18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ulusal Onurumuz Zedelendi... Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; Türk milletini, bütün ulusu temsil eder. Her çağrılan yere gidemez!.. Türk milleti bu aşağılayıcı harekete layık değildir. Unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletler adına emperyalizme karşı verilen bir savaşla kuruldu. Bu devlet Suudi Krallığı gibi bir bedevi çadırında kurulmadı!.. PENCERE Kafa Karmaşası... Kuzey Irak’a yönelik kafa karmaşası öyle görünüyor ki ana muhalefet partisini de sardı... CHP’de ‘Tek Adam’ Deniz Baykal’ın son açıklamaları, partide yeterince tartışılıp üzerinde düşünülmüş, sonra karara bağlanmış sonuçlar mıdır?.. Yoksa mintarafillah bir ilham sonucunda mı ortaya atılıvermiştir?.. ? Önce birkaç saptama yapmakta yarar var... Kuzey Irak’ta ABD işgali geçerlidir... Amerika’nın eliyle kurulmuş bir yerel Kürt devleti söz konusudur... PKK terör örgütü bu devlet himayesinde yaşıyor, üsleniyor, silahlanıyor, destekleniyor. PKK Kuzey Irak’ta üslenmekle kalmıyor, Türkiye’ye terör ihraç ediyor; bu nedenle insanlarımız ölüyor... Kuzey Irak’ın dünyaya açılım yolu, nefes borusu, Kuzey Irak ekonomisini besleyen ve ayakta tutan Türkiye’dir... ? Türkiye, terörün patronları Barzani Talabani’yi baskı altına almak için, Kuzey Irak’a dönük ekonomik ambargoya mı yönelmeli?.. Ya da her ikisinin ayakları altına, Türkiye’den uzanan bir halı mı sermeli?.. Tartışılabilir... Ana muhalefet partisinde tek adam Baykal ansızın diyor ki: Halı serelim... ? Peki, sonuç ne olur?.. Şimdiye kadar ne olduysa, yine o olur... Türkiye, Kuzey Irak halkına şimdiye dek düşmanlık mı göstermiştir?.. Yok canım... Destek olmuştur... ? Olayın bir de öteki yüzü var... Bizim Güneydoğu’daki halkımız aç biilaç, aşsız, işsiz yaşarken, her işimiz bitti de Kuzey Irak’ı mı düşüneceğiz?.. Allah cümlemize, bu arada CHP’ye akıllar versin... Türkiye tüm gücünü, kendi sınırları içinde yaşayan yoksulları insan gibi yaşatmak için seferber etmeli... ? Kuzey Irak’a gelince, ABD işgali ve aşiret düzeni altında yaşayan bu bölgede halka ulaşmak olanaksızdır; bir şeyler yapmak isteyen güç, ancak o bölgedeki halkın patronlarıyla konuşabilir.. Rüya görmeyelim... Kasım Ayı Çeşitlemeleri Her eylül sonrası bir hüzündür düşer yüreklere... Kasım geldi geliyor, ardından kış!.. Bir çeşit korku mu, yorumlanamayan bir üzüntü mü?.. Şu “hüzün” sözcüğünden kurtulamadık gitti. Türkçesini de bulamadık! Bir duyumsama, bir garipseme mi nedir şu hüzün dediğimiz!.. Yahya Kemal bunu hepimizden daha mı çok duymuş? “Kanlıca’nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçmiş sonbaharları..” diye yazdığında... Şairler duyar gibi yaparlar, bence bir şeyleri duyurmaktır yaptıkları. Bakarsınız neşesi, eğlencesi, çapkınlığı yerindedir; ama yazdıklarıyla sizi, bizi, kuşakları sürükler götürür. Kiminde sevinçlere, mutluluk arayışlarına, kiminde hüzünlere!.. Şu kasım ayı var ya, eskilerin teşrin dedikleri!.. Çocuk yaşımdan bu yana hiç sevmediğim bir otuz gün! “Ne var bu yalnızlıkta” demiş şair. Ne var, bu hüzünlenmede, ne var? Kim çözmüş, çözebilmiş? ??? Bir cenaze kalktı geçen gün? Geçen yıl da başka bir cenaze kalkmıştı!.. Çok yıllar önce bir 10 Kasım’da da bir dünya çökmüştü o günlerin insanları için... Atatürk’ü de, Ecevit’i de, Erdal İnönü’yü de aldı bir kasım rüzgârı... Derken, Prof. Mübeccel Kıray’ı da aldı götürdü, bizlerden ayırdı işte... Yazmak neyi çözer? Bir dostun, bir sevgilinin, bir vazgeçilmezin yaşamımızdan kopması, bir daha onu göremeyecek, bir daha sesini duyamayacak olmak, zamanlardan bu yana yaşanılır. Yaşınılır değil, yaşandığı sanılır. Zaman geçer bir anda gelir o kişi yanınıza, önünüze, karşınıza! Yaşar gibidir yaşamak anımsamaksa!.. ??? Bugün 2007 yılının 13 Kasım’ı... 10 Kasım’da, Atatürk’ü kaybetmiştik... Birkaç gün önce İnönü, bir yıl önce de Ecevit!.. Kasımlar acımasız mıdır, yoksa değerli insanları alıp götürmek görevlisi mi? Bakıyorum takvime ayın bitmesine daha on sekiz gün mü var? Sanki biri peşimizde, bizi gözetleyen, her an yakamıza yapışacakmış gibi!.. Kasım işte o, babalarımızın, dedelerimizin, “teşrin” diye andıkları... Belli bir yaşa varmak her kişinin başaracağı bir şey midir? Eylül iyikötü, güzelçirkin bitmiştir, ekim.. derken kasım gelivermiştir. Sizi anımsama denilen bir karmakarışıklığın içine itmiş, geçmişlere sürüklemiştir... “Günler kısaldı, Kanlıca’nın ihtiyarları...” diye başlar Yahya Kemal... Kanlıca’da yaşamış mı, bilmem. Bir şair için belirli yer yoktur. Bebek mi, İstinye mi, Üsküdar mı, Kocamustafapaşa mı, hepsi onundur, hepsi onun içindedir, yüreğindedir. ??? Kasım, git artık... Yetmiş yıl önce Mustafa Kemal’i de almıştın, ama onu yok edememiştin, yaşamının kat kat artmasına, ölümsüzlüğe erişmesine engel olamamıştın!.. Yetmedi, Bülent’i, Erdal’ı da aldın. Git Kasım, bir an önce çek git! Neyi, kimi, kimleri toparlayacaksan; elini çabuk tut!.. Alev COŞKUN Kasım’da, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk ulusunun onuru rencide edilmiştir. Artık yeter. Bu kadar fazla... Tarihe not düşmek için olanı biteni alt alta yazalım: Sanki günler çuvala girmiş gibi Suudi Arabistan Kralı Abdullah Türkiye’ye 10 Kasım 2007 günü davet ediliyor. Bir gün önce ya da bir gün sonra olamaz. Kralın ancak o günü boş... Kendisini protokol kuralları bir yana itilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Esenboğa Havaalanı’nda törenle karşılıyor. Hem de kralın uçağının merdivenlerinin başına kadar giderek. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana görülmemiş bir onur kırıcı davranış. İkinci bir resmi tören Çankaya Köşkü’nde yapılıyor. Atatürk’e karşı sevgi ve saygısızlığını her vesile ile ortaya koyan, din devletinin Kralı Abdullah, Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret etmiyor. Neymiş, Vehhabi geleneğinde kabir ziyareti yokmuş. Ankara’daki tüm büyükelçilikler Türk ulusuna ve Atatürk’e saygının bir göstergesi olarak bayraklarını yarıya indirirlerken, kralın Esenboğa’ya gelişinde ve gidişinde Suudi Bayrağı yarıya indirilmiyor... Neymiş, Vehhabi geleneğinde bayrak indirme geleneği yokmuş. Tüm bu densizliklere göz yumuluyor. Kılıfına uydurma Kralın geliş nedeni bizim bitişik kardeşler Abdullah ve Tayyip kardeşlere birer nişan vermek. Ama kralın bu büyük jestinin altında kalmamak gerekiyor. Düşünülüyor taşınılıyor ve bu durumda krala “Devlet Şeref Madalyası” takdim edilmesi kararı alınıyor. Yasaya göre, “Devlet Şeref Madalyası”, Türkiye Cumhuriyeti’nin ölümsüzleşmesi, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzur, birlik ve beraberliği için çalışanlara, Türkiye için üstün fedakârlık ve faaliyet gösterenlere veriliyor. Devlet Şeref Madalyası Yasası’nda bu 10 hüküm yer alıyor!.. Suudi Kralı Abdullah’a bakılıyor, bunlardan bir tanesini dahi yapmamış. Ama olsun, bugünkü siyasal iktidarın başları Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’a birer nişan veriyor ya, öyleyse biz de altta kalmayalım... Haydi Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli ve üst düzeydeki madalyası olan “Devlet Şeref Madalyası”nı verelim... Siyasal iktidar işte böyle bir karar alıyor. Ancak bunun için “Bakanlar Kurulu kararı” gerekli. O da sorulur mu? Hemen kararname hazırlanır, bakanlara kurye ile iletilir. Mademki siyasal iktidarın en üst düzeydeki iki başı istedi, hemen imzalar atılır... Öyle de yapılıyor... Hiçbir bakan, sorumlu hiçbir bürokrat, belki de korkularından; “Suudi Kralı ne gibi bir fedakârlık yaptı? Türkiye Cumhuriyeti için ne yararlılık gösterdi? Ülkenin ve ulusun bölünmez bütünlüğü ya da toplumun huzur ve birliği ve beraberliği için ne gibi bir çalışma yaptı?” sorularını sormuyor... Bütün bu yasal işlemler ivedilikle tamamlanıyor. Yeter ki kral üzülmesin. Bu yetmiyor. Peki şimdi krala bu “Devlet Şeref Madalyası” nasıl verilecek? Sayın kral Çankaya’ya gelir, bir tören düzenlenir, madalyası kendisine verilir... Hiç olur mu? Anıtkabir’e gitmeyen haşmetli koca kral! Çankaya’ya gelir bir madalya alır mı? Ayıp olmaz mı? Krala karşı saygısızlık olmaz mı? Bunun da çaresi bulunur. Madem kral Ankara’da bir otelde kalmaktadır. Hemen otelin salonundaki bar alçıpanla kapatılarak bir tören salonuna dönüştürülür. Siyasal iktidarın iki başı arka arkaya kralın bu düzenlenmiş salonuna giderler. Gördünüz mü iş bitirici iktidarımız ne çabuk çareler üretiyor?.. Salonda çekilen fotoğraf karesi gazetelerde yayımlandı. Bu fotoğraf tarihe onur kırıcı bir görüntü olarak geçecektir. Kral, Cumhurbaşkanı Abdullah Bey’i sağ yanına, Başbakan Tayyip Bey’i sol yanına oturtmuş. Arkasında kendi resmi ve sağ yanında Suudi Arabistan bayrağı var. Türk bayrağı sağa itilmiş!.. Sanki bu kabul töreni Türkiye’de değil de Riyad’da Suudi sarayında yapılıyor. Bu fotoğraf karesinde, ne Türkiye Cumhuriyeti’ni ne de Atatürk’ü simgeleyen bir olgu var. Bu fotoğraf karesi bilinmeli ki, yıllar boyu Türk ulusunun toplumsal belleğinden silinmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Türkiye’de, başkent Ankara’da bir kralın kaldığı otelde, onun dairesine gidip temenna eder mi? Türk ulusunun onurunu zedeleyici bu derece düzeysiz davranmak için ne gibi gerekçeler vardır? Bu ilişkinin altyapısında ne var? Bu sorular sonsuza dek sorulacaktır. İlişkinin nedeni Bu sıcak ilişkinin altyapısını kimi yazarlar Abdullah Gül’ün 1983 1991 döneminde 8 yıl Cidde’de İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomi uzmanı olarak çalışmasına bağlıyorlar ve şu soruyu soruyorlar: “Acaba ayağa kadar gidiş”, o yıllara dayalı sarsılmaz bir dostluğun göstergesi mi? Ama Türkiye Cumhurbaşkanlığı makamına gelen kişi, artık eski ilişkilerinden arınmak zorundadır. Çünkü artık Türk ulusunu temsil etmektedir. Abdullah Gül’ün bugüne kadar hiçbir TC Cumhurbaşkanı’nın yapmadığı böylesi bir hatayı yapma hakkı ve lüksü yoktur. Abdullah Gül, Türk ulusundan özür dilemelidir. Kimi yazarlar da, bu “ayağa kadar gidiş”i kralın yaşlılığına bağladılar. O zaman onlar da dün (12 Kasım 2007) gazetelerde yayımlanan Mübarek Kral resmine baksınlar. Ankara’dan ayrılan kral Kahire’ye gitti. Kendisini, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Devlet Başkanlığı Sarayı’nda karşıladı ve birlikte görüştüler. Sayın Gül dünkü gazetelerde yayımlanan o fotoğrafa bakıp, Hüsnü Mübarek’ten ders almalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; Türk milletini, bütün ulusu temsil eder. Her çağrılan yere gidemez. Türk milleti bu aşağılayıcı harekete layık değildir. Unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletler adına emperyalizme karşı verilen bir savaşla kuruldu. Bu devlet Suudi Krallığı gibi bir bedevi çadırında kurulmadı. Türk ulusu, hem de Atatürk’ün ölüm yıldönümünde rencide edilmiştir. Böylesi onur kırıcı olaylar artık giderek bardağı dolduruyor. Yazımı Sevgili Uğur Mumcu’nun bir deyişi ile bitiriyorum: Uyan uyan Gazi Kemal Şu feleğin işine bak!.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle