25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr İsveç’te intihar günleri... elki inanmayacaksınız ama Arnavut Bayram’ın bahçede kendini astığı armut ağacı (Nazlı Gelin) kurudu. Bayram’ın az eğitimli eşi, bu olaya “ilahi” bir anlam yüklemeye çalıştı. Ancak ben biliyorum ki, Bayram’ın oğlu intikam amacıyla zaten zayıf ve çürük olan ağacın gövdesinde, baltayla onulmaz yaralar açarak onun ölümünü hazırladı. Ağaç, Bayram’ın öldüğü geçen yıl da çiçek açmamıştı. Daha sonra da bütün bedduaları üzerinde topladı. Bizim gibi öfkeli, biraz da intikamcı olan Arnavutlara göre, intiharın tek sorumlusu bu ağaçtı. Gelen giden tekmeleyip durdu. Bayram’ın “Nazlı Gelinim” diyerek süslediği dallardaki renkli kurdeleler, tülbentler toplanırken her tarafı yolundu. O da yetmedi, Bayram’ın bedensel gelişme sorunları yaşayan oğlu, bir gün içeriden baltayı kaptığı gibi, “Babamın katili!” diyerek ağacın bedenini lime lime etti. Yetişinceye, “Yapma, belediye ceza yazar sonra!” deyinceye, elinden baltayı alıncaya dek ağaçta ağaçlık hal kalmadı. Bir ay kadar önce, güz yağmurlarının başladığı günlerde çevreyi denetleyen belediye görevlileri ağacı fark etti. Cellat bıçaklarını andıran elektrikli testerelerle geldiler, Bayram’ın “Nazlı Gelin”ini kökünden kestiler, bir traktörün arkasına bağlayarak yerlerde sürükleye sürükleye götürdüler. Giderken ağacın tepesine yakın yerlerinde kalmış tek tük kurdeleler vardı. Dalın birinde Bayram’ın bağladığı bir kuş çıngırağı kalmıştı, giderken “çın! çın!” ses çıkarıyordu. Arkadan koşup almak istedim, ama yetişemedim.. Bayram bu durumu görseydi kim bilir ne kadar üzülürdü... İkinci intihar olayı, geçen yıl evimizin içinde de dolaşıp durdu. Stig, uzaktan tanıdığım, İsveçli boyabadanacıydı. Geçen yıl, kış yaklaşırken evi elden geçirmek istediğimizde onu aradım. Anlaştık, işe başladı. Odalardan birini bitirdi, tam ikincisine başlayacağı günlerde aniden İstanbul’a gitmem gerekti. Ne zaman döneceğim belli olmadığından parasını peşin ödedim. Nasıl olsa işi bitirecekti. İsveçlinin hilesi hurdası olmazdı. Döndüğümde, evi bıraktığım gibi buldum. Malzemeler evin ortasında duruyordu. Hafta sonunda, “Pazartesi gelirim” diyerek gitmiş, bir daha da MALMÖ dönmemişti. Elli yaşlarında, aklı başında bir adamdı, çocuk da değil ki, ne diyeyim ben.. ALİ HAYDAR Telefonlara yanıt NERGİS vermiyordu. Bulmak için araştırdığımda öğrendim ki, çevresindeki birçok işyerine yüklü miktarlarda borç takmış. Hiçbir yerde izine rastlayamadım. Sonra yeni boyacı ayarladım, yarım kalan işleri tamamlattım. Bu olayı da “İsveçli kazığı” olarak kulağımın arkasına yazdıktan sonra unuttum.. Geçenlerde, Stig’in Taylandlı kız arkadaşıyla yolda karşılaştım. Önce pek söylemek istemedi, sonra her şeyi olduğu gibi anlattı: Stig, birkaç hafta önce intihar etmişti! Malmö’den ayrıldıktan sonra yakınlardaki küçük bir kasabaya taşınmış. Orada da önüne gelene borçlanmış, başladığı işleri yarım bırakmış. Ev kiralarını aylarca ödememiş. Bir borcundan dolayı eve gelen icra memurları, açılmayan kapıyı kırıp girdiklerinde, Stig’i tavana asılı halde bulmuşlar. İsveç, 1970’lerden beri dünya intihar istatistiklerinin üst sıralarında yer alıyor. İnsanlar, her şeyin kaşıkla ağızlarına verilmesine alıştırılmışlar. Yoksul ülkelerden gelenler gibi açlık çekmemişler. Yaşamın olumsuzluklarına karşı dirençli değiller. Bütün sorunlarının çözümünü devletten bekliyorlar. Aç değiller, açıkta değiller. Birçok şeye sahipler, ama mutlu değiller. Şu yabancılar da olmasa, sokaklarda güler yüzlü insana rastlamak pek mümkün olmayacak. Genellikle yalnız yaşayan insanlar, çaresizliğin ve güçsüzlüğün sınırına geldiklerinde çareyi intiharda buluyorlar. Özendirici olmasın diye televizyonlar intihar haberlerini vermiyor, gazeteler yazmıyor. Bir de bakmışsınız ki, cankurtaranın yanaştığı bir kapının önünde, sedye ile içeriden çıkarılan yüzü örtülü birini götürüyorlar. Görevliler, soruların hiçbirine yanıt vermezler. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra, içinden sedye ile çıkarılan evin perdeleri toplanmaya, eşyalar taşınmaya başlandığında anlarsınız ki, adam ölmüş!.. Ölüm nedeni intihar mı, değil mi, öğrenemezsiniz... İsveç’te intiharlar genellikle kış aylarında gerçekleşiyor. Sonbahar da adeta intiharların kuluçka dönemi... Sararan, yerlerde sürünen yaprakların hüznü, yalnız ve umutsuz insanlara intiharı muştuluyor!.. Burası da böyle bir ülke işte!.. [email protected] Bitmeyen Türkiye özlemi stanbul Yeşilköy havaalanının girişinde bulunan XRay cihazının başındaki polis sabah mahmurluğunu henüz üstünden atamamıştı. Makineden geçen bavul ve çantaların içini gözlerken birden uykusu açılır gibi oldu. Yanlış görmediyse çantalardan birinin içinde silaha benzer bir nesne dikkatini çekmişti. Kafasını kaldırıp çantasını bekleyen adama baktı. Orta yaşlarda kerli ferli biriydi. Giyiminden varlıklı olduğu da gözleniyordu. Polis, adamdan çantalarını tek tek açmasını istedi. Yolcu gayet sakin çantalarını açıp, içindekileri masaya yaymaya başladı. Çantaların içi paketler halinde yiyeceklerle doluydu. Beyefendi bu paket ne? Pirzola. Peki, bu poşette ne var? Sivri biber. Bu ufak paket ne? Tulum peyniri. Şu küçük kese kâğıdında? Sucuk. Polis, sonunda XRay cihazında görünen silahı bulmuştu. Sucuğun önüne gelen ve cihazın görmediği bir cisim onun yarım görünmesini sağlamış, tabanca kabzası şeklindeki görüntü memuru harekete geçirmişti. Ancak polisin görevi henüz bitmemişti. Üç tane çantanın tamamını açtırdı. Su böreğinden kırmızı pul bibere kadar her türlü yiyecekle karşılaşmıştı. İ B Bugün artık Rumlar İstanbul’dan hiçbir şey Sonunda çantalarını toplamakta olan adama getirmiyor. Havası hariç hiçbir şeye de özlem sordu “Beyefendi affedersiniz ama hangi duymuyorlar. Suböreğinden, sivri bibere, ülkeye gidiyordunuz?” Adam sakince her gün uçakla gelen balıktan peynire, Türk “Yunanistan’a, Atina’ya gidiyorum” rakısına kadar her şeyi P. Faliro semtindeki diye cevapladı. Şaşkın polis ise alaycı bir dükkânlarda bulabilirsiniz. Çünkü yıllar ifadeyle “Pardon, o kadar çok yiyecek içinde köprülerin altından çok sular aktı. götürüyorsunuz ki, ben de sizi İki ülke arasındaki yasak duvarlar yıkıldı. Afrika’da kıtlık çekilen bir ülkeye Çantasını kapan Türk girişimci malını gidiyorsunuz zannettim” dedi. satmak için Atina yollarına Yıllar önce yaşanan olayın düşerken, aynı şey Yunanlı kahramanı olan avukat arkadaşım ATİNA işadamları için de geçerli. İşini Grigor “Tamam, utanmadım bilen, malını satmak isteyen değil, polis haklıydı ama benim Ege’nin karşı kıyısına geçiyor. de özlemlerim var be kardeşim” Yunanlılar için ilginin odağında diyerek kendini savunuyor. İzmir var. Çünkü İstanbul kadar Olayı her anlatışında çantadaki kalabalık değil ve henüz yatırım yiyeceklerin değişmesi bile MURAT İLEM anlamında bakir bir şehir. Yunanlı kahkahalarla gülmemizi yatırımcılara göre, İstanbul dev engellemiyor. Grigor bu gün hâlâ işadamlarının şehri ve onları yutacak kadar İstanbulluların yoğun olarak yaşadıkları güçlü sermayeye sahip. Yaklaşık 4 milyon P. Faliron semtinin en sevilen kişisi. nüfuslu İzmir ise tam dişlerine göre. Bu “Aslında o gün beni arayan polis, sadece nedenle Yunanlı girişimcilerin Türkiye’ye suböreğini almak için sabahın dördünde yaptıkları 126 yatırımdan 27’si İzmir’e börekçiye gittiğimi bilseydi, herhalde yapıldı. Otel, sağlık, emlak, motosiklet oturup ağlardı” diyor. Haksız da değil, o ticareti ile ev eşyası ve balıkçılık araçgünlerde tüm Rumlar elleri ve valizleri gereçleri sektöründeki Yunanlılar İzmir’e yiyecek dolu olarak Atina’ya gelirlerdi. yerleşmiş durumda. Kimyasal maddeler, elektrikli makine, yapı malzemeleri ve metal ürün üretim alanındaki işbirliği ise hazırlık aşamasında. Aslında İzmirlilerin de bir gözü Selanik’te. İzmirli 100 girişimci, şehrin iki büyük odasının üyeleri ile birlikte, kısa süre önce uluslararası seferler başlatmak üzere havayolu şirketi kurdular. İlginçtir İzmir’den ilk uçuş noktasının Selanik olmasını ısrarla arzuluyorlar. Bugün iki ülkenin ekonomik ilişkileri 3 milyar dolar seviyesinde. Geçen günlerde İzmir’de yapılan görüşmeler sırasında Kuzey Yunanistan Sanayiciler Birliği Başkanı Yorgos Milonas tarafından ikili ticaretin 2009 yılında beş ve 2012 yılında 10 milyar dolara ulaşmasının beklendiği açıklandı. Daha ne olsun(!) Yunan pazarları Türk ürünleri ile dolu. Bugün illa da Türkiye özlemi çekiyorum diyenler sadece havasını solumak için İstanbul’a gidiyorlar. Dönüşlerinde ilk uğradıkları yer ise Grigor’la Apostol’un P.Faliro semtindeki avukatlık büroları. Semtin ünlü Ayiou Aleksandrou caddesinden geçenler, her daim Türkçe tartışmaları ve kahkahaları duyabilirler. [email protected] Anayasa ‘mini’ ama mide bulandırır tokat yiyen Sarkozy, tozu ichel S. 58 yaşında. dumana katmış vaziyette. Hızlı 2 yıl önce emekli başkan anayasada değişiklik olmuş. Hani şu az yapıp halkın egemenliğini çalışıp, çabuk ‘tekaüt’e sevk ilgilendiren konularda edilen sözüm ona ‘ayrıcalıklı’ halkoylamasına gidilme sınıflardan. 1600 Avro net maddesini rafa kaldırmak emekli maaşı var. Fransız niyetinde. Kararı bendesi Devlet Demiryolları’nda 35 yıl meclis veriversin istiyor. çalışmış. Dönüşümlü 3 vardiya (Hiç kimse Türkiye’nin nedeniyle 25 senesi gecesi önünü açmak istiyor diye gündüzüne karışmış koşullarda heveslenmesin, hazretin geçmiş. Makinistlik, Paris ve hesapları derin...) çevresindeki garlarda gece Fransa’nın en popüler, nöbetçiliği, istasyon şefliği ‘tarafsız’ deyimini şu sıralar gibi pek de sıradan olmayan sıkça hak eden Le Parisien yıpratıcı görevler üstlenmiş. gazetesi, pazartesi günkü Paris’in güneybatı banliyö baskısında yeni bir kamuoyu belediyelerinden Jouyenyoklamasının sonuçlarını Josas’da annesinden yayımladı. En önemli tespit babasından kalma, İkinci referandum hakkında. Dünya Savaşı sonrasının ‘acil Fransızların yüzde 61’i bu barakalar’ından dönüştürme hakka dokunulmamasını bahçeli evi olmasa bugünkü istiyor. Halkoylamasına koşullarda konut sahipliği bir düş. Solculuğu ve sendikacılığı, gerek görmeyenlerin oranı yüzde 31. Tercih eğilimlerine hayata enternasyonalist bakışı bakıldığında ilk ağızda nedeniyle Avrupa Birliği Sarkozy ve yandaşlarını fikrine, projesine hep sıcak sevindirecek şöyle bir nokta yaklaşmış. Ama her ne mevcut; deneklerin yüzde 68’i pahasına değil! 2 sene önce MA’ya “evet” diyeceklerini AB Anayasası’na “hayır” oyu söylüyor. Ama yüzde 48’i vermiş. “Yetti artık!” diyor. referanduma katılımda “Frankın tamamen tereddütte. Sonuç 2005 Mayıs’ı tedavülden kalktığı 1 Ocak öncesi kadar belirsiz. Bilinen 2002’den beri fiyatlar tek nokta, iktidarın sadece yüzde 23 konuyu 2008 arttı, diyorlar. O PARİS Mart’ında yapılacak tarihte ‘baget’ belediye seçimlerine (yaygın ekmek) 1 kadar gündeme frank ya vardı ya getirmek istemediği. yoktu. Şimdi bulun Zira emeklilik bakalım 80 yaşının santimden (yaklaşık UĞUR HÜKÜM yükseltilmesi, 55.5 frank) ucuza zenginleri kayıran baget piyasada! Ne vergi yenilikleri veya Sayın o bilgisayar ucuzlamış, Başkan’ının kendi maaşını buzdolabının, televizyonun yüzde 140 artırması gibi fiyatı artmamışmış. Bana ne girişimler ortalama Fransızı 10 yılda, 5 yılda bir alınacak düşündüren ayrıntılar. aletten. Ekmek, sebze, meyve 256 sayfaya indirilen MA’da, vs’yi her gün yemek 2005’te “hayırcı”ların zorundayım. Hiçbir arabanın dayandığı “anayasa, liberal deposu 7580 Avro’dan politikalar” gibi sözcükler aşağı dolmuyor. Adamlar kaybolmuş. Daha önce “amaç” hâlâ bize AB Anayasası olarak nitelenen “serbest kakalamaya çabalıyorlar. rekabet” kavramı yeni Adı ‘mini’ olunca daha mı anlaşmada “araç”a dönüşmüş. seksi oluyor acaba?” Sözcük ve kavramlarda Mösyö Sarkozy ile Frau gerçekleşen “rötuşlar” ne Merkel kendi ülkelerinde olursa olsun, Marsilya kendilerine mal ederek Üniversitesi anayasa kasıldıkları 13 Aralık’ta da profesörlerinden Etienne imzalanacak ‘Basitleştirilmiş Chouard’ın dediği gibi, Avrupa Anayasası’ adıyla da “Referandumun kaldırılması anılan “Mini Anlaşma”yı yurttaşlık hakkının birinci (MA) 19 Ekim’de Lizbon’daki dereceden ihlalidir. Metin AB zirvesinde kabul ettirdiler. tartışmaya açılmalı ve 2008 yılında bütün üye oylanmalıdır. 2004’te ülkeler tarafından onaylanmak öngörüler yüzde 70 ‘evet’ kaydıyla! Almanları bilemeyiz, diyordu. Sonuç bekleneni ama Fransızlar hiddetli. vermedi. Sarkozy bu Toplantılar, tartışmalar, nedenle telaş ediyor.” polemikler aldı yürüdü. Demiryolları emeklisi Michel 29 Mayıs 2005’teki S. hatırlatıyor: “Keyiflerince halkoylamasında, ‘en hakiki liberal bir dünya kurmaya modern = liberal’ (!) çalışıyorlar. Bunların elinden anayasalı AB gidişatına çıkacak anayasa ‘mini’ de çomak sokanlar meydanı boş olsa mide bulandırır. bırakmak niyetinde değil. Bu Meydan boş değil.” arada narsisist güveni sevgili [email protected] (eski) eşi Cecilia’dan sıkı bir M 800 bin kişi evsiz kaldı Son 50 yılın en şiddetli sel felaketini yaşayan Meksika’nın güneyindeki Tabasco eyaletinde, bir milyona yakın kişi evsiz kaldı. Yüzde 80’i sular altında kalan eyalette, kentleri kaplayan kirli su yüzünden salgın hastalıkların başgöstermesinden endişe ediliyor. Kurtarma görevlileri, temiz su, yiyecek ve ilaç stoklarının hızla tükendiğini belirtiliyorlar. 800 bin kişinin evsiz kalmasına yol açan sel yüzünden yüzbinlerce kişi de yollara döküldü. Ancak sular altında kalmayan yolların araç trafiği yüzünden tıkandığı belirtiliyor. Otobüslerde, araçlarında mahsur kalanlar kurtarılmayı bekliyor. “Bir canavarla savaştıklarını” söyleyen eyalet valisi Andres Granier, teknesi olan herkesi yardıma çağırmıştı. Yalnızca ağaç tepeleriyle çatıların gözüktüğü kentlerde kalan hayvanlar da zor durumda. Eyalet başkenti Villahermosa’da atlar, araçların arasından kendilerine yol açmaya çalışıyorlar. (Fotoğraf: AFP) ‘Felaket’ bölgesinden izlenimler 8 trafikte. Sabahın köründe aradığımız yıldır yaşadığım San Diego’da şehrin kuzeyinde yaşayan yine bir doğal felaketin nasıl arkadaşlarımız bizi bekliyorlardı. karşılandığını yakından izledim. Yaklaşık 500 bin kişi evinden olduğu Hem de bu defa iyice yakından, çünkü için bu bölgede de San Diegolular Kaliforniya’daki büyük yangınlardan vardı. Türk dostlarımızla sürekli kaçanlardan biri de bizdik. 4 sene önce haberleştik. 2 3 gün böyle geçti. yine toplanmak zorunda kalmıştık evi Bütün bu süreçte Amerikalıların terk etmek üzere.. Evlerin hepsinin telaştan uzak, pozitif ve medeni tahta olduğunu ve anında yandığını, San Diego’nun çok az yağmur aldığını, davranışları bizi de olumlu etkiledi. İlk defa kullanılan acil yardım hizmeti bitki örtüsünün yangına çok elverişli 911’in herkesi evden arayıp evlerini olduğunu artık iyi biliyoruz. terk etmeleri gerektiğini haber Güney Kaliforniya’da 10’dan fazla, verebilmesi çok sayıda San Diego’da ise 23 yangın çıktı. Bize en yakın yangın S A N D I E G O hayat kurtardı. Şehrin her yerinde kurulan yardım artık tehlikeli görününce merkezlerinden isteyen kapının köşesine gerekli sorgusuz sualsiz yiyecek, eşyaları yığmaya ve içecek, giyecek, yatacak yer alınacaklar listesini yardımı aldı. yapmaya başladık. Çocuklar en az şekilde Kimlikler, yerine ÖZLEM EROL etkilensin diye en büyük konulamayacak resimler, yardım merkezi olan birkaç özel eşya topladık. stadyuma sihirbazlar geldi, partiler Zorunlu tahliye duyurulmadan önce yapıldı; büyüklere konserler çıktık evden; oğlum, eşim, ben ve düzenlendi. Onlarca gönüllü bu köpeğimiz. Burada daha önceki organizasyonlar için bir araya geldi. felaketlerden öğrendiğim önemli bir İnsanların her türlü hayvanlarını şey sadece o güne konsantre olmak, getirebilecekleri merkezler kuruldu. olasılıklar üzerinde düşünüp boşuna Her yerden para yardımı başladı, üzüntülere kapılmamak. bazı günler “Fazlası ile ihtiyaç İyi organize, bencillikten uzak, malzememiz var, lütfen getirmeyin” köpekleri, kedileri yanlarında, yola çağrıları yapıldı. Başkalarının evini çıkmış bir insan seli. Benzincilerde kurtarmaya çalışırken kendi evi yanan, oluşmuş kuyruklarda kimse birbirinin 48 saat uyumadan çalışan ve yaralanan sırasına girmedi, bağırmadı. itfaiyeciler görev başında idi... 15 dakikalık yolu sanırım 1.5 saatte Görüntüler dehşet verici, kalbiniz gidebildik ama düzgün ilerleyen bir burkuluyor ama böyle zor bir zamanda bile insanın içini ısıtan hikâyeler çıkıyor karşınıza. Evimize yangının üçüncü günü dönebildik. Evimizi sağlam bulduk ama dönemeyenleri düşünmemek de elde değildi elbette. Gece nasıl yardımcı olabilirim diye internete baktığımda, her yerde “gönüllü sayısının gönüllü ihtiyacından çok daha fazla” olduğu bildiriliyordu... Zaman içinde mutlaka eksiklikler de ele alınacak bunları öğreneceğiz; benim izlenimlerim vatandaşlar üzerine. Ancak övünçle belirtmeliyim ki San Diego’da yaşayan Türkler olarak aramızdaki dayanışma, ATASCSAN Diego derneğimizin yardım için herkese not göndermesi, yangın bölgesinden uzakta olan tüm arkadaşlarımızın 45 aileye evlerini açmaları büyük bir moral oldu. İnsanlar ellerinde olmayan felaketlerle uğraşırken dünyanın neresinde olursa olsun ırk, din, millet ayrımı olamaz. Bu satırları yazarken oğlumun okul bölgesinden haber geldi. Pazartesi günü okulların açılacağını ancak bugünkü sayılarla 20 çalışanın 340 öğrencinin evlerini kaybettiğini haber verdiler. Ne kadar acıklı. O insanlar çocuklarını nasıl okula gönderecekler, evini kaybeden bir öğretmen nasıl işine gidecek? Yangınların 6’ncı gününde ilk defa mavi gökyüzü gördüm.. Ev dışındaki külleri temizlemeye başlamak lazım... CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle