24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 ARALIK 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 MHP’Lİ ŞANDIR: Federasyon anayasası AKP anayasası, tarım sektörünü uluslararası sermayenin genel yönlendirmesi altında, federal koşullarda yerel siyasetin ve sermayenin emrine veriyor iraat Mühendisleri Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Gökhan Günaydın, AKP’nin hazırlattığı anayasanın tarım sektörünü uluslararası sermayenin genel yönlendirmesi altında, federal koşullarda yerel siyasetin ve sermayenin emrine verdiğini dile getirdi. Günaydın, taslakta tarımın, doğal varlıkların ve çevrenin korunarak geliştirilmesi, tarım üreticilerinin diğer sosyal sınıflarla yakın yaşam düzeyine ulaştırılması yolundaki çabaları devlet görevi olarak sayan hükümlere yer verilmediğine dikkat çekti. 1921 Anayasası ile izleyen anayasalar arasında, tarımın yönetimi alanında temel bir farklılık ortaya çıktığını anımsatan Günaydın, “1921 Anayasası tarım işlerini Vilayet Şuralarının yetkilerine terk edip bu alanda hiçbir özel düzenleme getirmezken, ‘Kuruluş felsefesini sulandırmak istiyorlar’ M Z 1924 1961 ve 1982 anayasaları idarenin bütünlüğü esası içinde tarım işlerinin yönetiminde Tarım Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatını yetkilendirmekte ve ilgili alanda anayasal düzenlemeler oluşturulmaktadır” dedi ve şöyle konuştu: “1924 Anayasası’nın tarım ile ilgili özel hükmü 74’üncü maddenin ikinci paragrafındaki dolaylı hükümden (Çiftçiyi toprak sahibi kılmak ve ormanları devletleştirmek için alınacak toprak ve ormanların kamulaştırma karşılığı ve bu karşılıkların ödenişi özel kanunla gösterilir) ibaretken, 1961 ve 1982 anayasalarında toprak mülkiyeti, doğal kaynakların korunarak geliştirilmesi, küçük üreticilerin ve orman köylülerinin korunması, kooperatifçiliğin desteklenmesi, çevre hakkının güvence altına alınması gibi kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır.” Günaydın, 1921 Anayasası ile diğer anayasalar arasındaki iki farklı yaklaşımın, AKP’nin 59. Hükümet döneminde yaptığı ve birini tamamlayıp diğerini sonuçlandıramadığı iki girişim ile birlikte değerlendirildiğinde büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, şunları söyledi: “Bunlardan ilki, ‘Kamu Yönetimi Temel Yasası’ kapsamında, içlerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın da bulunduğu birçok bakanlığın taşra teşkilatının kaldırılarak il özel idarelerine devredilmesi ve bakanlıkların merkezde küçük yönetim ofisleri şekline daraltılması projesidir. AKP, devlet düzenini ademi merkezi esaslara dönüştüren ve federalizmin kapısını açan bu girişiminden, yoğun kamuoyu tepkileri sonrasında vazgeçmek zorunda kalmıştır. İkinci ve başarılan girişim ise Devlet Bakanlığı’na bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılması ve teşkilatın İstanbul ve Kocaeli’nde büyükşehir belediyelerine, diğer illerde ise il özel idarelerine devredilmesi işidir. Görülüyor ki AKP anayasa taslağında tarım, küçük üreticilik, doğal varlıklar vb. konularında hiçbir düzenlemenin getirilmemiş olması, sıradan bir eksiklik değildir. Asıl amaçlanan, AKP anayasası hükümleri ve onu tamamlayacak düzenlemeler ile tarım ve birer üretim faktörü niteliğine indirgenmiş tarım toprağı, su gibi doğal varlıkların ve köylülerin yönetiminin uluslararası sermayenin genel yönlendirmesi altında, federal koşullarda yerel siyasetin ve sermayenin emrine ayrılmasıdır.” Erdost: Sıra federal devlet ve dindar cumhuriyet anayasasında T ürkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Muzaffer İlhan Erdost, ABD ile “stratejik işbirliği”ne prangalanmış Türkiye Cumhuriyeti’nin her gün yeni bir kurumunun çökertilerek yok edildiğini belirterek “Sıra federal devlet ve dindar cumhuriyete anayasa oluşturmaya geldi” dedi. Federasyonun Türkiye açısından farklı anlamları olduğunu belirten Muzaffer İlhan Erdost, bu anlamları şöyle özetledi: “Bunlardan biri, Türkiye ile sınırlı federasyondur. Ulusdevletin çözüştürülerek federal bir yapıya dönüştürülmesi amaçlanmakta, bir bakıma Sevr haritasının, yeniden, ama aşamalı olarak gerçekleştirilmesinin yolu açılmak istenmektedir. İkincisi, Türkiye’nin içerisinde yar alacağı bölgesel ölçekte federal yapılanmadır. Üçüncüsü, Türkiye’yi de içersine alan, Bosna’dan Basra Körfezi’ne değin, ABD’nin, Müslüman ulusların resmi olmayan birliğinin liderliğini üstleneceği, ‘Üçüncü Amerikan İmparatorluğu’ adıyla anılan İslami birliktir. f ederasyonun Türkiye açısından farklı anlamları olduğunu belirten TİHAK Başkanı İlhan Erdost, “Bunlardan biri, Türkiye ile sınırlı federasyondur. İkincisi, Türkiye’nin içerisinde yar alacağı bölgesel ölçekte federal yapılanmadır. Üçüncüsü, Türkiye’yi de içersine alan, Bosna’dan Basra Körfezi’ne değin, ABD’nin, Müslüman ulusların resmi olmayan birliğinin liderliğini üstleneceği, ‘Üçüncü Amerikan İmparatorluğu’ adıyla anılan İslami birliktir” dedi. hiçbir zaman oturmamış olan İtalyanlar, Fransızlar, İngilizler arasında ayrıca paylaşılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması önlenmek istenecekti. Bugün de Sevr’i ister bir bütün olarak, ister parçalı olarak gündeme getirenlerin, şu ya da bu etnik/dinsel topluluğa devlet olmak olanağı sağlamayı değil, ulusdevlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni çökertmeyi amaçladıklarını bilmek gerekir. Sevr Antlaşması, imparatorluğun doğusundaki kapitalizmöncesi doğal ve geleneksel özelliklerini aşamamış toplulukların ‘kimlik hakları’nı kurtarmak ve korumak için değil, imparatorluğun ana gövdesini oluşturan coğrafyayı da paylaşmak için yapılmış bir anlaşma olduğu, yani bu antlaşmada sömür Dördüncüsü, Müslüman, yani dinsel kimlik üzerine oluşturulan federal birlikten farklı, Türk, yani etnik kimlik üzerine kurgulanan 225 milyonluk büyük Türk federasyonudur. ” Erdost, yeniSevr modellerine federasyon önerileri açısından bakıldığında şöyle bir tablonun ortaya çıktığını bildirdi: “Sevr Antlaşması, antlaşmanın imzalandığı tarihle ya da imzalandığı tarihlere öngelen dönemlerde bu topraklarda yaşamakta olan toplulukların, kavimlerin, bağımsız devletler haline getirilmesi amacıyla, salt bu amaçla hazırlanmış bir antlaşma değildir. Çünkü Sevr Antlaşması’yla aynı gün yürürlüğe girmesi kararlaştırılan ‘Üçlü Anlaşma’ ile, bu topraklar, bu topraklarda geci ve emperyalist paylaşımın belirleyici olduğu da gözardı edilmemek gerekir. Sevr, bu özelliğiyle kavranılmadığı için, içerde, bugün de Sevr’i, Sevr’deki ‘Kürdistan’ı kurmak amacıyla savunanlar, Sevr’in başlangıçta, Kürdistan kurmayı değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni (ulusdevleti) kurdurmamayı amaçladığını göremiyorlar ve dolayısıyla, bugün, dışardan, Sevr’deki Kürdistan’ın kurulmasını isteyenlerin amaçlarının Kürdistan’ı kurmak değil, Sevr’i bir bütün olarak yaşama geçirmek ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bitirmek olduğunu anlamaya yanaşmıyorlar.” Türkiye üzerine kurgulanan senaryoların üç aşaması ve üç nedeni olduğunu değinen Erdost, şunları söyledi: “Biri, Sovyetler’in emperyal genleşmesine (genişlemesine) duvar oluşturmak; ikincisi, Sovyetler’in çökertilmesinin üssü olarak Türkiye’nin kullanılması; üçüncüsü, küresel egemenliğin şablonunda Türkiye’yi lime lime doğramak. Türkiye üzerine kurgulanan federasyon senaryoları bu üçüncü dönemle örtüşüyor. HP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, yeni bir anayasayı kurucuların yapabileceğini, AKP’nin ise karakter itibarıyla kurulmuş bir iktidar olduğunu söyledi. Yeni bir anayasa yapılırken Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların ilkelerine, kuruluş felsefesine, temel değerlere bağlı kalınması gerektiğini kaydeden Şandır, vatandaşlık tanımı, Kürtçe eğitim gibi yollarla cumhuriyetin kuruluş felsefesinin sulandırılmak istendiğini vurguladı. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, yeni anayasa yapmanın özel bir hukuk alanı olduğunu, anayasaların ancak kurucu meclisler tarafından yapılabileceğini belirtti. TBMM’de 550 milletvekili bile olsa bir partinin yeni bir anayasa yapma yetkisinin olmadığını kaydeden Şandır, “Bugün toplumun yüzde 47’sinin bu yüzde 57’si de olabilirdi oyunu alarak seçilmiş bir iktidar bulunmaktadır. Bu iktidar daha önce yeni bir anayasa sözü vermiş olabilir. Ama bu iktidarın karakteri kurulmuş bir iktidardır, kurucu iktidar değildir. Anayasayı büyük oranda değiştirmek yetkisi, bu kurulmuş iktidarda olmaz. ‘Var’ denildiği takdirde hukuki meşruiyet noktasında yeni bir tartışma alanı çıkar” dedi. 21. yasama döneminde anayasanın 34 maddesinin değiştirildiğini, ancak bunun oybirliği ilkesiyle uzlaşma komisyonunda yapıldığını anlatan Şandır, şu görüşleri dile getirdi: “Eğer 1982 Anayasasını değiştirmek noktasında bir zaruret hasıl olursa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucularının ilkelerine, kuruluş felsefesine, kuruluştaki temel tanımlarına, kuruluştaki uluslararası düzlemde kabul edilmiş hukuka, Lozan Barış Anlaşması’na, devlet geleneğine birebir uyulması gerekir. Bunları değiştirmeye kimsenin hakkı olamaz. Bunlara uyulmadığı takdirde milli mutabakat belgesi olması, geçerliliği olma özelliği ortadan kalkar.” Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin tek devlet, tek dil ve tek millet anlayışına dayandığını, Kürtçe eğitim, resmi dil ve vatandaşlık tanımı gibi konulurla bu felsefenin sulandırılmak istendiğini vurgulayan Şandır, “Buna izin verilemez. Bir devletin resmi dili olur. Bu toplum içinde farklı dillerin kullanılmasına engel değildir. Ancak resmi dil dışında bir dili toplum dili haline getirmeye çalışmak bölücülüktür” diye konuştu. Toplumların adının olması gerektiğini kaydeden Şandır, “Bizim toplumumuzun adı Türk milletidir, bunu sulandırmaya çalışıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti kurucularının hukukunu korumak zorundayız. Bunu milletin iradesidir diyerek değiştirmeye 70 milyonun gücü de yetmemelidir” dedi. Erdost: Türkiye üzerine 3 senaryo var. BİTTİ KARABURUN SULH HUKUK MAHKEMESİ İZALEYİ ŞÜYU SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN BİLİRKİŞİ RAPOR İLANI KEMER/ANTALYA SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN DOSYA NO: 2007/6 SATIŞ İLANEN TEBLİĞ OLACAK KİŞİ: Mehmet Emin oğlu Niyazi (tapuda soyadı olmayıp sadece adı yazılıdır) Davacı Sevinç Tan Vek. Av. Işın Bozkurt tarafından, Niyazi (Mehmet Emin oğlu) aleyhine açılan ortaklığın giderilmesi davası sonunda Karaburun Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 28.06.2007 tarih ve 2007/3 esas, 2007/115 karar sayılı kesinleşmiş ilamı ile üzerindeki muhdesatlar, hak ve yükümlülükleri ile birlikte açık artırma yolu ile satışına karar verilen ve satış memurluğunca satışa çıkarılan İzmir ili Karaburun ilçesi Çatalkaya köyü Kızılcayer mevkii 491 parselde kayıtlı bulunan 4438,00 yüzölçümlü zeytin ağaçlı tarla niteliğindeki taşınmazın, satış memurluğu tarafından halihazır durumu tespit edilmiş ve muhtesatları ile birlikte değerlendirilmesi yapılmış olmakla; Muhtesatlar (zeytin ağaçları) değeri 1.910,00 YTL Arazi değeri 65.000,00 YTL + Olmak üzere TOPLAM 66.910,00 YTL’dir. Adres araştırmaları yapılmasına rağmen tebliğ adresi bulunamayan davalı Mehmet Emin oğlu Niyazi ve 7201 sayılı yasanın 28 ve müteakip maddeleri gereğince ilanından itibaren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. 04.12.2007 Basın: 66696 Sayı: 2006/215 Davacı Güven Sigorta T.A.Ş; vekili tarafından davalılar Veli Kara ve Kemal Ali Ünder aleyhine Kemer Sulh Hukuk Mahkemesinde 17/10/2006 tarihinde 2006/215 Esas numarası ile Tazminat davası açılmıştır. Davalı Kemal Ali Ünder’in adresine davetiye tebliğ edilememiş ve adresi bulunamadığından ilan yolu ile dava duruşma gününün tebliğine karar verilmiş olup duruşma günü olan 06/06/2008 saat 09.00’da duruşmanın yapılacağı Kemer Adliye’sine bizzat gelmeniz veya vekil göndermeniz, muayyen günde ibraz etmek istediğiniz vesikaları göndermeniz ve her halde mahkemede bulundurmanız, gelmediğiniz takdirde yokluğunuzda yargılamaya devam edileceği ve karar verileceği HMUK 509 510 maddeleri uyarınca İLANEN tebliğ olunur. 04/12/2007 Basın: 66936 CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle