25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 KASIM 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr İzmit iskelesinden kalkan Üsküdar vapuru, 1 Mart 1958’de fırtına nedeniyle batmıştı 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Denizin canı acır mı?.. Akgün Akova’nın “Elimi Tut Yeter” adlı kitabını borçlu olduğu oğlu Fırat altı yaşındayken sorar: “Baba, gemiler batarken denizin canı acır mı?..” Karamürsel’de fotoğrafçılık yapan Mustafa Bal, dokuz yaşındaki kızı Cahide’nin “Babacığım bana ayakkabı al” diye yalvarmalarına daha fazla dayanamaz ve elinden tutarak İzmit’e doğru yola koyulur… 1958 yılının 1 Mart günü Cahide, yeni ayakkabılarını bir an önce annesine gösterme isteğiyle İzmit iskelesine yanaşmakta olan Üsküdar vapuruna bakar. O gün, oldukça kalabalıktır iskele. Günlerden cumartesidir. Kaptan Mehmet Aşçı yolcularının vapura binişini seyrederken yaklaşan fırtınadan rahatsızlık duyar. Yirmi iki yıllık oldukça deneyimli bir denizci olan Mehmet Kaptan, vapurun iskeleye bağlıyken fırtınaya yakalandığında batacağından endişe duyarak halatın çözülmesini emreder. Çımacı olmadığı halde kaptanın emrini yerine getirmek üzere Üsküdar’ın mürettebatından Ali Kaya iskeleye çıkar. Bağlarından kurtulan vapur, özgürlüğüne kavuşan bir at gibi uzaklaşır. Saat 12.27’de, İzmit’ten Karamürsel’e gitmek üzere hareket saatinden birkaç dakika önce iskeleden ayrılan Üsküdar vapuru öfkeli birkaç yolcusuyla birlikte Ali Kaya’yı da kıyıda bırakır!.. Vapurun saatinden önce hareket etmesine sinirlenenler söylenirlerken, İzmit Devlet Hastanesi’ndeki bir görevli de çocuğunu azarlar. Çocuğun “Vapura binmem” diye diretmesine daha fazla dayanamayan adam inmek zorunda kalır Üsküdar’dan. Gölcük’te işçi olarak çalışan Halit Yener de, ağabeyine veda etmediğini anımsayarak halat çözülmek üzereyken iskeleye atlar. Derince’deki Petrol Ofisi iskelesinin açığına gelindiğinde saatte 130 kilometre hızla esmeye başlayan rüzgâr daha da kabartır körfezin sularını. Otuz bir yaşındaki Üsküdar, dalgaların ağırlığıyla çatırdamaya başlar. Suların camları kırarak ikinci mevkiye dolması paniğe neden olur yolcular arasında. Mürettebat herkesin sakin bir şekilde can yeleklerini giymelerini ister. Panik yayılırken dev bir dalga, gemisini kurtarma çabasındaki Mehmet Kaptan’ın köşküne çarpar. Dalga, kaptan köşkünü bir giyotin gibi ayırır gövdeden. İdaresiz kalan Üsküdar vapuru başsız bir beden gibi dalgaların arasında çaresiz kalır. Elleri arkadan bağlı başsız bir beden!… WINPEACE 10 Yaşında (2) Türkiye Yunanistan Kadın Barış Girişimi (WINPEACE) hareketinin onuncu yıl etkinliklerine, bugün yeniden dönmeyi düşünmüyordum. Ancak yaşadığımız bir olayı sizlerle paylaşmak istediğimden, cuma günü bıraktığım yerden sürdürüyorum... (Bakınız: Cumhuriyet 2 Kasım ) Çalışmalarımızın ilk günündeyiz. Kos Adası’ndayız. Büyük bir toplantı salonundayız. Herkese açık bir toplantı düzenlenmiş. Ada için yüksek sayılabilecek, beklediğimizin üzerinde kalabalık bir dinleyici kitlesi var. Şarkıcı, türkücü yok, gösteri yok. Yalnızca konuşmalar var. Dinlemeye gelenler daha çok kadınlar, üstelik hem yaşlı hem de çok genç kadınlar... Dinlemeye gelenler, iki ülkenin sorunlarını çatışmasız halledebileceğine inananlar, her tür şiddeti dışlayanlar, barış kültürünü savunanlar, on yıldır gerçekleştirdiklerimizi merak edenler, barış eğitimine ilgi duyanlar vb... Bir de protokol: Vali, Belediye Başkanı, İmam ve Papaz... Margarita Papandreu ve ben Winpeace’i anlattık. Jennifer Sertel “Barış Eğitimi”ni anlattı, vb... Toplantının sonunda söz salona verildi. İlk sözü alan heyecanlı bir bey. Kürsüye fırlayıp uzun uzun konuşuyor. Yunanca konuşuyor.(Çeviri yok o anda..) Biz orada bulunan 15 Türk kadın hiçbir şey anlamıyoruz.... Adam konuşurken, ön sıralardan önce iki, sonra üç, sonra beş kişi ayağa kalkıp, solonu terk etmeye başladı. Sonra üç kişi daha, sonra dört beş kişi daha... Vali kalktı yerinden, dışarı çıktı. Ardından Belediye Başkanı kalktı gitti... Çok sessiz, çok saygılı, yerinden kalkan, kürsüye bakmadan, kürsünün hemen arkasındaki kapıdan çıkıp gidiyor. Ama adam hâlâ konuşuyor... Ve salon boşalıyor... Salon akın akın boşalıyor... Tam önümdeki sıradaki gençler, bir el hareketiyle (her dilde anlaşılabilecek bir hareketle) toplu halde kalkıp gitmeye hazırlanırken, birini yakalayıp, “Ne oluyor” diye fısıldadım.Yüksek sesle İngilizce şöyle yanıtladı: “Manyağın biri provokasyon yapıyor! Dinlemeye değmez!” Adam konuşmasını bitirdiğinde, toplantıyı yöneten Winpeace üyesi Yunanlı arkadaşımız Fotini Siyianu şöyle diyecekti: “Sizi saygıyla dinledim. Söylediklerinizin hiçbirine katılmasam da, söz hakkınıza duyduğum saygı nedeniyle dinledim. Bizim düşünce ve dünyaya bakış açımız ile çalışma yöntemlerimiz sizinkinden farklı. Siz var olan yaraları kaşıyıp kanatmaya bakıyorsunuz; biz ise yaraları tedavi edip, sarıp, izlerinin kalmaması için gayret ediyoruz.” Bu sözleri söylerken, kadınca bir dürtüyle, sanki elinin üzerinde bir yara varmış da öteki eliyle önce o yarayı kaşıyor gibi yapıyor, sonra da elini usul usul okşuyordu... Hayır, Yunanlı arkadaşlarımız, adamın neler söylediğini bize anlatmadılar. Ancak konuşmasında sık sık geçen “Pontus” ve “Kemal” sözlerinden (Mustafa Kemal demek istiyordu) neler anlattığını tahmin edebiliyorduk... Sonradan adamın LAOS (Laikos Orthodoxos Sinagermos) Popüler Ortodoks Hareket Partisi üyesi olduğunu öğrenecektik. Winpeace arkadaşlarımıza göre faşist bir parti. Maalesef, mecliste on temsilcileri vardı... Ancak benim vurgulamak istediğim, adamın konuşmasına salondakilerin tepkisi... Milletin kalkıp gitmesi, dinlemek istememesi, saygılı protestosu, görülecek bir olaydı! Gözlerimin önünden ve yüreğimden hiç ama hiç silinmeyecek bir olay... On yıl önce de Winpeace hareketiyle Kos’taydık. O zaman böyle bir konuşma olsa, bu tepki düşünülemez, düşlenemezdi bile... Demek ki, “yaraları sarma” çalışması boşa değil! Öyleyse devam! ORKESTRA ŞEFİ KORAL ÇALGAN İLE KEMAN SANATÇISI CİHAT AŞKIN: İlk anda 38 yolcu kurtarılır Acı haberi duyanlar kıyıda toplanmaya başlar. Sahilden beş yüz metre açıktaki kaza yerine giden motorlara “Preveze” ve “Gür” adlı denizaltılar da katılır. İlk anda 38 yolcu kurtarılır. Resmi kayıtlar 240 insanın öldüğünü söyler. Ama halk, yolcu kapasitesi 344 olan Üsküdar vapuruna son seferinde 400’ün üstünde yolcu alındığına ve çoğunun cesedinin bulunamadığına inanır. Kaybolan yolcuların cesetleriyle birlikte kazanın suçlusu da aranılmaya başlanılır. Ağızlara ilk dolanan isim kaptan Mehmet Aşçı olur. Meslek yaşamının yedi yılını körfezde geçiren Mehmet kaptanın, vapuru iskeleden ayırmasıyla yangına körükle gittiği söylenir. Üsküdar iskelede kalsaydı onca insanın boğulmayacağına inananların sayısı giderek artar. Taşıma kapasitesinden fazla yolcu alınması da suçlamaların tuzu biberi olur. Ama, asıl suçlunun “Üsküdar” olduğuna karar verilir. Ne de olsa köhne ve küçük bir vapurdur. Uzun yıllar İstanbul’da çalışan Üsküdar’ın, körfez taşımacılığında yetersiz kaldığı yönündeki şikâyetler de, yerel basın tarafından kaza öncesinde birçok kez dile getirilmiştir!.. Can yeleklerinin bazı cesetlerde ters bağlandığının görülmesi her şeyin bir anda olduğunu ortaya koyarken, kazanın ayrıntıları Üsküdar’a ulaşılarak öğrenilir. 8 Mart 1958’de başlatılan çalışmalar vapurun battığı yerin çamurlu olmasından dolayı güçlükle yürütülür. On bir gün sonra, 35 metre derinlikten kurtarılan vapurda dört cesedin daha olduğu görülür. Dümen zincir baklasının koptuğu tespit edilen Üsküdar’ın kaptan tarafından yönetilemediği gerçeği de, su üstüne çıkar. ‘Klasik müzikte Eskişehir Türkiye’nin önünü açtı’ CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Ünlü orkestra şefi Prof. Koral Çalgan ile dünyaca ünlü keman sanatçısı Prof. Cihat Aşkın, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ile iki konser verdi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası şef Koral Çalgan yönetiminde Vivaldi’nin Mevsimler keman konçertolarını, Sibelius’un Valse Triste ile Rossini’nin Cezayir’de bir İtalyan kızı ve Weber’in Oberun Uvertürü’nü seslendirdi. Orkestra konserin bir bölümünde keman virtüözü Prof. Cihat Aşkın’a eşlik etti. Çoksesli müzik dünyasının ülkemizdeki önemli iki ismi Eskişehirlilerin klasik müzik konusunda Türkiye’nin önünü açtığını belirterek “Türkiye’de en kaliteli klasik müzik dinleyicisi Eskişehir’dedir. Eskişehir klasik müzikte, İstanbul, Ankara ve İzmir’in tekelini kırmıştır. Tüm Türkiye’ye örnek olmuştur” dediler. Şef Prof. Koral Çalgan, 1989 yılında dönemin Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen tarafından Eskişehir’e davet edilerek Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuile konserler verdiğini belirten keman virtüözü Prof. Cihat Aşkın ise, Eskişehir’de klasik müzik gelişiminin tüm Türkiye’nin ilgisini çektiğini belirterek “Koral Hocam yıllar öncesinden söz etti. Uzun yıllardan sonra Eskişehir’e gelmiş. Ben iki yıl önce iki kez geldim. Şimdi ise, Eskişehir’i tanıyamadım. Senfoni izleyicileri ise yılda 50 binlere dayanmış. Söyleyecek tek bir söz var. Eskişehir muhteşem” şeklinde konuştu. Cihat Aşkın varı’nın kuruluşuna katkıda bulunduğunu da vurgulayarak “1990 yılında Anadolu Yıldızları adlı bir orkestra kurduk. Orkestra elemanları izleyiciden çok fazlaydı. Bugün ise insanların Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ile Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası’nı izlemek için bilet bulamadıklarını öğrendik” dedi. ‘Eskişehir muhteşem’ ‘CAKA okula dönüşüyor’ Erdal İnönü’ye sevgiyle ve saygıyla ... Günlerdir Sevgili Erdal İnönü için söylenebilecek, yazılabilecek en güzel şeyler söylendi, yazıldı. Kişiliği, bilim adamlığı, siyasete kazandırdığı nitelik, eşsiz mizah duygusu... Ben bir noktayı daha belirtmek istedim: Sanata ve kültüre verdiği önem... Hiçbir siyasetcinin yapmadığını, çok az bilim adamının yapabildiğini yapardı: Konserleri kaçırmazdı. Ona hep tiyatrolarda rastlardım. Sıradan bir vatandaş gibi sergilere giderdi. Hiçbir önemli sanat olayını kaçırmazdı. Değerlere, yaratıcılara, sanatçılara, yorumculara değer verirdi. Düşünce dünyasını, yaşamını sanatla zenginleştirirdi. Sanatla ve sanatçılarla çoğalır, eşsiz bir örnek oluştururdu. Tüm yakınlarına başsağlığı diliyorum. zeynep@zeyneporal.com Yaklaşık iki yıl önce Eskişehir’e gelerek, Büyükşehir Belediyesi ve Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası Kurduğu CAKA topluluğu ile Anadolu’daki müziğe yetenekli çocukları bulmayı ve müzik dünyasına kazandırmayı kendisine ilke edinen Prof. Cihat Aşkın, “Türkiye’nin her tarafından yetenekli öğrencileri bulmaya gayret ediyorum. CAKA topluluğu okula dönüşüyor. Bu okulun bir temsilciliğini de Eskişehir’de açacağız. Eskişehir’de çok sayıda müziğe yetenekli genç var. Bu gençler yok olmamalıdır. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, dünya çapındaki konservatuvarlar düzeyindedir” şeklinde konuştu. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBELERİ KATILIMIYLA ADD ŞİŞLİ ŞUBESİ VE İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 4 KASIM 2007 PAZAR SAAT: 14.00 “ATATÜRK’Ü ANLAMAK” SUNUMLAR DİZİSİ “BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR” Bir Varmış... Bir Yokmuş... TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr KÜRESELLEŞME KISKACINDA TÜRKİYE Konuşmacı: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. EROL MANİSALI Yer : Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryum Salonu YıldızBeşiktaş Tarih : 4 Kasım 2007 Pazar günü 14.0017.00 Not : Katılım Ücretsizdir. www.cumok.org www.addsisli.com CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle