18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2007 SALI 6 nümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi tarihsel bir önem taşıyor. “Cumhuriyet”in ilk sayfasındaki o çok anlamlı kara şerit, bir süredir, yurttaşları ülke tarihinin en önemli ve aydınlık olayı “ulusal bağımsızlık” hareketinin temel başlangıcı 1881’e götürüyor. Büyük Adam’ın doğduğu yılda buluyoruz kendimizi. Buna karşılık, 2007’nin çok sakıncalı bir sosyopolitik kesintinin başlangıcı olabileceğine parmak basıyor. Ulus, millet, devlet gibi bir toprak parçasını ülke yapan asal kurumsal varlıkların köklerinden sökülme tehlikesiyle karşı karşıya kalınabileceğini haykırıyor. Bir büyük adamın bir topluma ve ülkeye sunduğu çok güçlü kazanıların ve bunun büyük bir ulusal mirasa dönüşmüş izlerinin 2007’de artık silinme yoluna girebileceğini hatırlatıyor. Dram boyutuna getirilmesinde belki aşırı bir duygusallık bulunduğunu düşünenler olabilir ama 2007’nin bir şeylerin bitişi olabileceği açıkça görülüyor. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini bu denli kritik kılan unsurları bu kara bantların mesajında özetlenmiş buluyoruz. Uzun zamanlardan bu yana, millilikten en uzak, uluslarara DİZİ Ö Tehlikenin farkında mısınız? sı ilişkilerdeki en teslimiyetçi siyasal iktidarın Cumhurbaşkanlığı makamını da ele geçirdiğini düşünelim. Toplum ve ülke hayal edilemeyecek bir ulusal zafiyet çizgisine çekilecektir; ya da, en azından çekilmesi rizikosu ortalıkta kol gezecektir. Her namuslu, vicdanlı, ulusal değerlere bağlı ve duyarlı yurttaş önümüzdeki iki ay boyunca oturup kalkıp bunu düşünmelidir. Bunun farkında olanlar, ustaca tezgâhlarla Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunu toplumsal gündemden çıkartmışlardır. Ne idüğü belirsiz ve AKP şakşakçılığının doruğundaki bir medya olayı ufalayıp küçültmüştür. İnsanları, toplumu, ulusu ne denli bir toplumsal tehlikenin bekleyebileceğini, hatta beklediğini dikkatlerden gizlemiştir. Geçmiş aylarda bazen sözü edilir gibi olan Cumhurbaşkanlığı seçimi insanlara unutturulmuştur. Günümüzün iktidarıyla tepişmeyi göze alamayan iş çevreleri de olası vahim gelişmeleri görmezlikten gelme tavrını yeğlemiştir. Olayın kritik önemini yumuşatarak küçültme hatta yok sayma eğilimine girmişlerdir. GİZLENEN TEHLİKELER Bu konuya yoğunlaşıldığında, iktidarın sakıncalı ve tehlikeli hedeflere doğru ‘marş marş’ yürüyüşüne karşı koyucu bazı tavırlara ve tepkilere gereksinme olacağı hemen ortaya çıkar. Yurttaşlar birey olarak ya da kendilerine özdeş gördükleri sosyal katmanlarla hamur olarak tepkiler gösterme yoluna gidebilirler. GENEL SEÇİMLERE AZ KALDI Öte yandan, 2007’de alışılmamış bir rastlan tıyla, aynı seneye düşmüş farklı anlamda özel kritiklik taşıyan bir seçim daha vardır: Milletvekili genel seçimi. Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleştiriliş biçimi, ayrıca bu diğer önemli seçimin akış doğrultusunu ve sonucunu etkileyecektir. Yani, biraz iç içe geçmiş bir sosyal mekanizma söz konusudur. Önümüzde sadece altıyedi ayı, hatta biraz öne alınırsa dörtbeş ayı kalmış olmakla birlikte, bu seçim, topluma hepten unutturulmuştur. Medyanın ön saflarındakiler, iktidarla bağlantılarında, iğrenç çıkar ilişkilerine dayalı tiksinti verici bir yandaşlık sergileyecek şöyle bir müziği ıslıklıyorlar: “Cumhurbaşkanlığı da, arkasından gelen genel seçimler de AKP’nin olacak. Hatta bu iş oldubitti bile. Seçimlerle falan kafa yormasın kimse; herkes gündelik işine baksın.” Aslında, iktidarın ve kendileri kadar az ulusalcı yandaşlarının tüm unutturma gayretlerine karşın 2007 yılında alınacak yol öyle pek kestirmeden, kısadan olmayabilir. Söz konusu iki ve altı aylık güzergâhlara biraz daha yakından, bir miktar sayısal mantık dürtüsüyle bakmakta yarar bulunabilir. Bu yazı dizisinde, daha yakınından bu tür bir bakış açısının yansımaları özetlenecektir. SALI ORHAN BURSALI Avara Kasnak AKP lideri Erdoğan CHP(liler) için “avara kasnak” dedi. Kasnak: “Makinelerde, bir milden başka mile hareket geçiren kayışların takıldığı demir çember.” Erdoğan, “CHP motoru”nun, kayışları takılı olmadığı için boşa döndüğünü söylüyor! CHP bir “avara kasnak” mı? Önemli olan, CHP merkezinin ne düşündüğü değil, seçmendeki algılama. Erdoğan aslında uyarıcı rol oynuyor! Seçmen ise partisine tepkili; bir kısım “solsosyal demokrasi” Meclis’te kendisini temsil edebilecek ciddi yeni arayışlar peşinde! CHP liderliği, “korkutma” yöntemi ile genel seçimlerde oylarında patlama yaratacağı görüşünde, en azından şimdilik böyle. Bunun geri tepme potansiyeli yüksek. Geçmiş seçimleri anımsayın, hemen hepsinde yine “korkutma” ve “endişe”, oyları yönlendirmede ön plandaydı. Bu seçimlerde “tehlike”nin daha üst düzeyde seyretmesine rağmen, seçmeni “aynı kulvarda” ne kadar istim üzerine tutabileceğiniz çok tartışmalıdır. ??? Çünkü daha çok seçimler yaşanacaktır! Bugün muhalefet stratejisinin üzerinde inşa edildiği, “Türkiye’nin İslami düzene evrimleştirilmesi” olgusu, nihai anlamda, yarına gerçekleşmez. Evrim böyledir! AKP bu yolda adımlar atıyor, mevziler kazanıyor; fakat kazanımlarının önemli bir kısmı daha çok konjonktüreldir! Yani, bir iktidar değişikliği ile geri döndürülebilir niteliktedir. Şu son 10 yıllık seçim tarihine bakın, seçmen CHP dahil, çok sayıda partiyi ya Meclis’ten dışlamış ya da sıfırlamıştır! AKP, bu büyük altüst oluşta, yakaladığı müthiş konjonktürün ürünüdür! Türkiye, Ortadoğu ülkesi değildir, İslami düzene evrimleşecek bir ülke olamaz! Biz ancak daha çok demokrasiye, insan haklarına evrimleşebiliriz, çünkü şu bilim ve düşünce yoksulu ülkemizde köşe tutmuş bazı yazar takımı bunu kavramasa da, kuruluş mayamızda esas bu var! Ulusulusçuluk ile demokrasi birbirini bütünler. Tersi değil! Giderek dağılan, ümmetleşen, çok hukuklaşmaya yönelen, küresel oyuncuların oyuncağı haline gelen, şamar oğlanı olan bir ülkeye dönüşürsek tamamen, esas o zaman demokrasi tam bir memokrasi olur! Arkasından gelecek “bütünleş(tir)me”, “ülkeselleş(tir)me” dip dalgasının neleri kasıp kavuracağını öngörmek, hiçbir siyaset ve sosyal bilimcinin harcı değil! (BBA: Büyük Balans Ayarı!) AKP gibi çok parti gelip gitmiştir, Erdoğan gibi liderler de! ??? Gelelim seçimlere: Cumhurbaşkanlığı AKP’ye geçecek. Siyasi tansiyon çok yükselse bile, bu sorunsuz bir seçim olacağa benzer. AKP eğer uzlaşma aramazsa, esas tansiyonlu aylar ve yıllar Çankaya seçimlerinden sonra beklenmeli. İki seçim arasını AKP dalgasız atlatma becerisini gösterebilirse (ki bunun için üç beş ay dişlerini sıkarlar!), tek başına iktidar olasılığı ile alırlar seçimleri. Zaten esas sıkıntılı günler, (kuvvetler birliğinin gerçekleşeceği!) genel seçimlerden sonra başlayacak! Bu siyasal sıkıntıya şüphesiz ki büyük ekonomik sıkıntılar eşlik edecek! Her yükselişin, hele bu kendi paranıza dayanmıyorsa, (bazen çok şiddetli) inişleri kaçınılmazdır! Özetle endişe politikasıyla bir yere varılamaz. Bir partinin, orta ve uzun vadeli ve seçmenin çok yönlü çıkarlarına dayanan gerçekçi bir siyaset ve program ortaya koyması, ülkeyi ve seçmeni ciddiye alması gerekir. AKP’nin ağzına düştüğü gibi bir iktidar, CHP beklememeli! CHP için iktidar, ancak, bir elmas işçiliği ile ele geçirilebilecek Zümrüdüanka kuşudur! CHP liderliğinin bunu görebilecek kadar gerçekçi ve “politikacı” olduğunu kaçımız söyleyebiliyor? ??? Seçmenin önemli bir kısmı, Avara Kasnak konusunda Erdoğan’la fikirbirliği içindedir. Avara Kasnak’lık Meclis’te başlıyor! Bir milletvekili tanıdığım, “Bütün Meclis’te 4050 kişi faaldir. Partiler bunları vitrinde tutar, CHP’de de 2030 kişiyi bulmaz. Diğerleri genellikle boştadır” demiş ve Meclis’teki varlığına bir neden bulamamıştı! İki hafta kadar önce de CHP Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay, “4 yıllık milletvekilliği döneminde parti toplantılarında bir gün bile Türkiye’nin sorunlarını tartışmadığını” belirterek, “Sayın genel başkanlar nasıl bir çözüm önerdilerse TBMM’de milletvekilleri olarak ona göre el kaldırıp indiriyoruz. Ortak aklın oluşabilmesi için siyasi yapının demokratik olması gerekiyor. 4 yıllık milletvekilliği döneminde parti toplantılarında bir gün bile Kürt, tarım, sosyal güvenlik gibi Türkiye’nin sorunlarını tartışmadık” dedi. Oysa CHP’de her milletvekilinin sırtına çok önemli sorunlar yüklenmeliydi! Kaliteli insan var, ama iş ve görev yok! Türkiye gibi bir ülkede! CHP “tepe harekâtı” ile değil, “taban harekâtı” ile iktidar seçeneği yaratabilir! Halkı, toplumu, seçmeni, sorunları, gençliği, kadınları, üniversiteleri ve kendi dışında ittifak arayan oluşumları ilmik ilmik dokumayan bir CHP, doğrusu seçmene ne kadar umut veriyor? Yazılarıma gelen mesajlara bakıyorum da, derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum! CHP “tehlikenin farkında mı?”... AKP hükümeti, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimleri bir oldubittiye getirme çabasında Kış uykusundan uyanmalı G eçen yaz ve güz aylarında 2007 seçimler yılı; yurttaşın kafasında yer tutan ve zaman zaman dillendirilen bir konuydu. Sonra medyanın yönlendirmesiyle, yurttaşın dikkatinin odaklaştığı alanlar değişir oldu. Çoğu ikincil önemde çeşitli konular yapay bir önemsemeyle güncel platformlara taşınır oldular. Trabzonlu milliyetçi çocuklar, Talabani’nin Türk düşmanlığı (veya dostluğu), Kıbrıs’ın petrolü, porno hikâyeleri derken, seçimler yılının seçimleri epeyce gölgede kaldı. Bu konuda kitleler adeta “kış uykusuna” yatırıldı. AKP’nin üst hedeflere yürüyüşünü tavırsız, tepkisiz hatta neredeyse habersiz bir ortamda sürdürebilmesi, böylece çok kolaylaştırıldı. 2007 ortamında yaşamsal önem taşıyan bu Cumhurbaşkanlığı seçiminin dikkat çekicilik mertebesi çok aşağılara çekildi. Herhangi bir taşra kenti spor kulübüne, yönetim kurulu başkanı seçilmesiyle neredeyse aynı önem düzeyine indirgendi. Ama, bu çok tatsız oyun fazla uzadı. Bireylerin, grupların, kitlelerin, bu biraz uzunca sürmüş kış uykusundan uyanma zamanı gelmiştir. Geçmektedir, bile. Vitrin ekonomisi S on dört yıl, ülkemiz yakın tarihinin, yüz küsur yıllık bir diliminde yaşanmış en sorunlu dönemi oldu. Dar gelirli yurttaşlar için yaşam koşulları ağırlaştı. Ağırlaşırken işsizlik yaygınlaştı. Sadece tüketime yönelik üretim yetisiyle ve mal değişimi becerisiyle sınırlandırılmış, ihraç ettiğinin iki katı ithal etme hovardalığıyla koşullandırılmış bir vitrin ekonomisi yaşanıyor. Geleneksel tarım üretimi bu sosyoekonomik “vurdumduymaz”lığın ve “vur patlasın çal oynasın”cılığın pençesinde kıvranıyor. Görselyazılı basın, yayın dünyasında namuslu şekilde irdeleyip eleştirebilen çok küçük bir kesimin dışındakiler mızıkalar çalarak ekonomideki mucizeleri kutlayadursunlar, olay aslında tam bir fiyasko. Eski soldan ve orta soldan mutlak sağa sıçramış, bilimsellik (!) kisvesi altında tozpembe gösterici dönmeler, üçüncü beşinci Cumhuriyetçilik ve liberallik kıyafeti içinde köklü bir Atatürk düşmanlığı sergileyen satılmışlar, hep birlikte toplumu ve insanları uyutmak için televizyon ekranlarında didiniyor. Kandırıp uyutmayı becerebildikleri bir toplum kesimi de yok değil. Ancak, ekonomi bir yaşam gerçeği olduğundan, herkesi birden uyuşturamıyorlar bereket versin. SİLKİNME ZAMANI Büyük çoğunluğu iktidar kontrolü altında olan görsel, yazılı basınyayın organlarının bu tür bir uyanmayı arzulamayacakları kesindir. Ancak, ülkede henüz her şey ve her kurum iktidarın tam kontrolü altında değildir. 52’nci (ya da 53’üncü, her neyse) eyaletiymişçesine buradaki oluşumları yönlendiren Atlantik ötesi stratejik dostumuz, o çok güçlü devletin de bütün ipleri çekemediği durumlar olabilmektedir. Bu çerçevede, “bağımsız millici dürtü” ya da “ulusal tavır koyabilme bağımsızlığı” betimlemeleriyle tanımlanabilecek bazı toplumsal davranışlara uzaktan yakından kontrol getirmek her zaman çok kolay olmayabilir. Bu davranışlar durduk oturduk yerde kendini gösteremez. Bu bir savunma mekanizmasıdır. Sıradan bir sürgit temposunun çok ötesinde bir duruma karşılık gelen Cumhurbaşkanlığı seçimi olayında bu tür bir tepkili davranışa, aslında yer olabileceği açıktır. Ancak, kış uykusundan uyanmak gerekir, her şeyden önce. Hem de silkinerek ve süratle ayağa dikilerek. ‘Dış’ta başarısızlık D ünyadaki Türkiye’nin yeri alabildiğine kişiliksiz ve karşı karşıya gelinen uluslararası güçlerle ilişkilerde acınacak bir ödüncülüğün ürünü olarak gittikçe soluklaşıyor. Ortadoğu politikasındaki zavallılık Avrupa Birliği ilişkilerindeki kişiliksiz, kimliksiz davranış, Kıbrıs’ı karşılığında hiçbir şey alamadan gözden çıkarmışlık, mevcut iktidarı gittikçe daha tartışmalı hale getiriyor. Tüm bu beceriksiz ve ulusal kişilikten gittikçe daha fazla uzaklaşmışlık içindeki davranış bozukluğunun doruk noktasına ise Irak politikasında ulaşılıyor. Uzaklardaki o çok stratejik dostumuz ülkenin bayrağını diktiği bir Kuzey Irak’ta Kerkük ve PKK yuvalanmaları konusunda bizimkilerin parmağını kıpırdatacak takatinin bile olmayışı, akıl almaz bir sünepelik örneği oluşturuyor. AKP hükümeti, kritik önemdeki genel seçimleri küçültme, hatta yok sayma gayretinde. O RTAK TAVIR OLUŞTURULMALI Yurttaş AKP’den hoşnutsuz u genel hatırlatmalardan sonra, 2007 baharı Türkiyesi’ndeki karşı koyabilme, tavır geliştirebilme, tepki gösterebilme durumlarına gelelim. Mevcut iktidarın gidişatından memnun olmayanların sayısının yarıdan epeyce daha yukarılarda olduğu kesindir. Biraz kestirme ve yaklaşık da olsa, önümüzdeki genel seçimde toplam yaklaşık 45 milyona yakın seçmenden, geçerli oy kullanması beklenebilecek 36 37 milyon yurttaşın rahat bir 25 milyonunun hoşnutsuzluk içinde olduğu gözlenebilmektedir. (Bu, oy kullananlar içinde yüzde 70’lere yaklaşan bir orana karşılık gelebilecek gibidir.) İktidarın yanlısı gibi gözüken 12 milyona yakın insanın, aslında bir miktarının geçim sıkıntısından ve işliksizlikten yakınan “ezilmişler” olduğu da hissedilmektedir. Öteden beri yaşadıkları sıkıntılar son dört yılda daha koyulaşıp yoğunlaşmış da olsa, belli bir yurttaş kesiminin AKP’ye bir dönem daha şans verme eğiliminde olduğu da en azından şimdilik gözlenebilmektedir. Bu garip davranış olgusuna metnin sonraki bölümlerinde dönecek olmak kaydıyla, genel tatminsizliğini oy sandığına da yansıtacak bu 25 milyon yurttaşa bakalım. Bunların içinde bir 10 12 milyonluk kısmının, Güneydoğu kökenliliğin getirdiği özel suskunluğun ve biraz da ‘Türbanın ardındakiler osyal yaşamdaki çöküntü, gençliğin zıvanadan S çıkma eğilimine yaklaşması, ahlak ve etik unsurlarına gittikçe daha az değer verilen bir toplum haline dönüşülmesi tehlikesi bunların üstüne tüy dikiyor. “Laik, Demokratik Cumhuriyet” gibi saygın oluşumlara ülkede artık yer kalmadığı hususu her fırsatta dile getiriliyor. Eğilimin giderek akıl köklerinden ilkel inançlılık orijinlerine doğru yönlendirilmesi için elden gelen yapılıyor. İmamhatipçilik ve türbancılık ısrarının arkasında yatan ve onlara cesaret veren aslında bu çok sakıncalı ve tehlikeli eğilimdir. Metnin akışında yeniden dönülecek olmakla birlikte, türbandan bir kez söz edilmelidir. Bir şekilsel liberalliğin zaferi olarak Çankaya’nın yüce ve güçlü anılar dolu salonlarında türbanın boy gösterecek oluşu duyarlı ve uyanık yurttaşlar kesimi ve onların temsilcisi sosyopolitik güçler için bir ciddi kaygı kaynağıdır. Ama türbanın şeklinden çok onun sakladığı saçların altındaki beyinlerin küflenmişliğiyle ilgili olduğu yeterince kuvvetle dile getirilemiyor. Konu biraz laikliktürban ilişkisinde soyutluğa bürünüyor. Oysa vurgulanması gereken şudur: Türbanı şimdilik kontrol edebilmek için bir düzenek belki kurulabilir. Ancak, çürümüş beyinler, yürekler, gönüller ülkenin kaderine hükmetmeye devam ederse, bu türbanı bir sancak gibi kullanarak ülkenin orta yerine dikmeyi her zaman deneyebilirler. Bir kere daha altını çizelim, olay sadece türban değil çok daha ilersinde onun gizlediği kafatasının içindeki gri maddenin siyaha dönüşmüşlüğüdür. Uyanık ve ileri kesimlerin de meseleyi daha geniş gruplar ve kitleler önünde bu anlayış içinde açıklayıp tartışmaları çok daha anlamlı ve etkili olacaktır. İnsan denen yaratık kimi güzel duygularla donatılabilme yetisine sahiptir. İnsan ve toplum sevgisi, yurduna ve ulusuna bağlılık, sosyal ulusal çevresindeki olumlu gelişmelerle iftihar edebilme ve ülkesinin dünyada sayılıp önemsendiğini görebilme arzusu, haklılığa ve hakkaniyetçiliğe duyarlılık, bireyler, toplum katmanları, uluslar düzeyinde sömürüye, ilişki istismarına, fırsat eşitsizliğine ilgisiz kalmama ve tepki gösterebilme isteği... Ayrıca, tüm bu duygu oluşumlarının içine serpiştirilmiş “vicdan” unsuruyla kuvvetli bağlantılı “namus, ahlak, etik” denen karmaşık sosyopsikolojik öğeler de hepsini birden hamur eden birleştirici özellikler olarak akılda tutulmalıdır. Kişi, sahip olabildiği bu güzel nitelikler sayesinde yanlışlıklar, olumsuzluklar, edilgenlikler ve aykırılıklardan üzüntü duymaya yönlendirilmiş olur. Bir daha ileri aşamada, bireyler sadece üzülmekle kalmayıp karşı çıkma ve tepki gösterme cesaretini bulurlar. Bazı önemli yanlışlıkların düzeltilebilmesi için kişisel doyumsuzluk ve memnuniyetsizlik duyumsaması yeterli olmaz. Çok sayıda kişinin ve toplum grubunun ortaklaşa bir karşı koyuş tavrı oluşturmaları gerekebilir. B klasik sağ seçmen tavırsızlığının edilgenliği içinde oldukları düşünülebilir. Ancak, bir o kadarı, hatta hafifçe daha fazlası bile CHP ve MHP eğilimli yurttaşlar olarak düşünülebilir. Bunların içinde bireysel tepki gösterebilen, çok dar bir çevrede sözel yakınmalara girebilen epeyce bir yurttaş bulunduğunu tahmin etmek zor değildir. Sayı diliyle konuşursak bu ülkede milyon, hatta birkaç milyon düzeyinde açık tavır koyabilecek insan bulunduğu söylenebilir. Ancak, insanımızın, bireysel grupsal toplumsal tepki gösterebilme davranışından çok uzaklaştırılmış olduğu açıkça hatırlanmalıdır. Tüketime bağımlı, amaçsız bir vakit geçiricilik günümüz Türkiye’sinin önde gelen niteliğini belirlemektedir. Sadece kontrollü, alışılmış, usul işler yapmaya kurgulanmıştır insanlarımız. Politika ile ilgilenmek, onunla kafa yormak kitlelere gizli ve mahirane biçimde yasaklanmış gibidir. Sokaklara dökülmüş kitlelere artık sadece futbol maçları çıkışlarında rastlanmaktadır. Kitle hareketlerine, eski dönemlerde, sertlikleri, vurup kırıcılıkları ve insanlar arasındaki köken farklılığı unsuruna aşırı karşı oluşlarıyla sıkça eleştirilen uç milliyetçi gençliğin aktif biçimde katıldığı izlenirdi. Günümüzde o kesimden bile ses geleceği şüphelidir artık. obursali?cumhuriyet.com.tr M EMURLAR MISIR ATMIŞLARDI Unakıtan’ı protesto edenler gözaltında BURSA (Cumhuriyet) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a mısır atarak protesto eden Türkiye KamuSen’e bağlı sendikaların şube başkanlarıyla bir grup memur gözaltına alındı. Türkiye Kamu Sen Bursa Temsilcisi Selçuk Türkoğlu, Bursa Emniyet Müdürlüğü önünde yaptığı açıklamada, “ Biz bu protestomuzu 5 yıla yakın süredir kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal ve demokratik haklarını bu iktidarı vermemesinden dolayı gerçekleştirdik” dedi. Türkoğlu, eylemin hakaret ve fiziksel saldırı içermediğini vurgulayarak “Buna rağmen Cumhuriyet Savcılığı’nın emri üzerine emniyete çağrıldık. Bu eylemin akabinde Sayın Bakan yaptığı konuşmada, ‘kervan yürür’ anlamında bir cümle kullandı. Bunun ne manaya geldiğini herkes biliyor. Ancak kervanın nasıl yürüdüğünü, Türk milleti yakın dönemde görecek” dedi. SÜRECEK CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle