22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yaşlı Vatandaşlarımızın Hali Ne? Emekliliğe geçiş programları, yeni bir yaşama başlamak için serbestlik, emekli aylıklarının enflasyona karşı korunması, sosyal yardımların da bir hak oluşturması, gündüz bakımevleri, kiralanmış katlar, toplu konutlar, bakımevleri, yaşlı kulüpleri, evlere sıcak yemek ve sosyal hizmet, geçici kurumsal bakım, geriatri klinikleri ve hastaneleri, yoğun bakım, acil yardım gibi sistemlerin ülkemizde de geliştirilmesinin zamanı gelmiştir. PENCERE Askıya Alınan Kuran Ayetleri... ‘Tecahülü arifane’ deyişi eski dilde ‘bilerek bilmezlikten gelmek’ anlamına kullanılırdı... Türkiye’de bilerek bilmezlikten gelinen en önemli ve çarpıcı konu ne?.. Askıya alınan Kuranıkerim ayetleri bizim toplumda bilerek geçiştirilir... Aile, miras, ceza ve ekonomi alanlarında Kuranıkerim’in nice kuralı, buyruğu, hükmü, Türkiye’de yasaklanmıştır... Dinciler bu alanda sanki dillerini yutmuşlardır... ? Batı’da herkesin bildiği ya da bilmesi gerektiği gibi demokrasi ilk aşamada dinde ‘Reform’la tohumlanmıştır... Sonra Rönesans (Yeniden Uyanış) ve Aydınlanma devrimi gündeme girmiştir... Atatürk devrimi, ‘ReformRönesansAydınlanma’ üçlemesini ‘Milli Kurtuluş Savaşı’ ile birlikte bir kuşağın tarihsel bilincine aşılayan olağanüstü bir uygarlık atılımıdır... Dünyada ve İslam coğrafyasında tektir... ? Hıristiyanlıkta Reform, Kilise egemenliğine karşı dinde evrimle gerçekleşti... Luther, okullarda belletilir... Peki, İslamda reform yaşandı mı?.. Milattan sonra 600’lerde başlayan İslamın 1000’li yıllarında ortaya çıkan Gazali’yle bu defter dürülmüştür; bugün bile Türkiye dışında İslam coğrafyasında dinci kireçleşme beyinlerde çözülemedi... Peki, Atatürk devrimi İslamda, dinsel açıdan, ne anlam taşıyor?.. ? Atatürk devrimi aynı zamanda ve kapsamda dinde reformla Aydınlanmayı içeriyordu. Bu tarihsel dönüşümde türbancılık yüzeysel ve biçimsel bir siyasal kurnazlığın ötesinde içeriğe sahip değildir... Evet, 21’inci yüzyılın başında, Türkiye’de, AKP iktidarında Kuranıkerim’in birçok ayeti askıya alınmış bulunuyor... Ceza hukukunda.. Aile hukukunda.. Miras hukukunda.. Kamu hukukunda.. Kuranıkerim’e aykırı kuralları say say bitiremezsin... Bütün bunlar dururken kadını ikinci sınıf insan saymak üzerine erkeğin kıskançlık güdüsüne dayanan türban kavgasını yürütmek, Müslümanlık şuuruna yakışmayan bir politika üçkâğıtçılığıdır... ? Millet, toplum, halk ve Müslümanlar, emperyalizmle işbirliği yapan AKP’nin üçkâğıdına getirilmek isteniyor.. Türkiye’de bugün bir referandum yapılsa ve sorulsa... Ey Müslümanlar!.. Atatürk’ün devrimine karşı mısınız?.. Mirasta kız çocuğu erkeğe göre yarı yarıya az mı alsın?.. Aile hukukunda erkek ‘boş ol’ dediği zaman kadını kapının önüne mi koysun?.. Kadına nafaka kalksın mı?.. Erkek, istediği zaman kadını dövsün mü?.. Dayak yasal bir hak mı sayılsın?.. Kadın ile erkek eşit olmasın mı?.. Erkek, yurttaşlık hukukunda kadına egemen mi sayılsın?.. Referandumun sonucu ne olur?.. ? Atatürk devrimi Kuranıkerim’in birçok ayeti yerine laik ve çağdaş uygarlığın kurallarını getirerek dinde reformu gerçekleştirmiştir... Ancak bu gerçek dile getirilmez... Dinciler de, bu gerçeği dile getireceklerine, türbancılık oynamayı yeğliyorlar... Yapılacak iş, bu gerçekleri olduğu gibi Müslümanlara anlatmaktır... Yalnız namaz kılmakla ve oruç tutmakla veya türbancılıkla Müslümanlık biçimseldir... Kuranıkerim’in buyruklarını tümüyle yerine getirecek miyiz?.. Yoksa dinde reformu benimseyecek miyiz?.. Bugünlere Nasıl Geldik! “Eğer Rusya gelip aradaki anlaşmazlıkları olumlu bir biçimde çözme teklifinde bulunsa bile, ben Türk siyasetinin Amerikan siyasetiyle el ele gitmesi taraftarıyım.” İşte o “taraftar”lık o gün bugün sürüp gitmekte!.. Yukarıya aldığım söz, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün!.. ??? Bu, bir başlangıç oldu! Yaşı uygun olanlar o 4550 yıllarını anımsarlar... Bir tehdit, bir uyarma gelmişti Sovyetler Birliği’nden; Kars, Ardahan ve Boğazlar’da da bir üs isteniyordu. Çaresizlikle, Amerika’ya yaklaşmak, Stalin’in isteklerine karşı çıkmak için, o günlerde “hür dünya” adı verilen Amerika’nın dostluğuna, yardımına güveniyorduk... İsmet Paşa’nın bu dostluk sözlerinin ardından Amerika dostluğu, stratejik ortaklığı lafları sürüp gitti. Missouri gemisinin gelişinde bayram ettik! Filmlerle, şarkılarla Amerika’yı nerdeyse kardeş bildik. “Amerika aylavyu” türküsü mahalle çocuklarının ağzından düşmez oldu, bir sevinç, bir bayram!.. Sürüp gitti ABD’ye bağlılık, hayranlık, dostluk, sevgi bildirileri, seslenişleri!.. “Milli ya da bağımsız diye adlandırılan bir siyaset gütmek, gerçekte Birleşmiş Milletler’deki demokrasi anlayışından uzaklaşmak demektir” diyordu, 1950’de iktidara gelen ve üst üste üç seçim kazanacak olan Başbakan Adnan Menderes... Ama yalnız değildi bu konuda!.. Cumhurbaşkanı Celal Bayar millete söz veriyordu: “Türkiye otuz yıl sonra küçük Amerika olacaktır.” Yetmedi, yetmedi! Yıllar boyunca ABD övgüsü, daha doğrusu her şeyi ABD’den beklemek, Amerika’yı vazgeçilmeyen dost ve ortak saymak... Bir yandan da gericiliğe yelken açmak... “Karşınızda büyük bir istekle ve kayıtsız şartsız işbirliği zihniyetiyle hareket etmeyi ilke edinen bir Türkiye bulacaksınız.” (Fatin Rüştü Zorlu, Dışişleri Bakanı) “Hem biz laik okullara karşı imam hatip okullarını bir alternatif olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine getirilecek kişileri bu imam hatip okullarında yetiştireceğiz.” (Cevdet Sunay, Cumhurbaşkanı) “İmam hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak algılamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardakini yanlış olarak görüyorum.” (Cumhurbaşkanı Kenan Evren) ??? Yeni bir durum değil, ta 1945’ten bu yana, Atatürk’ün özlediği, istediği, yarattığı bir ülküden kopmaya başlamışız. Gerçek anlamda “tam bağımsız” bir ülke olmak, çağdaş uygarlığı vazgeçilmez bir ilke olarak benimsemek... Bakın şimdilerde nereye vardık! Her şeyi ABD’den, onun Başkanı Bush’tan bekliyoruz. İznini almadan adım atmak yok! Tüm ulusal bayramlarda söylenen bağımsızlığı yaşatmak söylevlerinin ne denli bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıyor mu? Emel DANIŞOĞLU TÜRYAK Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi T İSTANBUL CUMOK DAVETİ 1Aralık 2007 Cumartesi Saat: 19.00 BİRARAYA GELİŞİMİZİN 12. YILDÖNÜMÜNDE CUMHURİYET OKURLARINI, GAZETEMİZ YAZARLARI VE ÇALIŞANLARI İLE BİRLİKTE KUTLAMA YEMEĞİMİZE BEKLİYORUZ. İLETİŞİM 0533 438 50 22 0537 871 82 34 0535 636 59 11 0542 652 15 00 DAVETİYE EDERİ: 50.00 YTL. (BİR KİŞİ) LÜTFEN YERİNİZİ AYIRTINIZ ürkiye’de 65 ve yukarı yaş grubunda halen 4.5 milyon kişi bulunmaktadır. Bu yaş grubu 2020’de 6.5 milyon kişi olacaktır. Yani toplam nüfusun yüzde 7.8’ine ulaşacaktır. 60 ve yukarı yaştakiler ise 2020’de 10 milyon kişiye ulaşacaktır. Ayrıca sağlık ve yaşam standartlarındaki artışlar nedeniyle 2007 yılında ülkemizde ortalama yaşam beklentisi kadınlar için 74.2’ye, erkekler için 69.3’e ve ortalama 71.7 yaşa ulaşmıştır. Artık üretimde payı olmayan, katma değer üretmeyen, kredi talep etmeyen, tüketimi sınırlı yaşlılar için yeni yatırımlara gerek duyulmazken, yabancılaşma, toplumsal dışlanma, kuşaklar arası iletişimsizlik, sosyal izolasyon gündeme gelmektedir. Toplum, günümüzde yaşlılara daha olumsuz, yetersiz ve önyargılı bakmaktadır. Bu tür tavırlar toplumsal ayrımcılığa yol açmaktadır. Türkiye’de yaşlı nüfusun yarısını yalnız yaşayanlar oluşturmaktadır. Yaşlılarımızın büyük çoğunluğu bakımını (yüzde 56.5) kendileri karşılarken yüzde 41’ine çocukları veya yakınları bakmaktadır. Ancak meselenin en olumsuz yanı pek çoğunun (yüzde 61) yaşlılarıyla aynı muhitte oturmadığı gerçeğidir. Pek çok yaşlı, altmışlı yaşlarda üretim sürecinin dışında bırakılmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nce (ILO) yapılan bir çalışmada büyük ve küçük işletmelerin yüzde 98.5’inde 60 ve yukarı yaş grubu kimselerin istihdam edilmediği görülmüştür. Ülkemizde yaşlı nüfusun giderek artışı, ayrıca yaşam beklentisi süresinin uzaması, aile yapısının değişikliğe uğraması ve kadının çalışma hayatına aktif olarak girmesi yaşlılara götürülmesi gereken hizmetlerin önemini arttırmıştır. 2007 başı itibarıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na, bazı kamu kuruluşlarına, belediyelere, özel ve tüzelkişilere, azınlıklara ait 231 huzurevinde 12.648 kapasite olduğu DPT 2007 yılı programında ifade edilmektedir. Evde bakım, gündüzlü bakım gibi destek sosyal hizmet programlarının yanı sıra, Batı toplumlarında uzun yıllardır uygulanan diğer hizmet programlarına hiç başlanmamıştır. 65 ve yukarı yaşta bulunan yaşlıların yüzde 10’unun kurumsal bakıma ihtiyacı olduğu varsayılırsa yaşlılar için 450 bin yatak kapasitesinin yaratılması gerekir. Toplum olarak bu önemli ihtiyaca, niteliği tartışılabilir sadece 12 bin 600 yatakla hizmet sunabilmek oldukça düşündürücüdür. Kıdemli vatandaşlarımızın en büyük teminatı çalışırken yatırdıkları sigorta primlerinden oluşmaktadır. 2006 yılı sonu itibarıyla 4511 kişi SSK’den, 1650 bin kişi TC Emekli Sandığı’ndan, 1753 bin kişi BağKur’dan, 78 bin kişi ise özel emekli sandıklarından emekli aylığı almaktadırlar. Toplam 7 992 kişi sosyal güvenlik programlarından aylık almaktadır. Ayrıca 1976 yılında kabul edilen 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun kapsamında 83 bin 201 yaşlıya ayda 73.53 YTL (2007 Temmuz itibarıyla) aylık bağlanmıştır. Sosyal güvenlik kurumlarından bağlanan ortalama aylıklar 2007 yılında SSK’de 570,5, Emekli Sandığı’nda 689,3 ve BağKur’da 503 YTL olmuştur. 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda da belirtildiği gibi, 2005 yıl sonu itibarıyla 3 kişilik hane halkı büyüklüğü dikkate alındığında 391,5 ve 4 kişilik hane halkı büyüklüğü dikkate alındığında 461,2 YTL olarak saptanan yoksulluk sınırının, aynı tarihte SSK’nin 437,5 YTL, BağKur’un 341 YTL olarak ödediği aylık ile örtüştüğü görülmektedir. Yani SSK ve BağKur’dan yaşlılık aylığı alanların yoksulluk sınırının altında kaldığı hesap edilmektedir. (9 BYK Planı S. Güvenlik Ö.İ. K. Raporu ) 2007 yılında toplam Sosyal Koruma Harcamaları’na baktığımızda gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 8.6’sını emekli aylıkları oluşturmaktadır. Esasen sosyal koruma harcamalarının GSYİH içindeki payı yüzde 9.7 kadardır. Sosyal yardım ve primsiz ödemeler ise 2007 yılında yüzde 0.6 kadar olmuştur. (DPT, 2007 Yılı Program, Tablo 49) Enflasyona karşı korunma... Emekliliğe geçiş programları, yeni bir yaşama başlamak için serbestlik, emekli aylıklarının enflasyona karşı korunması, sosyal yardımların da bir hak oluşturması, gündüz bakımevleri, kiralanmış katlar, toplu konutlar, bakımevleri, yaşlı kulüpleri, evlere sıcak yemek ve sosyal hizmet, geçici kurumsal bakım, geriatri klinikleri ve hastaneleri, yoğun bakım, acil yardım gibi sistemlerin ülkemizde de geliştirilmesinin zamanı gelmiştir. TÜRYAK, Yaşlılar Konseyi Derneği Haziran 2003’te bir grup işadamı ve sosyal hizmet gönüllüsü tarafından kurulmuştur. TÜRYAK yaşlı vatandaşlarımızın her türlü probleminin çözümü için kamuoyu oluşturmayı üstlenmiş bir kuruluştur. Yaşlılar bizim kıdemli vatandaşlarımızdır. Bir zamanlar bu topluma emek vermiş bankacılar, öğretmenler, işçiler, mühendisler, çiftçiler, doktorlar, ev kadınlarıdır. Onların engin tecrübelerinin yok edilmemesi, gençlere yaşlı kuşaklarla birlikte saygı içinde yaşamanın bilincinin kazandırılması, yaşlıların yaşam kalitesinin yükseltilmesi için farkındalığın arttırılması TÜRYAK’ın temel hedeflerindendir. Yaşamın her alanında kıdemli vatandaşlarımızın yaşamını kolaylaştırıcı yasaların çıkarılmasında yasa yapıcı ve uygulayıcılarıyla ortak çalışmalar planlanmaktadır. TÜRYAK toplumsal bir sorumluluk projesi ve yaşlı haklarının sesidir. TÜRYAK kıdemli vatandaşların olduğu kadar bu alanda çalışma yapanların da bir şemsiye kuruluşudur. TÜRYAK’ın amaçları: Yaşlılık alanında sosyal hizmet ve yardımların geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesini sağlayarak devlete yardımcı olmak. Toplumda ileri yaştaki insanlara karşı ilgi ve duyarlılığı arttırmak. Yaşlılık, yaşlanma alanında politikaların geliştirilmesini sağlamak, bu özel ilgi grubunun ihtiyaçlarının topluma yansıtılmasına çalışmak. Ulusal ve uluslararası platformlarda ülke ve dünya örgütleriyle işbirliğini sağlamak. Okuma yazma bilmeyen yaşlılara bu alanda hizmet götürmek. Yaşlılık alanında ArGe çalışmaları yapmak, bilimsel işbirliğiyle ortak bilgi bankası oluşturmak. Yurtdışındaki kaynak ve teknolojiden yararlanarak yaşlı nüfusa yönelik yeni yatırımların tüm bölgelerde geliştirilmesini teşvik etmek. Yaşlılık konusunda çalışan personeli eğitmek. Genelde toplum sağlığı ve özelde yaşlı sağlığıyla ilgili koruyucu önlemleri almak. Yaşlıların ihtiyaçları için üretilecek ürünler konusunda araştırma, geliştirme ve standart saptanması çalışmaları yapmak. Uluslararası bağlamda geliştirilen sosyal politikaların ve standartların uygulanması için çalışma yapmak. olarak sıralanabilir. Yaşlılık Konseyi Derneği TÜRYAK’ın yaptığı faaliyetler, Haziran 2003 tarihinden bu yana Prof. Dr. Talat HALMAN’ın hazırladığı Ant, toplumda tanınan yaşlıların yaşlılılığı algılaması konusunda Şebnem Kaptan’ın yaptığı film, Yaşlıların Yaşam Kalitesini Yükseltme Girişimi çerçevesinde hazırlanan Yaşlılar için Temel İlke, Hak ve Beklentiler Dokümanı, Ulusal Eğitime Destek Kampanyası çerçevesinde 2006 ve 2007 yıllarında yapılan etkinliklerde çalışmak, 1 Ekim 2007 tarihinde İstanbul Sait Halim Paşa Yalısı’nda yapılan I. Ulusal Yaşlılık Konseyi Kongresi olarak sıralanabilir. TÜRYAK olarak öncelikli hedifimiz yaşlılık konularında hizmet üreten tüm kuruluşların temsil edileceği ve bu alandaki politikaların oluşmasını yönlendiren Türkiye Yaşlılık Platformu’ nun kurulmasına öncülük etmektir. Bir İdol: Meriç Sümen Prof. Dr. Pınar AYDIN D www.cumok.org ans, sanatın en zor dallarından biridir; beden en söz dinlemez, en zor eğitilen ve en kolay vazgeçen sanat aletidir çünkü. Bu zorluğa karşın insan, bedenin her gün bıkıp usanmadan eğitmesiyle, bu da yetmez, bu bede nin müzikteki ruhu, insana müzikten yansıyan duyguyu bir dans estetiği içinde canlandırmasıyla bale sanatını yaratıyor. Beden balenin vazgeçilmez enstrümanı. Eğitmek de yetersiz; bir de dansınıza o güne kadar dans eden hiçbir ba lerine benzemeyen bir özgünlük de kazandırırsanız, siz o zaman başbalerin olma hakkı kazanabilirsiniz. Bu hakkı bir kez değil 40 yılın üzerinde bir zamanda, yılların yıpratıcılığına karşı koyarak yüzlerce kez kazanmışsanız, sizin ka zandığınız unvanlar arasında devlet sanatçılığı bir değerbilirlik olarak yalnızca bir tanesidir; ama biricik değer değildir. Meriç Sümen baleye 1961’de başladı. Benim gibi birçok insan onu izleyerek büyüdü, balesever oldu. İlk kez Uyuyan Güzel balesi ile seyretti ğimiz Sümen’in bale repertuvarı diğer bale sanatçılarında da hayranlık uyandıracak kadar geniştir. Ama onu Kuğu Gölü balesinde seyretmiş birinin bunu bir daha unutması olanaksızdır. Derin bir tutkuyla bağlandığı baleyi mesleğinin değil yaşamının odağına koydu. Yeri geldiğinde başrolde, yeri geldiğinde Bolşoy’da, yeri geldiğinde de modern bir eserde çıplak ayakla dansettiği gibi, yöneticiliğinde ciddiyet ve zarafeti birleştirmeyi başararak sorunları çözmeye çalıştı. Hemen belirtilmelidir ki dünyaca üstünlüğü kabul edilmiş olan Bolşoy Bale Topluluğu’ndan davet almış ilk yabancı odur ve bu toplulukta defalarca dans etmiştir. Dans ettiği daha onlarca bale grubu vardır dünyada. Kendisine yurtiçi ve dışından sayısız ödül ve onur payesi verilmiştir. Bale sanatına verdiği kimlik ve onu taşıyışıyla, kibar ama etkin kişiliğiyle önce balerin, sonra başbalerin, hoca, bale sanat yönetmeni, başkoreograf, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü olarak sürdürdüğü başarılı meslek yaşamını Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olarak noktaladı. Meriç Sümen, Cumhuriyet Türkiyesi’nin gurur duyulacak sembollerinden olmayı başarmış bir sanatçı; onu ayakta alkışlamalı. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle