18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Antalya Havalimanı ihalesinin iptali için yasal yollara başvurmaya hazırlanan Çelebi Holding: ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 11 Eksiğimiz yok, itibarımızla oynandı Ekonomi Servisi Çelebi Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Canan Çelebioğlu, Türkiye’nin en işlek ikinci havalimanı olan Antalya Havalimanı terminali ihalesinden haksız olarak dışlandıklarını ve itibarlarıyla oynandığını söyledi. Antalya ihalesinde kendilerine yapılan haksızlık karşısında suskun kalmayacaklarını belirten Çelebioğlu, Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) İhale Komisyonu tarafından eksik olduğu iddia edilen belgeleri ve komisyon kararını, önceki akşam düzenlediği toplantıda bir grup gaze Demokrasinin İkilemi Türkiye demokrasisi sorunsuz işlemiyor. Cumhurbaşkanı seçiminin yalnız “içeriği” değil, “biçimi” de soru işaretlerinin çengellerine takılı kalıyor. Bugün başlayan ve 25 Nisan Çarşamba gecesi saat 24.00’te sona erecek olan Cumhurbaşkanı adaylığına “başvuru dönemi”, gerçekte, tek başına, ülke demokrasisinin ürkütücü “durumunu” gözler önüne seriyor. Demokrasi açıklık yönetimidir; ancak, son ana kadar adaylık başvuruları “kapalı” kalacaktır. Neden böyle oldu ve oluyor? Çünkü yarım asırdır demokrasiye işlerlik kazandırılamıyor. Ülkeyi yönetenler ve bunları destekleyenler demokrasiyi, “Meclis’te çoğunluğu bulunan partinin istediğini yapabileceği” biçiminde algılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini de böyle nitelendiriyor. Seçimin “biçimsel” olarak “yasalara uygunluğunu”, bu eylemin geçerliliği için yeterli sayıyor. Oysa, yasalarla birlikte kamu vicdanına yerleşmiş bulunan “demokrasinin değerlerine” de uygun olması, demokratik toplumlarda o işlemin geçerliliği için bir önkoşul sayılır. Ülke bugün, dayatmacı bir yaklaşımla “yasaları uygularım” anlayışının yıkıcı sonuçlarını yaşıyor. Daha eskiye gidilebilir ancak son çeyrek yüzyıl bu süreci açıklamaya yeterlidir: Bugünkü siyasal yapı, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra oluşturulan ve demokratik açılımlarla bir türlü düzeltilmeyen anayasal ve yasal düzenlemelere dayanıyor. Bırakalım adayların ortaya çıkışını ve bunu izlemesi gereken oluşumu, cumhurbaşkanı seçiminin nasıl yapılacağı konusunda bile görüş birliği yoktur. Var olan siyasi partiler ve seçim yasaları, toplumun, temsilcilerinin seçimine katılımını çok sınırlı tutuyor. Bundan 4.5 yıl önce yapılan seçimlerde seçmenlerin yüzde 45 dolayında bir bölümünün oyları, seçim barajının yüksekliği nedeniyle Meclis’te temsil edilemedi. Seçimden bu yana geçen sürede de bu konuda hiçbir düzeltme yapılmadı. Geçtiğimiz günlerde iktidar partisinin Meclis grup başkan vekillerinden biri, Başbakan’a doğrum günü armağanı olarak “sadakat” sundu. Cumhurbaşkanlığı’na aday olursa Başbakan bu sadakate dayanarak seçilecektir. Biliniyor ki 2002 seçimlerinde milletvekili adaylarını çok büyük ölçüde partisinin genel başkanı olarak bugünkü Başbakan saptamış, yani, kendisini cumhurbaşkanı seçecek olan “seçmenleri” o zaman seçmişti. On gün sonra yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanının seçmenleri esas olarak Başbakan’ın 2002’de kendi seçtikleridir. İlginçtir, sistem burada kapanmıyor. Başbakan, çok büyük bir olasılıkla birkaç ay sonra yapılacak genel seçimde de kendisini cumhurbaşkanı seçeceklerin, bir kez daha “gerçek” seçmeni olacaktır. Biribirini seçmeye dayalı bu kapalı siyasal yapı, tüm olusuzluklarıyla yine kendini üretecektir. Ve bütün bunlar yasaldır! Oysa demokrasi, yasadan da birilerinin seçiminden de önce, bir “değerler” sistemidir. Kişilere değil, değerlere sahip olduğu ölçüde kalıcılaşır. Bu değerlerin başında, özgürlük, eşitlik ve erdem gelir. Eşitlik, özellikle de kadınerkek eşitliği ile bütünleşik bir özgürlük, demokrasinin esasıdır. Erdem ise bunları tamamlayan doğruluğu ve dürüstlüğü içeren ahlak boyutudur. İnsanlık da Türkiye de bu değerlere büyük savaşımlar vererek ulaşmıştır. Demokrasi, öncelikle insan aklının özgürleşmesinin bir sonucudur. Aklın özgürleşmesi için, her şeyden önce, toplumsal ilişkiler alanının, tartışmasız olması istenilen dinsel öğelerin etkisinde kalmaması gerekir. Laikliği demokrasinin temeli yapan ve AKP’nin bir türlü benimseyemediği özellik budur. Özgürlüğü, eşitliği ve ahlakı öne çıkarmayan bir düşünce sistemi, niteliği gereği demokrat olamaz. Özgürlükçü ve eşitlikçi olmayan, bunlarla taçlandırılmayan bir laiklik, demokrasinin temeli olamaz; yetersiz kalır. ??? Yaşanmakta olan demokrasi ikilemi bu noktada düğümleniyor. Türkiye, bir depremin fay hattını andırırcasına ikiye ayrılıyor. Bir tarafta, biçimsel olarak çok tartışmalı da olsa yasalara uygun bir süreç izlenerek yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin, demokrasinin doğal bir sonucu olduğu öne sürülüyor. Öbür taraftan da cumhurbaşkanı aday(lar)ının demokrasinin değerlerine ne ölçüde sahip olduğu kaygıyla, giderek korkuyla sorgulanıyor. Yasalardeğerler uyuşmazlığının çözümü, sonuçta, genellikle “değerlerin üstünlüğü” yönünde olur. Ancak bu sonuca ne kadar bir sürede ve hangi maliyetle ulaşılacağını kestirmek olanağı bulunmuyor. Eğer Türkiye içinde bulunduğu “yasalar” demokrasisini “değerler” demokrasisine dönüştürmeyi başaramazsa bunun tarihsel ve toplumsal sorumluluğu, geçmişte yaşandığı gibi, çok ağır olacak ve doğal olarak demokrasinin değerlerine yeterince sahip çıkmayan “sivil” siyasetçilerin üzerinde kalacaktır. ??? Yarın 17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş günüdür; Cumhuriyet aydınlanmasının bu büyük atılımını özlemle başta Yücel ve Tonguç olmak üzere tüm emeği geçenleri saygıyla anıyorum. Cumartesi günü Anıtkabir’e yürüyen yüz binler o yıllarda Anadolu’yu “sürüp ekenlerin” en görkemli ürünüydü. ? İddia edildiği gibi eksik belgelerinin bulunmadığını vurgulayan Çelebi Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Çelebioğlu, “Bu ihale yüzde 100 iptal edilir... Ancak Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin iptal etmesi en doğru karar olur” diye konuştu. teciye gösterdi. Belgelerinde herhangi bir eksikliğin söz konusu olmadığını belirten Çelebioğlu, “İhale günü komisyon tarafından bize elendiğimiz söylenince donduk kaldık. Elenmemizin gerekçelerini de açıklamadılar. Sıkı bir çalışma ile teklifimizi tamamladık ve her şeyin tamam olduğundan emindik” diye konuştu. “Gösterilecek gerekçeyi merak ediyorduk, o da elimize ulaştı” diyen Çelebioğlu, şunları söyledi: “Eksik olduğu iddia edilen belgelerde, hukukçularımız herhangi eksiklik bulamadı. Bize vergi borcunun olmadığına dair belgenin üzerine düşülen tarihin, şartnamede istenilen şekle uymadığını söylediler. Bu belgenin üzerine ihalenin ilan tarihinden itibaren, yani 3 Mart itibarıyla vergi borcu bulunmadığının yazılı olması gerektiği, oysa bizim belgemizde 5 Mart tarihi itibarıyla yazıldığına vurgu yapıldı. 3 Mart tarihi cumartesiye rastlıyordu ve Vergi Dairesi’ni açtıramazdık. Böyle şekil şartına takılmak olur mu? Geçici Teminat Mektubu’nda ise rakamlarımız tamam görünüyor. Buradaki eksikliğimizi de anlayamadık.” DHMİ’nin Antalya Havalimanı ihalesini ‘kendisinin’ iptal etmesinin en doğru yol olduğuna inandıklarını belirten Çelebioğlu şöyle konuştu: “Komisyonun kararı kurum olarak itibarımızı zedeledi. Biz her türlü yasal yola başvurarak hakkımızı arayacağız. İlk etapta ihalede yürürlüğün durdurulması için dava açacağız. Sonra da ihalenin tamamen iptali için idare mahkemesine gideceğiz. Bu ihale, küçük bir olasılıkla değil, yüzde 100 iptal edilir. Ancak yasal süreç 23 yıl gibi uzun zaman alabilir.” Ercan Havalimanı özelleştiriliyor ŞEHRİBAN KIRAÇ Samsun’a alışveriş merkezi ASLAN YILDIZ Karadeniz Bölgesi’nin en büyük alışveriş merkezi olduğu belirtilen Yeşilyurt Alışveriş ve Yaşam Merkezi, Samsun’da hizmete açıldı. Yeşilyurt Grubu Yöne tim Kurulu Başkanı Cemal Yeşilyurt, 600 kişiye istihdam sağlayan alışveriş merkezinin 35 milyon YTL’ye malolduğunu söyledi. 25 bin metrekarelik merkezinin, 7 sinema salonu, 750 araçlık otoparkı bulunuyor. LEFKOŞA Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) en büyük havalimanı Ercan ile Geçitkale Havalimanı’nın yapişletdevret modeliyle özelleştirilmesi için ‘start’ verildi. KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Salih Usar, Geçitkale Havalimanı’nın master planının hazırlandığını belirterek “Mayıs ayında kapalı zarf usulüyle ihaleye çıkacağız. Ercan’ı da bu yıl içinde tamamlamayı planlıyoruz” dedi. Usar, Tür kiye’de sivil havacılık yüzde 40 artarken, KKTC’de sefer sayısının 2007’nin ilk üç ayında bir önceki yıla göre yüzde 38, yolcu sayısının da yüzde 20 artış gösterdiğini vurguladı. ‘İngilizler istedi, vermedik’ Ercan Havalimanı ileride yolcu bakımından çok yoğunlaşacağı için Geçitkale Havalimanı’nın daha çok charter uçuşlarının ve kargo taşımacılığının yoğunlaşacağı bir havalimanı olacağını anlatan Usar, “Uçak onarımbakım, 2.5 kilometrelik pistin daha geniş gövdeli uçakların iniş yapabilmesi için uzatılması, uzun vadede ise ikinci bir pist yapılması öngörülüyor” şeklinde konuştu. Geçitkale için daha önce İtalyan, İngiliz, İskoç, Kazak ve Türkiye’den çok sayıda yatırımcıdan ‘Bize kiralayın’ yönünde teklif aldıklarını anlatan Usar, “Ancak biz onlara ihale yapılacağını söyledik” dedi. Usar, yüzde 100 hissesi devlete ait olan Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın (KTHY) özelleştirilmesi konusunda bir düşünceleri olmadığını da sözlerine ekledi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA IMF, dünya ekonomisinde beş yıldır yaşanan ekonomik büyümenin bu yıl da süreceğini, ABD ekonomisindeki yavaşlamanın bir resesyona dönüşmeyeceği için dünya ekonomisine bir tehdit oluşturmadığını düşünüyor (World Economic Outlook Nisan 2007). Financial Times’ın deyişiyle “IMF harika bir dünyada yaşadığımızı rapor ediyor” (12/04). Financial Times ne kadar ciddi bilemem ama, zaten aşırı iyimserliğiyle bilinen IMF’nin, gerçeklikten tümüyle kopmak üzere olduğunu düşünüyorum. IMF’nin ayaklarının artık yere basmadığını düşünen başkaları da var: IMF eski başekonomisti Keneth Rogoff, “Mali küreselleşme infilak ediyor” dedikten sonra, bu ay yapılacak IMF yarıyıl yönetim kurulu toplantısına ilişkin olarak ekliyor, “politika üretme beceriksizliğiyse sürüyor” (Daily Star, 09/04); Wall Street Journal’daki bir yorumda da iflas noktasına gelerek, bodrumundaki altınları (üye ülkeler ait altınları) işletmeyi düşünen IMF’nin artık ne işe yaradığı soruluyordu (Prof. Lerrick, 13/04). [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com sözcüğünün sık sık duyulmaya başladığını, CBSMarketWatch analistlerinden Murray Coloman’da bir yorumunda, “portföy yöneticilerinin stagflasyon beklentisiyle davranmaya başladıklarını” aktarıyordu. “ABD’de başlayan durgunluk dünya ekonomisini etkileyecek mi?” tartışmasına dönersek: Öncelikle, IMF’nin çizdiği resmin aşırı iyimser olduğu bir gerçek! Öyleyse bir resesyon olasılığı ya da en azından Prof. Nuriel Roubini’nin (RGE Economics) altını çizdiği gibi bir uzun süreli, düşük büyüme olasılığı çok güçlü. İkincisi, Wall Street Journal’da David Wessel’in aklına uyarak, ABD ithalatından hareketle durgunluğun o kadar da bulaşıcı olmayacağını düşünerek rahatlamadan önce, Eurointelligece’in AB bağlamında dikkat çektiği gibi, mali piyasalardaki bağlantıları, borsa ve döviz hareketlerinden gelecek etkileri de göz önüne almak gerekiyor. Burada da IMF’nin aklına uyarak ABD ev piyasasındaki kriz, mali sektöre sıçramaz diye düşünerek rahatlamadan önce, büyük emlak şirketlerinin batmaya başladığını, gayrimenkul borçlarının banka sektörü toplam borç portföyünün yüzde 44’ünü oluşturduğunu (Bank of Americayüzde 41, Citibank yüzde 30, Wachovia yüzde 56, Wells Fargo 49, US Bank Corp yüzde 45) (Financialsense, Pig Picture, 7/04) göz önüne almakta yarar var. Bitirirken iki not: Birincisi, halen likidite çok yüksek, dolayısıyla buradan “genişleyerek” çıkmak olanaksız. İkincisi, “paradigmatik”, tüm neoliberal “paradigma”, sözde, stagflasyon olgusu Keynezyen paradigmayı çökerttiği için gündeme gelmişti. Yine stagflasyon gündemdeyse bunu nasıl yorumlayacağız? Dünya Ekonomisinde ‘Riskler Geriliyor’(muş) lince, IMF büyümenin bu yıl yavaşlayacağını söylüyor, yüzde 2.8 büyüme beklentisini de yüzde 2.2’ye geri çekiyor. Ancak IMF, ABD’deki bu gerilemeden kaygı duymuyor. IMF direktörü Rodrigo Rato’ya göre “riskler geçen yıldan daha düşük” (Financial Times, 09/04). IMF başekonomisti Lipsky’de “Dünya ekonomisindeki riskler o kadar geriledi ki, şimdi mali piyasalardaki fiyatlardan kaygılanma lüksüne sahibiz”… “yüksek varlık fiyatları, yen’e bağlı ‘carry trade’in çözülmesine bağlı riskler birkaç ay öncesine göre geriledi” diyordu (30/01). IMF, raporunda çok önemi bir varsayım yapıyor: ABD ekonomisindeki gerileme, “yavaşlama” düzeyinde kaldığı taktirde, dünya ekonomisi etkilenmeyecek, büyümeye devam edecek. Yok eğer ABD ekonomisi bir resesyona girerse (en az 6 ay negatif büyüme) dünya ekonomisi ABD’den kopamayacak, yavaşlamaya başlayacak. Bizim de geçmişte sık sık aktardığımız bu kopma (decoupling) tartışmasına kısaca değinmeden önce IMF’nin varsayımları ışığında, ABD ekonomisine ilişkin en son verilere kısaca bakalım. Los Angeles Times’ın 2000 Aralık’ın, resesyon başlamadan üç ay önce yaptığı yoklamada da, resesyon bekleyenlerin oranı yüzde 64 olarak görünüyordu. Bloomberg/Los Angeles Times araştırması resesyon beklentisinin yıllık geliri 40 bin doların altında olanlar arasında yüzde 71’e, siyahlar arasında yüzde 80 yükseldiğini gösteriyor (Bloomberg,11/05). Resesyon beklentisinin arkasında, GSMH’nin yüzde 70’ini oluşturan tüketici talebinin gerileyeceğine ilişkin beklentiler var. Halbuki yakın zaman kadar, tüketici talebi gerilerse son yıllarda büyük kârlar yapan özel sektör yatırımlarının devreye girerek açığı kapatacağına ilişkin bir inanç egemendi. Ancak, geçen haftalarda aktardığımız gibi, şirketler ellerinde biriken sermayeyi yeni yatırımlar yapmak yerine daha çok borçlarını ödemekte, kendi hisse senetlerini ya da başka şirketleri satın almakta kullanıyorlar. Nitekim geçen hafta Wall Street Journal, sabit sermaye yatımlarındaki zayıflığa ilişkin kaygıların, “ev piyasasındaki sorunların önüne geçmeye başladığını” aktarıyordu. FED Başkanı Bernake’de, geçen hafta Kongre’de yaptığı konuşmada “sabit sermaye yatırımlarının, iş devrelerinin olağan evresiyle uyumsuz olmasının beklenmedik bir durum olduğunu” söylüyormuş. RBS Greenwich Capital’den Stephen Stanley de sabit sermaye yatırımlarındaki bu zayıflıkla ilgili olarak “beni her şeyden daha çok korkutuyor çünkü açıklayamıyorum” diyor (WSJ, 13/04). IMF öngörüleri ve gerçekler Biz bu iki beyefendiye ve benzer düşünenlere, “aşırı birikim” sorununun ve “kâr oranları düşme eğilimi” yasasının etkilerini anlatmaya çalışmakla vakit kaybetmeden ABD ekonomisine bakmaya devam edersek, IMF öngörülerine uymayan iki gelişme (bozulma) daha dikkatimizi çekiyor. Birincisi: Financial Times’ın aktardığına ve PFS CEO’su James Puplava’nın gözlemlerine göre, iki yıldır iki haneli büyüme hızı sergileyen şirket kârlarında bu yıl sert bir yavaşlama bekleniyor. USA Today’in bir yorumunun başlığı da “Son 5 yılın en düşük şirket gelirleri” idi. İkincisi, IMF’nin artık sorun etmediği enflasyonla ilgili. Hafta içinde mali haber medyası FED toplantısı tutanaklarında enflasyonun en büyük tehlike olarak saptandığını, faizlerin artırılması gerekebileceğinin not edildiğini, cuma günü de üretici fiyatları enflasyonunun, mart ayında özellikle gıda ve enerji fiyatlarından dolayı (dolar değer kaybederken ithalat fiyatları…) beklenenin üzerinde, yüzde 1 olarak gerçekleştiğini, FED’in “faiz indirimi yok” dediğini aktarıyorlardı. Ve enerji fiyatları: Jeopolitik istikrarsızlıklar bir yana, Uluslararası Enerji Ajansı’na göre OPEC üretimi son iki yılın en düşük düzeyine inmiş. Bu, gelecek aylarda piyasalarda sıkışıklık yaratacak (Wall Street Journal 12/04). IMF, tozpembe resimler çizmeye devam etsin, yorumcular ekonomik tartışmalarda, 1970’lere damgasını vuran “stagflasyon” (durgunluk+enflasyon) Dünya, IMF’ye göre… IMF, petrol fiyatlarının düştüğünü, enflasyonun sorun olmadığını saptadıktan sonra geçen yıl yüzde 5.4 büyüyen, dünya ekonomisinin bu yıl da yüzde 4.9 büyüyeceğine inanıyor. IMF’nin Avrupa, Japonya, Hindistan, Brezilya, Afrika ve Ortadoğu’ya yönelik büyüme beklentilerini yükselttiğini, Çin’in büyüme hızının yüzde10’un üzerinde kalmasını beklediğini görüyoruz. Dünya ekonomisinde toplam hasılanın yüzde 28’ini üreten ABD’ye ge Amerikalıların yüzde 60’ı resesyon bekliyor IMF, ABD ekonomisi resesyona girmeyecek derken finansal haberanaliz kurumu Bloomberg’in Los Angeles Times’la birlikte gerçekleştirdiği kamuoyu yoklaması, halkın yüzde 60’ının önümüzdeki 12 ay içinde resesyon beklediğini ortaya koyuyor. [email protected] İngiltere Maliye Bakanı’na suçlama Ekonomi Servisi İngiltere’de yayımlanan The Sunday Times gazetesi, geleceğin en güçlü başbakan adayı olan Maliye Bakanı Gordon Brown’ın, Merkez Bankası’ndan gelen itiraz ve uyarılara rağmen, İngiltere’nin altın rezervinin yarısından fazlasını sattığını ve ülkesini 2 milyar sterlin zarara uğrattığını iddia etti. Parlamentoda bir soruşturma açılmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken gazete, Maliye Bakanı’nın 1999 ile 2002 yılları arasında İngiliz hazinesinin 400 ton altınını piyasanın 20 yılın en düşük seviyesinde seyrettiği noktada satmasının hata olduğunu vurguladı. Gazete, altın fiyatlarının satışın ardından üçe katlandığını ve bunun da 2 milyar sterlininin havaya uçurulması anlamına geldiğini yazdı. CUMHURİYET 11 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle