27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2007 CUMARTESİ 6 HABERLER TCY’de ‘kanun dışı okullarla’ ilgili cezai yaptırımın yumuşatılmasında Gülen cemaati etkili olmuş DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AİHM Kararı TBMM’de Türbana Yolu Açıyor mu? AİHM, önceki gün, Merve Sefa Kavakçı, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Sılay’ın Türkiye’ye karşı açtıkları davayı karara bağladı. Kapatılmış olan Fazilet Partisi’nin bu üç eski milletvekili, açtıkları davada TC’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin toplam altı maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve tazminata hükmedilmesini istemişlerdi. Bu arada, Merve Kavakçı’nın Nazlı Ilıcak eşliğinde TBMM’ye türban ile girip yemine teşebbüs etmesinin de kapatılma gerekçeleri arasında bulunduğu Fazilet Partisi’nin kapatılmasına karşı, bu parti yetkililerinin açtıkları dava ise, Recai Kutan tarafından bu mahkemenin tarafsız olmadığı, İslama karşı nesnel davranmadığı gerekçesiyle geri alınmış bulunmaktaydı. Geri almada etken olan olay ise, Büyük Daire’nin Leyla Şahin davasında verdiği karardı. AİHM’nin son kararını doğru okumakta yarar var. Kararın açıklandığı basın bültenini dikkatle okuyup, anayasa hukuku uzmanlarının ve AİHM yargıçlarının da açıklamalarından yararlanarak baktığımızda daha sağlıklı biçimde analiz olanağına kavuşabiliriz. Her şeyden önce, davacıların, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9., ayrımcılığı yasaklayan 14. ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan 10. maddeleriyle ilgili ihlal iddiaları kabul görmemiştir. ??? Mahkeme kararında, yalnızca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Protokolü’nün 3. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İnsan Hakları Sözleşmesi bildiğiniz gibi, ana metin ile ek protokollerden oluşmaktadır. Söz konusu 1. protokolün 3. maddesi ise, serbest seçim hakkını düzenlemektedir. Burada da dikkat edilmesi gereken husus, laikliğe karşı tavırlarından dolayı, kapatılmış olan Fazilet Partisi’ne karşı laikliği koruyucu önlemlerin alınması ve partinin anayasanın 69. maddesinin 6. fıkrası dolayısıyla kapatılmasında mahkeme bir aykırılık bulmuş değildir. Pekâlâ o zaman karar ne anlam taşıyor? Karar metninde de belirtildiği gibi, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı veya sorumluların cezalandırılmasına karşı çıkılmıyor, ihlal olarak görülen tek nokta, kapatma kararından sonra getirilen siyaset yasaklarının, olaylara karışan ve karışmayan ayrımına bakılmasıdır. Kararda şöyle deniyor: “Nitekim, davacılar (başvurucular) ile aynı durumda olan, başkan ve başkan yardımcısı cezalandırılmamışlardır.” Söz konusu ceza, beş yıl süreyle seçilme yasağıdır. Gerçekten de, Anayasa Mahkemesi, Fazilet Partisi’ni kapattığı davada, başkan ve başkan yardımcısı için beş yıl süreyle seçilme yasağı getirmemiştir. ??? Kararın en önemli tümcesini, kimse “kendi uyduruyor” demesin diye, kararın orijinalinin Fransızca metninden açıklıyorum. Bu tümce aynen şöyle: “Enfin la Cour estime que les sanctions infligees aux requerants ne sauraient passe pour proportionnes aux buts legitimes poursuivis. En consequence, la Cour conclut dans ces trois affaires a la violation de l’article 3 du Protocole no.1” Kararın bu bölümünün çevirisi de aynen şöyle: “Nihayet Mahkeme davacılara (başvuruculara) verilen cezanın elde edilmesine çalışılan meşru gaye ile orantılı olmadığı kararına varmış ve netice olarak, bu üç olayda, 1. Protokol’ün 3. maddesine aykırılığa hükmetmiştir.” Hemen belirtelim ki, diğer talepler mahkeme tarafından incelenmeye değer bulunmamışlardır. Mahkeme ayrıca Türkiye’yi tazminata değil, mahkeme masraflarını ödemeye mahkum etmiştir. Ama ne gam! Merve Kavakçı aracılığıyla, türbanı TBMM’ye yani kamu alanının en önde gelen yerine sokmaya çalışan davacı Nazlı Ilıcak, kararı hukuki gerekçesine uygun biçimde değil de, kendi amacı doğrultusunda, tabii ki, yanlış biçimde yorumlayarak AİHM’nin TBMM’de türbana kapıyı açtığını yazabilmiştir. Sevgili okurlar, AİHM’nin kararlarına intertetten www.echar,coe.int adresinden girebilirsiniz. Bir ona bakın bir de Nazlı Hanım’ın iddialarına, kararı siz kendiniz verin! Cumhuriyetin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikelerden biri de izanın tümden kaybolmuş olmasıdır. Tarikatların değiştirdiği yasa ? Gülen cemaatinin hükümetle temasa geçerek bir yasayı değiştirdiğini yazan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın yazısındaki düzenlemenin TCY olduğu ortaya çıktı. Cematten yakınan bakanın da Adalet Bakanı Çiçek olduğu öğrenildi. Çiçek, cemaatin istediği düzenlemeye karşı çıkmış ancak “gücü yetmemişti”. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ın geçen günlerde yayımlanan köşe yazısında yer alan ve Fethullah Gülen cematinden bir kişinin “bir yasa tasarısını hükümetle temas kurarak değiştirttiklerini” dile getirdiği düzenlemenin Türk Ceza Yasası (TCY) olduğu ortaya çıktı. Yazıda belirtilen bakanın da Adalet Bakanı Cemil Çiçek olduğu öğrenildi. Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ın köşe yazısında, görüştüğü Gülen cemaati içinden birisinin “Bakanın yaptığı bir yasa çalışmasına karşı çıktık. Hem hükümet hem de AKP bizim haklı olduğumuza kanaat getirdi. Yasa tasarısı değişti, bakan gururunun kırıldığını düşündü ve bu olayı kişisel husumete dönüştürdü” dediğini aktarması, TCY’nin TBMM’deki görüşmelerinde yaşanan olayları yeniden gündeme taşıdı. TCY’nin “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilir, yukarıdaki fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da karar verilir” hükmünü düzenleyen “kanuna aykırı eğitim kurumu” başlıklı 263. maddesinin görüşmeleri sırasında AKP’li milletvekilleri değişiklik önergesi vermişti. Bakan Çiçek’in şiddetle karşı çıktığı önerge kabul edilmişti. Söz konusu madde, “Kanuna aykırı eğitim kurumu açan veya işleten kişi 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” biçiminde değiştirilmişti. Böylece, hapis cezasının üst sınırı 3 yıldan 1 yıla indirilerek hapis cezasının para cezasına çevrilmesine olanak tanınmıştı. Bu okulların yasaya aykırı olarak açıldığını bildiği halde buralarda öğretmenlik yapanlara ceza verilmesi kaldırılırken bu tür kurumların kapatılması da engellenmişti. Bunun üzerine Çiçek’in yanına giden CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, “Sayın bakan, verilmiş sözünüz var, mutabakatı bozmayın. Tepkimiz sert olur’ uyarısında bulunmuştu. Çiçek ise “Biz çok çaba sarf ettik ama milletvekillerinden ağır baskı oldu, önlemeye gücümüz yetmedi” demişti. Topuz, kürsüye çıkarak “Siz bu düzenleme ile El Kaide’ye, Hizbullah’a, PKK’ye militan yetiştiren kurumları koruyorsunuz” diye konuşmuştu. CHP’liler önergenin kabul edilmesi üzerine genel kurul salonunu terk etmişti. Yasanın “anayasal düzene karşı işlenen suçlar”la ilgili maddelerinde “cebir veya tehdit” ibaresi “cebir ve şiddet” olarak değiştirilerek ceza verilmesi zorlaştırılmıştı. Bu düzenlemelerin de bazı cemaatlerin baskısı üzerine yapıldığı ortaya çıkmıştı. O dönem AKP Grup Başkanvekili Faruk Çelik, söz konusu düzenlemelerle ilgili olarak “bütün muhafazakâr kesimlerden yoğun talep geldiğini” açıklamıştı. Genel Sekreter Musa Çam, Taksim’de kutlanacak 1 Mayıs Bayramı için uluslararası destek istedi DİSK’ten İstanbul daveti ? 1 Mayıs 2007 Tertip Komitesi Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Çam, milletvekillerini, Avrupalı parlamenterleri, uluslararası sendikal örgütleri 1 Mayıs’ta İstanbul’da yapılacak kutlamalara çağırdıklarını belirtti. İstanbul Haber Servisi DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, 1 Mayıs 1977 katliamının 30. yıldönümünde Taksim’de olacaklarını bir kez daha yineleyerek katliamın sorumlularının yargılanması için TBMM’de komisyon kurulmasını, 1 Mayıs’ın “Emeğin Bayramı” olarak yasalaşıp resmi tatil ilan edilmesini istedi. Çam, milletvekillerini, Avrupalı parlamenterleri, uluslararası sendikal örgütleri 1 Mayıs’ta İstanbul’da yapılacak kutlamalara çağırdıklarını belirtti. 1 Mayıs 2007 Tertip Komitesi Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Çam, yürüttükleri çalışmalar hakkında yazılı bir açıklama yaptı. Taleplerinin yerine getirilmesi için yürüttükleri kampanya hakkında bilgi veren Çam, önce TBMM’de milletvekili bulunan siyasi partilere mektup göndererek görüşme talep ettiklerini, olumlu yanıt veren ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile 5 Nisan 2007 Perşembe günü görüşerek destek istediklerini anlattı. DİSK’in TBMM’de tüm parlamenterlere, Avrupa Parlamentosu’na, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na (ITUC), Avrupa Sendikalar Federasyonu’na birer mektup ve CD gönderdiklerini belirten Çam, “Gönderilen mektuplarda 1 Mayıs 1977’de 500 bin kişinin emeğin bayramını kutlarken saldırıya uğradığı ve 36 yurttaşımızın hayatını kaybettiği katliamın 30. yılında olunduğu vurgulandı. Milletvekillerini, Avrupa Parlamentosu üyelerini, ITUC, ETUC merkez ve bağlı sendikaları, gönderdiğimiz mektuplarla 1 Mayıs’ta İstanbul’da olmaya davet ettik” dedi. DİSK’in uluslararası destek istediği mektupta şöyle denildi: “Sendikasız demokrasi olmaz! Herkes Türkiye’yi izliyor. Ülkemizde demokratik değişimler yaşandığı söyleniyor. Ancak biz inanıyoruz ki, sendikal hak ve özgürlükler olmadan demokrasi olmaz. Ülkemizde hâlâ örgütlenmenin önünde önemli engeller bulunuyor. Sendikal haklarımızın önemli bir bölümünü kullanamıyoruz. Türkiye çalışma hayatı ve sendikal haklar konusunda imzaladığı uluslararası sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirmiyor. Sizleri, 1 Mayıs 2007 günü İstanbul’da yapılacak 1 Mayıs kutlamalarında aramızda görmek istiyoruz.” ‘Öldürülen Gazeteciler Günü’ “6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü” nedeniyle ilk basın şehidi Serbesti gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi’nin mezarı başında tören düzenlendi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, gazetecilerin günümüzde de düşüncelerini ifade ettikleri için tehditlere maruz kaldıklarını dile getirerek önlem alınmasını istedi. Törenin ardından restore edilen Divanyolu’ndaki Basın Müzesi ve “Öldürülen Gazeteciler Galerisi” bölümü ziyaret edildi. Erinç, müzedeki konuşmasında yeni kayıplar olmaması için dileklerini ifade ederken “Devlet yetkilileri ciddi önlemler alsın. Çünkü, yaşadığımız süreç, gazetecilerin düşüncelerini açıklamalarından dolayı, tehdit altında kaldığı ve bu tehditlerin giderek yoğunlaştığı bir dönemdir” dedi. (HÜLYA KESKİN) Gazetemize ‘hakaretten’ para cezası Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız, savcının beraat istemine karşın CHP’li Haluk Koç’un TBMM’de Başbakan aleyhine söylediği sözleri haberleştirdiğimiz için para cezasına çarptırıldı Haber Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şikâyetçi olduğu davada gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un 30 Ocak 2006’da TBMM’de düzenlediği basın toplantısında söylediği “Başbakan kıvırtıyor” ve bir gün sonra yinelediği “Başbakan yine kıvırtıyor” açıklamasını yayımladığı gerekçesiyle toplam 23 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme heyeti, Yıldız’a verilen hapis cezasını adli para cezasına çevirerek toplam 14 bin YTL para cezasına hükmetti. Cezayı ertelemeyen mahkeme heyeti, Yargıtay yolunu açık bıraktı. Erdoğan avukatı Fatih Şahin aracılığıyla Koç’un açıklamalarına yer veren gazetemizi TCK’nin 125. maddesine (hakaret suçlaması) dayanarak 2 Şubat 2006 tarihinde şikâyet etti. Erdoğan’ın şikâyet talebini dikkate alan Cumhuriyet Savcısı Turgay Evsen 30 Mart 2006 tarihinde hazırladığı iddianameyle gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız ve Yazıişleri Müdürü Mehmet Sucu’nun mahkumiyetini istedi. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dün sonuçlandı. Davada Cumhuriyet Savcısı Mücahit Ercan, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’ın beraatını istedi. Savcı Ercan mahkemede, “Sanıklar hakkında her ne kadar şikâyetçiye basın yolu ile hakaret ettikleri gerekçesi ile dava açılmış ise de yapılan yargılama neticesinde hakarete konu olduğu bahsedilen ibarelerin olduğu bir genel başkan yardımcısı sıfatındaki Haluk Koç’un vermiş olduğu demeçlerin haber niteliğinde kabul edilerek kamuoyunu bilgilendirmek amaçlı olarak yapıldığı, kendilerinde hakaret kastı olmadığı kanaatinde olduğumuzdan beraat kararı verilmesi talep ve mütalaa olunur” görüşünü ortaya koydu. Yıldız’ın savunması ve Cumhuriyet Savcısı Ercan’ın beraat talebinin ardından kararını açıklayan Hâkim Metin Aydın, “Sorumlu yazıişlerinin bağlı olduğu sanık İbrahim Yıldız’ın yetkili ve görevli olduğu Cumhuriyet gazetesinde müşteki aleyhine 31 Ocak 2006 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yakışmayacak bir hitap şekli olan ‘Başbakan kıvırtıyor’ şeklindeki yazı ile sövme suçu sabit olduğundan TCK 125/13e maddesi uyarınca cezalandırılmasına” karar verdi. Hâkim Aydın, 1 Şubat 2006 tarihinde yayımlanan haberle ilgili de ceza verilmesini kararlaştırdı. Sucu’nun ise beraatına karar verildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr YOLSUZLUK İDDİALARI AKP’liler Amasya’da Tempo dergisi topladı MEHMET MENEKŞE AMASYA Ahmet Erhan Çelik’in kaleme aldığı “AKP’de Haraç ve Yasak Aşk Şoku” başlıklı haberin bulunduğu 5 Nisan 2007 tarihli Tempo dergisi Amasya’da erken saatlerde toplatıldı. Uzun zamandır üzerinde konuşulan AKP’deki entrikaların yayımlandığını öğrenen birçok kişi dergiyi almak üzere bayilere gitti. Ancak dergi Amasya merkezde ve tüm ilçelerde erken saatlerde toplatıldığı için çevre illerden temin edilebildi. Yayınlanan habere göre kapatılan Refah Partisi’nin kurmaylarından Hasan Hüseyin Ceylan’ın Ankara Çukurambar’daki bürosunda bir toplantı yapıldığı ve AKP Amas ya Milletvekilleri Akif Gülle ve Hazma Albayrak’ın, Amasya İl Başkanı Mustafa Yıldız’ı “AKP’ye yapılan, makbuzsuz, zorunlu bağışlar, ciddi ihale yolsuzlukları, zarf gönderilerek haraca bağlanan işadamları” ile ilgili sorguladığına yer verildi. Haberde bir AKP’li milletvekilinin Meclis’te çalışan bir kadını hamile bırakmasından ve İl Başkanı’nın bir kadınla ilişkisi olup olmamasından söz ediliyor. Yapılan konuşma ve sorulan soruların ayrıntılı olarak yer aldığı haberde, Albayrak ve Yıldız arasındaki gerginlik, birçok işadamından alınan paralar, Nur cemaatine parti aracılığıyla aktarılan paralarla ilgili bilgiler gözler önüne seriliyor. Bilgisayarın başına oturdum. Haftada 6 gün yazı yazmak, özellikle siyasi iktidar kavgalarının kızıştığı dönemde bir bakıma oldukça kolay. Toplumdaki kamplaşmanın bir tarafında duruyorsanız, yazıverirsiniz biter. Alan memnun veren memnun işler yolunda gider. İktidar kavgaları yeniden kızıştı. Durumu anlamaya ve değerlendirmeye çalışıyorum. Önce bir Elvis Presley CD’si koydum bilgisayara. “Good Rockin Tonight” albümü, bir dönemi, çok uzun bir dönem öncesinin bir dönemini bizim gençlik günlerimizin şarkılarını içeriyor. Lister’ın “His Hand in Mine” (Onun Eli Benimkinin Arasında) şarkısını ne de duygulu, ne yürekten söylüyor Elvis Presley. Sesindeki o yumuşaklığı günümüz şarkıcılarında bulmak neredeyse imkânsız. Geçmişle övünmenin çok anlamlı olmadığını düşünenlerdenim. “Bizim zamanımız neydi, şimdi her şey yozlaştı” türünden muhabbetler bana her Elvis Presley’i Dinlerken… zaman itici gelir. Her dönemin kendine uygun gerçekleri, kendine uygun mizahı, kendine uygun bir yaşam tarzı vardır. Kendine uygun üzüntüleri ve acıları. O yaşam tarzı, o yaklaşım biçimi, o günün koşulları içinde anlamlıdır. Bugün geçmişi tekrar edemezsiniz, etmeye kalkışırsanız da komik durumlara düşebilirsiniz. Geçmiş bir yönüyle geçmişte kalmıştır. ??? Elvis Presley’i dinlemek beni geçmişe götürür, duygulandırır, gençlik günlerimizin aşklarına, heyecanlarına yolculuğa çıkarır. Bu yönüyle geçmişe yolculuklara çıkmayı severim. Başka türlü duygulanırım. Ankara’da iktidar kavgaları doruğa tırmanırken Elvis Presley’in yumuşak sesi ruhuma iyi geliyor. Bütün ömrüm bu iktidar kavgalarını izlemekle geçti. Üç buçuk askeri darbe, 7 yıl hapishane hayatı, onlarca arkadaşımı çatışma ortamlarında yitirişim bu tarihin içindedir. Bizler hiçbir zaman iktidarın öznesi olmadık. Birilerinin iktidar kavgasında heyecanlandık, duygulandık, katıldığımız ve taraf olduğumuzu sandığımız zamanlarda bile başka yerlerdeydik. Biz hiçbir zaman iktidar adayı da olmadık, öznesi de. Ama hep bizlerden bir şeyler yapmamız beklendi. Biz kendi kendimize gücümüzün üstünde misyonlar yüklendik. Tabii birçok kez de hak etmediğimiz bedeller bize ödetildi. ??? Hayatın ve çatışmanın dışında kalmak kolay değil. İktidar kavgası kızışınca “Bitaraf olan bertaraf olur” diyenler etrafımızı sarıyorlar. Bizi kendi taraflarına çağırıyorlar. Ben şimdi hangi taraftayım? Benim bir tarafım yok mu? Olmaz olur mu! Hep oldu, bundan sonra da olacak. Haksızlığa karşı çıktığım için sosyalistliği tercih ettim. Bu tercihim bir yaşam tercihiydi ve benimle birlikte sonuna kadar gidecek. Haksızlığa hep karşı çıktım bundan sonra da çıkmaya devam edeceğim. Bundan dönmeyeceğimden eminim. Çağdaş ve huzurlu bir Türkiye’de yaşamak istediğim için, yoksulların ezilmediği, savaşların ve militarizmin hayatımıza yön vermediği bir dünya istediğim için sosyalist oldum. Türkiye gibi kargaşa üreten bir ülkede, huzur kolay mı? Yoksulların mutluluğa ulaşmasını sağlamak gerçekçi mi? Silahların olmadığı bir barış dünyasına ulaşmak mümkün mü? ??? “Gerçekçi ol imkânsızı iste” bizim yaşam felsefemizdi. Bu yolculukta bizim kuşak çok örselendi. Hayatın ve darbelerin içinde ayakta kalmak ve haksızlığa karşı çıkmayı sürdürmek için nelerden fedakârlık etmedik ki! Elvis Presley’in “Young and Beautiful” (Genç ve güzel) şarkısıyla yeniden yolculuğa çıkıyorum. Bu yolculuk belki yalnızca bizim değil insanlığın da yolculuğu. Biz kimiz? Biz, bu haksız dünyanın isyancılarıyız. Biz bu haksız dünyanın mağdurlarıyız, mağdurlarının yanındayız. Elvis’i dinlerken, haksızlığa başkaldıran bizim kuşağın kader yolculuğunu değerlendirmeye çalışıyorum. Bizim kuşağın kahramanları geçiyor gözlerimin önünden. Deniz’lerden Hrant’a uzanan bir yolculuk bu. Zahmetli ve ağır. Kısa yoldan iktidarı ele geçirmek isteyenlerden uzak bir yolculuk bu. Zorbalıkla örselenen, milliyetçilikle yaralanan, otoriter ve despotik devlet isteğiyle çatışan bir yolculuk. Dinciliğin ve militarizmin egemen olmadığı bir tercih bu. Özgürlük tercihi bu, bağımsızlık tercihi… İnsanlığın bitmeyen yolculuğu… CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle