28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MAYIS 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yıllarını ‘Türk evi’ne adayan Perihan Balcı’ya ‘hayatının ödülü’nü kendi derneği verdi 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tarihi evlerin onursal başkanı KAPADOKYA’NIN EV SAHİPLİĞİNDE... 1Perihan Balcı, kendini adadığı geleneksel evlerimizden birindeki “veranda”da. 2Bu yılın Türk evleri haftasını ağırlayan Mustafapaşa, hem kent dokusu hem de mimarisiyle Kapadokya kimliğini koruma çabasında. 3 Kentin “Sinasos” adını da yaşatan antik dokusundan bir kapı. Günden Kalanlar, Zamandan Kalanlar... Bu satırları, 6 Mayıs Pazar gecesi yazıyorum. Bütün günü, Erdal Öz’ün Samiye ve Can aracılığıyla ilettiği davete uyarak Şile’de, onun Kızılcaköy’deki evinde geçirdik. James Ivory’nin o müthiş filmi “Günden Kalanlar”, dünden bu yana nedense peşimi bırakmadı. Belki de Erdal’ın evinde, bahçesinde kaldığımız saatler boyunca hep onun sevgi dolu zamanlarının tadını çıkardığımız için. O filmin en olağanüstü sahnelerinden biri, anahtar deliğinden bir koridora bakış sahnesidir; kim bilir, belki bizler, yani bugün toplanan Erdalseverler de aslında gün boyunca artık kilitli bir kapının öbür yanında kalmış bir zamanın koridorlarına, en azından gözümüzü anahtar deliğine uydurarak bakmaya çalıştık. Sanırım, gördük de… İki otobüs dolusuyuz. Ayrıca arabalarıyla gelenler de var. Sanırım yüzün üstündeyiz. Gidişte otobüste, Mehmet Özgül’le oturuyoruz. Rus edebiyatından dilimize ciltlerce kitap armağan etmiş olan usta çevirmenin bir sözü, beni çevirmenlik uğraşı ile yaşam arasındaki bağın çok farklı bir yönünü düşünmeye zorluyor: “Bazen çevirdiğim eserler ile yaşamın kendisi arasında öyle karşıtlıklar görüyorum ki, sanki çeviri yüzünden sanal bir dünyada yaşıyormuşum gibi geliyor. Ama öyle değil aslında...” Hayır. Gerçekten öyle değil. Ama yine de haklı Mehmet Özgül, çünkü söylediğiyle, dünya edebiyatında işlenmiş değerlerin karşılığının günlük yaşamdaki karşılıklarını bulmakta giderek daha çok zorlandığımıza atıfta bulunuyor. Benim de ne yazık ki! çok iyi tanıdığım bir duygu. Kızılcaköy’de, Erdal’ın bahçesinde toplandıktan sonra, köyün mezarlığına doğru yola koyuluyoruz. Vardığımızda karşılaştığımız, aslında bir mezarlık değil, fakat ilkbahar yeşilinin bütün tonlarıyla çıldırmış ağaçların gölgesinde uzanıp giden bir ormanbahçe. İnsan, buraya gömülmek için değil, ancak çok farklı bir yaşama uğurlanmak için getirilebilir. Bu koca bahçede, Erdal’a minik bir bahçe düzenlenmiş. Etrafı doğal taşlarla çevrili. Mezar taşı da öyle bildiğimiz mezar taşlarından değil. Küçük bir çeşme. Hep sevgi pınarı olarak kalan Erdal’a çok yakışmış. Celâl Üster, küçük bahçeye Rilke’nin “Malte Laurids Brigge’nin Notları”nı bırakıyor. Erdal’ın başucu kitaplarındanmış. Ama kitabın Can Yayınları’nda basıldığını göremeden gitmiş. Bu arada benim de küçük bir armağanım var. Dün evde, kapağında ve sayfalarında kedi resimleri olan bir not defteri bulmuştum. Erdal’ın da kedi delisi olduğunu bildiğim için, defterin sayfalarını ona yazdığım notlarla doldurdum. Sayfaları bahçedekilere okuyorum, sonra Samiye’ye veriyorum. Rilke’nin kitabıyla birlikte benim defterciğimi de Erdal’ın toprağına gömecek. Sonra, Rilke’nin sözleri benimkilerle kucaklaşarak Erdal’a akıp gidecek. Dönüşte, evin bahçesindeki yuvarlak masalardan birinin etrafına Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Cüneyt Türel, Pınar Kür, Seçkin Selvi ve Adnan Binyazar’la yerleşiyoruz. Tam Erdal’ın ağzına layık bir masa oluyor. Ansızın bu insanlarla geçmişte paylaşılmış zamanların beni ne kadar zenginleştirmiş olduğunu hissediyorum. Engin Cezzar’ın Tepebaşı’ndaki “Hamlet”i, Gülriz Sururi’nin “Kaldırım Serçesi”, ikisiyle birlikte “Keşanlı Ali Destanı”; Engin Cezzar’la bir zamanlar Eskişehir’de, o tadına doyulmaz sohbetlerimiz; Cüneyt Türel’in o unutulmaz “M. Butterfly” kompozisyonu; hayatın mutluluklardan yana pek de cömert davrandığı söylenemeyecek olan Seçkin Selvi’nin hep örnek almaya çalıştığım o cesur duruşu ve çeviri uğraşı; Pınar Kür’ün kitaplarıyla yaşadığım edebiyat şölenleri; Adnan Binyazar’ın yazılarım için hiç esirgemediği o sevgi ve takdir sözcükleri; birlikte Can Yayınları’nda, Erdal’ı son görüşümüz, ve o gün Erdal’ın anlattığı son fıkra… Akşam, Erdal’ın bahçesinden daha bir zenginleşerek ayrılıyorum. Bundan böyle, zamanlardan ve günlerden yaşamıma süzülmüş bu insanlara sanırım daha çok sarılmam gerekiyor. İşi yalnızca, yoklamalarda birilerinin adının hep eksik çıktığı toplanmalara bırakmadan ve yeni insan arayışları sırasında, çoğunlukla ucuz cilâlardan yansıyan parıltıların tuzağına düşmeden! eposta: acem20@hotmail.com ıl 1965... Televizyon yok; tek kanal radyo yetmiyor; sanat etkinlikleri sadece basından duyurulabiliyor... İstanbul’daki bir “fotoğraf sergisi”ne ise ne gazetelerden ilgi var; ne dergilerden... Sergiyi açan Perihan Balcı’nın ısrarlarıyla galeriye gelen birkaç gazeteci, beton “apartmanlar” için durmadan yıkılan eski evlerin “zarafet ve insancıllıkları” karşısında şaşkındır. Yitirilenlerin sıradan binalar değil, “kültür zenginliği”miz olduğunu anımsatan sergiye sayfalar ayrılır. İşte o günlerden bu yana yurtta ve dünyada 100’e yakın sergi açarak, geleneksel evlerimizin önemsenmesine eşsiz katkılar yapan Perihan Balcı, 1976’da kurduğu Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nin artık “Onursal Başkan”ı. Görevi devralan Prof. Dr. Cengiz Eruzun, derneğin bu yıl 25.’sini düzenlediği Tarihi Türk Evleri Haftası’nın açılışında Balcı’ya “şükran plaketi”ni sundu. “Bu ödülleri hep siz başkalarına; şimdi de biz size takdim ediyoruz...” dediğinde, Balcı’nın yanıtı 30 yılın en kısa tanımlanmasıydı: “Bu, benim hayatımın plaketi...” Derneğin doğuşu, Avrupa Konseyi’nin 25. yılı nedeniyle 1975’te ilan edilen “Avrupa Mimari Miras Yılı”na rastlıyor. Balcı’nın o yıl Güzel Sanatlar Akademisi’nde düzenlediği sergi, tarihi evlerin de anıtsal yapılar gibi kültür mirasımız olduğunu savunanları harekete geçiriyor. Ardından Paris sergisinde ise gündem artık “örgütlenme”dir. Sivil mimari zenginliğimizi “fark eden”ler arasında “Europa Nostra” da (Avrupa Doğa ve Kültür Varlıklarını Koruma Birliği Uluslararası Federasyonu) vardır. Çalışmalarına Anadolu’yu da katmak için “kurumsal” üyelik gerektiğin Y 2 lumsal bir kültür olmalı. Oysa ülkemizde kültür ve sanat, yaşamın bir parçası değil; boş zamanlarda akla gelebilecek keyif verici uğraşlar arasında sayılıyor...” Nitekim geleneksel evlerin yine “ev” olarak yaşatılmaları yerine, ille de “turistik” amaçlarla kullanılmaları da “konut”un artık hep “apartman dairesi”yle özdeşleşmesine katkıda bulunuyor. Her yerde “2+1”, “3+1”lere bağımlı kılınan bir toplum, yılların “veranda”larını, “sofa”larını, “eyvan”larını çoktan unutarak, kimlikli yaşamak yerine “tekdüzeliğin yeknesaklığı”na tutsak oluyor. Buna karşın, Baran İdil’in “mimari duyarlılıklar”la tasarlanmış koruma planlaması ise eski evlerde “çağdaş sivil yaşam”ı özendirmenin yanı sıra yeni gelişme alanlarında da “kişiliksiz siteler” ve “devasa bloklar” yerine, “sokaklarıyla birlikte tasarlanacak evler” öngörüyor. Benzer anlayışın Alev Alatlı’nın öncü çabalarıyla kurulan Kapadokya Meslek Yüksekokulu için de gözetilmesi heyecan verici. Kurucuları arasında İlber Ortaylı’nın da bulunduğu okul, kent dışında “kışla” şeklinde değil, asıl amaç olan “halk üniversitesi” ilkesine de uygun olarak, geleneksel mekânlarda “mahalle kampusu” şeklinde gerçekleşiyor. Bu amaçla Mustafapaşa’daki “Mehmed Şakir Paşa Medresesi”, Sinasos Oteli olarak bilinen konak ve “Cansever Konağı”, Ürgüp’deki “Güzelgöz Evi” ile Avanos’taki “Nuri Bey Konağı” okulun kullanımına verilmiş. Bu mekânlarda “kentle bütünleşen” bir eğitim yaratılacağını belirten okul temsilcisi mimar Fatih Kesgün, tarihi yapılarda çağdaş fikirlerle yetişecek gençlerimizle yarına daha güvenle bakacağımızı müjdeliyor. O gün, Kapadokya’daki Hıristiyan sanatını Doç. Dr. Sacit Pekak, 1980’lerde başlanan bölge planlaması serüvenini Prof. Dr. Yüksel Dinçer, yöresel konutları da Yrd. Doç. Dr. Gülsün Tanyeli anlattı. Bütün bunları da mutlu bir “önder” olarak dinleyen Perihan Balcı’ya daha nice üretken ve sağlıklı yıllar diliyoruz. MAHALLE KAMPUSU 3 den, Balcı’dan “dernek kurmasını” isterler. Nitekim 1976’da çalışmalarına başlayan Tarihi Evleri Koruma Derneği, 1978’in Eylül ayında Europa Nostra üyeliğine kabul edilir; aralık ayında da Bakanlar Kurulu’nun “kamu yararına dernek” kararıyla “Türkiye” adını kullanma hakkını alır. Perihan Balcı, buna rağmen hemen hiçbir Kültür Bakanı’ndan “hak ettikleri” devlet yakınlığını bulamadıklarını belirtirken, derneğin Anadolu etkinliklerinde tarihi evlere “yerel sahiplenme”nin örneğini gösteren belediye başkanlarına ve valilere teşekkür ediyor. Ahırkapı’daki, yine dernek tarafından 1980’lerin sonlarında restore edilmeye başlanan Hammamizade İsmail Dede Efendi Evi’nin yapımında, dönemin Eminönü Belediye Başkanı Tahir Aktaş’ın “engelleme”lerini ise “unutulmaz vefasızlıklar”ın ilk sırasında anlatıyor. 1 ‘EUROPA NOSTRA’ ÜYESİ İNASOS’TA BULUŞTULAR… İşte böylesi bir emektarlıkla, çeyrek yüzyıldır her bahar farklı bir Anadolu kentinde gerçekleştirilen Tarihi Türk Evleri Haftaları’nın bu yılki ev sahibi Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa. Ya da “eski” ama “eskimeyen” adıyla “Sinasos”. Kapadokya’nın özgün yerleşme dokusunu yaşatmaya çalışan Mustafapaşa, özellikle sit alanlarına ait koruma planlamasındaki başarısıyla, 2005 yılında Tarihi Kentler Birliği’nin de ödülünü almıştı. 58 Mayıs 2007 günlerindeki “Sinasos buluşması”ndan önce 3 Mayıs’ta İstanbul’da yapılan toplantıda, ödüllü planın müellifi mimar Baran İdil dedi ki: “Tarihi kent dokusunun ve yerel mimarlık sanatının korunması, yasal görevden önce top S Nâzım Hikmet Vakfı Yayınları FATİH 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ SAYI: 2006/389 Esas Davacı Esat Aslan v.d. vekili Av. Ahmet Yılmaz tarafından açılan gaiplik davasında; Davacı vekili dava dilekçesinde davacıların babaları 01.09.1949 doğumlu Fuat Arslan’ın 14.08.1987 tarihinden beri gaip olduğunu, yapılan araştırmaların sonuç vermediğini, bu nedenle gaipliğine karar verilmesini istemiş olmakla ve mahkemece de ilan yapılmasına karar verilmiş bulunduğundan Fuat Aslan’ın hayatta olup, olmadığı hakkında, malumatı bulunan kişilerin MK.’nun 32. maddesi gereğince ilan tarihini müteakip 6 ay içinde mahkememize müracaat etmeleri 2. kez ilan olunur. 03.05.2007 (Basın: 24418) Nâzım Hikmet Vakfı Yayınları’nın yeni kitabı Barışın Şairi Nâzım Hikmet yayımland ı . Kıymet Coşkun’un yayına hazırladığı kitap, Nâzım Hikmet’i, bugüne değin üzerinde yeterince durulmayan barışçı yönüyle ele alıyor. Şiire başladığı çocukluk yıllarından ölümüne değin şiirini ve yaşamını etkileyen, çevreleyen koşullar irdelenerek; savaş ve barış üzerine yazdığı şiirleri, oyunları ya da yazıları ve belgeleriyle yaşamı, mücadelesi gözden geçiriliyor. Yazan: Kıymet Coşkun Baskı: 1. Basım Yayınevi: Nâzım Hikmet Vakfı Yayınları Fiyatı: 15.00 YTL Adres: Sıraselviler Cad. No: 10 Kat: 1 34437 Taksim / İstanbul Tel: 0212 252 63 14 / 15 T.C. ADANA 9. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN 2005/10102 İCRA EMRİNİN İLANEN TEBLİĞİ ALACAKLI: TASFİYE HALİNDE TÜRK TİCARET BANKASI A.Ş VEKİLİ: Av. Fatoş Nezihe TÜREAv.Emine KARACIK BORÇLU: Ali SEFİL, Turgut Reis mah. 301 sk. No: 1/1 ADIYAMAN BORÇ MİKTARI: 1) 890,00.YTL(Teminat Mektubu Bedeli) 2) 576,75.YTL (Faiz ve masraflar hariç) Alacaklı tarafından aleyhinize girişilen icra takibi sırasında adınıza çıkartılan icra emrinin iade gelmesi nedeniyle hakkınızda Emniyet araştırması yaptırılmış ise de adresinizin tespiti mümkün olmadığından icra emrinin ilanen tebliğine karar verilmiş olup, işbu icra emrinin tebliği tarihinden itibaren borcu ve takip masraflarını 7 günlük yasal süreye 15 gün ilave ile 22 gün içerisinde ödemeniz, tetkik merciinden veya Yargıtay’dan veya mahkemenin iadesi yolu ile ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirmeniz, aksi takdirde cebri icra yapılacağı, yine 7 günlük yasal süreye 15 gün ilave ile 22 içinde 74. maddeye göre mal beyanında bulunmanız aksi halde hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya hakikate aykırı beyanda bulunursanız, ayrıca hapisle cezalandırılacağınız, borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği, icra emrinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (Basın: 24257) BODRUM’UN BİTEZ KOYU’NDA MAVİ BAYRAKLI, DENİZE SIFIR MANUELA HOTEL Botanik bahçesini andıran doğası ile mavi ve yeşilin buluştuğu bir tatil cennetidir. Özel plaj keyfi, konforlu odalarda TV klima rahatlığı, 20 yılı aşkın, kaliteli ve güleryüzlü hizmetiyle siz Cumhuriyet okurları için 48 YTL. Tam pansiyon, gazeteniz kahvaltı masanızda... OTELİMİZE AİT TEKNEYLE ÜCRETSİZ TEKNE VE BALIK TURLARI Tel: 0 252 363 79 04, Cep: 0 533 722 81 81, Faks: 0 252 363 77 88 Daha fazla bilgi: www.manuelahotel.com CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle