14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Eylem Zamanıdır ... Güzel yurdumuzun geleceğini düşündüğümüzde, bir şeyler yapmak gerekmiyor mu? Ülkemizin yazgısını elinde bulunduran ve dört yılı aşkın bir süredir yönetimde olan AKP sorumludur bu görünümden. Ekonomik çıkmazları yaratan, dış borç açığını büyüten, dış politikamızı devlet gelenekleri dışına çıkaran, ülkemizi ABD ve AB’ye teslim eden AKP’dir. Niye Bu Aşağılık Duygusu? Günümüzde birçoklarımız iki karşıt tutum içinde. Ya kendimizi beğeniyoruz, herkesten üstün görüyoruz ya da başkalarının yanında kendimizi aşağılık duygusuna kaptırıyoruz! Bir denge sorunu mu? Dengesizlik sorunu mu? Bakıyorsun okumuş, yazmış, öğrenimler yapmış, bilim adamı, yazar, gazeteci, öğretim üyesi bir kişi “Biz adam olmayız, olamayız” diye dövünüyor! Bir öteki ise “Bizden yükseği, bizden üstünü yok” diye böbürleniyor! Böyle iki ters görüş karşılaştı mı, elbet bir anlaşma söz konusu olamaz. Bu denli karmaşık inanışlı bireylerin oluşturduğu bir toplumda da elbet dengeli bir düzeye ulaşılmaz... Bir zamanlar tutturmuşlar, bizi yabancı uzmanlar yönetsin, bakanlıklara dışardan danışman getirelim! Hatta daha ileri giden de olmuş, Türk ırkını ıslah etmeli, ne yapmalı, İskandinavya’dan erkek getirmeli demiş! Bir süredir özellikle aydın kesimde, daha açığı entel diye adlandırılan kişilerde Türk’e, Türklüğe, Türk tarihine, Türk kültürüne karşı bir horlama, bir küçültme tutumu var! Nerdeyse Türk doğduklarına pişmanlık!.. Varsa yoksa Avrupalı, Amerikalı gibi olmak, onlar gibi düşünmek, duymak, yaşamak!.. ??? “Küreselleştirme” dediler, dünya küçüldü, artık ulus diye bir şey kalmadı, ne demek ulusal, ne demek ulusalcılık! Milliyetçilik eşittir faşistlik, eşittir ilkellik, eşittir bilgisizlik deyip durdular! Buna verilecek tek ad, aşağılık duygusudur. Bu duyguyu yok etmek için nice yazar, nice gerçek bilimci, gerçek düşünür uğraştı, yok edemedi! En başta Atatürk’tü bu toplumdaki aşağılık duygusunu kökünden sildirmeye çalışan... “Ne mutlu Türk’üm diyene” gerçeğini yaşatmak isteyen... “Türk övün, çalış, güven” diyen, her konuşmasında “Türk çalışkandır, zekidir” diye duyarsız kafalara seslenen!.. Dink cinayetinden sonra iyice azdırdılar Türk’ü, Türklüğü horlama alışkanlıklarını!.. Her yerde, her gazetede bu eğilimdeki yazılara sık sık rastlıyorum. Bir utanç duyuyorum! Utanmak diye bir şey varsa, o da Türk olanın kendi Türklüğünden utanmasıdır. Aşağılık duygusunu zırh gibi kendine yapıştıranları bilmem nasıl kurtaracağız, Türklüklerini nasıl öğreteceğiz, bilmem. Yazımı sevgili dostum Prof. Dr. Erol Manisalı’nın “Ulusalcı Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı yazısından bir parça alarak bitirmek istiyorum: “Ulusalcılığa o kadar karşıyız ki, bizi Lozan’dan Sevr’e yavaş yavaş götürmeye çalıştıklarını bildiğimiz halde görmezlikten geliyoruz.” Erol ERTUĞRUL 2 006 yılının ikinci yarısında, ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde, yeni Ortadoğu anlatılırken bir de harita yayımlandı. Bu haritada Türkiye bölünmüş gösteriliyordu. Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den parçalar alan, kuzey sınırları, Karadeniz Bölgemize dayanan sözde bir Kürdistan yaratılmıştı. Bu harita, ilk kez resmi bir organ tarafından dile getiriliyordu. Demokratik kitle örgütleri ve ulusumuz adına hareket eden kurumlar, bu haritaya, bu yazıda verilen bilgilere karşı çıktılar. Tepkilerini dile getirdiler. Ancak, yetkililerden, özellikle Başbakan’dan hiçbir tepki gelmedi. Ülkemizi yöneten AKP iktidarı, bu bilgiye ve bu haritaya, bildiğimiz pişkinliğiyle fazla önem vermedi. Daha sonra, İtalya’da yapılan bir NATO toplantısında, ABD subayları aynı haritayı toplantının yapıldığı salona astılar. Bu tabloya Türk subayları karşı çıktılar ve toplantıyı terk ettiler. Türk hükümetinden yine inandırıcı bir karşı çıkış, bir tepki gelmedi. Aslında ortada yeni bir söylem, şaşırtıcı bir durum yoktu; ABD, uzunca bir zamandan bu yana, Büyük Ortadoğu Projesi adı altında bir projeyi dayatıyordu . Ülkemizi yönetenlerden, bizi parçalayacak bu projeye karşı ses çıkmıyordu. Tepki göstermek bir yana, ABD Dışişleri Bakanı’nın ülkemize yaptığı bir gezide, Dışişleri Bakanımız Bay Gül, “ABD ile BOP konusunda tam bir görüş birliği içindeyiz” diyordu. 2007 yılının ilk günlerinde, AB adına, ülkemize gönderilen ve Tarım Bakanlığı’nın bilgisine sunulan tarım konulu bir belgede, ülkemizin bölgeleri sayılmış, Karadeniz Bölgesi, Ege Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi gibi bölgeler belirtilirken Güneydoğu Anadolu Bölgemiz yerine “Kürdistan” yazılmıştı. Oysa, Kürdistan diye bir bölge hiç olmadı. Ne Osmanlı Devleti döneminde, ne daha önce ve ne de daha sonra resmen bu ad ile anılan bir bölge hiç olmadı. Böyle olduğu halde, özenle ve sürekli olarak, hem ABD tarafından hem de AB tarafından böyle denilmesi, belli ki Batı’nın Lozan’ı içine sindiremediğinin, Sevr’i hortlatmaya çalıştığının açık bir kanıtıydı . AKP yönetiminden bu konuda yine inandırıcı bir tepki gelmedi. Konu Dışişleri Bakanlığı’na iletildiğinde, “AB yetkililerine sorulduğu, bu değerlendirmenin AB’nin resmi görüşü olmadığı, bu belgeyi hazırlayan görevlinin özel görüşü olduğu” biçiminde kargaları bile güldürecek bir açıklama yapıldı. MİT’in sesi... Aynı günlerde ulusal haber alma örgütümüz MİT adına çok önemli bir açıklama kamuoyuna duyuruldu. Açıklamada dünyadaki son gelişmeler sayılıyor, ulus devletin tehlike altında olduğu vurgulanıyor ve “Türkiye’nin, kendisini hiçbir zaman olayların oluşuna bırakma ya da bekle gör, tavır al, taktiği ile sınırlama lüksüne sahip olmadığı” belirtiliyordu. Açıklamanın sonraki bölümlerinde ise “Jeopolitik ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye, üç ayağa sahip olmalıdır; güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika, caydırıcı bir askeri yapılanma” deniliyordu. Ulusumuza ve kamuoyuna bir uyarı niteliğinde olan ve gerçekleri yansıtan bu açıklama konusunda da yetkililerin hiç sesi çıkmadı. Türkiye’nin, dış ticaret açığının giderek büyüdüğü, dış borçların giderek arttığı, her çocuğun milyarlarca dolarlık borçla doğduğu, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, orta sınıfın, çaresizlikten, kredi kartı batağına saplanıp icralık olduğu bir dönemde ekonomimizin durumu içler acısıdır. Ekonomimizi dış güçler, IMF ve Dünya Bankası yönetmektedir. Dış politikamız ise tam anlamı ile evlere şenliktir. Kıbrıs politikamız bir yaz boz tahtasına dönmüştür. Önemli kararlar, çoğu kez TBMM’nin, Cumhurbaşkanı’nın TSK’nin, zaman zaman Dışişleri diplomatlarının bile bilgisi dışında oluşmaktadır. Dış politikamız ABD güdümünde ve ABD çıkarları doğrultusundadır. Başbakan Bay Erdoğan, yaşamsal önemdeki konular için “Cumhurbaşkanına mı soracaktık!” diyor. MİT raporunda sözü edilen önemli ayaklardan yalnızca birisine sahibiz: “Caydırıcı bir askeri yapılanma.” Kuzey Irak’ta ABD eliyle kukla bir Kürt devleti kurulmuştur. Talabani gibi kaypak birisi, Irak Devlet Başkanlığı’na getirilmiştir. PKK, Irakta, ABD koruması altındadır. Süleymaniye kentinde askerlerimizin başına çuval geçirten Barzani için “Benim kahramanım” diyen ABD’li komutan Petraeus, ödüllendirilmiş, Irak’taki ABD askerlerinin başına atanmıştır. Tüm Kürt gruplar, ABD’nin Irak’taki başarısına bel bağlamışlardır. Geleceklerini, yayılmacı ve sömürgeci güçlerin başarısına bağlayanlar, tarihin hiçbir döneminde, uşak olmaktan kurtulamamışlardır. Güzel yurdumuzun geleceğini düşündüğümüzde, bir şeyler yapmak gerekmiyor mu? Ülkemizin yazgısını elinde bulunduran ve dört yılı aşkın bir süredir yönetimde olan AKP sorumludur bu görünümden. Ekonomik çıkmazları yaratan, dış borç açığını büyüten, dış politikamızı, devlet gelenekleri dışına çıkaran, ülkemizi ABD ve AB’ye teslim eden AKP’dir. AKP’nin en önemli kaygısı, İHL ve sıkmabaştır. AKP’nin en önemli amacı, ülkemizi dinselleştirmek ve ABD’nin istediği “Ilımlı İslam Devleti” yapmaktır. Ulusumuzun geleceği için, ulusal bütünlüğümüz için, laik, demokratik, aydınlık Cumhuriyetimiz için AKP’den kurtulmamız gerekmektedir. ABD ve AB’nin istemlerine evet diyenler, gelecek kuşaklara karşı sorumluluktan kurtulamayacaklardır. BAKIRKÖY 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NE BİLİRKİŞİ RAPORU DOSYA NO: 2006/2887 Talimat ALACAKLI: Özbey Kuyumculuk San. Tic. Ltd. Şti. VEKİLİ: Av. Mustafa KÖSTÜ BORÇLU: İsmail Metin İĞDELİ KONUSU: Gayrimenkulün Kıymet Takdiri Şişli l. İcra Müdürlüğü’nün 2004/5 Esas sayılı talimatı ile mülkiyeti borçluya ait Esenler İlçesi, İkitelli Kartaltepe mevkiinde kain, 1273 ada, 1 parsel sayılı, 13628.36 m2 miktarlı kat mülkiyetli taşınmazda, 1/160 arsa paylı 1T6A Blok, 4. Kat 20 No’lu meskenin tamamının satışa esas ve hazırlık olmak üzere halihazır durumunun tespiti ve bugünkü tarih itibarıyla mütehammil bulunduğu değerini saptamak üzere yukarıda yeri belirtilen taşınmaza gidildi. Taşınmaz üzerinde, yerinde gerekli incelemeler yapıldı. Gerekli ölçü ve notlar alındı, dosya içerisinde bulunan tapu kaydı, çap ve imar durumu yerine uygulandı. Söz konusu taşınmazın kıymetine müessir tüm faktörlerin göz önünde bulundurulması suretiyle tespit edilen ilgili hususlar ve elde edilen sonuçlar aşağıda arz edildi. 1TAPU KAYDI: Esenler Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından tanzim ve tasdik edilmiş olan 18.10.2006 tarih, 11106 yevmiye sayılı tapu kayıt örneğine göre; Esenler İlçesi, İkitelli Kartaltepe mevkii, 1273 ada, 1 parsel sayılı, 13628.36 m2 miktarlı kat mülkiyetli taşınmazda 1/160 arsa paylı 1T6A Blok 4. Kat 20 No’lu meskenin tamamının İsmail Metin İğdeli adına kayıtlı olduğu, kaydında bir adet ipotek ve dosya haczinin mevcut olduğu bildirilmiştir. 2İMAR DURUMU: Esenler Belediye Başkanlığı İmar Müdürlüğü Durum Bürosu’nun 02.11.2006 tarih ve 2006/2469 sayılı imar durumu yazısına göre Esenler Başakşehir Mahallesi, Eski: 536 ada, Yeni: 1273 ada, 1 parsel sayılı yer 19.08.2002 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli İkitelli Afetzede Yerleşim Alanı İmar Planı Tadilinde H=15.50 mt irtifalı atrık nizam, 5 kat konut sahasında kalmakta olup ön, yan ve arka bahçe mesafeleri: kroki şartlarında yapılanma koşullarını haiz olduğu bildirilmiştir. 3HUDUDU ve SAHASI: Söz konusu taşınmazın dosyası içerisinde mübrez tapu kaydı ve 1/1000 ölçekli çapı arazide belirgin sabit noktalardan istifade ile arz üzerine aplike edildiğinde anılan taşınmazın alanı, boyutları, bulunduğu semt ve mevki itibarıyla yerine aynen uygun olduğu tespit edilmiştir. 4TAŞINMAZIN HALİHAZIR DURUMU: Satışa konu taşınmaz; İstanbul, Esenler İlçesi, İkitelli Kartaltepe mevkii, Bayındırlık Bakanlığı İkitelli Kalıcı Deprem Konutları yerleşim alanında, kayden 1T6A Blok, mahallen: 6 Ada, 1. Blokta, 1/160 arsa paylı 4. Kat (20) No’lu meskenin tamamı niteliğindedir. Bodrum kat+Zemin kat+4 Normal kattan müteşekkil, BA.K. tarzda, blok nizamda, 2. Sınıf malzeme ve işçilik kalitesi ile inşa edilmiş, elektrik, sıhhi tesisat, doğalgaz tesisatı, asansör tertibatları ile yangın ve servis merdivenleri ikmal edilmiş, normal katlarında dörder daireli ana binanın 4. Normal katında, kuzey ve doğusu olmak üzere iki cephesi açık konumda yer alan 20 No’lu daire girişte antrehol üzerinde mutfak, salon, antrenin devamında koridor üzerinde üç yatak odası, banyo, WC ve balkon mahallerinden müteşekkil, 99 m2 mesahalıdır. Dairede ıslak hacim zeminleri seramik, salon ve oda zeminleri halı kaplı, duvarları sıvalı ve boyalı, mutfakta sabit tezgâh ile tezgâh üzerinde ahşap mutfak dolapları mevcut, banyoda ise klozet, lavabo, duş mahalli, sıhhi tesisat armatürleri ile tamamlayıcı aksesuvarları bulunmaktadır. Pencere doğramaları PVC ve ısıcamlı olup doğalgaz yakıtlı kombi kalorifer ısıtmalıdır. Satışa konu taşınmaz bulunduğu semt ve mevki itibarıyla alt ve üstyapısı tamamlanmış, her türlü belediye ve sosyal imkânlardan istifade edecek konumda, güvenlikli ve aktiviteli site dahilinde, civarın talep gören iskâna elverişli konut sahasında yer almakta olup ulaşım imkânları elverişlidir. NETİCE OLARAK Gayrimenkulün bulunduğu semt ve mevkii, imar durumu, yüzölçümü, ana artere olan mesafesi, belediye ve altyapı hizmetlerinden yararlanma durumu, binanın inşaatında kullanılan malzeme ve işçilik kalitesi, deprem sonrası emlak alım ve satım koşulları, mahallin rayiç bedelleri, değerine tesir edecek olumlu ve olumsuz tüm etkenler ile günün iktisadi koşulları da göz önüne alınarak Esenler İlçesi, İkitelli Kartaltepe mevkiinde kain, 1273 ada, 1 parsel sayılı, 13628.36 m2 miktarlı kat mülkiyetli taşınmazda 1/160 arsa paylı 1T6A Blok 4. Kat 20 No’lu meskenin tamamına 120.000.YTL kıymet takdir edilmiştir. Keyfiyet takdirlerinize arz olunur. 16.11.2006 FERİDUN ÇOLAK İNŞAAT MÜHENDİSİ (Basın: 4395) Hepimiz Yurttaşız! Sevgi ÖZEL H Hevesli ve istikrarlıysanız garanti benden... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, Londra’da Master Yapmış rant Dink’in öldürülmesi hepimizi üzdü. Onu sonsuzluğa emanet etmek için bir araya gelenlerin taşıdığı, “Hepimiz Ermeniyiz!” pankartları üzerine başlatılan tartışmalarda da her zamanki savrukluğu görüyoruz. Hiçbir özen yok. Keşke öfkemize yenilmesek, bilgiçlik taslamasak da Rakel Dink’in, “Katil kim olursa olsun, 17 ya da 27 yaşında, biliyorum ki o da bir zamanlar bebekti. Bir bebekten bir katil yaratmak sorgulanmadan hiçbir şey yapılamaz” sözlerini doğru algılayabilsek. Hiç kimse Dink’in ailesi, hiç kimse Mumcu’nun yakınları kadar üzülemez; bu cinayetlere üzülmemek de insanlıkla bağdaşmaz. Düşünceleri için öldürülenlere üzülmeyene; öldürülenleri solcu, sağcı, Ermeni, Türk, Kürt diye ayırana uygun sıfat bulmak gerçekten çok zor. Teröre çok can verdik; ama aydınların niçin öldürüldüğünü, katilleri, tetikçi kullananları, yeterince düşünmedik. Ölenlerin arkasından gözyaşı döktük; öte yandan adalet ve demokrasi isteyen, kalemiyle savaşım veren insanların başına böyle bir şey gelebilir gibi acımasız bir duyguyu da sanki içselleştirdik. “Onlar da o kadar korkusuz, solcu ya da sağcı olmasalardı” demeye getireni bile gördük. Şimdi Dink cinayetinin arkasından da dünkü yanılgıları göz ardı ederek ve yarın nelere yol açacağını düşünmeden rasgele konuşuyoruz; serseri bir sözün nereye rastlayacağını, hangi katilin elinde kurşuna dönüşerek kimin canını yakacağını hesap etmiyoruz. Gerçekten adalet ve demokrasi istiyorsak, düşünenlere sahip çıkıyorsak, elbette susmayacağız; ama gelişigüzel de konuşmayacağız. Düşünce denen kavramın, dilinin ucuna geleni söylemek olmadığını bilmek, erdemdir. Çokları, “Hepimiz Ermeniyiz!” sözünden kendince anlam çıkardı. 1950’den beri körüklenen, eğitimkültür siyasası durumuna getirilen, salt dine ve kökene dayalı milliyetçiliğin, ne denli tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini söyleyenlere kulak tıkadık. Evet, hepimiz Ermeni değiliz, hepimiz Türk değiliz; hepimiz sağcı ya da solcu, sarışın ya da esmer; zayıf ya da şişman değiliz. Hepimiz Türk’ün, Ermeninin, Rumun, Kürt’ün, Çerkezin, başka kökenden insanların bir arada yaşadığı bir ülkenin yurttaşlarıyız. “Ben Türküm, eşim Ermeni, komşum Kürt; gelinim Alevi, damadım Musevi” diyebilecek binlerce insan var. Uğur Mumcu da Hrant Dink de askerlik yaptı, vergi verdi; oy kullandı. Uğur Mumcu’nun deyişiyle “cehalet zırhına bürünmüş cahil politikacı”lar yüzünden, kökenimiz, inanç ve dünya görüşlerimiz öyle acımasızca politika malzemesi yapıldı ki, dolmuşta, “Yan apartmandakiler laikmiş yahu” diyeni, doğal bir şey söylüyormuş gibi onaylayana tanık oluyoruz. Ben Türküm, Hrant Dink Ermeniydi; ikimiz de Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıyız. Türkiye Cumhuriyeti eğitim, sağlık ve hak arama özgürlüğümüzle birlikte bedenimizi, yuvamızı da korumakla yükümlüdür. Bizler de yurtsever olmayı, birbirimizin köken, inanç, düşünce farklılıklarını, bizi birbirimizden kesin çizgilerle ayıran olumsuz özellikler gibi görmemeyi başarmalıyız. Çünkü hep birlikte ulusal sınırlar içinde barış içinde birlikte üreterek, birbirimizin kültürel değerlerini ortak ulusal değerler belleyip evrensel bilgiyle parlatarak çağdaş dünyada yerimizi almalıyız. İşte Mustafa Kemal’in işaret ettiği yurttaşlık bilinci buydu; bunu doğru algılayanların hiçbiri komşusunun kökenine, inancına takılmıyor. Takıntılı olanların kullandıkları dil, fildişi kulelere saklanıp sokaktan haberi olmayanların aymazlığı, yazık ki bir anda patlayıcıya dönüşüyor! Eğitimli, deneyimli bilinen ama “Türk olmaktan” utandığını yazanın, bize göre Ermeni ya da başka kökenden insanı hor görenlerden bir ayrımı olabilir mi? Uğur Mumcu Türk olduğu için mi öldürüldü? Hayır, Hrant Dink de Ermeni olduğu için değil; düşündüğünü açıkça söylediği için öldürüldü. Düşünenler niçin öldürülüyor? “Herkes düşüncesini özgürce söyleyebilmeli; amaaaa…” İşte bütün sorun, bu “amaaaa” da… Türk İslam sentezi devletin eğitimkültür siyasası yapılırken suskun kalanların, “aydınlanma”dan başka amacı olmayan Türk Devrimiyle hesaplaşmayı “ilericilik, solculuk ya da sağcılık” sananların ülkeyi taşıdığı nokta, Hrant Dink cinayetiyle bir kez daha açığa çıkmıştır. Herkese ağzıyla kulağı arasında sağlam, sağlıklı bir köprü kurmasını öneririz. Biz, “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganını, “acımasızca öldürülen aydınlarla aynıyız, düşünceye ve düşünenlere sahip çıkıyoruz” diye anladık; böyle de anlamalıyız; çünkü bir pankartla insanın köken ve inancının değişeceğini sanmak ve yaygara yapmak aptallıktır. Derin bir acının, bütün toplumu kaynaştırması eleştirilecek değil, övünülecek bir şeydir; demek ki insan yanımız tümden aşınmamış. Keşke cenazenin düzenleyicileri, binlerce pankarta bu ülkenin kültürel zenginliği olan farklılıklarımızı da yansıtsa ve ortasına kocaman, “Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız!” diyen bir haykırışı yerleştirebilselerdi. Biliyoruz ki bunun engeli, acı ve üzüntüdür. Acısını, üzüntüsünü içtenlikli yaşayamamanın, nedenlerini doğru algılayamamanın dile vuran çarpıklığını da günlerdir kaygıyla, acıyla izliyoruz. Güldal Mumcu’nun “bu olayların bütün uzantılarıyla açığa çıkarılması” isteğinin, bütün toplumda yankı bulmasını diliyoruz. Rakel Dink’in, “bir bebekten bir katil yaratmak” sözünü yeniden yeniden ve çok iyi düşünmemizi öneriyoruz. AKP İktidarı Sayesinde... Aydın OLGUN AraştırmacıYazar enelkurmay Başkanlığı’nın ve Sayın Rauf Denktaş’ın yıllardan bu yana yaptıkları sayısız uyarılara rağmen Rumlar Kıbrıs’ın tüm kaynaklarına el koyma konusunda bir adım daha attılar. Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz çıkarma konusunda meclislerinden geçirdikleri hukuk dışı bir yasa ve Lübnan ve Mısır ile yaptıkları anlaşmalarla işi resmiyete döktüler. Aslında Rumlar, adada tek bir egemen devlet olduğu, onun da Rum devleti olduğu iddiasıyla konuyu zaman zaman gündeme getirmişlerdir. Rum yönetimi 2001 yılında bölgeye Norveç bandıralı bir araştırma gemisi yollayarak ön araştırmalara başlamak istemişlerse de Türkiye’nin tepkisi ve bölgeye savaş gemileri göndermesi üzerine girişimlerinden bir sonuç alamamışlardır. ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık Acıbadem/İstanbul 0 536 225 07 80 G İSTANBUL 1. İFLAS DARESİ İSTANBUL 1. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜNDEN EK SIRA CETVELİ İLANI Kod: 34 484 DOSYA NO: 2001/21 Müflisin adı, soyadı ve adresi: TAHSİN TOKGÖZ Sular İdaresi Girne caddesi Ormancı İş Merkezi, No: 14 Kat: 3 Kağıthane/İSTANBUL Müflis masasında, sıra cetvelinin ilanından sonra geç kayıt yaptıran, 17 numarada kayıtlı alacakla ilgili olarak tahkik ve tetkik işlemleri bitirilmiş ve İcra ve İflâs Kanununun 206 ve 207’nci maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelemeye hazırdır. Alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların (15) gün içinde iflâsa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinde, dava yoluyla ileri sürülebileceği; yalnız sıraya ilişkin itirazların ise (7) gün içinde şikâyet yoluyla icra mahkemesinde ileri sürülebileceği İ.İ.K.’nun l66, 232, 234. ve 235. Maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 29.01.2007 (Basın: 4444) Son gelişmeler karşısında KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat Rum oldubittisinin kabul edilemeyeceğini, bu durumun “sıcak gelişmelere” yol açacağını bildirmiştir. Ancak köprü konusunda Türk askerine ters düşen M. Ali Bey’in bu çıkışına Rumların aldırmadıkları bir gerçektir. Bu durum üzerine devreye, gelişmeleri layıkıyla takip etmeyen Türkiye Dışişleri Bakanlığı girmiş ve Rumların bu oldubittilerinin kabul edilemeyeceğini bildirerek KKTC’yi kale almadan Rumlarla anlaşmalar imzalayan Mısır ve Lübnan’a sert uyarı notaları vermiştir. Bu arada Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Rolandis Doğu Akdeniz’deki petrolde Kıbrıs Türklerinin de hakkı olduğunu bildirmiştir. Rolandis’in bu tutumunun her zaman olduğu gibi vakit kazanmayı amaçlayan bir oyalama taktiği olduğu açıktır. Öte yandan kuşkusuz Rumların AB üyesi olmalarının verdiği güçle bu denli pervasız davrandıkları açıktır. Bunun yanı sıra AKP’nin önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimler ve Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı düşünceleri nedeniyle AB’den destek beklediği de bilinen bir gerçektir. Rum yönetimi her zaman olduğu gibi, bu gelişmeleri ve özellikle Hrant Dink’in katli dolayısıyla Türkiye’de oluşan tartışmalı havayı dikkate almış ve petrol konusundaki kozunu oynamıştır. Görünen odur ki gelişmeler biriki usulü nota ile çözümlenemeyecek kadar karmaşıktır ve Başbakan Erdoğan’ın başını fazlasıyla ağrıtacağa benzemektedir. Başbakan’ın “Rumlara bir karış toprak verilemez” sözleri hâlâ kulaklardadır. Rumların Doğu Akdeniz’de petrol çıkarma çabaları ve bu arada Kıbrıs’ın kıta sahanlığının kendilerine ait olduğu yolundaki iddiaları da adanın coğrafi olarak Türkiye’nin denizdeki bir uzantısı olması yönünden zayıf kalmakta, üstelik Caracas’ta yapılan deniz hukuku toplantılarında kıta sahanlıklarının açık bir çözüme kovuşturulmaması Rum iddialarını kökünden sarsmaktadır. Bu konuda uluslararası hukuk Türkiye’nin yanındadır. Önümüzdeki günlerde konuyla ilgili olarak Türkiye’nin yoğun bir diplomatik faaliyete girişmesinin gereği açıktır. Bu kez sorun belgeye biriki savaş gemisi göndermekle çüzümlenemeyecek kadar komplikedir. Türk Dışişleri Bakanlığı işi çok sıkı şekilde takip etmeli ve geçmişte yaptığı hataları gidermelidir. Umarız bu kez de M. Ali Talat’ın insafına bırakılmaz! “Sorun KKTC’yi ilgilendirir” denilmez. Türkiye’yi bu kez çok zorlu yeni bir mücadelenin beklediği açıktır. Dileriz, AKP iktidarının bu tarihi ihmalinin diyetini Türkiye ödemesin. İMZA GÜNÜ “kendi kendine konuşmaktır aşk” CEZMİ ERSÖZ Tarih: 2 Şubat Cuma günü Saat: 16.00 Yer: kitap+evi Hamam Sk. No: 12 Bebek CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle