23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Gül ve Erdoğan’dan sonra eşi türbanlı olan Haşim Kılıç da Anayasa Mahkemesi başkanı oldu 21 Ekim 2007’yi Doğru Okumak Gerek Türkiye’de insanlar 20 Ekim 2007 gecesi ertesi sabah referandum gününe uyanacaklarını düşünerek yataklarına gittiler. Ama insanların çoğunun yatakta olduğu sırada, 21 Ekim saat 00.20 de, Kuzey Irak’tan sızan PKK militanları, sınıra 4 kilometre mesafede Dağlıca’da 12 askerimizi şehit ettiler ve terör, gündemde bir kez daha referandumun önüne geçti. Aslında, referandum kamuoyu için ikinci plana düştü, Hükümet için değil. Nitekim, Devletin Cumhurbaşkanı başkanlığındaki terör zirvesi olaydan tam 20 saat sonra toplanabildi. Hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan terör zirvesinden önce, biri Kayseri, öbürü İstanbul’daki seçim bölgelerine giderek, referandum için oylarını kullandılar. Teröre karşı önlem konusunda acul (aceleci) görünmeyen AKP İktidarı’nın önde gelenleri, nafile halkoylaması konusunda çok titizdiler. AKP iktidarını, terör konusunda acul davranmadığı için eleştirecek değiliz. Devlet işleri acil olmakla birlikte, acelecilik, ani tepki ile bağdaşmaz. Her önlem, vakit kaybetmeden, ama soğukkanlı, bütün olasılıklar düşünülerek alınmalı, politikaların oluşturulmasında da bu ilkelere uyulmalıdır. Son PKK saldırılarından sonra da, en korkutucu olasılık, kamuoyunun ani ve denetlenmesi güç, yıkıcı tepkisidir ki, kışkırtıcıların beklediği de budur. ??? Bu bakımdan hiçbir iktidarı bütün olasılıkları düşündüğü, dikkatli davrandığı için eleştirmek doğru değildir. Ancak, bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu durum da bu değil. Bilindiği gibi AKP İktidarı, olaydan çok kısa bir süre önce TBMM’den, terör ile mücadelede TSK’yi gerektiğinde sınır ötesine göndermek de aralarında olmak üzere yetki istemiş ve bunu büyük bir çoğunlukla almıştı. Sınır ötesi bir operasyonun gerekliliği askeri yetkililer ve bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından daha altı ay öncesinden dile getirilmişti. Ne var ki, AKP iktidarının ileri gelenleri bu işe hiç de gönüllü olmadıklarını çeşitli vesilelerle ortaya koymuş bulunmaktaydılar. Başbakan Tayyip Erdoğan, konu ile ilgili cehaletini rakamlarla ortaya koyarcasına, İçerde 5 bin, dışarıda 500 PKK’li var, içeriyi bitirdik mi ki sıra dışardakilere geldi diyerek, Barzani ile aynı telden çaldığını dünya âleme ilan ediyordu. O zamanlar AKP’nin Dışişleri Bakanı olan, şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, olası bir sınır ötesi harekâtı Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Sarıkamış harekâtıyla kıyaslayarak, TSK’nin er ve subaylarına moral veriyordu maaşallah! Kısacası AKP, TBMM’den TSK’yi sınır dışına gönderme yetkisi almaktan ısrarla kaçınıyordu. ??? Tayyip Erdoğan, artan PKK saldırıları karşında, nihayet tezkereyi Meclis’ten geçirdi. Tezkere, her türlü önlem konusunda hükümete yetki veriyor.. ki bunlar arasında ekonomik tedbirler ve Habur sınır kapısının kapatılması da bulunmakta. Bilindiği gibi, şu anda Kuzey Irak’ta oluşturulmasına çalışılan, ilerinin bağımsız Kürt devletinin altyapısını, ne kadar inanılmaz görünürse görünsün, Türkiye yapmakta ve bölgeyi, elektriğinden benzinine, gıda maddelerine kadar temin ederek, ayakta tutmaktadır. Türkiye’nin kendi vatandaşına sağladığının yarı fiyatına verdiği elektriği kesmesi, ekonomik önlemler alması, inanın Kuzey Irak’ı dize getirmeye yeter. Ama AKP’nin yetkilileri Habur’un kapatılmasının şu an için söz konusu olmadığını söylüyorlar. Sınır ötesi operasyona ise hiç de fazla niyetli olmadıklarını Başbakan’ın açıklamalarından okumak mümkün. AKP tezkereyi aldı, ama operasyon için Meclis’in izni yetmiyor, RTE bir de 5 Kasım’da Washington’da Bush’un iznini isteyecek ve ancak ondan sonra, o da belki operasyona karar verecek; ekonomik önlemler de alınmayacağına göre, tezkerenin bir işe yarayıp yaramadığı sorusu 21 Ekim günü Türk kamuoyu tarafından ciddi olarak soruldu. Ama aynı 21 Ekim günü, terör konusunda yumuşak; gevşek ve kararsız olan AKP, nafile referandum konusundaki kararlılığını yansıttı. 21 Ekim günü, 22 Temmuz seçimlerinin üçüncü ayının son günüydü. Ve o gün AKP, önceliklerini herkesin gözüne soktu. Türkiye’nin bağımsızlığı, güvenliği ve toprak bütünlüğü değil, Cumhuriyet rejiminin niteliğinin değiştirilmesiydi AKP’nin önceliği.. Türkiye’nin en büyük talihsizliği de, önceliği bu olan bir iktidarın sultasında yaşamasıydı. Protokol türbana büründü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na iki dönemdir başkan vekilliğini yürüten Haşim Kılıç seçildi. Kılıç’ın seçimiyle, eşi türbanlı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’dan sonra devlet protokolünün 3 numarası da türbana “bürünmüş” oldu. Tülay Tuğcu’nun yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı için yapılan seçimler dün sonuçlandı. Seçim sonucunda Kılıç, başkanlık görevine seçildi. Kılıç bu görevi 4 yıl sürdürecek. Haşim Kılıç 5’e karşı 6 üyenin oyuyla başkan seçildi. Kendileri de aday olan üyeler Mehmet Erten ve Fulya Kantarcıoğlu ile Şevket Apalak, Ayla Perktaş, Necmi Özler Kılıç’ın başkanlığına oy vermediler. Kılıç’ın başkanlığı için, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in atadığı Ahmet Akyalçın, Serdar Özgüldür, Ali Feyyaz Paksüt ve Serruh Kaleli de oy verdi. Sacit Adalı da Kılıç’ın başkanlığından yana oy kullandı. Akyalçın başkan adayı olarak seçim turlarına katılmıştı. Kılıç’tan boşalan başkan vekilliği için bugün seçim yapılacak. Seçimlerde başkan vekilliği için Paksüt’ün adı öne çıkıyor. Haşim Kılıç dün düzenlediği basın toplantısında, “Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Atatürk Türkiyesi’nin bütün işleviyle hayata geçirilmiş çağdaş, demokrat, sosyal ve laik bir hukuk devleti idealinin gerçekleşmesi temel hedefimiz olacaktır” dedi. Kılıç, şunları söyledi: “Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal bağımsızlık ve çağdaş kazanımlarını yok etmeyi hedefleyen her türlü bölücü ve irticai faaliyetlere karşı, ödünsüz tavrını sürdüren Anayasa Mahkemesi, bireyin temel hak ve özgürlüklerini de insanlık onurunun en yüce değeri olarak korunmasını sürdürmeye devam edecektir.’’ PORTRE / HAŞİM KILIÇ Haşim Kılıç, 13 Mart 1950 tarihinde Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde doğdu. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun olan Kılıç 1974 yılında Sayıştay Başkanlığı’nda denetçi yardımcısı olarak göreve başladı, 1985 yılında Sayıştay Üyeliği’ne seçildi. Yüksek Mahkeme’ye Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde seçilen Haşim Kılıç’ın eşi Gönül Kılıç türbanlı olmasıyla biliniyor. Kılıç, özellikle Refah Partisi ve Fazilet Partisi’ne açılan kapatma davalarındaki karşı çıkışlarıyla dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 koşulu tartışmalarının mahkeme gündemine taşınmasının ardından Kılıç yine farklı oy kullanmış 367 katılımcı koşulunun bulunmadığı yönünde oy vermişti. asirmen?cumhuriyet.com.tr PKK’nin tırmandırdığı şiddet eylemleri ve terörün belli bir hedefi olduğu ortada. PKK, Türkiye’yi bir şeylere zorluyor. Nedir bu zorladığı noktalar: Son saldırı eylemi hemen Irak sınırında olduğuna göre “Haydi gel Irak’a gir bakalım” diyor. Açıkçası Türkiye’yi Irak içinde operasyon konusunda kışkırtıyor. Hükümetin Meclis’ten, Kuzey Irak’a gerektiğinde PKK’yi bastırmak amacıyla aldığı yetki tezkeresinden sonra, bu saldırılar karşısında eylemsiz kalması zorlaştı. PKK’nin Kuzey Irak’taki üslerini yok etmek amacıyla sınır ötesi operasyon daha ciddi bir hale geldi. Tabii böyle bir operasyonun nasıl yapılacağı, hangi sonuçları elde edebileceği, sürekli olup olmayacağı da ayrı bir konu. Türkiye’nin operasyon yapmasına sıcak bakmayan Batılı ülkeler bile, operasyonun kaçınılmazlığını dolaylı yoldan da olsa kabul edecek gibi görünüyor. Ancak, sonuç olarak Türk Silahlı Kuvvetleri bir başka ülkenin Türkiye Bir Dönemecin Eşiğinde… sınırları içinde operasyon yapacaktır. “Meşru müdafaa” gibi haklı bir gerekçesi olsa bile bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin her istediği zaman bir başka ülkenin sınırları içine girip operasyon yapması ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle Türkiye’nin yapacağı operasyon bütün dünyanın gözü önünde olacak ve sınırları iyi çizilemezse ciddi tepkilere de neden olabilecektir. ??? Dünyanın bu kadar duyarlı yaklaştığı bir bölgede, çok derin ve kalıcı operasyonlar yapabilmek kolay değildir. “Operasyon yapma baskısı” belki de daha etkili sonuçlar yaratması bakımından öne çıkabilir. Görünen o ki, ABD olsun, Batılı ülkeler olsun, Türkiye’ye yönelik saldırılara Türkiye’nin karşılık verme hakkını teslim ediyorlar. Irak hükümeti ve Kuzey Irak yönetimi de işin ciddiyetinin farkına varmış durumda. PKK büyük bir olasılıkla Kuzey Irak yönetimiyle, ABD ve Batılı ülkelerle Türkiye’yi karşı karşıya getirmek istiyor. Böylece kendi üzerindeki baskıları biraz hafifletmeye çalışıyor olabilir. Ancak bir başka yönden bakıldığında PKK üzerindeki baskılar da artıyor. Kuzey Irak yönetimi, bir karar noktasına doğru zorlanıyor. Barzani, PKK’nin bölgedeki konuşlanmasına ve Türkiye’ye yönelik eylemler yapmasına engel olacak ya da Türkiye ile çatışmaya girme tehlikesini göze alacak. Barzani’nin ve Talabani’nin basına yansıyan son açıklamaları bir ölçüde PKK’yi köşeye sıkıştırıyor gibi gözükse de Türkiye’nin istediğini elde etmesi açısından pek de yeni bir şey ifade etmiyor. ??? Türkiye operasyon yapabilir. Ancak, bölgedeki sorunun çözülmesi açısından köklü bir neticeyi bu operasyonlarla elde etmesi mümkün değil. Bunu yaşayarak göreceğiz. PKK’ye darbeler de indirilebilir. Bu mümkün. Ancak, PKK’yi besleyen iklim orta yerde duruyor. Asıl olan bu iklimin düzeltilmesidir. Bu nedenle bölge halkının, demokratik, kültürel, sosyal haklarına, kimliklerine ilişkin taleplerine daha duyarlı yeni siyasetler geliştirilmesi gerekiyor. “Terörle mücadele”nin sağlıklı neticeler vermesi için bölgedeki taleplere daha duyarlı yaklaşımlar gerekiyor. ??? Çok tartışıldı, çok konuşuldu. Güneydoğu’da ekonomik sorunlar diz boyu. Ancak yalnızca ekonomik olarak sorunun çözülmesi mümkün değil. Aynı zamanda bu yöre insanının kimliğine ilişkin talepleri bulunuyor. Bu taleplerin neler olduğunu, nasıl yaklaşılması gerektiğini o kadar çok konuştuk ki!.. Ancak bazı çevreler, “bölücülük” demekle yetinip bu taleplere duyarsız kalınmasına neden oldular. Etnik kimliğe ilişkin sorunlar nazik ve duyarlı konulardır. Her zaman karşı milliyetçiliği de kışkırtabilir. Geçmişte kışkırttı da. Şu gerçeği görmeliyiz, Kuzey Irak’ta Kürtçe eğitim yapan üniversiteler var, Kürtçe onların resmi dili. O yörede Kürtler kendi kimliklerini özgürce yaşayabiliyorlar. Güneydoğu’daki yurttaşlarımız da bunları görüyorlar, duyuyorlar. Bu sürece özeniyorlar. PKK bir gün bitebilir, yok olabilir, Kürtlerin kimlik talepleri ise kalıcı bir taleptir. ??? PKK’ye yönelik askeri operasyonlar yapılırken, belki de daha köklü olarak bu yöredeki yurttaşlarımızın taleplerine daha dikkatli, şekilde yaklaşmanın zamanı geldi. Terörü tecrit etmenin bir yolu da sosyal önlemler değil midir? Türkiye, bir dönüm noktasında… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle