kazanan parsayı toplar. Zıt güçleri temsil eden adaylardan biri kıl payı farkla çıksa, kutuplaşma bilenir. ‘Meşruiyet’ gölgelenir. Başkanın 45 yıl için seçildiğini düşünün. Tarafların tabanları arasındaki sertleşme ve gerilimi, bu dönem zarfında düşürecek ya da giderecek bir mekanizma yoktur. Parlamenter sistemdeki çareler (parlamentoyu çözmek, yeni bir seçimle siyasal güç dengelerini yinelemek) bu sistemde bulunmaz. Yenilen taraf; 45 yıl bekleyecektir. Gerilim tırmanır!” Türkiye gibi “iki farklı ülke projesi” olan bir toplumun, böyle bir sistemle ne tür gerilimlere gebe olacağını hayal edebiliyor musunuz? Bunun anlamı Tandoğan, Çağlayan, İzmir mitinglerinin, beş yıl boyunca sürdürülmesi demektir. AKP’lilere sormak lazım: İstediğiniz bu mu? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Mayıs www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Soluk yeşil renk. 2/ Leyleğe 1 benzer bir kuş... 2 İçinde şarap yapılan bir tür fıçı. 3 3/ Havadaki su 4 buharı... Beddua. 4/ Bayağı, sıra 5 dan. 5/ Yolları su 6 lamaya yarayan 7 motorlu araç... Alan ölçüsü biri 8 mi hektarın kısa 9 yazılışı. 6/ Bir gösterme sıfatı... Tarla1 2 3 4 5 6 7 8 9 lar arasında sınır çizgisi 1 S O L D U Ç ME olarak kullanılan ekilme 2 A D A R İ N İ T miş bölüm... Eski Yunan 3 Ğ K L A R O S mimarlığının üç biçemin4 D E L İ L O İ S den biri. 7/ Uluslararası Z ON A Çalışma Örgütü’nün sim 5 I R A K L AM gesi... 21 yaşın altındaki 6 Ç O K A L oyunculardan meydana 7 T A A S A A gelen spor takımları için 8 S İ A Ş İ Y A N kullanılan sözcük. 8/ Ta 9 U K U B E T T İ vır, davranış... Roma mitolojisinde aşk tanrısı. 9/ Kum, çakıl ve kil karışımıyla yapılıp buldozerle sıkıştırılan yol. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kahverengi ile kurşunrengi arasında olan renk. 2/ Oyunda cezalı çocuk... Bir kumar aracı. 3/ Irmaklarda ve sığ sularda yük taşıyan bir tür tekne... Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmi birlik. 4/ “Kakım” da denilen kürk hayvanı... Üye... Avrupa Birliği’nin kısa yazılışı. 5/ Eskişehir’in bir ilçesi. 6/ İyi, güzel, tam... “Terlemeden kazanan zalimler / Can verirken soluması zorimiş” (Dadaloğlu). 7/ Hıristiyanların en büyük bayramı... Sıkı dokunmuş bir tür pamuklu kumaş. 8/ Tunus’un plaka imi... Kadınların süs için saçlarının üstüne taktığı, çeşitli renk ve biçimde yapılmış küçük başlık. 9/ Karadeniz Bölgesi’nin en yüksek dağı... Bir nota. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle