23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER Genel Başkan Yardımcısı Erdem, yönetimi eleştirerek partideki tüm görevlerinden istifa etti DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN DTP’ye Ne Yapmalı? Bu ay içinde yitirdiğimiz Erdal İnönü’nün siyasi yaşamındaki en iddialı projesi 1991 seçimlerinde, Kürt kökenli milletvekillerini parlamentoya sokarak, Kürt sorununu terörün alanından çıkarıp siyasetin sınırları içine çekme girişimiydi. Bu politikayı candan desteklemiş biri olarak, hüsranla sonuçlanmış bu girişimi fazla da eleştiremedim. Bir etnik sorunu, terörün alanından çıkarıp siyasetin sınırları içine çekme çabası ilk bakışta akıllıca gibi görünüyordu. Ama ilk bakışta akıllıca görünenin, illa yaşama geçirilebilir olmadığını, hem o örnekle yaşadık, hem de başka ülkelerde yaşanmış olanlarla gördük. Artık bütün bunları yaşamış, İspanya’daki Bask örneğini yerinde incelemiş biri olarak, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde, DTP’nin parlamentoya girişine büyük umutlar bağlamamam doğaldı. Onların büyük bir tarihi fırsat yakalamış oldukları ne kadar gerçek idiyse, o fırsatı değerlendirecek yapıda olmadıkları da aynı derecede gerçekti. Kısa bir süre içinde DTP’nin ne olup ne olmadığı ortaya çıktı. Bir kısmı daha önce dağda olup, sonra düze inerek siyasete atılmış; bir kısmını eşi, dostu, akrabası dağda olanların oluşturduğu DTP’liler “Kürt sorununu’’ dağdan siyasete taşımaya niyetli olmadıklarını eylemleriyle ortaya koydular. Onların amaçları tam tersine, dağın isteklerine ve eylemlerine paralel olarak, parlamentoda, onlara bağımlı bir cephe oluşturmak. ??? Artık Hükümeti de, TSK’yi de yıpratmaya başlamış olan sınır ötesi operasyon söylentilerinin doruğa çıktığı bir dönemde, Başbakan Erdoğan Çek Cumhuriyeti’ne yola çıkarken, sınır ötesi operasyonun söz konusu olmadığını, operasyonlarda ilk hedefin silah bırakılması olduğunu söylüyordu. Bütün bu gelişmeler, MHP’nin DTP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde dile getirdikleri isteklere AKP’nin kulak asmayacağının belli olduğu bir döneme rastlıyordu. Başbakan’ın birbirleriyle çelişen sözlerine bakarak, nasıl bir politika izlemeye yönelik olduğunu anlamak gerçekten güç. Ama görünen o ki, Tayyip çok çeşitli iç ve dış nedenlerle, sınır ötesi operasyona hâlâ sıcak bakmıyor, terör konusunda kararlı bir politika izlemeyeceğini ortaya koyuyor. Terör örgütünün silahlarını bırakması herkesin istediği, ama aklı başında herkesin olmayacağını açıklıkla gördüğü bir husus. PKK’nin daha önce de başvurduğu silah bırakmalar ise mevsimlik ve geçici taktik oyalamalardan ileri gidebilmiş değil. Şimdi kalıcı bir silah bırakmayı nasıl sağlayacak acaba Erdoğan? ??? Başbakan eğer onları siyaset sahnesine çekerek, silah bıraktıracağını sanıyorsa yanılıyor. Eğer aksi varit olsaydı, DTP parlamentoya girince PKK silahını bırakırdı; ama öyle olmamış, tersi gerçekleşmiş, PKK silahlı eylemlerini arttırmış bulunmaktadır. Bu durumda Tayyip Bey’in hangi politika ile nasıl silah bırakılmasını sağlayabileceği sorusuna yanıt bulabilmek güçtür. İnşallah, kendisi bu yönde kamuoyunu doyuracak bir açıklama yapar. Eğer bu konuda DTP’lilere güveniyorsa, yanılıyor; çünkü DTP’nin, kendisini yöneten PKK’yi etkileyebilecek bir konumda olmadığı, siyasette onun sözcülüğünden ileri gidemediğini herkes biliyor ve görüyor. Benzeri bir durum İspanya’da da yaşandı. Zapatero Hükümeti, görüştüğü ETA’nın terorist girişimlerini engelleyemeyince, terör örgütü ile müzakerenin ne kadar anlamsız olduğunu kavradı; sonuçta, ETA karşısındaki konumu tıpkı PKKDTP ikilisine benzeyen ETA’nın güya siyasal kolu olan Battasuna kapatıldı. Bütün bu söylediklerimiz, MHP’nin önerisinin bir an önce yaşama geçirilmesi önerisi olarak kabul edilmemeli. Hiç aceleye gerek yok. Merak etmeyin.. DTP daha nice girişimlerle kendi sonunu kendi getirecek. Düzeltme: Dünkü yazımızın son bölümünde, Serhat ve Berat Albayrak’ların soyadları sehven Erdoğan olarak çıkmış, düzeltir, okurlarımdan özür dilerim. A.S. ‘CHP soldan uzaklaştı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Eşref Erdem partideki tüm görevlerinden istifa ederken, “CHP’nin sol kimliğini yeterince vurgulamamış olması büyük bir eksikliktir. CHP giderek sınıfsal kimliğinden ve sol ideolojiden uzaklaşmış, sağ bir kuşatmanın etkisine girmiştir” dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iki yakın kurmayı, Genel Sekreter Önder Sav ile Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem arasındaki dengeyi bugüne dek korumuş ve kurultaylarda bir yanına Sav’ı, diğer yanına Erdem’i oturtmaya özen göstermişti. Ancak son olarak Çankaya’daki delege seçimleri nedeniyle çıkan kavgada ağır ? Çankaya’daki delege seçimlerinde yaşanan tartışmada Önder Sav’la karşı karşıya gelen Eşref Erdem, partideki tüm görevlerinden istifa etti. İstifa dilekçesinde, “CHP giderek sınıfsal kimliğinden ve sol ideolojiden uzaklaşmış, sağ bir kuşatmanın etkisine girmiştir’’ diyen Erdem, bazı parti yöneticilerinin de küçük çıkar hesapları içinde olduğunu belirtti. lığını Sav’dan yana koyunca, ipler koptu. Genel merkezdeki odasını hemen boşaltan Erdem, dün de yazılı bir açıklama yaparak Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yönetim Kurulu üyeliği ve Parti Meclisi üyeliği görevlerinden istifa etti. Erdem, Baykal’a gönderdiği istifa mektubunda “seçimlerde CHP’nin lehine olan elverişli koşullara karşın istenilen sonuca ulaşılamadığını” vurguladı. 22 Temmuz seçim sonuçlarını “başarı” olarak kabul etmenin olanaksız olduğunu kaydeden Erdem, şu görüşleri dile getirdi: “Çağdaş sosyal demokrasinin vazgeçilmez asli gücü olan emeğe, bir başka deyişle emeği ile geçinen kesimlere yeterince sahip çıkılmaması, CHP’nin sol kimliğini yeterince vurgulamamış olması büyük bir eksikliktir. Yüzeysel ve konjonktürel politikalar CHP’ye olan güvenin zedelenmesine, beklentilerin azalmasına yol açmıştır. CHP giderek sınıfsal kimliğinden ve sol ideolojiden uzaklaşmış, sağ bir kuşatmanın etkisine girmiştir. Sayın Genel Başkanımızın son zamanlardaki açılımları geç olmakla birlikte, toplumumuzun tüm kesimlerince alkışlanmıştır. Ancak bu görüşler henüz ham görüşler olup, içinin doldurulması gerekmektedir.” Erdem, “CHP’nin daha çok demokrasi, özgürlük, eşitlik, kalkınmışlık taleplerine yanıt verebilmesi amacıyla partinin yönetim kademelerinde paylaştığım birtakım görüşlerimin benimsenmemesi bir yana, partimizin kimi önemli yöneticilerinin ülkenin ve halkın ihtiyaçlarına yanıt verecek politikalar üretmek yerine partimize ve Sayın Genel Başkanımıza zarar veren küçük çıkar hesapları içinde olmalarına, sorunu sadece delege hesapları olmaktan ibaretmiş gibi görmelerine tanık olmaktan büyük üzüntü duymaktayım. Başta Ankara olmak üzere partiyi bu tür küçük hesaplar yapan yöneticilerin vesayetinden kurtarmak kaçınılmaz bir ödev haline gelmiştir” sözleriyle de Genel Sekreter Sav’ı hedef aldı. L AİKLERİ HEDEF ALDI C HP’Lİ ÖZYÜREK: Çelik’ten Nesin’li örnek İstanbul Haber Servisi Milli Eğitim Bakanı Doç.Dr. Hüseyin Çelik, AKP hükümetinin halkın değerleriyle çatışan bir parti olmadığını, dinin, laikliği tehlikeye sokması gibi bir şeyin söz konusu olmayacağını belirterek “Devletimizin olmazsa olmazı laikliktir. Dinin laikliği tehlikeye sokması gibi birşey söz konusu değildir. Aziz Nesin ölmeden önce ben dinsizim beni camiye götürmeyin dedi. Nesin’in cenazesi camiye götürülmedi. Nesin’in nasıl istediği gibi ölmeye hakkı varsa, insanların da dinini yaşama hakkı vardır. Dinin laikliği yok edeceğini düşünenler laikçilerdir. Laikliğin buna engeli yoktur” dedi. Ensar Vakfı’nın Harbiye Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda dün başlayan “Müslüman Ülkelerde Din Eğitimi ve Avrupa’da Okullarda İslam Öğretimi” konulu sempozyuma gelen çok sayıda türbanlıkara çarşaflı kadının erkeklerle aynı sıralarda oturmaması dikkat çekti. Açılış konuşmasını yapan Çelik, laiklik adına büyük konuşmalar yapıldığını belirterek, “Ben laiklik ile dinin çatışmayacağını düşünüyorum” dedi. Çelik, çocuklara tarih öğretildiği gibi din olgusunun da öğretilmesi gerektiğini vurguladı. Ali Dibo bu kez Antalya’da ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek “Antalya’daki Ali Dibo düzeni”ni TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na taşıdı. Özyürek, Antalya iline KÖYDES dolayısıyla 2005 yılında 5 trilyon, 2006 yılında 40 trilyon, 2007 yılında da 42 trilyon ödenek gönderildiğini ve bu paraların “AKP yandaşlarına kaynak aktarmanın yolu olarak kullanıldığını” söyledi. Özyürek “Antalya İl Özel İdaresi Köye Yönelik Hizmetler Müdürü’nün Ali Dibo düzeninin işleticisi” olduğunu aktarırken, bu bürokratın el yazısı ile yazılmış bir belge bulunduğuna ve belgede ihalelerin hangi müteahhitlerce alınacağının yazılı olduğuna dikkat çekti. Özyürek, “rantı sadece müteahhitlerle birkaç bürokratın paylaşmadığını, bunun siyasal ayağı da bulunduğunu” vurguladı. Özyürek, “AKP yerel yönetimlerde oluşturduğu havuz sistemiyle yolsuzluğu meşrulaştırmıştır. Antalya’daki Ali Dibo düzeni, oluşturulan havuz sisteminin gereği olarak Ankara’ya para göndermiş midir? Bunun yanıtını bekliyorum” dedi. ‘Erdoğan’la Barzani’nin söylemi aynı’ DSP Eskişehir Merkez İlçe Sekreteri 62 yaşındaki emekli işçi İsmail Çelik, Büyükşehir Belediyesi Sergi Salonu’nda, Bülent Ecevit’in yaşamını anlatan fotoğraf sergisi ile Ecevit’in özel giysilerinin bulunduğu bir sergi açtı. Serginin açılışını DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen ve DSP Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli birlikte yaptı. Açılış öncesinde gazetecilerle bir süre sohbet eden Zeki Sezer, tezkere tartışmalarını değerlendirdi. Sezer, “Başbakan, Barzani ile aynı söylem içindedir. Kuzey Irak’ta Barzani bir devlet kurmak için çabalıyor. Seçimden önce de Barzani Türkiye’de iktidara AKP’nin gelmesi gerektiğini söylemişti. Terörü önlemenin bir yolu da Irak’ın toprak bütünlüğünü korumaktır. Barzani ile aynı söylemleri söyleyerek bu iş gerçekleşmez” diye konuştu. DSP’nin koalisyon döneminde terörün bitirildiğini ve AKP hükümetine 2002 yılında Türkiye’nin bu durumda teslim edildiğini belirten Sezer, “Ecevit başbakanken Irak işgal bile edilemedi. Zaten, hükümetin düşürülmesi Irak’ın işgal edilebilmesi için yapıldı” dedi. (CAN HACIOĞLU) asirmen?cumhuriyet.com.tr Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, önceki gün “operasyon”u soran gazetecilere şunları söyledi: “Şimdi hangi süreçteyiz? Şimdi bu sınır ötesi harekâtın uygulanma sürecindeyiz; öyle mi? Tezkere çıktı. Artık bu tezkerenin uygulaması ne zaman, ne olur, tabii elbette o ayrı bir konu. Artık bakın bir uygulama sürecine girdik. Bu süreçte, özellikle medyadan benim bir istirhamım var; karar vericileri rahat bırakın. Medyamız serbest bıraksın ki bu süreç sağlıklı olarak yürüsün.” Ne diyor Kara Kuvvetleri Komutanı: Lütfen gazeteciler karar vericileri rahat bıraksın. Ortalığı kızıştırmasın, kışkırtmasın, bu konuda bütün bölgesel ve küresel dengeleri dikkate alan, alması gereken karar vericilerin hareket alanını sınırlandırmasın, daraltmasın. Aslında, bu türden uyarıların son dönemde medyaya çokça yapılması gerekiyordu. Birkaç gün önce çok satan renkli gazeteler hep birlikte “Hava operasyonu başladı” başlığını attıktan sonra bombardıman uçakları Medya ve Karar Vericiler… nın fotoğraflarıyla birinci sayfalarını süslediler. Bir “savaş gazeteciliği” medyamıza egemen olmuş gibiydi. Hava Kuvvetleri Komutanı böyle bir harekâtın olmadığını açıkladı. İş çığırından çıkınca, muhabirler de gazete yönetimlerine yaranmak ve “atlatma” haber yaratmak heyecanıyla çok yanlış, kışkırtıcı, hatta yalan haberler üretebiliyorlar. ??? Tabii, bu tür haberlerden kim zarar görüyorsa, onun itirazları söz konusu oluyor. Eğer zarar gören garibansa, sesi fazla çıkmıyorsa, bu tür haberlerin altında kalıp eziliyor. Gazeteci de “korkutan” kişi olarak yoluna devam ediyor. Son dönemde PKK’nin yaptığı saldırılar sonucu çok sayıda askerin ve sivilin yaşamını yitirmesi, toplumsal öfkeyi arttırdı. Bu “toplumsal öfke” bazı çevrelerce yönlendirilmek istendi. Kurt işareti yapanların öncülük ettiği birtakım saldırılar, Batı kentlerinde yaşayan Kürtlere yöneldi. Bu tam anlamıyla bir bölücülüktü, toplumu etnik temelli ayrıştırmaya yönelik bir provokasyondu. ??? Medyanın da, siyasilerin de, Türkiye’ye egemen olan askersivil bürokrasinin de çok duyarlı olması gereken gelişmelerdi bunlar. Tehlikeli bir döneme girilebilirdi. İstismarcılar hareket halindeydiler. Medyanın böyle dönemlerde “ayarı kaçırmaması” çok önemliydi. Ancak ne yazık ki “ayar kaçmıştı”. “Ayar kaçınca” tehlikenin kime ve nereye yöneleceği belli olmazdı. Bir kısım gazete gaz vermeyi sürdürürken, azınlıkta da olsa bazı gazeteler ve gazeteciler tehlikenin farkına varmışlardı ve gereken uyarıları yapıyorlardı. Bu uyarılar, ayarın daha fazla kaçmasına engel oldu. Bu arada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da göstericilere dikkatli olmaları uyarısında bulundu. Tansiyon, Türkiye’yi yöneten iradenin, bu şiddet gösterilerinin arkasında durmaması nedeniyle bir süre sonra düştü. Ancak yine de tehlikeli birikimler oluşmuş, istismarcılar medyanın da sorumsuz yayınları nedeniyle epeyce mesafe almışlardı. ??? İlker Başbuğ’un “Karar vericileri rahat bırakın” sözleri, medyanın ayarının ne kadar kaçtığının da bir ifadesi sayılmaz mı? Askerler genellikle medyanın genel tutumundan memnun sayılırlar. Az sayıda da olsa kendilerine yönelik demokrasi konusundaki yazılardan ve yazarlardan hoşlanmadıklarını, “kara listeler” yaptıklarını biliyoruz. Bu kez değişik bir noktadan bir eleştiri söz konusu. “Operasyon” konusunda medyanın askeri ve siyasileri sıkıştırması, tepkinin üst düzeyde gösterilmesine neden oldu. Kara Kuvvetleri Komutanı, Kuzey Irak’la yürütülen ilişkilerin ve PKK’ye yönelik yapılma sı gereken “operasyon”un medya tarafından ele alınış biçiminden rahatsız olduklarını ifade etti. Sanırım bu uyarı, gazete yöneticilerini de etkilemiştir. Bundan böyle “operasyon” konusunda toplumu geren, şiddeti kışkırtan “savaşçı” haberler yapılmaz. Tabii yalnız “operasyon” konusunda değil, DTP konusunda da dikkatli bir habercilik yapılması gerekiyor. Çünkü PKK eylemlerine öfkelenen kesimlerin tepkilerinin DTP üzerinde yoğunlaşmasını zorlamak da tehlikeli gelişmelere yol açabilir. DTP konusunda etkili bir uyarıcı merkez bulmak da mümkün değil. İsterseniz bunu da bir mesleki etik olarak kendimiz yapalım. Bir anlık haber, daha sonra yıllar boyunca izleri kalacak sorunlar yaratabiliyor. Karar vericiyi de, karar verme gücü olmayanı da rahat bırakalım. Barışçı bir ortamın gelişmesine, demokrasinin kökleşmesine yardımcı olacak bir habercilik yolu izleyelim… Çok zor değil... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle