27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2007 CUMARTESİ 16 Medyatik SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 16 Mayıs Bir grup hukukçu 16 Mayıs Ulusal Hukuk ve Tavır Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Derginin yayın ilkeleri Cumhuriyetçi kaynaktan besleniyor: “Dergi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tartışmasız olarak benimser. ‘Tam bağımsız Türkiye’ düşüncesine bağlıdır. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu savunur. M. Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan ve daha sonra kesintiye uğratılan Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlamayı hedefler. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin her alanda ödünsüz uygulanmasını savunur. Cumhuriyet’i ‘kimsesizlerin kimsesi’ kılacak halkçı anlayıştan yanadır. İnsanlığın zorlu mücadelelerle kazandığı evrensel değerlere, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkar. Laikliği ‘din ile dünya işlerinin birbirinden ayrılması’ olarak değerlendirir ve dini inanışların ‘vicdanlardaki kutsal yerinde muhafaza edilmesi’ni benimser. Yargının bağımsızlığı ilkesini savunur; yargının milli niteliğine yönelik iç ve dış müdahalelere ve kısıtlamalara karşı çıkar. Emperyalizmin hukuk, kültür, maliye ve savunma gibi milletlerin ulusal direnç dinamiklerini çökertip ulus devlet yapılanmalarını yok etme amacını perdelemek üzere, dünya kamuoyuna ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak sunulan küreselleşme ideolojisini reddeder. ‘Çağdaş uygarlık seviyesine erişme’ özleminin, bir coğrafyayı değil, bir anlayışı ifade ettiğine inanır; bu bakışla emperyalist bir yapılanma olan Avrupa Birliği’ne giriş politikalarına karşı çıkar, AB aday üyeliğine son verilmesini savunur. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ anlayışı ile bütün yurttaşlarımızı kucaklar.” Derginin adı niye özellikle 16 Mayıs, derseniz Atatürk, vatanı işgalcilerden ve işbirlikçilerden kurtarmak üzere 16 Mayıs’ta Bandırma vapuruna binmişti de ondan. Görev zamanı DSP Genel Başkanı Zeki Sezer “iki haftada iki yumruk” diyor. İlk yumruk yarın vurulacak. Meriç’ten, Kızılırmak kenarından, Toroslar’dan, Canik Dağları’nın eteklerinden, Keban’dan, Hirfanlı’dan, Kars’tan Eğridir’den akıp gelecekler. Sıhhiye’de toplanacaklar yarın. Ellerinde “Çankaya’ya çıkamazsın” pankartları, dillerinde “Hepimiz mutsusuz, hepimiz açız, hepimiz işsiziz, hepimiz tedirginiz” çığlıkları. Zeki Sezer’in deyimiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın “yüreğine demokratik korkuyu düşürecek”ler. İkinci yumruk, 14 Nisan’da Ankara’da Tandoğan’da vurulacak. Cumhuriyet adına vurulacak. Geleceğimiz adına vurulacak. Görev günüdür, kardeşler, yurttaşlar! Hiçleşmemek için hepleşmenin zamanıdır. Medyatik misin? Hayır, otomatiğim. Nasıl yani? Bas düğmeye dönsün fırıldak. Neyle dönsün? Üfle de gör, şişir de gör. Fırıldak dediğin hangisi? İster yellisi, ister zillisi... Hanimiş güllüsü? Rüzgâr gülü; gülen, güden, güdücü. Dönüş nereye? Kestaneden mestaneye... Yalnızca birini çevirsen? Yok olmaz, racon tutmaz. Yalnız beni tutsan... Tutarım. Çok tuttun, bırak. Bırakmam, bırakamam, düşerim, şaşarım! Ukrayna’da ‘Çadır Demokrasisi’... Ukrayna’daki kurumsal ve siyasi krizi, göz ucuyla olsun, izleyebiliyor musunuz? Toz duman ortalık. “Darbe” olasılığından tutun da; “bölünme”ye dek varan her türlü felaket senaryosundan bahseden var... Geçen yaz Ukrayna’da on beş gün geçirmeseydim Kuzey komşumuzdaki krize günlük haber akışı içinde herhangi bir konu başlığı gözüyle bakabilirdim. Ancak “adı” bile “sınır” anlamına gelen bu ülkeyi biraz tanıdıktan sonra; yanı başımızda esen fırtınayı çok daha yakından izlememiz gerektiğini anladım. Kiev’e geçen yılın ağustos başında gitmiştim. Yaşadığım ilk sürpriz; Kiev’in hiç beklemediğim Avrupai havası oldu... Ukrayna’nın başkenti; soğan kubbeli kiliseleri dışında, Rus coğrafyasına benzemiyor. Şehir, daha çok Orta Avrupa kentlerini andırıyor. Moskova’dan çok, Pragvari bir hava taşıyor. ‘Nutukla’ Vatan Kurtarmak... Kente varır varmaz, ilk işim “Turuncu Devrimle” özdeşleştirilen “Bağımsızlık Meydanı’na” çıkmak oldu. Ukraynalılar bu meydana, Türkçedeki gibi bayağı “meydan” diyorlar... İkinci sürprizi bu “Meydan”da yaşadım. Baktım hâlâ ordalar! “Turuncu” ve “Mavi” bayraklar! Zaman sanki “Turuncu Devrim”de donmuş... Meydanın bir köşesini AB’ci ve Batı yanlısı “Turuncular”; diğer köşesini futbol takımı taraftarları gibi Rus yandaşları “Maviler” tutmuş. Sade bayraklar değil, çadırlar da var... Meydana kamp kurmuşlar. Seçimlerin 2006 Mart’ında yapılmasına rağmen yaz aylarında hükümet hâlâ kurulmamış. Birbiriyle taban tabana zıt, iki farklı “gelecek” ve “ülke projesi” olan karşıt kamplar; kentin bu en büyük meydanına çadırlarını taşımış... Sabah akşam orda yatıp orda kalkıyorlar. Garip olan şu ki; şiddete başvurmuyorlar. Güvenlik güçleri de olaya müdahil olmuyor. Eski Yunan “agora”larında olduğu gibi tıpkı... “Mavililer”le “Turunculular” karşılıklı nutuk atıyor yalnız ve “meydan tartışmalarıyla” çözüm üretmeye çalışıyorlar. Güçlü ama bir o kadar da nahif ve ilkel bir “demokrasi” özlemi içindeler... Ağustos başında gördüğüm manzara buydu. Ben ordayken “Rus cephesini” destekleyen “Mavi bayraklılar” sonra Başbakan Yanukoviç başkanlığında hükümeti kurdu. Viktorlar Savaşı ve ‘Meşruiyet Krizi’ Hükümet kurulduğunda Ukraynalılar zaten artık bitap düşmüş; canlarından bezmişti. Böylesine derin, kronik ve sürüngen bir bunalımın üzerine inşa edilen Yanukoviç hükümeti 7. ayın sonunda şimdi bir büyük “meşruiyet krizine” girdi. “Meşruiyet krizine” giren gerçekte sadece hükümet de değil; “sistem”. “Cumhurbaşkanlığı”, “parlamento”, “anayasa mahkemesi”... devletin belli başlı tüm kurumları derin bir kriz yaşıyor. Demokrasi belli ki yalnız istemekle ve nutuk atmakla olmuyor. Devletin tepesindeki siyasi aktörler “ilkeleri”, “hukukun üstünlüğünü” ve demokrasinin olmazsa olmazı sayılan “konsensüsü” ayaklar altına aldığı zaman; “sistem” domino taşları gibi yıkılıveriyor. Filler tepişirken çimenlerin ezilmesi hikâyesi... Ukrayna’da olan bu. Moskova yanlısı Başbakan Viktor Yanukoviç; Batı yanlısı Devlet Başkanı Viktor Yuşenko’nun ayağını kaydırmaya çalışırken Yuşenko da Yanukoviç’ten kurtulmanın yollarını arıyor. “Toptancı bir iktidar anlayışı” ve “karşılıklı dayatmalar” içinde birbirleriyle bilek güreşine giren devletin en uç zirvesi; “anayasa” dahil bu uğurda tüm kurumları tartışmaya açmaktan çekinmiyorlar... “İki Viktor’un Savaşı” olarak anılan bu düellodan hangi Viktor galip çıkarsa çıksın; Ukrayna kaybedecek... Batı ile Rusya arasında stratejik bir “tampon bölge” olarak görülen ülkenin kaderini; sonuç itibarıyla dış güçler; Washington, Brüksel ve Moskova belirleyecek. Bu yazgının üstüne çıkabilmenin tek şartı; “çadır demokrasisini” aşmak... Kurumları tepeleyen “fillerden” kurtulmak. “Hukukun üstünlüğünü” ve “ilkeleri”; iktidar adına devleti parsellemekten başka ihtirasları olmayan “aktörlerin” önüne koymak. Ukrayna bunu yapabilir mi? Gelecek yazıya... İçler acısı eğitim Mektup, bu kez Ardahan’daki eğitimcilerden geliyor. “Ardahan’da eğitim içler acısı durumda” diye başlamışlar söze. İçler acısı olan, üniversite giriş sınavında yaşanan başarısızlık değilmiş. Diğer ulusal yarışmalarda, sınavlarda da Ardahanlı öğrencilerin geri kalışları, sahipsizliği, olanaksızlığı da değilmiş. Bu sorunlar, bilinen ve yıllardır giderek derinleşen, Ardahanlı öğrencilerin geleceğini karartan dayanılmaz sızılarmış. Asıl içler acısı olan, görevleri sızıları gidermek olanların durumuymuş: “Ardahan’da, öğretmenlerle yaptığı konuşmalarda, ‘İnkilâp diyeceksiniz… Hele bir devrim kelimesini kullanın, gözünüzün yaşına bakmam, tekmeyi attığım gibi sizi ananızın kucağına gönderirim’ diyen bir Milli Eğitim Müdürü’müz var. Üç dört yaşındaki anaokulu öğrencilerini bile dakikalarca karşısında ‘Hazır ol’da tutar. Denetlemeye gittiği okulda, öğretmenleri bay ve bayan sıralar halinde ayırıp öyle dizer karşısına. Bayan öğretmenleri de ‘karı’ ve ‘hanım’ olarak ikiye ayırır. Karılar, makyaj yapanlar, etek giyenler, topluma açık yerlerde erkeklerle birlikte oturanlardır. Müdürümüzle eğitim ve öğretimin dini esaslara göre yapılması gerektiğini savunan Milli Eğitim Müdür Yardımcımız çok güzel bir ikili oluşturmaktadırlar. Kimin umurunda, eğitimde başarı, özgür ve yaratıcı kuşaklar yetiştirme çabası, Cumhuriyet ilkeleri, Atatürk devrimleri...” CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sivil Darbeden Sivil İtaatsizliğe... 4 Kasım 2003 tarihinde bu köşede yayımlanan “Sivil Darbe” başlıklı yazımın giriş paragrafı aynen şöyledir: “Bizde ‘darbe’ sözcüğü ‘asker’i çağrıştırır… Geçen günlerde bir gazeteci arkadaş bir TV programında ‘sivil darbe’ deyimini kullandı… Ona göre, DEHAP’ın yargılanma sürecinde olup bitenler AKP’ye karşı bir sivil darbeye benziyordu… Aynı günlerde ‘sivil darbe’ sözcükleri benim de zihnimden geçmişti… Fakat bambaşka bir ‘bağlam’da… Bence AKP’nin kendisi bir sivil darbe girişimi içindedir… AKP’nin yaptıkları, yapmaya çalıştıkları ancak ve sadece ‘sivil darbe’ sözcükleriyle nitelenebilir. Tabii, henüz girişim sürecindeki bir darbe…” Söz konusu yazının yayımlanışından bugünlere yaklaşık dört yıl geçmiş. Demokrasi kavramıyla bağdaşması olanaksız bir seçim sistemi sonucunda parlamentoda mutlak çoğunluğu elde eden bugünkü siyasal iktidar, amaçlarının tümüne ulaşamadı henüz. Fakat buna hiçbir zaman bu kadar yaklaşmamıştı. Darbenin ikinci büyük aşaması Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda gerçekleşecek. Ülkemizin kendine özgü koşullarında birbirinden ayrılması olanaksız iki temel değere, cumhuriyete (bu demektir ki bir kurtuluş savaşıyla kazanılmış aydınlanma değerlerine) ve demokrasiye (insan haklarına, çoğulculuğa) taban tabana karşıt, totaliter (dinci, tutucu) dünya görüşüne sahip birinin, bu değerlerin simgesi olan Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirmesi an meselesidir. Sonrası, sivil darbenin asıl hedeflerine ulaşma aşamasıdır. Bu hedefler ise yargının siyasal iktidara bağımlı kılınması, üniversite özerkliğinin sona erdirilmesi, her kesimdeki yurtseverce kıpırdanışların sindirilip ezilmesi, eğitimin dinselleştirilmesi, emekten yana her türlü çıkışın demokrasi karşıtı baskılarla ezilip yok edilmesi, ülkenin tümüyle Ortadoğululaştırılarak tüm kaynaklarıyla emperyalizmin çıkarlarına bağımlı kılınmasıdır. Bütün bunları ve daha da beterlerini bir kâbus senaryosu, demokrasi karşıtlığı olarak görüp Tayip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasının demokrasinin gereği olduğunu ileri sürenlerle; sahteliği apaçık askeri darbe senaryoları üreterek toplumu ürkütmeye, yürürlükteki sivil darbeyi olumlamaya çalışanlarla tartışacak lükse ve zamana artık sahip değiliz… Sözcüklerden çok eylemlerle konuşmanın vakti çoktan gelip çattı ve geçiyor bile… ??? Cumhurbaşkanlığı’nın (özellikle içinde bulunduğumuz somut koşullarda) hem simgesel hem yetkisel öneminin farkında olmayanlar, Tayyip Erdoğan ya da bir benzerinin cumhurbaşkanı olmasının çok fazla önem taşımayacağını, bunun hatta AKP’yi zayıflatacağını düşünenler de bir başka büyük yanılgı içindedirler. Çankaya’daki bir Tayyip Erdoğan ya da bir benzeri, AKP’yi güçsüz düşürmez. Böyle bir oluşum, ülkemizin son yarım yüzyılda demokrasi alanında her şeye karşın elde ettiği kazanımların yitirilmesi, 1950’lerin Demokrat Parti iktidarı dönemine, daha da beterine doğru bir gerileyiş olacaktır… Tayyip Erdoğan ya da bir benzeri kesinlikle cumhurbaşkanı olmamalı, olamamalıdır. Bu, demokrasi karşıtı bir düşünce ya da istek değil, tam tersine, demokrasiyi ve cumhuriyeti korumanın koşuludur, gereğidir. Ve bugün gelinmiş olan noktada yapılması gereken, demokrasiyi, cumhuriyeti, hukuku korumak için girişilecek kitlesel eylemlerdir. Bu yurttaşlık görevi, sadece siyasal partilerin değil, tüm yurttaşlarındır. 8 ve 14 Nisan tarihlerindeki kitlesel gösterilere katılmak yetmez. İşçi, memur, esnaf örgütleri üretimden gelen güçlerini kullanmalı, cumhuriyetten ve demokrasinden yana bütün sivil toplum örgütleri, sivil darbecilerin ve destekçilerinin baskıcı yöntemlerine, tehditkâr ve demagojik söylemlerine karşı demokrasiyi savunmak ve genişletmek için olanaklarını seferber etmelidir. Yazarlar, sanatçılar, AKM ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu önündeki eylemlerde görüldüğü gibi karşı duruş örnekleri sergilemelidir. “Sivil darbe”ciler ısrarlarında direnirse, biçimsel hukuka ve göstermelik demokrasiye karşı hukukun ve demokrasinin özünü savunmak olarak anladığım “sivil itaatsizlik” de, bütün toplumsal kesimlerin, hem insan hem yurttaş olarak hakkı ve görevi olacaktır… Gerisi kendini aldatmak, havanda su dövmek ve teslimiyetçiliktir… ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgün?cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com ataolb?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Nisan www.mumtazarikan.com SAYI: B.03. l.AHM. 1.33.00.03 / ESAS: 2006/703 Davacı Türkiye Elektrik iletişim A.Ş. Genel Müdürlüğü vekili tarafından davalı Ayşe Gülsen Soy vs. aleyhine açılan Kamulaştırma Bedelinin tespiti ve tescili davası sebebiyle; Davacı Türkiye Elektirik iletişim A.Ş. İdaresi tarafından Mersin ili, Merkez ilçesi, Çavak köyü 315 parsel sayılı taşınmazdan 5700 m2 portakal bahçesi vasfındaki taşınmazın ve 680,28 m2’lik kısmı üzerinde irtifak hakkı tesisi için TEİAŞ Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığı, 4650 sayılı yasanın 3. maddesinin 2. Fıkrasına göre davacı kurumun satın alma usulünü öncelikle uyguladığı 08.08.2006 tarihli Takdiri Kıymet Komisyonu raporu ile taşınmazın irtifak hakkı bedelinin toplam 2.380.98 YTL değer takdir edildiğini belirterek TEİAŞ Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılan ve özellikleri belirtilen taşınmazın 2942 sayılı kamulaştırma yasasında değişiklik yapan 4650 sayılı yasanın 5. maddesi gereği davacı adına tapuya tescili ile taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespitine karar verilmesinin talep ettiği hususu ilan olunur. (Basın: 63008) MERSİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güney Amerika’da yetişen bir 1 kaktüsten elde 2 edilen ve “ejder meyvesi” de de 3 nilen meyve. 2/ 4 Utanç duyma... Sert ve fazla kı 5 zarmayan bir do 6 mates türü. 3/ Pe 7 ru’da yetişen, “armutkavun” 8 da denilen, ka 9 vun ve ahududu karışımı bir tada sahip 1 2 3 4 5 6 7 8 9 olan meyve... Vilayet. 4/ 1 K O C A B A Ş H Malezya halkına özgü bir 2 O C A K T İ K E tür öldürücü delilik... 3 C A C I K MA L “Trabzonhurması, cenA B A R A nethurması” gibi adlar da 4 A K I K A B A L A K verilen meyve. 5/ Anka 5 B B A T V Ş ra kentini oluşturan ilçe 6 A T lerden biri. 6/ İngiltere’de 7 Ş İ M A L Ş A P çok sevilen bir cins bi 8 K A R A V A N A ra... Ateş... Kuzu sesi. 7/ 9 H E L A K P A Y Bir deniz teknesinin devrilerek ters dönmesi. 8/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Avuç içi. 9/ Uzaklık işareti.. Etli, yuvarlakça ve şişkin olan sap kısmı yenen bir lahana cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vatanı Orta Amerika olup ülkemizde de yetiştirilen, kavuna benzer bir meyve... Köpek. 2/ Cennet bahçesi... Antalya’nın bir plajı. 3/ Amerika’ya özgü, portakala benzer, pembe beyaz etli ve ekşi bir meyve 4/ Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra kestikleri kurban... Temel, esas. 5/ İşyeri olarak kullanılan birkaç katlı yapı... Çok hafif malzemeden yapılan ve kendi kendine salınan soyut heykel. 6/ “Amerikaarmudu” da denilen ve ülkemizde de yetiştirilen bir meyve. 7/ Şaşma belirten bir ünlem... Bir renk... Tanrı. 8/ Çabuk davranan, çevik... Damızlık dişi hayvan. 9/ Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr... Yemek. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle