19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 NİSAN 2007 CUMA 4 HABERLER SHP, 18 milyon yoksul yurttaşın sayısını her yıl azaltarak 5 yılda sıfırlayacak projesini tanıttı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Meşru Zeminde Ustaca, Kararlı Bir Konuşma Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın haberi bir gün önceden verilen dünkü basın toplantısındaki konuşması son derecede ilginçti. Genelkurmay Başkanı, Türkiye’nin hiçbir zaman bugünkü kadar yoğun tehdit ve risk altında bulunmadığını ve bu tehditlerin her birinin birbirleriyle ilgili olarak bütünü oluşturduğunu vurguladığı konuşmasını üç bölüme ayırmış bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi terördü. Sayın Büyükanıt önce PKK terörünün önümüzdeki günlerde yoğunlaşacağını belirtti ve bunun nasıl dıştan desteklendiğini açıkladı. Dış destekten söz ederken, AB’nin de PKK’nin fikir desteği alanı olduğunu vurgulamayı unutmadı. Herkes biliyor ki, dıştan, hele hele komşudan destek gören bir terör hareketini bu desteği kesmeden yenmek çok güçtür. İlk yapılacak iş, bu desteği kesmektir. Bir asker olarak Genelkurmay Başkanı bu gerçeği görmekte olduğunu ve asker olarak bu desteği kesmek üzere sınır ötesi bir operasyonun zorunlu olduğunu, bunu başarıyla yerine getirecek konumda bulunduklarını açıklıkla söyledi. Ama tabii ki böyle bir operasyon için hükümetin siyasi iradesi ve sınır ötesi harekât olacağından da Meclis’in yetki vermesi gerekmektedir. Kısacası, Genelkurmay Başkanı, PKK terörünün üstesinden gelinebilmesi için Kuzey Irak’a müdahaleyi zorunlu görüyor, ama kararın yine de siyasi iktidara ait olduğunu vurgulayarak dikkatleri siyasi karar merciine odaklandırıyor. ??? Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik yıpratma girişimlerine gelince: Sayın Büyükanıt söylemeden de, izan sahibi herkes görüyor ve biliyordu ki, bazı çevrelerin TSK’yi yıpratmaya yönelik girişimleri yoğunlaşmıştır. Büyükanıt, TSK’nin Türkiye’nin temel direği olduğunu söyledikten sonra bu direğin zedelenmesinin ülkenin dengesini de bozacağını vurgulamış ve Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu söyleyerek kararlılığını dile getirmiştir. Burada iki nokta üzerinde önemle durmak gerek. Birincisi basın ile ilgili andıç sırasında söylenen memnuniyet verici sözlerdir. Genelkurmay Başkanı, söz konusu taslak andıç’ın ortaya çıkmadan önce kendisine gelmediğini, henüz kesinleşmiş bir şey olmadığını söyledikten sonra, basın mensuplarının kendilerini TSK’ye beğendirmek gibi bir zorunlulukları olmadığını açıklıkla dile getirmiş, yandaş veya karşıt diye bir sınıflandırma yapılmasından yana olmadığını açıklamıştır. Sayın Büyükanıt, esas ölçütün haberin doğru olup olmaması, olayın çarpıtılıp çarpıtılmaması olduğunu belirtmiştir. Bunlar sevindiricidir. Nihayet emekli Orgeneral Örnek’e ait olduğu ileri sürülen günlük ile ilgili iddialar konusunda da çok haklı olarak hukuki bir işlem yapılabilmesi için belgeye gerek olduğunu söylemiştir. Bu iddiayı ortaya atanlar, günlüğün kendisi belge demekle yetinemezler, gerçekten onun Sayın Örnek’e ait olduğunu kanıtlayacak delilleri sunmak zorundadırlar. ??? Gelelim Cumhurbaşkanlığı konusuna: Genelkurmay Başkanı, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı da olacak kişinin; Cumhuriyetin ilkelerine, laikliğe sözde değil özde bağlı bir kişi olması gerektiğini söylerken yalnız TSK mensuplarının değil, aynı zamanda ulusun çoğunluğunun dileğini dile getirmiş bulunmaktadır. “Böyle birinin seçileceğine eminim” diye hilafı hakikat beyanda bulunmak yerine, yıllanmış diplomat kıvraklığıyla “Böyle birinin seçileceğini umuyorum” demekle yetinmiştir. Bu satırları yazarken malum çevrelerden gelecek vaveylayı şimdiden tahmin ediyorum. Ne deseydi yani? Kapıkulu gibi, “Laiklik düşmanları bile gelse makbulümüzdür” mü diyecekti? Kuşkusuz, bu sözleri ile Tayyip Erdoğan’ın adaylığından hiç hoşnut olmadığı izlenimini yaratmıştır. Ama acaba, “Cumhurbaşkanlığı makamına Cumhuriyetin değerlerine, laikliğe sözde değil özde bağlı birinin seçilmesini temenni ederim, böyle bir kişinin seçileceğini umuyorum” demek suç mudur? Ya da TSK’nin yetkisini aşması mıdır? Böyle bir yorum TSK’yi kapıkulu derekesine indirmek demek değil midir? Kısacası Genelkurmay Başkanı’nın konuşması, meşru zeminde kalmış, kararlı, usta bir konuşmadır. ‘Sıfır Y oksulluk’ projesi İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP), yoksulluğu önlemek amacıyla “Sıfır Yoksulluk” adlı bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor. Yurt çapında tüm il başkanlarının aynı saatte yaptığı açıklamayla kamuoyuna tanıtılan “Sıfır Yoksulluk” projesiyle 5 yıl içinde yoksulluğu yok edileceği ileri sürüldü. SHP İstanbul İl Başkanı Beyzade Özkahraman, sözkonusu proje ile 20072011 yılları arasında 18 milyon yoksul yurttaşın sayısının her yıl azaltılarak 5. yıl sonunda sıfırlanacağını belirterek “Yoksulluğa son veriyoruz, diyen siyasi partiler yoksulluğu nasıl önleyeceklerinin yanıtını veremiyorlar. Lafla mı önlenecek yoksulluk. Türkiye’de 1 milyon insan açlık sınırı, nüfusun dörtte biri de yoksulluk sınırı altındadır” dedi. SHP İl Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında projenin ayrıntıları ? SHP il başkanları tarafından aynı saatte tüm Türkiye’de yapılan basın toplantılarıyla tanıtımı yapılan proje, geçici istihdam projelerine, kamunun katkı payı olarak kişi düzeyinde aylık net 150 YTL yardım yapılarak her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişiye, kişi başına yılda ortalama 9 ay süreli, sigortalı, geçici istihdam olanağı yaratılmasını ve bunun için beş yıl boyunca sabit fiyatlarla 10 milyar YTL harcanmasını kapsıyor. nı anlatan SHP İstanbul İl Başkanı Beyzade Özkahraman, SHP’nin 2002 yılında yayımladığı ve iktidar partisi AKP’ye sundukları “Yoksulluğu Yenmek için Acil Plan 20032005” başlıklı çalışmanın yoksulluğun çözümleri konusunda Türkiye’de yapılan ilk çalışma olduğunu belirtti. Özkahraman, projeyle mikrokredi sistemi ile ev kadınlarına istihdam sağlandığını, ancak AKP’nin söz konusu projeyi yalnızca Diyarbakır özelinde uyguladığını, oysa projenin tüm Türkiye’nin geneline yayılmasını amaçladıklarını ifade etti. “Sıfır Yoksulluk” adlı bu ikinci çalışma ile de 20072011 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir sürede yoksulluğun nasıl ortadan kaldırılabileceğinin çözüm önerilerini ortaya koyduklarını dile getiren Özkahraman, proje ile 18 milyon yoksul yurttaşın sayısını her yıl belli oranlarda azaltmak suretiyle 5. yıl sonunda sıfırlanacağını söyledi. Özkahraman, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Yoksullukla mücadeleye yönelik tüm etkinliklerden sorumlu, ilgili kuruluşlar arasında eşgüdüm kuran ve finansman sağlayan bir kamu kurumu oluşturulacaktır. Bu kurumun adı ‘Toplumsal Dayanışma Kurumu’dur. Projelerin sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yürütülmesine özen gösterilecektir. Kurumun hangi projeleri destekleyeceğine ise ‘Proje Değerlendirme Kurulu’ karar verecektir. Ayrıca bütün il ve ilçelerde Toplumsal Dayanışma Kurumu’nun il ve ilçe örgütleri kurulacaktır. Kurumun taşra örgütlenmesinde, mahallelerde ‘Halk Merkezleri’ kurulacaktır. Halk Merkezleri, 2006 fiyatlarıyla günde 4.50 YTL tutarındaki gelir sınırınının altındaki yurttaşlara yönelik ayni ve maddi yardımlar yapılacaktır. Proje ile 2006’da 18 milyon yoksul sayısı, 2007 sonunda 17 milyon, 2008 yılı sonunda 14 milyon, 2009 sonun da 10 milyon, 2010 sonunda ise 5 milyon ve 2011 yılı sonunda da sıfırlanacaktır.” SHP Kurucu Üyesi Şener Özşahin tarafından hazırlanarak kitap ve özet kitap şeklinde yayımlanan “Sıfır Yoksulluk Projesi”, geçici istihdam projelerine, kamunun katkı payı olarak kişi düzeyinde aylık net 150 YTL yardım yapılarak her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişiye kişi başına yılda ortalama 9 ay süreli, sigortalı, geçici istihdam olanağı yaratılmasını ve bunun için beş yıl boyunca sabit fiyatlarla 10 milyar YTL harcanmasını kapsıyor. İzmir’de projenin basına açıklanması öncesinde “aç” olduğunu söyleyen ve iş istemek için partiye gelen Osman Güllüoğlu’nun anlattıkları da partililer tarafından üzüntüyle dinlendi. Güllüoğlu, altı çocuğundan üçünün yurtlarda kaldığını, kendisinin de karısı ve çocuklarıyla çadırda yaşadığını söyledi. O RHAN ÖZKAYA P ROF . VEYSEL BATMAZ ‘Yabancılara sınırsız satış iptal olmadı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi’nin yabancılara arazi satışını kolaylaştıran yasanın iki maddesini iptal etmesinin, uygulamada önemli bir değişikliğe yol açmayacağı bildirildi. Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yasanın özünü değiştirmeyeceğini belirterek “Yüksek Mahkeme, daha önceki iptal kararlarıyla çelişti” dedi. Özkaya, Anayasa Mahkemesi’nin yabancılara taşınmaz satışını kolaylaştıran 5444 sayılı yasanın yabancılara 2.5 hektardan 30 hektara kadar satış ve yine yabancı gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların il yüzölçümlerine göre binde 5’i geçmemek üzere oranı saptama konularında Bakanlar Kurulu’na yetki veren maddelerinin iptalinin, yasanın özünü değiştirmediğini söyledi. 5444 sayılı yasanın, Anayasa Mahkemesi’nin benzer içerikteki 4916 sayılı yasayı iptal etmesi üzerine çıkarıldığına işaret eden Özkaya, mahkemenin son kararındaki iptal gerekçelerinin, bir önceki iptal gerekçeleriyle çeliştiğini söyledi. 4916 sayılı yasada yabancı gerçek ve tüzel kişilere dönük sınırlama olduğuna dikkat çeken Özkaya, son çıkarılan yasada ise şirketlere “sınırsız” taşınmaz edinim hakkı tanındığını, ancak Anayasa Mahkemesi’nin buna dokunmadığına işaret etti. 2.5 hektarın üzerindeki satışlar için Bakanlar Kurulu’na verilen yetkinin iptalinin, büyük satışları etkilemeyeceğini savunan Özkaya, “Zaten yabancı gerçek kişinin tek başına 2.5 hektar arazi alması her şeyi bitiriyor. Çünkü ailesi, çoluk çocuğuyla 25’er dönüm alsa, zaten 30 hektara ulaşır. Artı olarak, arazi üzerine yapılacak binalarda kat sınırlaması yok. Anayasa Mahkemesi, kamuoyunun beklentilerini karşılamamıştır” dedi. ‘KONDA imkânsızı başarmış!’ ? Prof. Dr. Batmaz ve Dr. Göksel, KONDA tarafından Milliyet için yapılan araştırma ile ilgili geniş bir araştırma dosyası hazırladı. Araştırmanın “postmodern zıpırlık” olarak nitelendiği dosyada, araştırmanın, yöntemi örneklemi, bulguları ve finansmanı açısından yarattığı kuşkular örneklerle anlatıldı. İstanbul Haber Servisi VersoCIS Siyasal Araştırma Merezi’nden Prof. Dr. Veysel Batmaz ve Dr. Erhan Göksel, Tarhan Erdem ve ekibi öncülüğünde KONDA araştırma şirketi tarafından yapılan “Biz Kimizİşte Türkiye’nin Kimlik Kartı” adlı araştırmasını “zıpırlık” olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Batmaz ve Dr. Göksel, KONDA tarafından Milliyet için yapılan araştırma ile ilgili geniş bir araştırma dosyası hazırladı. Araştırmanın “postmodern zıpırlık” olarak nitelendiği dosyada, araştırmanın barındırdığı kuşkular örneklerle anlatıldı. Araştırmanın, 1400 anketörle, 79 il, 488 ilçe, 2 bin 685 mahalleköy, 2 bin 286 kent, 399 kırda, 47 bin 958 kişiyle görüşülerek yapıldığı, 1 ayda görüşmelerin, 4 ayda ise veri girişlerinin sonuçlandırıldığı anımsatılan dosyada, böyle bir araştırmanın, alan araştırmaları ustası Dr. Tevfik Çavdar’a göre 2 milyon YTL ’ye yapılabileceği tahmini vurgulanarak “Kim bu hayırseverbilimperver” sorusu soruldu. “Zıpırlık 1” başlığı altında “Anketörü bol, parası bol, zamanı zor bir anket süreci geçmiş” denilen dosyada, şunlar kaydedildi: “Bir anket bu kadar para ödenerek, yukarıdaki parametrelerde bir ayda veri toplama, 4 ayda veri girişi ve analiz olarak yapılamaz. 1500 kişilik bir alan araştırmacılarının 4 aylık lojistiği bile, Türkiye koşullarına göre zor değil, olanaksızdır.” Literatürde böyle büyük bir araştırmanın olmadığı belirtilen “Zıpırlık 2” başlıklı bölümde, bu büyüklükte bir örneklemin hata payını da arttırdığına dikkat çekildi. Zıpırlık 3” başlığı altında ise araştırmada yer alan hatalara dikkat çekilerek “Araştırmanın tamamında, 50 binlik anketi bize mantıklı gösterebilecek tablo bulamadık” denildi. KONDA’nın yine Milliyet’te yayımlanan 1993 tarihli anketinde Kürt nüfusunun yüzde 4 olduğuna işaret edilen araştırmada, “Nasıl oldu da şimdi yüzde 15.4 oldu?.. Bunun bir tek açıklaması var. Kürt analar 15 çocuk doğurdu, Türk analar ise hiç doğurmadı...” görüşüne yer verildi. ‘77’de yitirdiklerimiz için Taksim’deyiz’ DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabipleri Birliği , siyasi partiler, meslek odaları, siyasi dergiler ve demokratik kitle örgütleri, 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanması gerektiğini yinelediler. Taksim Gezi Parkı önünde dün bir araya gelen ve aralarında DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, Türk Tabipleri Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, KESK ve TMMOB Yönetim Kurulu üyelerinin bulunduğu grup, “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları attı. İstanbul Valisi Muammer Güler ise katıldığı bir toplantıda gazetecilerin konuyla ilgili sorularına verdiği yanıtta 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına izin verilmeyeceğini belirtti. Güler, “Bize böyle bir müracaat da olmamıştır. Böyle bir talebede izin de verilmeyecektir. Biz, bu konudaki davetleri bir kanunsuz toplantı daveti olarak değerlendiriyoruz ve ilgililer hakkında gerekli suç duyurusunda bulunduk’’ diye konuştu. (SİBEL BAHÇETEPE) Tapu çalışanlarından eylem Bayındırlık Bakanlığı çalışanlarına ek ödeme yapılmasına ilişkin taslağın yasalaşmamasını protesto eden emekçiler iş bıraktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YapıYolSen üyesi tapu sicil ve kadastro müdürlüğü çalışanları, dün iş bırakma eylemi yaptı. Çankaya Tapu ve Kadastro birimleri önünde toplanan sendika üyeleri, “İnsanca yaşamak istiyoruz’’, “Döner sermaye hakkımız, söke söke alırız’’, “Sadaka değil, toplusözleşme’’ sloganları atıp, “Bayındırlık çalışanları üvey evlat mı?’’, “Döner sermayeden pay istiyoruz’’, “Onurlu memur, hesap soruyor’’ yazılı dövizler taşıdılar. YapıYolSen Genel Sekreteri Bahri Yıldırım, burada yaptığı açıklamada, aralarında Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğü çalışanlarının da bulunduğu Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’na bağlı tüm birimlerde iş bırakma eylemi yaptıklarını söyledi. Girişimleri sonucu, bakanlık çalışanlarına ek ödeme yapılmasına ilişkin yasa taslağı hazırlandığını belirten Yıldırım, taslağın, aylardır Maliye Bakanlığı’nda beklediğini kaydetti. Sendika üyeleri, daha sonra Bayındırlık ve İskân Bakanlığı önünde yapılacak basın açıklamasına katılmak üzere yürüyüşe geçti. asirmen?cumhuriyet.com.tr Zeki Sezer: Barzani tehdit savuruyor, Başbakanımız sus pus ? OSMANİYE (AA) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, “Haddini bilmez Barzani, oradaki yuvasından büyük Türkiye’ye tehditler savuruyor. Bizim Başbakanımız da sus pus’’ dedi. Sezer, partisinin Osmaniye il kongresinde yaptığı konuşmada, AKP iktidarına yönelik eleştirilerde bulundu. Türkiye’nin her zamankinden büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu belirten Sezer, hükümetin 400 milyar dolarlık borçla Türkiye’nin geleceğini kararttığını iddia etti. Zeki Sezer, işsiz sayısının 12 milyonu bulduğunu, gençlerin mesleksiz olarak üniversitelerin kapısında eğitim alabilmek için burs beklediğini söyledi. Savaşın ve bu savaş ortamının yarattığı şiddetin ne büyük acılara neden olduğunu yanı başımızdaki Irak’ta görüyoruz. Savaşın en çok mağdur ettiklerinin başında da kadın ve çocukların geldiğini biliriz, düşünürüz. Önceki gün Sabah gazetesinde yayımlanan bir haber, Irak’ta ABD’li işgalcilerin kendi kadın askerlerine de tecavüz ettiğini ve bunun çok yaygın olduğunu gözler önüne seriyor. Bu sesi duyulmayan kurbanların öyküleri de artık yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Tabii ne kadarı çıkabilir o da ayrı bir tartışma... ??? Önce kısa bazı bilgilerden söz edelim: ABD, Irak ve Afganistan’a bugüne kadar 160 bin kadın asker gönderdi. Bu sayılar, geçmiş sayıların çok üstünde. Örneğin Vietnam Savaşı’na katılan kadın asker sayısı 7 bin 500, Körfez Savaşı’na katılan kadın askerler ise 41 bindi. Irak’ın 2003 yılında işgalinden bu Irak’ta Kendi Askerine Tecavüz Eden… yana cinsel saldırıya uğrayan ABD’li kadın askerlerin çoğunluğu 25 yaşın altında. Bu kadınların yüzde 37’si birden fazla, yüzde 14’ü ise toplu tecavüze uğradığını ifade etti. 3 bin 38 cinsel saldırı soruşturmasından sadece saldırganların 329’u askeri mahkemeye çıkarıldı. Araştırmalar, kadın askerlerin sivil kadınlara oranla daha fazla cinsel saldırı ve tecavüze uğrama riski taşıdığını ortaya koydu. ??? Irak’ın işgali sırasında Iraklı kadınlara tecavüz eden ABD’li askerler bununla yetinmeyip kendi meslektaşları ABD’li kadın askerlere de fırsat buldukça tecavüz etmeyi sürdürdüler. Bunların bir kısmı kadın askerlerin şikâyeti nedeniyle mahkemelere taşındı, bir kısmı ise karanlıkta kaldı. Irak’a 2003 yılında giden Amerikalı kadın asker Abbie Picket, erkeklerin kadın askerleri nasıl aşağıladıklarını şöyle anlattı: “Askerlikte kadınlara üç sıfat takılıyor. Lezbiyen, orospu ya da fahişe.” Saddam Hüseyin’in doğum yeri olan Tikrit’te 19 kadın ve 140 erkekten oluşan askeri birlikte 11 ay görev yapan Pickett, erkek askerlerin kendilerine yaptığı “göğüs büyüklüğü ve seks konulu” ağır şakaları, depresyona sokacak boyutta bezdirici bulduğunu söylüyor. Uzman Çavuş Suzanne Swift (21) 9 Ocak 2006’da birliğinden firar etti. Bir yıl Irak’ta Kerbela yakınındaki Camp Lima üssünde görev yapan Swift başına gelenleri şöyle anlattı: “Görevimin ikinci gününde bir üstüm odama gelerek beni ilişkiye zorladı. Boyun eğmek zorundaydım. Karşı çıktığımda hep ceza aldım. Diğer askerlerin önünde aşağılandım.” Swift ülkesine izne döndükten sonra birliğine teslim olmayıp firar etti. Kısa sürede yakalandı. Rütbesi düşürüldü. Savaş karşıtlarının kahramanı oldu. Şimdi yargılanıyor. ??? Irak’taki işgalin bir başka boyutu da kadınlara yapılanlar. Şiddet ve savaşın ne kadar erkek egemen bir kültürü de içinde barındırdığını en iyi gösterecek olgulardan birisi tecavüz olgusu. İşgalciler, dünyanın her yerinde ve her zaman o ülkenin kadınlarına tecavüz ettiler, bunun istisnası var mı bilmiyorum... Ancak, erkek egemen şiddetin kendi kadın askerlerine de tecavüze yönelmesi konunun ne kadar acı verici boyutlarda olduğunu gözler önüne seriyor. Kendi kadın askerine saldıran, ona tecavüz eden, karşı gelirse tehdit etmekten çekinmeyen bir an layışın artık işgal ettiği ülkede neler yapmış olabileceğini tahmin edin... ??? Savaş ve Barış ikilemi içinde bin yıllardır bir türlü huzuru ve rahatı bulamayan insanlık, Irak’ta yaşananlarla aslında aradan bin yıl geçse de savaşın mantığının değişmediğine tanık oluyor. Savaş, kuvvetlinin zayıf olana baş eğdirmesi, yok etmesi kavgasıdır. Bu kavgada her zaman en altta kalanlar kadınlar ve çocuklar oluyor. Irak’ın işgali büyük bir insanlık trajedisi yarattı. “Demokrasi” gerekçesiyle, “Saddam’ın diktatörlüğünü yıkıp Irak halkını özgürlüğe kavuşturma” gerekçesiyle Irak’ı işgal edenler kendi kadın askerlerine de tecavüz ederek yalanlarının ne kadar büyük olduğunu dünyaya ispat ediyorlar. ??? Savaş, militarizm ve işgal işte böyle bir şey… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle