22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Baykal, Başbakan Erdoğan’a seslendi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Mahrem anlaşma açıklansın’ ? Deniz Baykal, “Bush’un, Irak ve Kuzey Iraklı yetkililerin bildiği, bizden, halktan saklanıyor” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen günlerde “Türkiye’nin terörle mücadelesiyle ilgili mahrem konuları içeren bir anlaşma bulunduğunu ifade ettiğini’’ vurgularken “Bush’un, Irak ve Kuzey Iraklı yetkililerin bildiği, bizden, halktan saklanıyor. Türkiye’nin geleceğini belirleme hakkı, Başbakan’ın ve etrafındaki birkaç kişinin tekelinde değildir. Türkiye’nin geleceğini, hatta belki varlığını, bütünlüğünü yakından ilgilendirecek her anlaşmayı, Türkiye’de her vatandaşımızın öğrenme hakkı vardır’’ dedi. CHP lideri Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada “bir süreden beri çok dikkatli bir şekilde, ima düzeyinde yansıtılmak istenen bir durumun artık Başbakan tarafından açık bir şekilde ifade edildiğine, Başbakan Erdoğan’ın ‘Mahrem anlaşmalar ilan edilemez’ dediğine” dikkat çekti. Baykal, “Türkiye’nin Başbakanı, Irak konusuyla ilgili Türkiye’nin terör konusundaki mücadelesiyle ilgili mahrem konuları içeren bir anlaşmanın bulunduğunu ifade etmiştir. Bu anlaşma neleri içermektedir, Türkiye hangi kazanımları sağlamıştır, nasıl bir denge vardır? Ben iki hafta önce ‘Sayın Başbakan, ağzınızın içindeki baklayı çıkarın’ demiştim. Daha o zaman baklanın ol Aman Beyler Dikkat, Çatlayacaksınız! AKP yanlısı yazarlar giderek, La Fontaine’in, öküze özenen kurbağasına benzemeye başladılar. Bizden uyarması, “Aman beyler dikkat! Böyle giderseniz çatlayacaksınız!” C HP lideri Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada hükümeti eleştirdi. Baykal, “Türkiye’nin geleceğini, hatta belki varlığını, bütünlüğünü yakından ilgilendirecek her anlaşmayı, Türkiye’de her vatandaşımızın öğrenme hakkı vardır’’ dedi. (Fotoğraf: AA) sanımıza da” dedi. Baykal, “Türkiye’nin geleceğini belirleme hakkının Başbakan ve çevresindeki birkaç kişinin tekelinde olamayacağını” vurguladı. Bataklıktaki kurbağanın trajik öyküsü Küçük, yumurta kadar bir kurbağa bataklıkta otururken bir öküzü görmüş. Cüssesine hayran kalmış. Onun gibi olmak istemiş. Üfleye püfleye kendini şişirmeye başlamış. Sonunda da çatlayarak ölmüş. La Fontaine, “Dünya böyle akıllılarla doludur” diyor. Bizimkilerde de bir hava, yazdıklarını okuyunca gözlerinize inanamıyorsunuz. Türkiye’nin diplomasi trafiği son aylarda hızlandı ya, birileri, T.S Eliot’un “Deneyimi yaşadık ama anlamını gözden kaçırdık” sözlerindeki gibi, “anlamı tamamen gözden kaçırarak” teoriler üretmeye başladılar. Efendim Türkiye, AKP hükümeti ve Prof. Davudoğlu stratejik derinlik sayesinde, artık “soğuk savaş dönemindeki gibi bir uydu ülke olmaktan çıkmış, bölgesel bir hegemon olmuş”. “Türk Lirası dünyanın en değerli paraları ligine yükselmiş. Ülke ihracat rekorları kırıyor, kentleri inşaat şantiyelerine benziyormuş.” “Arap ülkeleri Türkiye’ye, özellikle de, ABD güçlerinin, kuzeyden Irak’a geçmesini engellediği için hayranlık duyuyorlarmış. Türkiye bölgedeki Müslüman ülkelere benzersiz bir örnek oluşturuyormuş...” Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, “bölgesel hegemon” olmanın verdiği özgüvenle olacak, AB’ye, ayırdında olmadığı (ne de olsa onlar dünkü çocuk, bizim stratejik, tarihsel derinliğimiz var) çıkarlarını anımsatıyor, “Avrupa’nın küresel güç haline dönüşmesinde Türkiye’nin AB üyeliği vazgeçilmez bir rol oynayacaktır”. ‘Yargı AKP’lileşiyor’ Baykal, AKP’nin hâkim ve savcılarla ilgili düzenlemeyi apar topar Meclis’ten geçirmek istediğini vurgularken “Niyetleri yargıyı AKP’lileştirmek. Mülakat yöntemiyle yargıç alalım! Hâkimlerin içine elini niye uzatıyorsun AKP yönetimi? Karışma sen! Atamalarda partinin ötesinde başka bir yapılanma, alt beraberlikler devrede olacak mı? Laik Cumhuriyetin güvencesi olan yargı, AKP alt kültürünün şekillendirdiği biçimde mi oluşacak? Biz direneceğiz, Meclis’ten geçecek, Çankaya’ya gidecek. Bir tereddüt var mı orayla ilgili” derken, bazı milletvekilleri “Noter imzalayacak” diye bağırdı. Baykal da sözlerini “Çankaya’da güven veren bir denetimin yapılacağı inancı olmaması ne üzücü. Sayın Sezer daha önce bunu geri göndermişti. Çankaya’dan geçtikten sonra, 1020 yıl sonra ne olacak? Türkiye’de yargıçlar böyle alınacak” diyerek sürdürdü. Deniz Baykal, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlunun adının karıştığı Tokat Sigara Fabrikası’na makine alımı olayını da gündeme getirirken “Bunlar bir Avrupa ülkesinde olsa basın kıyameti kopartır, Maliye Bakanı istifa eder, Başbakan özür dilerdi. Böyle başa böyle tıraş” sözleriyle de basına yönelik eleştirilerini sürdürdü. duğunu kabul etmiyordu. Şimdi anlaşılıyor ki bu bakla var, bakla ıslanmıştır, büyümüştür, artık ağızdan çıkarılması gereken bir noktaya gelmiştir” dedi. ‘Oyun tersine döndü’ Baykal, anlaşmayı ABD Başkanı Bush’un, Iraklı, Kuzey Iraklı yerel yetkililerin bildiğini, ancak kendilerinin, milletin bilmediğini vurgularken “Bu, bizlerden saklanacak bir sır, ama Iraklı yetkililerle, Amerikalı yetkililerle paylaşılacak, onlarla paylaşılmasında bir sakınca bulunmayacak!’’ görüşünü dile getirdi. Baykal, Türkiye’nin müdahale hakkının her kes tarafından kabul edildiğini yinelerken şu açıklamaları yaptı: “Türkiye’nin terörle mücadelesinde gereken kararlılığı, etkinliği bu hükümetin şahsında sergileyemediğinin çok açık, net ifadesidir. Irak’ın kuzeyindeki üst düzey bir yetkili, ‘Türkiye ile bir anlaşmamız yoktur’ diyor. Dünya, bu iş halledildi havasına giriyor. Terör örgütünün lider kadrosunun İtalya’da teslim edileceği haberleri yayılıyor. Bununla her şey bitmez. Ama ciddi bir adım olur. Mahmur kampı kapatıldı mı? PKK’lilerin teslim edilmesini bekliyoruz. Bunlar yok, Türkiye kamuoyuna yönelik sisleme, beklenti ya ratma havası var. Teskin edici ilaçlar veriliyor. Tartışmayı dağdan Türkiye’nin içine indirme stratejisi uygulanıyor. Televizyonlardaki manzara elem verici. Çatışmalar kentlere, sokaklara taşınıyor. PKK stratejisi sadece Kandil’de uygulanmıyor, İstanbul’da da uygulanıyor.” Biraz teori Bir ülke de kendi başına hegemonyacı güç olamaz. Bir ülke, çıkarları doğrultusunda yönlendirebildiği bir grup ülkenin varlığı halinde, onlara göre hegemonyacı bir güç olarak tanımlanabilir. Bu yönlendirme kapasitesinin iki bileşeni var. Biri ekonomik güç, örnek alınacak ekonomik model, kültürel yaşam, çekicilik gibi etkenlerden kaynaklanan, kabule dayalı liderlik. İkincisi, söz konusu ülkeler grubuna, çeşitli düzeylerde güvenlik sağlayıcı hizmet sunabilen bir askeri güç, rakipsiz bir şiddet uygulayabilme kapasitesi. Bu ölçütlerle bakıldığında, Türkiye, AKP döneminde hangi ülkeler grubu karşısında hegemonyacı konuma yükselmiş, bu sayede hangi çıkarlarını elde etmek için bu ülkeleri yönlendirmeyi başarmıştır. Bu sorulara hiçbir olumlu cevap verilemez, örnek gösterilemez. ‘Bayrağımıza sahip çıkalım’ Son günlerde Türk bayrağı asılan evlere karşı özel bir saldırı anlayışının ortaya çıktığını kaydeden Baykal, “Bu bir tuzaktır. Türk bayrağı her yerde, her zaman kimsenin iznine bağlı olmadan asılmaya devam edecektir. Bayrağımıza da sahip çıkalım, in İzmir Bornova’da polis kurşunuyla yaşamını yitiren Baran Tursun’un annesinin, babasının, kardeşinin yaşadığı acıya hep birlikte tanıklık ediyoruz. Baba Mehmet Tursun, 1992 yılında Diyarbakır’dan İzmir’e göçtüklerini anlatırken; çocuklarını terörden kaçırmak ve olaylara karışmalarını önlemek istediğini ifade ediyor. Baran Tursun’un ablasının gözyaşları içindeki fotoğrafı gazetelerde yer aldı. Bir ailenin çocuğunu, bir ablanın kardeşini yitirmesi ne büyük bir acıdır. Türkiye birçok yönüyle bir ölüm ülkesi. Trafik kazaları, Güneydoğu’daki çatışmalardan neredeyse daha çok can alıyor. Cinayet haberleri de gazetelerin köşelerinden düşmüyor. Ancak son dönemde polis kurşunuyla yaşamını yitiren insanlarımızın haberleri öne çıkmaya başladı. Acaba, gerçekten daha çok insanımız polis tarafından öldürülüyor mu? Bunu araştırmak gerekiyor. Ancak sanki öyle bir durum var gibi görünüyor. Çocuğunu Polis Kurşunuyla Yitirmek Hatırlarsınız 22 Temmuz seçimlerinden hemen önce Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu değiştirilmiş ve polise daha rahat silah kullanma yetkisi tanınmıştı. Polisi aşırı yetkilendiren bu kanuna CHP itiraz etmemiş, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de bir gün bile bekletmeden onaylamıştı. Bu kanunun tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini o zaman söylemiş ve itiraz etmiştik. Polisin silah kullanma yetkisini artırarak şehirlerde asayiş sağlama anlayışının yanlış olduğunu belirtmiş ve bunun polis devleti eğilimini güçlendireceğini yazmıştık. AKP dinlemedi. Birçok kanuna çıkmadan itiraz eden CHP de dinlemedi, Cumhurbaşkanı Sezer de. Şimdi görüyoruz. Polis ateş ediyor. Yasalarda böyle bir hakkı var. Ancak hukuk devletinde böyle bir hak olması doğru değil. Türkiye hukuk devleti mi derseniz, bence hukuk devleti değil, yasa devleti. Yasaların birçoğu da hukuk devleti mantığına aykırı. Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu bunlardan birisi. ??? İçişleri Bakanı Beşir Atalay, soruşturma açıldığını ifade etti. Silah kullanan polislerle ilgili soruşturma açılması tabii tek başına bir şey değil. Nitekim daha önceki polis cinayetlerinde de soruşturmalar ve mahkemeler güven verici bir yol izlemedi. Bu nedenle sorun, soruşturma açılması değil, polisin aşırı ölçüde silah kullanma yetkisiyle donatılması. Tabii bu kanun bu tür cinayetleri öngörmüyor, ancak psikolojik bir etki yapıyor. “Bu kanun benim aşırı silah kullanmama olanak tanıyor” diye düşünen polis daha özensiz davranabilir. Acaba son dönemde öne çıkan bu tür öldürme olaylarında, polislerin bu kanundan olumsuz yönde etkilenmelerinin de payı olmuş mudur? İçişleri Bakanlığı bu polislerin sorgulanması sırasında psikologları da devreye sokarak bunu araştıramaz mı? Çünkü bizler, bu kanunun polisi olumsuz yönde etkileyeceğini düşünmüş ve bu yönde uyarılarda bulunmuştuk. Şimdi ortaya çıkan olayları görünce şüphelerimizin, endişelerimizin haklı çıktığı gibi bir ruh hali içindeyiz. O zaman yapılması gereken bu kanunun sonuçlarını ciddi bir şekilde masaya yatırmak olmalı. Bu ne kadar mümkün? Baksanıza Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde bile bir adım atılmadı. Üstelik, sonuçları ortada. Hrant Dink 301. maddeden yargılanırken çetelerin hedefi haline gelmedi mi? ??? Sonuç olarak şu anda polislerin kur şunuyla birçok yurttaşımızın yaşamını yitirdiği olaylarla yüz yüzeyiz. Bunun önüne geçilmesi için bazı adımların atılması gerekiyor. Birinci adım bu kanunu gözden geçirmek olabilir. İkinci adım silahlarını sorumsuzca ateşleyen polislerin derdi nedir? İşte bunu araştırmalıyız… Türkiye, Güneydoğu’da yoğunlaşan bir gerilim yaşıyor. Bu gerilim bütün toplumu etkisi altına alıyor. Polisler de, askerler de, hatta sıradan yurttaşlar da bu gerilimden payını alıyor. Güneydoğu’daki yangını söndürmek Türkiye’de iç barışı sağlamak belki de bu konudaki en önemli adım olacak. Orada hemen her gün gençlerimiz yaşamını yitiriyor. Oradaki acı her taraftaki acıyı arttırıyor… ??? Çocuğunu polis kurşunuyla yitirmek… Hem de çok anlamsız bir nedenle… Acı… Biraz da gerçeklik... TL’nin en güçlü paralar ligine katılması bir marifet değil, yabancı spekülatöre, (pardon yatırımcı diyecektim) güvenli ortam sunmak ve ülkenin birikmiş servetinden değer transfer etmelerine olanak sağlamak için TL’yi aşırı değerli tutma politikasının sonucudur; Türkiye mallarının dünya piyasalarını fethetmesinin sonucu değil. Bu bağlamda “muazzam ihracatın” ülkeye neye mal olduğunu görebilmek için cari açığa, dış borç stokuna bir göz atmakta yarar olabilir. Ülkenin kentlerinin şantiyeye dönmesine gelince söylenecek iki çift söz var. Birincisi, 1996 yılında, Asya krizinden az önce, Tayland ve Endonezya gibi ülkelerin kentleri de şantiyeye dönmüştü. İkincisi, bu binaların yapılırken ve satılırken devreye giren kredilerin finansmanının yakında nelere yol açacağını görebilmek için bakınız ABD mortgage krizi. Biraz da kafa karışıklığı üzerine. Türkiye’nin yükselen hegemon olduğunu savunan yazar şişinirken mart tezkeresinden, hani Wolfowitz’in, Rumsfeld’in ağzını bozan tezkere var ya ondan pay çıkarıyor. Yanlış mı anlıyorum, yoksa yazar, bu hükümetin, kendi tezkeresini bilerek engellediğini mi iddia ediyor? Ya Babacan? O da AB’ye, ABD’ye karşı ittifak mı öneriyor? Bizi alın, sizi küresel güç yapalım. AB kime karşı küresel güç olacak dersiniz? Tüm bu şişinmeye, patlama vukuu bulmasın diye havasını almak için iğneyi Morton Abramowitz batırıyor, fazla acıtmamaya çalışarak: “Türkiye Ortadoğu’da bir yüzyıldır olmadığı ölçüde bir oyuncu olmuştur...” “Ancak”, diyor “rolü etkin ve yapıcı bir oyuncu olmakla sınırlıdır; bölgede bir karar verici ve önde gelen bir kolaylaştırıcı olmayacaktır”… Abramowitz bir “uydu ülkeden mi” söz ediyor yoksa “bir bölgesel hegemondan mı ?” Karar sizin. Son bir not da siyasal İslamın, “Kemalizm”in din olduğunu iddia eden “yarımünevver” ajitatörlerine: İslamın temel metni, Peygamberin eylemleri, eleştirilebilir mi, “doğruyanlış” ikilemi içinde tartışılabilir mi? Eleştirilemez, tartışılamaz, çünkü İslam bir dindir, “mutlak”a ilişkindir. Buna karşılık Kemalizmin temel metinleri, Mustafa Kemal’in uygulamaları tartışmaya, eleştiriye açıktır. Çünkü Kemalizm bir din değildir, aydınlanma geleneğine ait tarihsel bir olgu ve siyasi bir akımdır... erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com PAKETTEKİ 18. VE 19. MADDELER ÜYELİKLER Anayasa Mahkemesi iptal istemini reddetti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, 21 Ekim’de yapılan halkoylamasıyla kabul edilen anayasa paketinden 11. cumhurbaşkanının seçimine ilişkin düzenlemeleri içeren geçici 18 ve 19. maddeleri çıkaran 5697 sayılı yasanın yokluğunun hükme bağlanması veya iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemlerini şekil yönünden oyçokluğuyla reddetti. Anayasa Mahkemesi dünkü toplantısında, CHP ve DSP’li 110 milletvekilinin, Anayasası’nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un anayasaya aykırılığı nedeniyle yokluğunun hükme bağlanmasına veya iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemiyle yaptığı başvuruyu görüştü. Toplantının ardından Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, gazetecilere açıklamalarda bulundu. Paksüt, söz konusu kanunun yokluğunun hükme bağlanması veya iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini oyçokluğuyla reddettiklerini bildirdi. Sorular üzerine Paksüt, gerekçeli karar yazıldığında hangi üyenin ne yönde oy verdiğinin gerekçeli kararda yer alacağını söyledi. Paksüt, bir gazetecinin “Yani Anayasa Mahkemesi’nin görevli olmadığına mı karar verdiniz’’ sorusu üzerine, “Evet” dedi. Bir başka soru üzerine de başvurunun “görev” yönünden reddedildiğini ifade eden Paksüt, anayasanın 148. maddesinde Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişiklikleri ile ilgili yapacağı denetimin sınırlı şekilde düzenlendiğini ifade etti. Paksüt, mahkemenin denetiminin sadece belirli noktalarda olduğunun anayasada yer aldığını kaydetti. Sayıştay’a AKP engeli ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hâkim ve savcıların atama kriterlerini değiştirerek kadrolaşmaya hazırlanan AKP hükümeti, Sayıştay Genel Kurulu üyelerini de tek başına belirlemek istiyor. AKP hükümeti, yargı organlarında söz sahibi olabilmek için her türlü yolu deniyor. Hükümet, Sayıştay’da bulunan 7 boş üyelik için yapılması gereken seçimi 1 yıldır bekletiyor. Sayıştay Yasası’na göre, kuruma yapılacak üye ataması TBMM onayıyla gerçekleşiyor. Boş bulunan üyelikler için Sayıştay Genel Kurulu, 4 katı adayı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na bildiriyor. Komisyon, 4 kat olan aday sayısını yarıya indirerek TBMM Genel Kurulu’na sunuyor. TBMM Genel Kurulu’nda da boş bulunan üyelikler için seçim yapılıyor. Ancak AKP hükümeti, geçen yasama döneminde Sayıştay Yasası’nda değişiklik yapmak için yasa önerisi getirdi. Öneriyle, boş üyelikler için 4 katı üye belirleme yetkisi olan Sayıştay Genel Kurulu devre dışı bırakılıyor. AİHM Türkiye’yi yine haksız buldu ? STRASBOURG (ANKA) Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yüksel Alp ve Ahmet Dağlı’ya ilişkin davada adil yargılama hakkının, PKK üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınan Medine Yakut, Sebiha Zengin ve Hüseyin Utanç’ın özgürlük ve güvenlik hakkının, PKK’ye yardım ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan Mehmet Sıddık Çelepoğlu’nun özgürlük ve güvenlik hakkının, Bayram Meral ile Tayfun Yayan’ın da yasal işlemlere ilişkin davasında insan haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Düzeltme yaptı Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Paksüt, öğleden sonra yaptığı ikinci açıklamada ise Yüksek Mahkeme’nin ret kararının gerekçesiyle ilgili daha önce yaptığı açıklamayı düzeltti. Paksüt, başvuruyla ilgili denetimi “görev” yönünden değil “şekil” yönünden yaptıklarını belirterek “Başvuruyla ilgili denetimi ‘şekil yönünden’ yaptık ve anayasaya aykırı görmedik” dedi. Paksüt, oyçokluğu ile alınan karara, 11 üyeden 2’sinin muhalif kaldığını bildirdi. Sanatçıların tepkisi ? ANKARA (ANKA) Anadolu Sanatçılar Derneği, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a mektup yazarak “kültür ve sanat kurumlarında şeriat uygulaması” yaptıkları gerekçesiyle AKP’li belediyeleri şikâyet etti. Dernek sözcüsü Sadık Varer mektubunda, AKP’li belediyeler tarafından işletilen kültür merkezlerinde, açılış kokteyllerinde içki yasağı şartı ile sergilenecek resimlerin ve heykellerin “İslam diniyle uyumlu” şartının getirildiğini kaydetti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle