18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 2007 PERŞEMBE 16 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Cumhuriyetin kurduğu ilk sanayi kentimiz, ‘planlama uygarlığı’nın da öncüsüydü ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Karabük 70. yaşını kutluyor eçen hafta 70. yaşını kutlayan Karabük’ün G bu anlamlı coşkusunu paylaştık... “Anlamlı” diyorum; çünkü Anadolu’nun binyılları deviren kentleri arasında “sadece” 70 yıllık bir geçmişin eşsiz değerdeki önemi, Karabük’ün yegâne “Cumhuriyet kenti” olmasından kaynaklanıyor. Gerçi, Zonguldak da Cumhuriyetin 1924’teki “ilk vilayet”i olmuştu; ama daha önce Kastamonu’ya bağlı bir “kaza”ydı. Karabük ise 70 yıl önce “yok”tu… AnkaraZonguldak tren yolu üzerinde, Safranbolu’nun Öğlebeli köyündeki 13 evden oluşmuş bir mahallede 1935’te kurulan “Karabük Şimendifer İstasyonu”, iki yıl sonra da yapımına başlanan “Demir Çelik Fabrikaları”, bugün artık “il merkezi” bile olan “çağdaş kent”imizi yarattı. Nitekim Valiliğin önderliğinde düzenlenen etkinlikler haftasının adı da “Demir Çelik Fabrikalarının Temellerinin Atılması ve Karabük’ün Kuruluşunun 70. Yıldönümü Kutlamaları” şeklinde belirlenmişti. “Cumhuriyet Kenti”, “Emeğin Başkenti”, “Çeliğe Teriyle Suyunu Verenlerin Diyarı” gibi, 70 yılın “özgün değerler”ini vurgulayan afişlerle donatılmış kentteki sendikalar, meslek kuruluşları, dernekler, sanatçılar ve aydınlar da aynı geçmişi kendi alanlarında irdeleyen etkinlilerde görev aldılar. Mimarlar Odası Temsilciliği’nin 5 Nisan 2007’de gerçekleştirdiği “Cumhuriyet Uygarlığının Mirası’nı Planlama” panelinde de Karabük’ün “imar kültürü” ele alındı… Oda temsilcisi Mehtap Başaran, şehircilik tarihimizdeki “devrimci dönem”in politikasını belgeleyen “Yeni Şehir” bölgesinin, gerek yolları, parklandığına şahit olmaktayız. Böyle bir ‘bütüncül düşünce’yi takdir etmemek imkânsızdır. Temenni edilir ki bu görüş Türkiye’de artık kök salsın; hatta milli planlama çerçevesi içinde olgunlaşsın…” Bu dilek hâlâ geçerliliğini koruyor. 1980’lerden sonra tümüyle terk edilen bölge planlaması anlayışının yerini “kentsel rant planlaması” alınca; şimdiki içinden çıkılmaz hale gelen “şehircilik yoksunu kentleşme”nin ülke düzeyinde kimlik ve kültür tahribatı yaşanıyor. Yaşadığının Ahlakını Savunabilmek… Epey önce, aynı konudaki bir yazımın girişi şöyleydi: “Yaşadıklarının ahlakını savunamayanlar, benim diyebilecekleri bir hayatı değil, ancak elden düşme hayatlardan oluşma bir tür yamalı bohçayı yaşarlar. Çünkü üzerinde düşünülmemiş bir hayat, nasıl yaşanmaya değer bir hayat değilse, kendi ahlakını türetememiş … bir hayat da insan onuruyla bağdaşır bir hayat olamaz. – Böyle hayatların sahipleri, hep ucuz yaşamış olanlar arasından çıkar. Bunlar, pahalı yaşamanın koşul kıldığı yürekliliği hiçbir zaman göze alamadıklarından, pazar artıklarından farksız ucuz yaşantılarla, rollerle ve acınası düzmece kimliklerle yetinirler…” Yaşadıklarının ahlakını savunamamak, yaşadıklarını inkâr etme girişimleriyle de eşanlamlıdır. Bir insanın kendisine dışarıdan yakıştırılanları inkâr etmesi, anlaşılabilir bir tepkidir, bir savunmadır. Ama kendi yaşadıklarını, üstelik herkesten önce kendine karşı inkâr etmek, intihardan beterdir çünkü intihar, sonuçta bir hayata son verir, ama yaşadıklarının ahlakını savunacak yerde onları inkâr etmek, hayatta kalmayı sürdüreni kimliğinden yoksun kılarak canlı bir cesede dönüştürür. Eski yazımda, bu inkâr olayına şöyle yer vermişim: “Onlar, çok kısa zamanda kendi yalanlarına herkesten önce kendilerini inandırma konusunda, belki de ancak Tanrı vergisi diye adlandırılabilecek bir yeteneğe sahiptirler… Böyleleri, genelde yaşadıklarının ahlakını savunma yürekliliğini göstermek, asıl hep bir şeyler pahasına direnmenin yaşamayı yaşamak kıldığının bilincine varmak yerine, en küçük bir darboğazda … tüm yaşamış ve yaşamakta olduklarını, üstelik bunların içerdiği tüm değerlerle ve kişilerle birlikte inkâr etmekten … çekinmezler.” Yıllar önce gördüğüm, görüntüleriyle ve diyaloglarıyla hep belleğimde kalmış, gerçek bir olaydan yola çıkan yabancı bir film. Fransa’nın küçük bir kasabasında bir hanım lise öğretmeni ile son sınıftaki erkek öğrencilerinden biri arasında bir aşk ilişkisi yaşanır. Olay ortaya çıkınca kıyamet kopar, öğretmen hakkında soruşturma başlatılır. Ama bir gün savcı, öğretmeni çağırarak ona bir müjde verir. Bir çözüm yolu bulunmuştur, hem de ‘genel ahlakı’ tatmin edici bir çözüm. Erkek öğrenci, her şeyin bir iftira olduğunu, böyle bir olayın aslında hiç yaşanmadığını açıklayan bir belge imzalamıştır. Aynı içerikte bir belgeyi öğretmen de imzaladığı takdirde dosya kapatılacaktır; üstelik öğretmen, görevini de sürdürebilecektir. Film, öğretmenin şu unutulmaz sözleriyle noktalanır: “Öğrencimin yaptığına saygı duyuyorum; o, böyle davranmakta elbette özgürdür. Ama ben, yaşadıklarımın ahlakını inkâr ederek hayatta kalamam. O yüzden böyle bir belgeyi imzalamayı ret ediyorum!” Ötekilere, yani yaşama korkaklarına gelince, daha önceki yazımda da söylediğim gibi, işin en tuhaf yanı, bu ödlekler arasından düşünürlüğe, bilimadamlığına, sanatçılığa, yani en çok iç ahlaklılığı gerektiren uğraşlara soyunanlar da vardır. Ama elbetteki bu alanlardan hiçbirinde küçücük bir iz bile bırakamadan, sanki mitolojilerdeki gölgeler ülkesinde yitip giderler. Zaten aslında yeryüzü hayatlarında da birer gölgeden öte olamamışlardır. Çok eski bir şiirimde: “Sen var ya, nedense beni hep / senden sormalarından korkarsın” diye yakınmışım böyle korkaklardan. Özellikle yeni bir ilişkide yoğunlaşabilmenin koşulunu, eskisini inkârda arayanlar için ise “Bizsiz Odalar” adlı şiirde şöyle demişim: “Belki çoğumuzun yaşamında / arkamızdan çok acele toplanmış / ve izlerimizin çabuk yok edildiği / odaların burukluğu vardır…” Eskiden yaşanmışa ilişkin ne varsa çabucak toplamak; izleri silmek; ortak resimleri yok etmek; bir zamanlar sevgiyle verilmiş armağanları acımasızca fırlatıp atmak; bir kez yaşanmış olan yaşanmamış kılınabilirmişçesine, kendini bunun yanılsamasına kaptırmak… Aslında böylelikle inkâr edilen, inkâra kalkışanların kendi ahlaklarıdır. Ama bu, çok doğaldır. Çünkü yaşadıklarının ahlakını savunmaktan aciz korkaklardan kendi ahlaklarını savunmaları beklenemez! [email protected] 2 3 KENTLEŞME SERÜVENİ “İSTASYON”LA BAŞLADI Karabük İstasyonu, kentin kuruluşunun da öncü yapısı oldu (1). Kent kültürünün yaşatılmasındaki özverili katkılarıyla tanınan Ecz. Hikmet Şeyhoğlu’nun eczanesinin de bulunduğu 1950’lere ait “kimlikli apartman” (2). Karabük’teki ilk işçi lojmanları olan 100 evler (3). 1 DEVRİMİN ‘PLANLAMA MİRASI’ ları ve özenli mimarisiyle; gerekse lojmanlarından sinemasına ve hatta “kreş”ine kadar eksiksiz sosyal ve kültürel altyapısıyla, günümüze de örnek olması gerektiğini vurguladı. Vali Can Direkçi de Karabük’ün hemen tüm kamusal gereksinmelerin karşılandığı bir “planlama”yla, Cumhuriyeti kuranların çağdaş uygarlık bilinçlerini yansıttığını anımsattı. Nitekim Yeni Şehir’i, işte o efsanevi bilinci “belgeleme”si açısından “sit” ilan eden Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 1996’daki kararı, “sanayileşerek kentleşme”nin özgün tasarımlarını korumakla kalmıyor; son yıllardaki “kimliksiz apartmanlaşma”nın cumhuriyet kültürüne ne denli yabancı olduğunu “kıyas”lama olanağı da sağlıyor. Kentteki bu çirkin yabancılaşmanın “karaktersiz apartmanlar”ı arasında kalmış, 50’lere, 60’lara ait yalın ve zarif yapıların da koruma altına alınması dileğimizi ise Belediye Başkanı Hüseyin Erer’e iletemedik. Çünkü Safranbolu, Ye nice gibi ilçe belediye başkanları paneli izlerlerken, Karabük’ten sorumlu başkan, o gün ortalarda görünmedi. EHİRCİLİK KÜLTÜRÜ Tarihçi Cemal Kutay 70 yıl önce 3 Nisan’da, Başbakan İsmet İnönü’nün katıldığı temel atma töreni için 6 Nisan 1937’de şunu yazmış; “Bu köy, bugünkü inkişafını hamleleştirerek bir kasaba, bir şehir ve nihayet bir endüstri ve iş merkezi olmaya doğru yol alacaktır.” Bu “öngörü”yü haklı çıkartan devrimci hükümetin imar yaklaşımını da Prof. Fındıkoğlu, 1962 tarihli “Kuruluşunun 25. Yılında Karabük” adlı kitabında şöyle özetliyor: “Memleketimizde şehir plancılığı Cumhuriyet devrine ait bir fikirdir. Son yıllarda bunun bölge planlaması içinde göz önüne alındığına ve Karabük’ün Zonguldak bölgesi içinde tasar Ş AFRANBOLU’YLA DAYANIŞMA Oysa Karabük, bu konuda da “öncü”ydü. “Kurucu” sakinlerinin henüz “tren vagonları”nda kaldığı 1. yılında (1938), aynı dönemde İstanbul’u da planlayan Prost ilk imar planını yaptı. İller Bankası’nın 1965’te düzenlediği “imar planı yarışması”nda ise Karabük’le birlikte ele alınan tarihi Safranbolu için bakın neler öngörülmüş: “Kentin komşusu olan eski kasabadaki müstesna mimari karakter bozulmamalı; binaların eskimeleri halinde dahi yıkılmayıp, dış görünüşleri muhafaza edilerek tamir edilme yoluna gidilmelidir.” Nitekim aynı yarışmayı, kasabanın eski semtlerine “karakteri ve yapı nizamı aynen muhafaza edilecek sahalar” kararı getiren Gündüz Özdeş kazanmış... Böylece, Cumhuriyet kenti ile tarihsel kentimiz arasında başlayan “imar dayanışması” sonucunda, kültür mirasımızın üzerindeki yeni yapılaşma baskısını kendisine çeken Karabük, yaşlı komşusu Safranbolu’nun bugünkü “korumanın başkenti” unvanına da en önemli katkıyı yapmış. Şimdi de 1995’ten bu yana, özellikle kültür ve sanat alanında zengin bir kent yaşamını sürdürüyor. Yaklaşık 80 bin nüfusuna rağmen, örneğin 3 yerel TV kanalı ve radyoları, çok sayıdaki günlük gazeteleri ve hemen her konuda toplumun örgütlendiği dernekleriyle, “Cumhuriyet kimliği”ni geleceğe de taşıyor... Üstelik, kentin kurucusu fabrikaların “özelleştirilme”siyle başlayan işsizliğe ve giderek artan ekonomik sorunlara da göğüs gererek. S Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali bugün başlıyor KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ PANEL VE DİNLETİDE Yarın Saygun konuşulacak, çalınacak Kültür Servisi İstanbul Kültür Üniversitesi; çağdaş Türk müziğinin en önemli isimlerinden biri olan besteci, etnomüzikolog ve fikir adamı Ahmed Adnan Saygun’un doğumunun 100. yılında gerçekleşen etkinliklere, 13 Nisan’da Ataköy Kampusu’nda düzenleyeceği panel, dia gösterisi ve kemanpiyano dinletisi ile katılıyor. Saat 14.00’te başlayan etkinliklerde önce fotoğraf sanatçısı Ozan Sağdıç’ın “Fotoğraflarla Saygun” başlıklı dia gösterisi sunulacak. Ardından iki oturum halinde gerçekleşecek panele konuşmacı olarak Mesut İktu, Feza Tansuğ, Evin İlyasoğlu, Mehmet Başman, Gülper Refiğ, Ersin Antep, Özkan Manav, Kemal Küçük, Özer Sezgin’in yanı sıra yurtdışından Dorit Klebe (Almanya) ve Janos Sipos (Macaristan) katılacak. Saat 17.30’daki resitalde ise, Hasan Niyazi Tura ve Şevki Karayel; Saygun’un kemanpiyano eserlerinden örnekler sunacak. Etkinlik öncesi AKM önünden ve sonrası İKÜ’den kalkacak servisten, izleyiciler ücretsiz olarak faydalanabilecek. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NDE BUGÜN ? EMEK SİNEMASI’nda 11.00’de ‘Kötü Arkadaş’, 13.30’da ‘Ağustos Günleri’, 16.00’da ‘Beynelmilel’, 19.00’da ‘Delicesine’, 21.30’da ‘Yeni Dünya’. (0 212 293 84 39) ? YENİ MELEK’te 11.00’de ‘Polis’, 13.30’da ‘www’, 16.00’da ‘Tracey’nin Yaşamından Kesitler’, 19.00’da ‘Küçük Kıyamet’, 21.30’da ‘Canterbury Öyküleri’. (0 212 244 97 00) ? ATLAS’ta 11.00’de ‘Dört Dakika’, 13.30’da ‘Yüzyılın Işığı’, 16.00’da ‘Drugstore Cowboy’, 19.00’da ‘Flanders’, 21.30’da ‘Yarım Ay’. (0 212 252 85 76) ? SİNEPOP’ta 11.00’de ‘Adaş’, 13.30’da ‘Fidel’in Yüzünden!’, 16.00’da ‘Kurak Mevsim’, 19.00’da ‘Tekrar’, 21.30’da ‘Gençler Yürüyor’. (0 212 251 11 76) ? BEYOĞLU’nda 11.00’de ‘On Kano’, 13.30’da ‘Burhan Uygur, Sanatçının Tutkusu’, 16.00’da ‘Coşku’, 19.00’da ‘Paraguay Hamağı’, 21.30’da ‘Suna’. (0 212 251 32 40) ? REXX’te 11.00’de ‘Suyun Rengi’, 13.30’da ‘Güz Bahçeleri’, 16.00’da ‘Mamma Roma’, 19.00’da ‘Edie’, 21.30’da ‘İsimsiz Kahramanlar’. (0 216 336 01 12) Roma Başkentte sinema rüzgârı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca düzenlenen “Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali” bugün başlıyor. Ankara Üniversitesi DTCF Farabi Salonu’nda 19.30’da yapılacak ve Elif Dağdeviren ile Tamer Karadağlı’nın sunacağı törende, konuşmaların ardından özel ödüller sahiplerini bulacak. Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca her yıl geleneksel olarak verilen “Kitle İletişim Ödülü” Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne; festivalin kurucularından Aziz Nesin’in adını taşıyan “Aziz Nesin Emek Ödülü” Türk sinemasına 150’nin üzerinde film kazandıran Fatma Girik’e; sanata görsel iletişim yoluyla katkıda bulunan sanatçılara verilen “Sanat Çınarı” unvanı ise Türk edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Erhan Bener’e sunulacak. Ayrıca, törende bu yıl kısa film dalında “Oscar” alan “West Bank Story” adlı filmin gösterimi yapılacak. Geceye, filmin yönetmeni Ari Sandel de katılacak. Bu yıl 18’incisi düzenlenen festival, 22 Nisan’a kadar sürecek. Cuma saat 19.00’da Saklıkent’te yapılacak “Festival Partisi”nde “Baba Zula” ve Murat Meriç sahneye çıkacak. Goethe Enstitüsü Alman Kültür Merkezi’nde düzenlenecek panellerde ise sinemanın çeşitli konuları tartışılacak. Festivalde, usta İtalyan yönetmen Federico Fellini’nin “Beyaz Şeyh”, “Aylaklar”, “8 Buçuk”, “Ruhların Jülyeti”, “Satyricon”, “Roma” ve “Kazanova” adlı filmleri gösterilecek. Son yıllarda çıkışa geçen Kore Sineması’na ayrılan özel bölümde ise 5 önemli Kore yapımı, izleyiciyle buluşacak. Festival’in “Dünyanın Her Köşesinden” adlı bölümünde Polonya’dan Amerika’ya, Macaristan’dan İran’a dünyanın dört bir yanından gelen filmler yer alıyor. Fransa ile Almanya’daki arasındaki bir anlaşmayla doğan Avrupa kültür kanalı “Arte”nin 4 filmi de festivalde gösterilecek. Festivalin savaş konulu filmlere ayrılan “Cehennemin İçinden: Dünya Savaşıyor” adlı bölümünde 2 uzun film ve 3 belgesel izleyicilerin karşısında olacak. “Beyazperdede Notalar” bölümünde, ortak noktalarının müzik olduğu 4 film yer alıyor. Kısa film ve belgesel programlarında da ulusal ve uluslararası yapımlar, çeşitli başlıklar altında gösterilecek. Festival kapsamında düzenlenen ‘’Ulusal Uzun Film Yarışması’’nda, Türk sinemasının son dönemde çekilen önemli filmleri, başkentli sinema severlerin ve seçici kurula sunulacak. Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda gösterilecek filmlerin biletleri, sinemanın gişesinde; tam bilet 8 YTL ’den, öğrenci bileti 6 YTL ’den, kısa filmler ise Berlin Rüyası 2 YTL’den satılıyor. Elektronik dans müziğinin yeni yıldızı garajistanbul’da Kültür Servisi Fransa, Cezayir ve Meksika kökenli müzisyenlerden oluşan “Orange Blossom” elektronik müzik topluluğu; 14 Nisan Cumartesi gecesi Shaman World Music Days kapsamında garajistanbul’da bir konser verecek. Her üyesi farklı kültürlerden gelen topluluğun şarkıcısı ise, özgün yorumuyla tanınan Cezayirli Leila. Topluluğun diğer üyeleri ise, Fransız perküsyoncu Mathias, yine perküsyon ve davulda Carlos ve kemancı Pierre Jean Chabot. ( www.biletix.com 0 212 244 44 99) Bu sergi, Almanya’nın Köln kentiyle İstanbul arasında 1997 yılında imzalanan, 2007’de 10. yılı dolan “Kardeş Kent” antlaşmasının 10. yılı nedeniyle Köln Kültür Müdürlüğü’nce 27 yıldır sanat çalışmalarını Köln’de sürdüren Sabahattin Şen’in yapıtlarını sergileyerek, kültür ve sanat ilişkilerine çağdaş anlamda bir katılımı gerçekleştirmek için her yönden üstlenilmiş bulunmaktadır. Serginin Yeri Açılış ve Kokteyl Saat Sergi Süresi : Atatürk Kültür Merkezi, Taksimİstanbul : 12 Nisan 2007 : 18.00 : 12 Nisan28 Nisan 2007 CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle