10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cumhuriyetten Bir Çınar Daha... Türkiye’ye ilk televizyonu İsmet Hoca getirmişti. 19641968 yılları arasında TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmıştı. Giritli başkanlığındaki yönetim kurulu, iktidarın ve DPT’nin tüm engellemelerine karşın, Almanya’nın elinde bulunan ve teknik yardım olarak başka ülkelere vermeye çalıştığı 5 milyon marklık TV vericilerinin TRT’ye getirilmesini ve televizyon yayınlarının başlatılmasını sağlamıştı. PENCERE Yargı da Konuşmak Zorunda... Ne durumdayız?.. Hiç kuşkusuz bu konuda çeşitli yaklaşımlar var, politikacılar, mezhep ve meşreplerine, medyacılar da çıkarlarına ve eğilimlerine göre her gün görüşlerini dile getiriyorlar... Ama bir de yargı var... Devletin üç “erk”inden biri... Yargı ne düşünüyor?.. Yargı politikanın dışındadır.. Ancak bir devlette, ülkede, toplumda işler o hale dönüşebilir ki, politikanın dışında duran yargı; hukuk, adalet, güvenlik, yasal düzen adına olayların dışında kalamaz... Konuşmak zorunda kalır... ? Masamın üstünde iki sayfalık bir açıklama duruyor... “Yargıtay Birinci Başkanlığı adına Yargıtay Birinci Başkanvekili Osman Şirin’in Basın Açıklaması...” Ne diyor?.. “Küçükçekmece Ceza Yargıcı Sayın İnsaf Gündüz’ün uğradığı çirkin saldırıyı yargı erki ve Yargıtay adına nefretle kınıyor”uz... Yargıç Bayan İnsaf Gündüz’ün tahliye etmediği hırsızın kardeşi tarafından adliye koridorunda saldırıya uğraması ve dövülmesi tüm adalet kurumlarını ayağa kaldırdı... Ne oluyordu?.. Bu ne cüretti?.. Cumhuriyet Türkiyesi’nde vaktiyle rüyada bile görülse inanılamayacak olaylar yaşanıyordu... ? “Hiçbir uygar ülkede rastlanmayan düzeyde ağır yük altında bırakılan yargı” saldırı tehdidine de açık bırakılmıştır... Saldırıya uğrayan yargıcın bir de “kadın” olduğu düşünülürse, toplumun nereden nereye sürüklendiği daha çarpıcı biçimde anlaşılabilir... Sayın Osman Şirin açıklamasında diyor ki: “...Yasama ve Yürütme Erki’nin bu saptamalarımızı paylaşacağından ve (...) bizlerle birlik olacağından kuşku duymuyoruz...” ? Oysa biz kuşku duyuyoruz... Yıllardan beri eğik düzeyde hızla kayan bir Türkiye’de yaşıyoruz; birbirinden uzak gibi görünen olaylar, bir olumsuz bütünün parçaları gibi gün geçtikçe birbirine ekleniyor... Bir devlette üç erk vardır: Yasama, Yürütme, Yargı... Son yüzyılda bunlara bir dördüncüsü eklenmiştir: Medya!.. Türkiye’nin nasıl bir eğik düzeyde kaydığının en çarpıcı kanıtlarını medyamız sergilemiyor mu?.. Dağılan Devlet MÜTHİŞ bir dağılma yaşadığımız kesin. Herkesin gördüğü bir gerçeklik bu. Dağılan, en başta devlettir. O dağıldıkça, her şey dağılma sürecine giriyor. Dağınıklığı toparlamayıp devlete ve ulusal yaşama yeniden derli toplu bir nitelik kazandırmak kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştur. evletin dağılışıyla birlikte ulusun “olmazsa olmaz”ları olarak saptandığı söylenen kırmızı çizgiler de silinmiştir. Çünkü o çizgileri kimin nasıl saptadığı, korunmasıyla kimin görevli ve sorumlu olduğu da belirsiz durumda. İsterseniz, “devlet politikaları” diyelim onlara; örneğin, ulusal savunma ve güvenlik çizgileri, dış politika ilkeleri. Kısacası, yalnız geçici bir siyasal iktidarın değil, zaman zaman devletin temel organlarını temsil edenlerin bir araya gelerek saptadıkları, gerekirse TBMM’ye kadar çıkıp oraca da uygun bulunan, bir belgeyle açıklansın ya da açıklanmasın, bütün görevlilerin bunlara uygun davranması beklenen esaslar. Kimlerdir devletin temel organlarını temsil edenler? Bütünlüğünü ve sürekliliğini temsil eden Cumhurbaşkanı, Meclis’teki çoğunluğu dolayısıyla siyasal iktidarın başında bulunan Başbakan, sonra da, konulara göre dış politika, savunma ve iç güvenlik alanlarının sorumluları. Bürokrasinin ve yüksek komuta kademesinin deneyimini ve uzmanlığını dışlamayan bir karar mekanizması. Devlet politikası sayılabilecek esaslara uygun davranılıp davranılmadığı, görevlilerin sergiledikleri tutumlarla, söyledikleri sözlerle belli olur. Oysa, şimdi belli olan, kırmızı çizgilerdeki ve onlara ilişkin tutumlarla sözlerdeki belirsizlik ve tutarsızlıktır. ABD ve AB’yle ilişkilerden Kıbrıs ve Kuzey Irak politikalarına kadar her alanda görülen durum bu: Bazen Cumhurbaşkanı ile hükümetin, bazen bakanlarla askerlerin tutumları ve sözleri birbirini tutmuyor. Türkiye üzerine oynanan oyunları kuranlara ve uygulayanlara cesaret veren de budur: Dağınıklık, devletin bir yanını başka bir yanıyla tokuşturma, onları birbirine düşürüp oyunları sürdürme olanağını verir dıştakilere. yrıntılarıyla ve örnekleriyle ayrıca açıklamaya gerek var mı? Temel neden, seçim sistemi sayesinde arkasındaki oy desteğinden çok büyük bir siyasal ağırlık kazanmış olan AKP iktidarı ile devlet politikalarını oluşturma ve uygulamada pay sahibi olması gereken merciler arasındaki uyumsuzluktur. Onu gidermenin de, AKP iktidarına devlet mekanizmalarına böylesine tek yanlı olarak hükmetme olanağını veren bu siyasal gücü dengeleyecek bir başka siyasal ağırlık oluşturmaktan başka çaresi yoktur. Eğer siyaset alanında kalınacaksa. Prof. Dr. Tayfun AKGÜNER Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi rof. Dr. İsmet Giritli’yi 3 Şubat günü yitirdik... Cumhuriyet bir çınarını daha sonsuzluğa uğurladı. Onun çok eski bir öğrencisiydim. 17 Nisan 1924 tarihinde Sivastopol’da doğmuştu. Babası, Rizeli Kaptan Giritlioğlu Emir Ahmet’ti. 1917 yılındaki Bolşevik devriminden sonra, Lenin’in 1921 yılında başlattığı, tarımda ve ticarette liberalleşmeyi öngören “Yeni Ekonomik Politikası”ndan yararlanarak, aileye ait “Ceylanı Bahri” adlı 250 tonluk teknesi ile Kırım’a gitmesi ve orada evlenmesi nedeniyle, doğum yeri Sivastopol’dü. Stalin’in iktidara gelmesi ile Giritli ailesinin gemileri dahil tüm malvarlığı ellerinden alınmıştı. Aile, 19281934 yılları arasında Rusya’da büyük sıkıntılar çekmişti. İlköğretimi bir Rus okulunda bitirmişti. Giritli 10 yaşında Türkiye’ye gelmiş ve yeniden ilkokula başlamıştı. Ancak 15 yaşında ilkokulu bitirmişti. Olgunluğunu ve başarısını bu gecikmeye borçlu olduğunu söylerdi. Hocanın yaşamında 1942 yılında kaydolduğu Kabataş Lisesi’nin çok önemli bir yeri vardı. Liseyi birincilikle ve her yıl iftihar listelerine girerek bitirmişti. Etüt ağabeyi olarak okulda yemek yemiş, yatıp kalkmıştı. Belki çektiği bu sıkıntılar nedeniyle Hoca, üniversitedeki öğrencilerine hep iyi davranırdı. Öğrencilere çok yakındı. İsmet Hoca 50 yıldır yazılı ve görsel basının içindeydi. Düzenli yazıları 1950’li yıllarda başlamıştı. “Dünya” ve “Vatan” gazetelerinde sürekli yazılar yazmaya başlayan Hoca, 1960 yılının sonlarına doğru Nadir Nadi’nin daveti üzerine “Cumhuriyet” gazetesinde makaleler yazmaya başlamıştı ve bu durum 1964 yılına dek sürmüştü. Daha sonra, Milliyet gazetesinde “Düşünenlerin Düşünceleri” sütununa yazılar yazdı. Giritli bu yazılarında, sosyalizm ile sosyal devlet anlayışını birbirinden ayırıyordu. Bu durum, sosyalist düşünceli kimi yazarların ve aydınların tepkisini alıyordu. Oysa, Giritli hep demokratik rejimi, planlı kalkınmayı, sendikaları ve sosyal demokrasiyi savunuyordu. Bu yüzden tutucu çevreler onu “solcu” olarak nitelemişlerdi. MarksizmLeninizm’e karşı çıktığı için de radikal solcular hocayı “sağcı” olmakla suçluyorlardı. Ancak, hocanın çizgisi belli idi. Hoca katıksız bir “Atatürkçü” idi. Atatürkçülükle yakından ilgilenenler bilir ki, D P Prof. Dr. İsmet Giritli Atatürk’ü en iyi anlayan ve anlatan kişilerden biriydi. Atatürkçülüğün bir ideoloji olduğunu savunan ilk Türk aydınıydı. Atatürkçülüğün savunucusu Hoca Atatürkçü ideolojiyi katı bir düşünce sistemi olarak ele almazdı. Esnek bir öğreti ve yaşam biçimi olarak ele alırdı. Yabancı bilimadamlarından kimilerinin yaptığı gibi, ideolojileri “dogmatiktotaliter” ve “pragmatikdemokratik” olarak ayırırdı. Dogmatiktotaliter ideolojilerin kimi tartışılmaz, karşı çıkılamaz dogmalara (naslara) dayandığını söylerdi. Faşizm’in üstün ırk, güçlü devlet, Marksist ideolojinin sınıf olgusu; teokratik anlayışın ise tartışılamaz din kuralları (dogmalarınasları) üzerine kurulu olduğunu vurgulayarak, aralarında demokratik solun ve demokratik kapitalizmin de bulunduğu, siyasi yelpazedeki tüm görüşlerin, akla ve bilime dayanan, pragmatik, ampirik, rasyonalist anlamda bir ideoloji olduğunu savunurdu. Atatürkçülüğün bu bağlamda bir modernleşme (çağcıllaşma) ideolojisi olduğunu söylerdi. UNESCO’nun, 1978 yılında almış olduğu ve Atatürk’ün gelecek kuşaklar için örnek oluşturacak üstün kişiliğini, uluslararası anlayış ve işbirliği çabalarını ve öteki evrensel değerlerini vurgulayan kararını çok önemserdi. Özellikle, bu kararda yer alan, Atatürk’ün “emsalsiz bir ulusal bağımsızlık savaşı gerçekleştiren ilk liderlerden biri olmasını, hiçbir renk, din, cins ve ırk ayrımı gözetmeyen bir uyum ve işbirliği çağına olan inancını, insan haklarına saygılı bir tutum içinde bulunmasını”, Atatürk’ü, çağdaşları Stalin, Mussolini ve Hitler’den farklı olarak, “barışçı ve meşruiyetçi bir çağdaşlaşma lideri” olarak görmesine gerekçe olarak gösterirdi. Ne kadar sevindiricidir ki, bugün birçok yabancı üniversitede ve siyaset çevrelerinde Atatürk Devrimi, İngiliz, Fransız, Rus ve Çin Devrimleri arasında gösterilmektedir. Çünkü, O’na göre Atatürkçü modernleşme, sadece ekonomik ve siyasal açılardan değil, kültürel ve toplumsal değişimleri, zihniyet değişikliğini de içerdiği için bütünseldir (totaldir, kapsayıcıdır, toplayıcıdır, bütünleştiricidir). “Vatandaşlık bağına bağlı bir ulusçuluk anlayışı” nın, Türk halkına yakışan en önemli nitelik olduğunu belirtirdi. Türkiye’ye ilk televizyonu İsmet Hoca getirmişti. 19641968 yılları arasında TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmıştı. Giritli başkanlığındaki yönetim kurulu, iktidarın ve DPT’nin tüm engellemelerine karşın, Almanya’nın elinde bulunan ve teknik yardım olarak başka ülkelere vermeye çalıştığı 5 milyon marklık TV vericilerinin TRT’ye getirilmesini ve televizyon yayınlarının başlatılmasını sağlamıştı. İsmet Hoca, yaşamına çok önemli şeyler sığdırmıştı. 1961 Anayasası’nın hazırlık aşamasında ve Kurucu Meclis döneminde önemli görevler üstlenmişti. Askeri hareketin yapıldığı 27 Mayıs 1960 tarihinde, sabahın erken saatlerinde, henüz Milli Birlik Komitesi bile oluşturulmadan, anayasayı yapmak için davet edilen yedi kişilik (Sıddık Sami Onar, Ragıp Sarıca, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Naci Şensoy, Hüseyin Nail Kubalı, Tarık Zafer Tunaya ve İsmet Giritli) İstanbul Anayasa Komisyonu’nun en genç öğretim üyesi (doçenti) ve ölene kadar yaşamdaki tek üyesiydi. Daha sonra Barolar Birliği temsilcisi olarak, 1961 Anayasası’nı kabul eden Kurucu Meclise seçilmişti. Giritli, 1961 Anayasası’nın da kimi eksiklikleri olduğuna inanmakla birlikte, bu anayasayı ilk kez tüm kurumlarıyla “hukuk devleti” ve “sosyal devlet” ilkelerini getiren hukuksal bir belge olarak nitelerdi. Bilimin efendisi çalışmanın kölesi İKÜ’deki Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevi yanında fakültemizde İdare Hukuku dersleri okuturdu. Eğitimöğretim yılı içinde hemen hemen her ay, Atatürk ve Atatürkçülük üzerine bilimsel toplantılar düzenlerdi. Bu toplantılara öğrencilerin etkin olarak katılmasını sağlardı. Yaşamı boyunca Atatürk üzerine yapıtlar vermeye devam etti. Tüm siyasal ve sosyal olaylara Atatürk penceresinden bakmayı bize İsmet Hoca öğretmişti. Yazdığı yazılar ve gençlik örgütlerinde başkanlık yapmış olması nedeniyle, yaşamı boyunca altı kez, çeşitli siyasal partilere katılma önerisi almıştı. Bu önerilere sıcak bakmadı. Kendisini hep bir bilim adamı olarak görür ve yaşamını böyle bitirmek isterdi. Hoca bu konuda şöyle derdi: “... Konum, idare hukuku, anayasa hukuku ve siyaset bilimi olduğu için, esasen politikanın kurumsal yönü ile ilgiliyim ve siyasal literatür ile medyayı izliyorum... Yaşamda en büyük zevkim durmadan yeni şeyler öğrenmek ve bunları öğrencilerimle ve toplumla paylaşmaktır. Bu konuda, Balzac’ın şu sözünden esinleniyorum: “Bilimin efendisi olmak istersen, çalışmanın uşağı olacaksın...’’ İsmet Giritli’den çok şey öğrendik. İzlediği yol ve bilimsel anlayış bize hep yol gösterecek... Işıklar içinde yatsın... A [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle