24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2007 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI Y Y Y Y B B B B Y 10 9 10 6 11 10 10 11 8 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y B B B Y B 9 9 10 9 9 7 4 3 18 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B Y Y Y Y Y Y Y 18 18 8 12 9 9 3 7 0 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurt geneli parçalı çok bulutlu, Marmara, Doğu Akdeniz’in doğusu, İç Anadolu’nun doğusu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu yağışlı geçecek. Yağışlar, kıyılar ile Güneydoğu Anadolu’da yağmur ve sağanak, yağış alan diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Hava sıcaklığı, Trakya ile yurdun iç ve doğu bölgelerinde 46 derece azalacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo B 5 Helsinki B 0 Stockholm B 0 Londra Y 6 Amsterdam Y 2 Brüksel Y 1 Paris B 3 Bonn PB 5 Münih PB 1 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih B Y PB Y Y Y PB Y B 3 2 11 0 1 1 10 9 1 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı B 2 PB 13 B 11 PB 6 B 10 Y 3 B 11 Y 21 Y 11 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada YÖK’ün yeni başkanı Y.Z.Ö. (Yusuf Ziya Özcan) “oldukça demokrat bir adam”!.. Y.Z.Ö. koltuğuna oturmasının üzerinden bir hafta geçti geçmedi; türbanlı hükümete, türbanlı Çankaya’ya ne denli yaraşır bir kimlik sahibi olduğunu kanıtlayan açıklamalar yaptı. Bir insanın içindeki cevheri bu denli kısa sürede ve üniversitelere yaraşmayan biçimsellik içinde açığa vurmasına Batı demokrasilerinde rastlanmayabilinir. Hatta demokrasinin, güncel yaşamın doğal akışı içinde sözcük olarak sık sık kullanılmadığı o ülkelerde oldukça demokrat olanların, değil üniversitelerin başına gelmesi, üniversitede kürsü sahibi olması da olanaksızdır. Gelgelelim burası Türkiye, türbanlı iktidar işbaşında ve: Bu iktidar sayesinde oldukça sıcak yemeye, oldukça tatlı meyve almaya, oldukça sıcakta veya oldukça soğukta yaşamaya, oldukça eğitim görmeye, oldukça türbanlılarla birlikte olmaya, kısacası yarım yamalak, yüzde elli oranında oldukça adam gibi yaşamaya alıştırılıyor toplum. Nihayet demokrasiyi de ikiye böldük: Yarım ölçekte oldukça adam olanlarla, yarısı adam olanların yarattığı garip bir demokrasi anlayışı geliştirdik! ??? Kendine yaraşır nadide kumaşları bulmakta bu iktidar çok mahir. Yeni YÖK Başkanı; pek çoğu gerçek birer demokrat, laik, sosyal, hukuk devletine yürekten bağlı olan rektörlere.. türbanla ilgili “yasaların kendiliğinden ortadan kalkacağını”, daha doğrusu kaldırmalarını beyan buyurdu. Rektörlere, Anayasa Mahkemesi, devlet olarak uymaya ve uygulamakta zorunlu olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararlarını.. paçavra gibi bir kenara atmalarını salık verdi. YÖK Başkanı’na göre iç ve dış yargının kararlarına oldukça demokrasilerde uymamak genel bir kural! Üniversite camiası böylece ilk dersini almış oldu: ??? Y.Z.Ö.’ye göre türban yasağı kalktı mı, üniversitelere huzur ve barış gelecek! Fakat oldukça demokrat YÖK Başkanı, TBMM Başkanı ile yaptığı görüşmede, Çankaya’daki AKP’li ile RTE’nin kendisine söylediklerini açıklayıverdi. Bu görüşmelerde kendisine “Aman hocam, konuşmalarına dikkat et! Yoksa ipimizi çekerler” demişler. Kapalı kapılar arkasındaki “uyarıyı” açığa vurarak Y.Z.Ö. acaba kimin ipini çekmek istedi? ??? Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın türbanlı kafaların egemen olduğu bir ülkede yaşamak istemediğini söylemesine, AKP Genel Merkezi’nde duyulan ses, Bay D.M.M. Fırat’ın oldukça demokrat davudi sesi; bu gibi düşünenlerin ülkeden gitmelerine üzüldüğünü söyleyemeyeceğini açıklayarak sanata, bir ülkeyi yücelten değerlere türbanlı bir iktidarın hangi gözle baktığını kanıtlıyor. Bu koşullarda Y.Z.Ö.’nün üniversitelere oldukça demokrasi getirmesini doğal karşılamak gerekmiyor mu? Tencere yuvarlandı, kapağını buldu. ‘Ortaçağ karanlığına karşıyım’ Sanatçı Fazıl Say ‘Günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz’ dedi İstanbul Haber Servisi Dünyaca tanınan piyanist, besteci Fazıl Say, Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung gazetesinde yer alan ve İslamcı uygulamalardan rahatsızlığını dile getirdiği röportaja ve ardından basında yer alan haberlere ilişkin olarak dün yazılı açıklama yaptı. Say açıklamasında, bütün aydınlar gibi kendisinin de kaygılı olduğunu belirterek “Eğer; günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz” ifadelerine yer verdi. Açıklamasına “Türkiye’nin ortaçağ karanlığına kaymasına karşıyım. Çünkü; ben, çağdaş uygarlık düzeyini amaçlayan bir kültürün insanıyım” diye başlayan Say, besteci ve piyanist yönüyle Avrupa müzik kültürünü temsil etmesine karşın Anadolu halk kültürü kökeninden hiç kopmadığının herkes tarafından bilindiğinin altını çizdi. Fazıl Say, Avrupa Birliği’nin “Kültürler Arası Diyalog” yılında kendisini “Elçi” unvanıyla görevlendirmesinin temelinde de bütün eserlerinin halk kültürüyle yoğrulmasının yattığını kaydetti. dedi. Türkiye’nin bugün on bin müzik öğretmeni açığı bulunduğu halde, lisans öğrenimini tamamlayan genç müzikçilerin öğretmen olmasını önlemek için engeller icat edildiğini savunan Say, “Bunlar basının ve halkın gözünden kaçmış olabilir, ama müzik benim mesleğim, benim gözümden kaçmadı” diye devam etti. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Metin Altıok Ağıtı’na sansür “Bütün bunlara karşılık, bu iktidar, bana ve müzik sanatına şimdiye kadar dostça davranmadı” diyen sanatçı, “Metin Altıok Ağıtı adlı oratoryom dolayısıyla, iktidarın ilk kültür bakanı çeşitli yöntemler kullanarak eserin sansür edilmesini sağladı. Bu olayı hiç unutamıyorum” ifadeleriyle rahatsızlığını dile getirdi. Müzik sanatının küçümsendiğini savunarak “Milli Eğitim Bakanlığı’nın önceki yıl okullarda müzik ve resim derslerinin kaldırılması girişimini” örnek gösteren Say, “Bizim milli eğitim sistemimizden sanat eğitimi dışlanamaz” ‘Gelecek kuşaklar için kaygılıyız’ “Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir” özdeyişini anımsatan Say; “Sanatçı, ‘karanlığın tehlikesini ilk hissedendir’ anlamında da düşünebiliriz. Ortaçağ karanlığı, bütün aydınlarımız gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer; günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz” vurgusunda bulundu. SAY’IN AÇIKLAMALARI MEB’den sert ifadeler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sanatçı Fazıl Say’ın iktidarın müzik ve resim derslerini kaldırmaya yönelik “girişimleri” bulunduğu yönündeki açıklamalarını, sert ifadelerle yanıtladı. MEB’den yapılan açıklamada, “Say’ın açıklamalarının son derece mesnetsiz ve afaki olduğu’’ ileri sürülürken, 5 yıl içerisinde müzik ve resim derslerinin kaldırılmasına yönelik girişimde bulunulmadığı belirtildi. Say’ın açıklamalarının “Milli Eğitim Bakanlığı’nı zan altında bıraktığı’’ belirtilen açılamada, “Bu iddialarıyla Say’ın eğitim dünyasından ne kadar kopuk ve uzak olduğu anlaşılmaktadır’’ifadesine yer verildi. Açıklamada, geçen 5 yıl içerisinde atanan öğretmenler arasında müzik öğretmenlerinin sayısında “geçmiş yıllara oranla ciddi artış sağlandığı” belirtildi. Anakent Koleji’nin anaokulu öğrencileri yaptıkları ürünleri satarak projeye destek oldu. MEB’in birçok girişimi var MEB, müzik derslerinin kaldırılması yönünde son 5 yılda herhangi bir düzenleme yapılmadığını iddia etmesine karşın, Talim ve Terbiye Kurulu’nun 20052006 eğitim ve öğretim yılında ilköğretim okullarında okutulan müzik, resim ve beden eğitimi derslerinin seçmeli dersler haline getirilmesi yönünde yaptığı çalışmalar bulunuyor. Söz konusu girişimin müzik eğitimcilerinin tepkisini çekmesi üzerine geri adım atan kurul, “14.07.2005 tarih ve 193 sayılı kararı”nda ise liselerde müzik derslerinin ders saatlerinin azaltılması ve seçmeli hale getirilmesinin önünü açan bir başka düzenlemeye imza atmıştı. Müzik dersini seçmeli ders haline getiren bu karar kapsamında liselerin 9. sınıflarına seçmeli dersler için saat ayrılmamış ve müzik derslerinin liselerden fiilen kalkmasının önü açılmıştı. Kardelenlere can verdiler Haber Merkezi Anakent Koleji’nin anaokulu öğrencileri “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kapsamında bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. Kendi yaptıkları kurabiye ve turşuları satan anaokulu öğrencileri, elde ettikleri parayı Kardelen projesi için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) teslim etti. Anakent Koleji’nin düzenlediği “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kapsamındaki etkinlikleri önceki akşam okulun konferans salonunda yapıldı. 13’üncüsü gerçekleştirilen gece Anakent Koleji Anaokulu Müdürü Servet Ayhan’ın konuşmasıyla başladı. Ayhan, velilere “1923 yılında Atatürk’ün liderliğinde Cumhuriyet döneminde temelleri atılan kendi kendine yeter bir toplum olma, tasarruf yapma, milli kaynakların işletilmesi, yerli fabrikalar kurulması, paranın dış ülkelere gitmesini önlemek, ekonomimizi geliştirmek için bu haftanın yaşatılması daha da önem taşıyor. Tutum, yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. 3 aydır hep bizler konuşuyoruz. Şimdi konuşma sırası onlarda. Hep birlikte minik ellerin hünerlerini izlemek, onları cesaretlendirmek için alkışlarınızı bekliyoruz” diye seslendi. Ayhan’ın konuşmasının ardından anaokulu öğrencileri ailelerine hazırladıkları gösterileri sundu. Gecede ailelerine halkoyunları, şiirler ve şarkılarla seslenen minik öğrenciler yaptıkları kurabiye ve turşuları sattılar. Öğrenciler elde ettikleri geliri geceye katılan ÇYDD temsilcisine teslim ederken; Servet Ayhan ailelerin katkılarına, “Çağdaş Türkiye’nin çağdaş kızları projesine anaokulu öğrencilerinin de çorbada tuzu olsun istedik” sözleriyle teşekkür etti. bitirmiş görünüyor. 1990’lı yılların sonunda şekillenen 2000’li yıllarla birlikte ülkelerin halkoyuna sunulan anayasa artık tarihe karıştı. Fransa ve Hollanda’nın hayır demesiyle birlikte zaten rafa kalkmıştı. Lizbon metninin adı şu: Temel Haklar Şartı! 2010’lu yılların sonuna doğru AB’de bütün ülkelerin eşit şartlarda olduğu tam birlik ortamı kalkıyor. Oylamalarda oybirliği koşulu sona eriyor. Gidiş şöyle özetlenebilir: Almanya, Fransa, İngiltere gibi büyük ülkeler öteki küçükleri kendi yaşam sahaları içine alıp yollarına devam edecekler. Yolda birliğe yeni ülkeler katılırsa, mevcut koşulları kabul ederek girecekler. Bunun devamı, gevşek bir federasyon... ??? Bu gelişmeler şöyle de yorumlanabilir: AB, genişleyerek dağılma sürecine girdi! “Tam birlik” anlamında evet... O zaman sormak gerekir: Neden bu yola girildi? Yanıtı çok maddeli olabilir ama ilk madde şu: ABD ile rekabet edebilmek için! AB, sosyal devlet kavramı başta olmak üzere pek çok değerini ikinci plana itecek. ABD’nin arkasında kaldım, bari RusyaÇin ekseninin gerisine düşmeyeyim telaşıyla gaza basacak! ??? Gelelim Türkiye’nin durumuna... Erdoğan’la Gül, 2004 yılında anlı şanlı büyük bir törenin ortasında Avrupa anayasasına imza atmış ve bir kez daha AB’ye girmiştik! AKP iktidarı döneminde kaç kez AB’ye girdik, anımsamıyorum! Küçük bir AB ülkesi bile “Türkiye’nin yeri AB’dir” dese, bunu büyütüp “bakın hakkımızı veriyorlar, AB’ye giriyoruz” naraları atanlar bu haftanın başından sonuna AB’den gelen haberler karşısında ne yapıyorlar? Biraz dürüst olanlar, “bu olmadı” diyor, bir kısmı sessiz... Densizler, bunun da anlatılabilecek bir tarafını arıyor! Hükümet ne yapıyor? Başbakan’ın dünkü demeci önceki açıklamalarıyla yan yana getirilip küçük bir düzenlemeden geçirilse Aziz Nesin’lik bir kara mizah oyununu gözlerimiz yaşararak izleriz... Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, tavrını koymuş: “Türkiye’yi görünür gelecekte kapsama alanı içine almayalım. Bu metne imza da koymasın!” Sarkozy oyununu açık oynamış, AB ülkeleri sonuçta tamam demiş, Türkiye dışlanmış. Bu duruma Erdoğan’ın verdiği yanıt: “Benim Sarkozy’ye sözüm var. Medya aracılığıyla konuşmayacağız. Farklı yaparsak birbirimizi yanlış anlarız. Zirvedeki ifadeleri önemsemiyorum. Kimse gelecek 10 yılın garantisi içinde değil. Bugün burada olanlar yarın başka yerde olabilirler...” İşte AKP ve AKP’cilerin AB karnesi: Her zirvede AB’ye girme bayramı yapmaktan, zirveleri önemsememe!.. ankcum?cumhuriyet.com.tr ÖZCAN’IN AÇIKLAMASINA TEPKİ YÖK BAŞKANI’NIN SÖZLERİ Yargı kararlarını çiğnemeye teşvik ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın, rektörlerden Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını görmezden gelerek türbana göz yummalarını istemesinin, “yargı kararlarını ve hukuku çiğnemeye teşvik, dolayısıyla suç olduğu” vurgulandı. Rektörler ve sivil toplum kuruluşları, yargı kararlarının kişiye ya da kurumlara göre değişmeyeceğinin, herkesi bağladığının altını çizdi. Özcan’a yönelik tepkiler şöyle: Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran: Bu söylem, türbanı siyasi çıkar olarak kullananlarla rektörleri karşı karşıya getirir ve sonuçları çok ciddi boyutlara taşınır. Eğer üniversitelerin serbestlik uygulaması gündeme gelirse, daha sıkı tedbirler alırız. İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu: YÖK Başkanı’nın Meclis Başkanı’na söyledikleri, göbekten siyaset mekanizmasına bağlılığını gösterdi. Siyasal iktidara böylesine bağlı bir akademik anlayışın üniversiteleri özgürlükçü bir yapıya kavuşturması zaten beklenemez. Ayrıca rektörleri yargı kararlarını uygulamamaya teşvik etti. Türbana göz yumulmasını istemek, rektörleri hukuksuzluğa itmek, yani suça teşvik etmek demektir. Rektörlere bunu uygulamayın demek de aynı derecede suç sayılmalıdır. Ben bu söylemleri “sahibinin sesi” olarak görüyorum. Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı: Mahkeme kararlarına karşın türbana göz yumulmasını savunmak, doğrudan doğruya yasaları çiğnemeye teşviktir. Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli: Açıklamalarından öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı Gül, atama yapmadan önce YÖK Başkanı’nı “iyi bir mülakat”tan geçirmiş. Özcan, Başbakan’ın yapamadığı ve içinde kalan türbanın üniversitelere girişini gerçekleştirmek için çalışacak. Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Avukat Şenal Sarıhan: Siyasal bir örtünme olan türbanın bilim yuvaları olan üniversitelere inmesi özgürlük değil ikiliğin ve gericiliğin teşvik edildiği bir ortamın yaratılmasıdır. MHP’den türban desteği ANKARA (ANKA) YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın, “üniversitelerde türban yasağının uygulanmayacağı” yolundaki açıklamaları MHP tarafından destek gördü. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, “İlkesel olarak türbanın serbest olma görüşünü önemli buluyorum. O zaman üniversiteler özgür düşüncenin mekânı olurlar. Yök Başkanı bu sözünün gereğini yerine getirmelidir. O zaman çok iyi sonuç olacaktır” dedi. Şandır şöyle konuştu: “YÖK Başkanı’nın şu ana kadar derli toplu bir açıklamasına rastlamadık. Ciddiye alınmasına gerek yok. Ayaküstü demeç verilmemeli. O, artık bir hoca, bir profesör değil tüm üniversitelerin temsilcisidir, böyle davranması gerekir. Verdiği sözün gereğini yapmasını umuyoruz.” MHP Genel Başkanı Yardımcısı Faruk Bal da Özcan’ın açıklamalarına katıldığını ancak üniversitelerle ilgili görüşlerini sakin ve sağduyulu, ilgili çevrelerin düşüncelerini dikkate alarak bildirmesi gerektiğini savundu. Bal, “Başbakan tarafından uyarılan bir görüntü çizmiştir. Başbakan’ın kontrolünde bir kişi görüntüsüne girmiştir. Bu durum yürüteceği görevin ciddiyetiyle bağdaşmaz. Bizim ‘kamu hizmeti alan kişilere devlet aralarında bir ayrım yapamaz, eşitlik kuralını ihlal edemez’ görüşlerimiz bellidir. Sağlık hizmeti alan kişiler arasında bir ayrım yoksa, nasıl adalet hizmeti alan kişiler arasında ayrım yapılmıyorsa eğitimde de ayrım yapılmamalıdır. Türbanlılar da dahildir” dedi. Hükümet, yıllardır cezalandırdığı YÖK’e 5 bin araştırma görevlisi için yeşil ışık yaktı AKP Özcan için kadroları açtı ZEYNEP ŞAHİN ANKARA AKP hükümeti, kendi siyasi çizgisine uzak olduğu için “adeta cezalandırarak” son beş yılda bütçesini yüzde 25’ten yüzde 19.7’ye düşürdüğü, araştırma görevlisi kadrosunu 4 bin 250’den 1410’a indirdiği YÖK’e, Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın atanmasıyla “aniden” tavrını değiştirdi. Prof. Dr. Erdoğan Teziç döneminde verilmeyen kadrolar nedeniyle 5 bin kişi öğretim üyesi olamadı. Özcan’a başkanlığının ilk haftasında 5 bin araştırma görevlisi kadrosu için yeşil ışık yakıldı. YÖK Başkanı Özcan, önceki gün rektörlerle ilk kez bir araya gelip tanışmış ve bu ilk karşılaşmada, üniversitelerin en önemli sorunları arasında yer alan “akademik kadro yetersizliği” sıkıntısını çözeceğini bildirmişti. Özcan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüştüğünü ve olumlu yanıt aldığını, 5 bin araştırma görevlisi kadrosunun neredeyse kesinleştiğini açıkladı. Bu açıklama, Erdoğan hükümetinin akademik kadro konusundaki tavrının, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçtiği ismin YÖK Başkanı olmasıyla “birdenbire değiştiğini” gösterdi. YÖK’ün önceki başkanı Teziç döneminde sık sık akademik kadro sorunu gündeme getirilmiş, ancak AKP hükümeti soruna adeta “kulak tıkamıştı”. Teziç, akademik kadro yetersizliği ve öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili sıkıntılar için Başbakan Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e mektup yazmış, herhangi bir yanıt alamamıştı. Gerek YÖK, gerek Üniversitelerarası Kurul, gerekse de rektörler defalarca akademik kadroların yetersizliğini vurgulamış, fakat AKP hükümeti bütçeden mevcut üniversitelerin sorunlarına çare olacak pay ayırmak yerine, 32 yeni üniversite açarak “siyasi kazanç” sağlamayı tercih etmişti. ma görevlisi kadrosu Başbakanlık genelgesi ile durduruldu ve karar YÖK’ün yargıya başvurusuyla aşılabildi. Erdoğan Teziç döneminde, üniversite sayısı 77’den 115’e, yükseköğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı 1 milyon 946 bin 442’den 2 milyon 419 bin 214’e çıkarken; öğretim elemanı sayısı 77 bin 65’ten 86 bin 522’ye, araştırma görevlisi sayısı ise ancak 28 bin 426’dan 30 bin 495’e yükselebildi. Yani üniversite sayısı yüzde 49 artarken, öğretim elemanı sayısı yüzde 12, araştırma görevlisi sayısı da yüzde 7.3 arttı. 32 üniversiteye 128 profesör Öğretim üyelerinin özlük haklarına ilişkin sorunlar giderilmeden bugünkü akademik kadro açığının kapatılmasına olanaklı gözüyle bakılmazken, üniversitelere verilen kadrolarda “ciddi oranda” artışa ihtiyaç olduğuna dikkat çekiliyor. Hükümetin YÖK’ü dikkate almayarak açtığı 32 yeni üniversitenin toplam akademik personel sayısı 4 bin 42 ve bunların yalnızca 128’i profesör. Yani üniversite başına 4 profesör düşüyor! Sadece yeni üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacı 19 bin 125. ‘Harcını veren türbanla girer’ MHP Afyon Milletvekili Abdülkadir Akçan da “Başı örtülü bir kadın devlet hastanesine gelip nasıl tedavi oluyorsa ve hastaneden geri gönderilmiyorsa, devlete harç yatıran bir öğrenci de istediği gibi başını örter. Önemli olan samimi olmak, yapmak istediklerinde samimi olmaktır. Sağlık, adalet hizmeti satılıyor. Eğitim hizmeti de satılıyor. Kimse eğitimde de hariç diyemezsiniz. Ama eğitim hizmetini bedava yaparsanız, eğitim hizmeti de bedava değil” diye konuştu. Bütçe düşürüldü YÖK bütçesinin MEB bütçesi içindeki payı da 2003’te yüzde 25 iken 2007’de yüzde 20’ye kadar düşürüldü. AKP döneminde YÖK bütçesinin küçülmesi gelecek yıl için de sürerken, MEB’in 2008 bütçesi içinden kurula ayrılan pay yüzde 19.7’de kaldı. Aynı dönemde, devlet üniversitesi sayısı 57’den 85’e çıktı, ancak açıktan atama yapılabilecek araştırma görevlisi 4 bin 250’den 1410’a indirildi. Ayrıca 2005’te verilen 2 bin araştır CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle