25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2007 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Tunceli Belediye Başkanı’ndan sonra Batman Belediye Başkanı Kalkan da teröristleri övdü AVRUPA GÜRAY ÖZ DTP’liler gerginlik seviyor BATMAN/TUNCELİ (Cumhuriyet) DTP’li Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, dağdaki PKK militanlarını “ülkenin en onurlu insanları” diye niteleyerek, “Çünkü bunlar hiçbir çıkarsal bir şeye girmeden, salt kimlik sorunu için, onurlu yaşam için çaba sarf etmektedir. Bu ülkenin böyle insanlara ihtiyacı vardır. Bu ülkenin, bu insanlardan zarar görmesi söz konusu değildir’’ dedi. Kalkan ile önceki gün PKK’li kadın militanları “Kadın özgürlük mücadelesinin sembolü” olarak ilan eden DTP’li Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil hakkında soruşturma açıldı. Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, belediyenin hizmetlerini anlatmak için dün makamında basın toplantısı düzenledi. Kalkan’ın konuşmasının ardından gazeteciler DTP hakkın Medya ve Başbakan Başbakan Erdoğan, medyayı, gazeteleri sık sık eleştiriyor. Basını beğenmiyor. Tirajları yetersiz, satışları az buluyor. Basının “başarısızlığını” halka uzak oluşuna bağlıyor. İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş, ondan mı bilinmez, Başbakan’ın medyaya ilgisi dillere destan. Başbakan “Sizi okuyan yok, tirajınız pek az, başka ülkelerde on onbeş milyonluk tirajlar var, sizin topunuz beş milyon etmezsiniz” derken gerçeği mi söylüyor? Tayyip Bey’i pek seven, soldan kırma bir medya hocası, televizyonda ona canı gönülden hak verirken, spiker hanımefendi, “Peki bizde eğitimin durumu ne, halkın alım gücünün hiç mi payı yok?” deyince pek şaşırmıştı. Ama biz işin bu kısmını es geçelim, bir gazeteyi en az dört kişinin okuduğunu bilsek bile Başbakan’a hak verelim. İşi onun medya sevgisine, derin ilgisine getirelim. ??? Sayın Erdoğan sürekli eleştirdiği medyaya neden bu kadar düşkün? Bu sorunun yanıtı medyanın ona düşkünlüğünde yatar. Aşk karşılıklıdır. Sayalım; dinci gazeteler, radyolar, TV kanalları Başbakan’ın yanında, arkasındadır. Dinci medyanın “kartel medyası” dediği büyük medyanın açık desteği olmasaydı, Başbakan’ın partisi son seçimde aldığı oyu, Meclis’teki “kahhar” çoğunluğu rüyasında görürdü. Peki durum böyleyse, Sayın Erdoğan neden ikide bir, “Siz bir işe yaramazsınız, sizi okuyan yok” diye celalleniyor? Başbakan bu kadarcık destekle, az buçuk tirajla yetinemiyor. Daha fazlasını istiyor. Çoğunluğu elde etmiş bütün iktidar partileri gibi sessizlik, mutlak boyun eğme, alkış, daha fazla alkış istiyor. “Özerk” TRT din eğitimine ağırlık veren, muhalefeti olabildiğince az gören, solu hiç kale almayan yayınıyla zaten devletin, iktidarın, AKP’nin, Başbakan’ın sayılır. Dinci basının, medyanın eleştirileri dostların attıkları dikensiz gül misalidir. Peki, büyük denilen medyaya neden kızılıyor? Çünkü büyük medya işi alışverişe dökmüştür, desteğinin karşılığını istemektedir. ??? Öyleyse medyaya iyi bir ders vermeli, hırpalamalı, Meclis kulisinden uzaklaştırmalı, haber kaynaklarını, kuşları, bülbülleri, kelaynakları kesmeli, en iyisi eşin dostun daha fazla kanala, gazeteye sahip olması sağlanmalıdır. “Kanun Benim” yalnızca unutulmuş Mike Hammer romanı mı? Kanun gerçekte benim değil mi? Peki şu tirajı az, reytingi yetersiz medyada daha fazla söz sahibi olmak için TMSF’nin el koyduğu kanalların, gazetelerin ihalelerine girilse, rakipler elense, medyada ahbapların sayısı artırılsa pek güzel olmaz mı? Olur. Başbakan’ı kızdırmayalım. Olmayan ilişkilerden ilişki çıkarmayalım. Olanı biteni, her nasılsa öyle yazalım. Gündemdeki ihalenin talipleri kimler, adlarını anmadan, tarif gerekmez deyip, ariflere seslenelim. Üç adaydan birinde oğlumuz iş sahibidir. İkincisinde altın meraklısı, kartvizitçi bir dostumuzla, Verona Feldbush namlı seksi Alman pop yıldızının kendisi kadar namlı kocasının yönettiği RTL grup var. Ya üçüncüsünde? ??? Üçüncüsü Başbakan’dan çok medyayı ilgilendirmeliydi. İlgilendirmedi. İhaleye yeterlilik almış üçüncü grubun Türk tarafı bir yana, Amerikan tarafı pek ilginçtir. Carlyle Grup derler adına. Kurucuları pek meşhurdur, ortakları çok namlıdır. Amerikan, İngiliz dışişleri, savunma eski bakanları. Baba Bush, oğul Bush, daha niceleri, petrol, silah dünyasının en ünlüleri bu finans devinin içindedir. Ama kurucuları arasında biri vardı ki, dudak uçuklatır. Carlyle Grup’un kurucuları arasında Bin Ladin ailesi pek önemli bir yer tutardı 11 Eylül’e kadar. Ne zaman ki, Usame İkiz Kuleler’i yıktı, Boston’da mukim Bin Ladin ailesi özel bir uçakla kıllarına dokunulmadan ABD’den gönderildiler. Afganistan macerasında yetiştirilmiş, Taliban’a lider kılınmış oğul cihada soyunurken, pek kalabalık Suudi kökenli Bin Ladin ailesinin izini süremez olduk. Ne olmuş yani, suç kişisel, mülkiyet kutsal, ticaret peygamber mesleğidir. Hayır, maksat, Başbakan’ın medyayla derin aşk, nefret ilişkisine dayalı ilgisinden yola çıkıp üç beş satır karalamaktan ibarettir. Dünya sanıldığı kadar büyük değildir, küçüktür, küreseldir. Bu küresel dünyada Erdoğan’dan kaçsanız, Bush’a, Bush’tan kaçsanız Bin Ladin’e takılmanız kaderdir. Bizimkisi “kederli bir kadere razı gelmeye hep mi razısınız?” diye şimdilik çaresiz bir soruyu sormaktan başka bir şey değildir. Ama sormak da bir şey değil midir? eposta: [email protected] ? Dağdaki PKK militanlarını “ülkenin en onurlu insanları” diye niteleyen DTP’li Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan ve önceki gün PKK’li kadın militanları “Kadın özgürlük mücadelesinin sembolü” olarak ilan eden DTP’li Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil hakkında soruşturma açıldı. daki kapatma kararıyla ilgili sorular yönelttiler. Kalkan da halka hizmet için göreve geldiklerini belirterek, “Gerektiği yerde kendimizi feda etmek içinde geldik. Vekillerimiz Meclis’e çözüm için gelmişlerdir. Ancak her yaklaşımda ‘Kendi soydaşlarınızı kınayın’ anlamında bir telkin var. Halkı temsil eden ve Meclis’te grubu bulunan bir parti olarak dayatmalarla, milliyetçi partilerin söylemleriyle, hukuk dışı bir uygulamayla karşı karşıyayız” diye konuştu. Kapatma davasının doğru bir mantık olmadığını ifade eden Kalkan, bu girişimlerin 1980’li yılları anımsattığını söyledi. O dönemde örgütlenmenin yasak olması nedeniyle herkesin dağa çıktığını belirten Kalkan, “Bu yaklaşım aslında bir dağ yoludur ve yasadışı yolu göstermektir. Uzun dönemdir partimiz stratejik değişime girmiştir. Meclis’e girmek taktiksel değildir, stratejiktir. Bu kadar iyi niyete rağmen, partimiz seçim sistemine karşı bağımsız girmesine rağmen, hâlâ Meclis dışına itme çabaları, Kürtleri de farklı bir ayrılışa koyacaktır. Bu hatadan vazgeçilmelidir’’ dedi. Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, rant ilişkileri ortaya çıkarılmasın diye sürekli Kürtler üzerine gündem oluştuğunu da ileri sürerek şöyle devam etti: “Dağda yaşayan insanlarımız, ülkenin en onurlu insanlarıdır. Çünkü bunlar hiçbir çıkarsal bir şeye girmeden, salt kimlik sorunu için, onurlu yaşam için çaba sarf etmektedir. Bu ülkenin böyle insanlara ihtiyacı vardır. Bu ülkenin, bu insanlardan zarar görmesi söz konusu değildir. Gerçekten bu insanlara kapıların açılması, sosyal yaşama katılması gerekir. Bunun için anayasal düzenleme yapılmalı.” Batman Cumhuriyet Başsavcılığı, Kalkan hakkında inceleme başlattı. DTP’li Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil de önceki gün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Mücadele Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, 1996’da Tunceli’de intihar saldırısı düzenleyerek 7 askerin şehit olması, 33 askerin yaralanmasına neden olan PKK’li “Zilan” kod adlı Zeynep Kınacı ile 21 Mart 1998 günü Çanakkale Cezaevi’nde Öcalan için kendini ateşe vererek yakan ve uzun süre tedavi gördükten sonra 17 Haziran 1998 yılında ölen Sema Yüce’yi “Kadın özgürlük mücadelesinin sembolleri” olarak göstermişti. Bunun üzerine Tunceli Emniyet Müdürlüğü suç duyurusunda bulundu ve savcılık da Abdil hakkında soruşturma başlattı. R O J T V ’ N İ N K A PAT I L M A S I PKK İTİRAFÇISI Danimarka yeni gerekçe buluyor ? Danimarka’da Roj TV’ye ilişkin alınan kapatmama kararının ardından Danimarka emniyetine tekrar suç duyurusunda bulunan Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçiliği’nden ek bilgi istediği ifade ediliyor. MAHMUT GÜRER Kampa ABD’liler geliyordu ‘Harita şeklinde havuz’ davasında beraat DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır’da bir parka sözde Kürdistan haritası şeklinde havuz yaptırdıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan ve aralarında DTP’li Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin’in de bulunduğu 5 kişi beraat etti. Kayapınar Belediyesi’nin Selahattin Eyyübi ve Fırat Bulvarı’nın kesiştiği alanda yaptığı parkın içinde yer alan ve inşası için 400 bin YTL ödenek ayrıldığı belirtilen süs havuzunun sözde Kürdistan haritasına benzediğine ilişkin bazı basın yayın organlarında haberler yer almıştı. Bu haberler üzerine DTP’li Belediye Başkanı Zülküf Karatekin ile belediye çalışanları Mustafa Sencar, Askeri Kelekçiler, Ahmet Sis ve Mehmet Gündoğan hakkında “3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 7/2 maddesi uyarınca terör örgütünün propagandasını yaptıkları” iddiasıyla 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamanın bir önceki oturumunda savcı, sanıklardan Karatekin ve Sencar’ın 5 yıl hapisle cezalandırılması yönünde görüş bildirmiş, diğer üç sanık için beraat talep etmişti. Davanın karar oturumu dün yapıldı. Mahkeme heyeti kararında basın yayın organlarında havuzla PKK propagandası yapıldığı iddiaları yer almasına karşın suçun unsurlarının oluşmadığı kanaatiyle Karatekin ve belediye çalışanları hakkında beraat kararı verdi. DİYARBAKIR (AA) Terör örgütü PKK’den kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan ve hakkında “terör örgütü üyesi’’ olduğu gerekçesiyle dava açılan sanık B. A. karar duruşmasında bazı iddialarda bulundu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılan tutuklu sanık B. A. son savunmasında, terör örgütünde bulunduğu süre içerisinde hiçbir silahlı eyleme iştirak etmediğini ileri sürdü. B. A. “Örgüte katıldığım için pişmanım’’ dedi. Savunmasında, kolluk ifadesini tekrar ettiğini kaydeden sanık B. A. şöyle dedi: “Ben örgüte katılmadan önce Irak’ın kuzeyine yük taşıyan bir TIR’ın şoförlüğünü yapıyordum. ABD askerlerinin de zaman zaman yüklerini taşıdığım oldu. Daha sonra örgüte katıldım. Örgütün Hakurk kampında kaldım. ABD askerlerinin Hakurk kampında örgütün üst düzey yöneticileriyle görüşmelerine birkaç kez şahit oldum. Ancak ne gibi konular konuşuluyordu bilmiyorum. ABD askerleri kampa askeri araçla geliyordu. Ben önceden onlara yük taşıdığım için onların nasıl giyindiğini biliyorum. Amerikan askerlerinin omuz kısmında Amerika bayrağı bulunuyor. Örgüt kampına gelen askerlerin de omuz kısmında Amerika bayrağı bulunuyordu.’’ Heyet, sanığın herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin terör örgütünden gönüllü ayrılarak teslim olduğu gerekçesiyle, TCK’nin “terör örgütü üyesi olmak’’ suçunu kapsayan 221/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına hükmederek tahliyesine karar verdi. ANKARA Danimarka, terör örgütü PKK’nin yayın organı Roj TV’yi kapatmamak için yeni “gerekçeler” buldu. Türkiye’nin gönderdiği kanıtlara karşın, Kopenhag yönetimi halen “somut” adım atılması için gerekli bilgilerin kendilerine ulaştırılmadığını savunuyor. Danimarkalı yetkililer, El Cezire’nin de Usame Bin Ladin görüntülerini yayımladığını ancak kapatılmadığını belirtiyorlar. Türk Büyükelçiliği’nin suç duyurusunda bulunmasının ardından 2 yıl önce başlayan Roj TV’nin kapatılmasına ilişkin dava Danimarka’da sürüyor. Danimarka emniyetinin ülkenin Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun aldığı kapatmama kararının ardından, tekrar suç duyurusunda bulunan Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçiliği’nden ek bilgi istediği ifade ediliyor. Bu kapsamda ek bilginin ve yeni kanıtların gönderildiği ancak, ülke makamlarının kanıtların kanalın kapatılması için yeterli olmadığını ilettiği belirtiliyor. Kopenhag yönetiminin Türkiye’den PKK ile Roj TV arasındaki para trafiğini ortaya koyan çeşitli belgelerin sunulmasını istediği ifade ediliyor. Ancak Danimarka Ceza Yasası’na göre, bir yayın kuruluşunun terör örgütünden para alması bu ülkede suç teşkil etmiyor. Bu nedenle sunulacak para trafiği ile ilgili kanıtların, uyuşturucu ya da silah ticaretine ilişkin doğrudan bilgiler içermesi gerektiği ifade ediliyor. oları yayımlanıyor. Ancak kapatılmıyor. Süreci bu şekilde değerlendirmek gerekiyor” görüşünü savundu. Danimarkalı üst düzey yetkili, Danimarka’daki birimlerin de özellikle uyuşturucu ve silah ticareti üzerine inceleme yaptıklarını kaydetti. Yetkili, Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e mektup gönderdikleri gerekçesiyle haklarında dava açılan 54’ü DTP’li 56 belediye başkanının yargılanması sürecinin de, kanalın kapanmasına ilişkin davayı yakından ilgilendireceğini belirtti. Ankara kızgın Ankara ise, bu görüşe tepki gösteriyor. Roj TV ile PKK arasındaki bağlantıları içeren her türlü bilgi ve belgenin Danimarka’ya gönderildiğini ifade eden Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Danimarka’nın PKK’yi terör örgütü saymasına karşın kapatmanın halen gerçekleştirilmemiş olmasının ise düşündürücü olduğunu ifade ediyorlar. SORU ÖNERGESİ 10 DTP’li Roj TV’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) RTÜK, DTP’li 10 milletvekilinin, Roj TV’nin yayınlarına, stüdyo konuğu olarak, canlı telefon bağlantısı ya da demeçle katıldığını bildirdi. MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, soru önergesine RTÜK’ten gelen bilgi yazısıyla yanıt veren Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 28 Ocak29 Ekim 2007 tarihleri arasın da Roj TV’nin programlarına telefonla veya stüdyo konuğu olarak katılan DTP’li milletvekilleri şöyle: Ahmet Türk, Osman Özçelik, Sırrı Sakık, Akın Birdal, Nuri Yaman, Selahattin Demirtaş, Ayla Akad Ata, Fatma Kurtulan, İbrahim Binici, Aysel Tuğluk. Bağımsız Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani de yayına konuk olan isimler arasında. DTP cephesinde yaşananlar, PKK’nin siyasallaşma yolunda attığı adımları da gözler önüne seriyor Düz ovada patinaj yapıyorlar MEHMET FARAÇ ‘Yeni kanıt değil’ Danimarka’nın Ankara Büyükelçiliği’nden üst düzey bir yetkili, haziran ayına kadar Roj TV’nin kapatılıp kapatılmayacağının kesin olarak karara bağlanacağını dile getirirken, kaçırılan 8 askerin görüntülerinin Roj TV’de yayımlanmasınının örgüt ile kanal arasında ilişki olduğuna dair yeni bir kanıt kabul edilemeyeceğini söyledi. Üst düzey yetkili “Danimarka’daki süreç bağımsız mahkemeler tarafından yürütülüyor. Danimarka’da ifade özgürlüğü var. El Cezire’de terör örgütü El Kaide’nin, Usame Bin Ladin’in vide Son haftalarda kimi DTP’lilerin keskin çıkışları kamuoyunda tepki ve şaşkınlığa yol açıyor. Oysa DTP cephesinde yaşananlar, terör eylemlerinde 29 yılı geride bırakan PKK’nin siyasallaşma yolunda attığı adımları da gözler önüne seriyor. Öcalan’dan “lider”, militanlardan “onurlu insan” diye söz edilmesi, Güneydoğu’nun “Kürdistan” olarak tanımlanmasına yönelik çıkışlar salt bir siyasal partinin ideolojik tepkilerini yansıtmıyor! Kürt hareketinin legal ve illegal kurumları, PKK terörü ve şiddetini siyasal söylemlerle perdelemeye çalışırken dayatmayla yürütülen bir psikolojik mücadelenin boyutlarını da deşifre ediyor!.. DTP’lilerin son dönemde yoğunlaşan açıklamaları kamuoyunda infial yaratmaktan öteye gitmiyor. Tepkilerdeki pervasızlık “Battı balık yan gider” gibi komik bir tanımlamaya da sığmıyor! Bu sert söylem ve keskin çıkışlar, partinin kapatılması istemine yönelik öfkenin yanı sıra tabanı canlı tutmayı amaçlayan propaganda ve çabaların kontrolden iyice çıktığını da gösteriyor! Bu yüzden PKK’nin abluka altına alındığı, DTP’nin ise yargı kıskacında olduğu bir dönemde yükselen aykırı seslerin aslında neyi duyurmaya çalıştığının çok iyi irdelenmesi gerekiyor. Çözüm ve sabotaj!.. Leyla Zana’nın “Kürdistanlıyım” şeklindeki sözleri, DTP yöneticisi Nurettin Demirtaş’ın “9 gencin üzerine gönderiliyor” diyerek orduyu hedef alan açıklamaları, DTP’lilerin katıldığı toplantılarda Öcalan’ı “önder” diye adlandırması, 100’den fazla DTP’linin PKK liderinden “sayın” diye söz edip tutuklanmayı göze alması, son olarak dün Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan’ın PKK’lileri “ülkenin en onurlu insanları” diye adlandırmasının ardında da PKK’nin siyasallaştırılmasını hedefleyen mesajlar yatıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın DTP’nin kapatılması talebine dayanak gösterdiği 141 gerekçenin çok büyük bölümünde siyasallaşma vurgusunun eylem ve temalarına rastlanması da bu çabaların geldiği boyutu öne çıkarıyor. Bu çıkışlar, siyasallaştırma hedefinin altyapısına hizmet etmekten ileri gitmiyor. Ne yazık ki bir terör örgütünün şiddeti arttırmasıyla, aklıselim olması gereken legal kurumlar ve yöneticilerinin tepkilerini aynı dozajda yükseltmesi “demokratik çözüm” gibi ısrarla dillendirilen bir beklentinin amacını sorgulamayı da gerektiriyor. Bu beklentinin bilinçli olarak sabote edildiğine ilişkin yaygın bir kanı bulunuyor. PKK’nin siyasal ideolojisini benimsemiş kurumların, örgütün egemen politikasından kaynaklanan baskılar yüzünden tepkiye zorlandığını da söylemek gerekiyor. DTP’lilerin iradesiyle, PKK’nin dayatmalarının bu tepkilerin yumağında birbirine karıştığı anlaşılıyor! Yani madalyonun diğer yüzünde, PKK’nin eksenindeki kişi ve kurumlara yönelik kışkırtması net biçimde göze çarpıyor. DTP’yi kim zorluyor?.. Daha 1980 öncesindeki kuruluş aşamaları sırasında kendisi gibi düşünmeyen Kürt örgütlerine yönelik silahlı saldırılarla Güneydoğu’da sözü kesilmez, yanıt verilmez tek hâkim güç haline gelmeyi dayatan PKK, 29 yıllık şiddet tarihinde kendi siyasal beklentilerini parlamento çatısı altında savunacak mekanizmaların oluşmasından bile yetinmiyor! Örgüt Güneydoğu’da sosyoekonomik yaşamın kaosa sürüklenmesi, 30 binden fazla kayıp, başta lideri olmak üzere çok sayıda üst düzey yöneticinin kopuşu ve tabandaki yılgınlıktan ders almıyor, kazanım peşinde koşmaya çabalıyor! Siyasi beklentilerini şiddet yoluyla dayatmayı son 10 yıldır tek strateji haline getiren örgüt, bu çabaları için ortaya çıkan siyasal güçlere izin vermiyor, nefes almalarını bile engelliyor. Örgüt bu yapılanmaları da kendi yöntemleriyle mücadele etmeye zorluyor. DTP’lilerin tepkisinin giderek sertleşmesi, örgütün bu amacında ne yazık ki başarılı olduğunu gösteriyor. Karşılanması güç talepleri, kaosa hizmet edecek beklentileriyle Türkiye’nin sosyal, siyasal ve hukuksal zeminini zorlamayı amaçlayan PKK, salt legal uzantılarını değil, en sabırlı yandaşlarını bile artık çileden çıkarıyor! Örgüt, şiddet yönteminden uzun süredir yakınan ve koşulsuz silah bırakma çağrılarını yapan barış girişimcilerinin direncini de bu yüzden kırıyor. PKK yalnızlaştıkça, ideolojilerinden esinlenen kurumlar bir yerden düğmeye basılmışçasına harekete geçiriliyor ve sonunda DTP’lilerin kışkırtıcı açıklamaları dün olduğu gibi kamuoyunu sarsmaya devam ediyor. Belli ki Kandil’den aşağıya fren tutmuyor! Peki, düz ovadakiler niye patinaj yapıyor!.. Demirkazık’a 20 yıl hapis istemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bir dönem AKP’den milletvekili aday adayı olan, son dönemde DTP ile birlikte hareket etmeye başlayan Nil Demirkazık hakkında, “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek’’ ve “Örgüt propagandası yapmak’’ suçlarından 8 yıl 6 aydan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılması istemiyle dava açıldı. Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Görüşen tarafından açılan davanın iddianamesinde, Demirkazık’ın, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/7. maddesiyle yollamasıyla ‘“Terör örgütü üyesi olmak’’ suçunu düzenleyen 314/2. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. ve 7/2. maddesi uyarınca 8 yıl 6 aydan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle