23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Esen Çamurdan, kitabında ünlü yazarımızın tiyatro metinlerine farklı bir pencereden bakıyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Haldun Taner Seyir Defteri sen Çamurdan tarafından yazılmış olan “Haldun Taner Seyir Defteri,” yazarın kabare oyunları dışındaki tiyatro metinlerini farklı bir pencereden ele alıyor. Bu fark öncelikle, kitabın temel hareket noktasını oluşturan ‘Haldun Taner Tiyatro Haritası’nda yatıyor. Çamurdan kitabında, söz konusu harita kapsamında Taner’in on iki oyununu, on üç başlık altında inceliyor. Çalışmasını şöyle açıklıyor: ESEN ÇAMURDAN Aslında ‘Haldun Taner Tiyatro Haritası’ olarak adlandırdığım tablo müsveddemdi. Kitabı yazmaya başlamadan önce yapmıştım onu ve tüm çalışmanın ana kaynağını oluşturuyordu. Kitapta yazılanların neredeyse tümü bu tablo incelenerek, ondan yola çıkarak elde edildi. Çalışmanın sonuna doğru tablonun da olduğu gibi, kendime ait notlara hiç dokunmadan, yayımlanmasının iyi olacağını düşündüm. Her şeyden önce, Haldun Taner’in kabare tiyatrosu dışındaki oyunlarının sıkı bir dökümünü sergiliyordu; öte yandan, kitapta yanıtı verilmemiş kimi soru(n)ları içermesinin yanı sıra incelemecinin de izlediği yolu ele veriyordu ki bu benim, okuyucu olarak, her zaman çok ilgimi çeken, heyecanlandığım bir durumdur. Haritayı çıkarmak için nasıl bir yol izledin? ÇAMURDAN Bir metni incelerken yazarın kurgusunu kavramanın, onun ‘şema’sını çıkarmanın, dökümünü yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Bir başka deyişle, oyunun anlamına ulaşma yolunun onun iletilme biçimini araştırmaktan geçtiğini düşünüyorum. Yani, bir tür altyapı çalışması. Böyle bir okuma uğraşı bütünü görmeyi sağladığı gibi, onu oluşturan öğeleri de hem kendi içlerinde, hem de bütünün birer parçası olarak değerlendirebilmenize olanak sağlıyor. Çok keyifli bir serüven bu. Ancak başlangıçta yazarın izlediği yoldan gitmek çok önemli, ama ters yönde. Onun vardığı yerden geriye döneceksiniz siz, çıkış noktasına doğru gidebildiğinizce gideceksiniz; tabii kendi bilgi, birikim ve deneyiminizden beslenerek. Buradan yola çıkarak Haldun Taner’in oyunlarıyla ilgili nasıl bir renk skalasından söz edilebilir? ÇAMURDAN Taner tiyatrosunda en çok dikkatimi çeken oyunların tümünün bir Beğenisizlik Çöplüğü Kültürel çöküntü yaşayan toplumlarda, insan ciddi işlere kafa yorma alışkanlığını da yitiriyor. Öyle ki, TV ekranlarında boy gösteren bedensel görüntüleri tanımak, o görüntülere ilişkin dedikoduları bilmek, kültürlü olmanın ölçüsü sayılıyor. Bundan dolayı da, “raiting” uğruna, ekranlar bedenlerin sergilendiği sokak aralarına dönüşüyor. Görüntüler sırasında efekt oyunlarıyla sanal gülüşler yaratılması ise tam bir aldatmaca. Oysa güldürme gibi, gülmek de duyarlık inceliği ister. Bu olmadı mı, güldürme şaklabanlığı yapanlar, sahnelerde her an arsızlaşabiliyorlar. Elinde gülme terazisini gezdirenlerin gücü de yetmiyor onları uyarmaya. Bir de, terazinin dirhemi aşınmış, topuzu paslanmışsa, daha da kötü! ??? Günlerdir, bir gazetenin magazin ekinde çıkan bir haberden gözümü alamıyorum. Gösterişli fotoğrafları yayımlanan bir işadamı ile genç bir bayanın sıra dışı serüveninden söz ediliyor bu haberde. Eski sevgililer ortaya çıkınca serüven rezalete dönüştü! Türkiye gibi, var olmayok olma sancıları içinde çağdaşlık savaşımı veren bir ülkenin işadamı bunlarla mı uğraşmalı? Kadın böyle işlerin aracı mı olmalı?.. Bu tür görüntülerin ardında nice düzeysizliklerin yattığından hiç söz etmeyelim... ??? Gösterimde rating güdenler, yapılanlardan halkın hoşlandığını ileri sürüyorlar. Köksüz bir gerekçedir bu. Her gösterimin, halkın beğenisini biraz daha kirletip çağdışı kıldığını onlar da biliyor. Çünkü medyanın o düzeydeki kişilerinin, geriliğin eğitimsizlikten doğduğunu, sanatsal beğeninin insana ancak eğitimle kazandırılacağını bilmemeleri olanaksız. Onlar, toplumu aydınlatmada medyanın en etkili araç olduğunun da farkındalar. Yine de kitlenin beğenisine göre şerbet vermeyi kişiliklerine yedirebiliyorlar. ??? Sözde bir Anadolu kentine klasik konser götürülmüş de, halktan birine konseri nasıl bulduğu sorulduğunda, o da, “Bu kent bugüne değin böyle bir zulüm görmedi!” demiş... Diyelim doğru; ardından şu soru gelir: Okullarda müzik, resim, yazma vb. yetenek dersleri önem verilerek işlenmezse halkın beğenisi nasıl gelişir?.. Hele, “Anadolu Ateşi” vb. türünde gösteriler sunun halka, görün; onunla kaynaşır mı, onu zulüm mü sayar?.. Yozlaşmış kültür ürünleriyle duyarlığı kirletilen halktan başka ne beklenir?.. Nâzım, sanat eğitiminde halkın düzeyine inmeyi değil, onun düzeyinin yükseltilmesini savunmuştur. Sanat eğitimini önde tutan Köy Enstitüleri bugünlere getirilseydi, Halkevleri etkin kılınsaydı, TDK’nin derleme çalışmaları sürdürülseydi, halk, kültür diye bu beğenisizlik çöplüklerinde mi tüketirdi zamanını?.. ??? Bu, Türkiye’nin karanlık yüzü. Şimdi aydınlık yüzüne tutalım aynayı... Birkaç ay önce, modellik yapan bir bayana bir sunumunda tesettüre girmesi önerildi. Para konusunda da ne dilersen dile, dendi. Para her şeye egemendir; bir tek, kişiliğini vicdanıyla donatmış olana güç yetiremez! Bayan, plastikten dökülmüş bir manken olmadığı bilinciyle, parayı elinin tersiyle itti, bedenini düzeysiz ellere bırakmadı. İç çamaşırı giydirip podyumlarda da yürütemediler onu. Goethe’nin, “İnsan kendini yalnızca insanda tanır” dediği bu olmalı... adnan@binyazar.com E ? “Amacım, çabam tiyatro metinlerimize değişik okuma biçimleri önermek, onlara farklı pencerelerden bakabilmek. Her olguya olduğu gibi, tiyatro metinlerine de insan durduğu noktadan bakabilmeli; bugünden, 2007 yılının bilgi ve birikimiyle.” rürüz; oturmamış, kendini bulamamış bir toplumdan kaynaklanan. Sağlam bir temele, altyapıya oturmadığından herkesin kendi çıkarına, görmek istediğine göre yorumladığı bir değerler sistemi. Kısaca söylemek gerekirse, Taner oyunlarında toplumsal altyapıdan kaynaklanan bir değer ve yorum karmaşası yaşanır. Yine aynı doğrultuda, görünüşte bu resme girmeyen iki tarihsel oyundan biri (“Lütfen Dokunmayın”) kendini arayan tarih, öteki ise (“Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”) kendini arayan tiyatro olarak yorumlanabilir. Peki tüm bu çalışmaları yaparken senin hedefin ne? ÇAMURDAN Benim tek amacım, çabam tiyatro metinlerimize değişik okuma biçimleri önermek; senin doğru deyişinle, onlara farklı pencerelerden bakabilmek. Her olguya olduğu gibi, tiyatro metinlerine de insan durduğu noktadan bakabilmeli; bugünden, 2007 yılının bilgi ve birikimiyle. Bu Haldun Taner için olduğu kadar Ali Bey için de, Halide Edip için de geçerli. Tüm sorun bakış açısında yatmakta. Öteki türlü saplandığınız çıkmazdan kurtulamazsınız, hep yeni, çağcıl metinler yazılmasını beklersiniz, ki neredeyse olanaksızdır bu; olanı da göremezsiniz ki! Oysa burnunuzun dibinde yeniden keşfedilmeyi, ciddi bir dramaturgi çalışmasıyla gündeme getirilmeyi bekleyen eski, yeni yığınla metin vardır. Türk tiyatrosunu bir adım daha ileriye götürmek istiyorsak, işe buradan başlamamız gerektiğine inanıyorum.. OSMANLI BANKASI MÜZESİ ‘İstanbul kazısı buluntuları’ üzerine söyleşi Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi (OBM), Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamında düzenlenen Obje ve Ritüel Söyleşileri’nde bu ay, “Eleutherius / Thedosios Limanı Kazısı” başlıklı konuşmasıyla Metin Gökçay’ı ağırlayacak. yarın saat 18.30’da başlayacak söyleşinin konusu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin 2004 yılından bu yana sürdürdüğü, Konstantinopolis’teki bir antik limanı ortaya çıkaran arkeolojik kazı. Yaklaşık 500 kişilik bir ekiple, 58 bin m2 alanda sürdürülen kazılarda, İstanbul’un kent arkeolojisine yeni boyutlar kazandıran yapıtlar ortaya çıkarıldı. Bunlara örnek olarak; çağının en önemli keşiflerinden biri sayılan Konstantin Suru, çeşitli dönemlere ait mimari buluntular ve 26 adet batık tekne sayılabilir. Kazılar, İstanbul’un 8 bin yıllık tarihinin önemli bir bölümünü gün ışığına çıkarıyor. OBM’de her ayın dördüncü çarşamba günü 18.3020.30 saatleri arasında düzenlenen toplantılarda, “Sanatın Günlük Yaşama Yansıması ve Yaşamı Algılayış Kültürü’’ üzerine konuşuluyor. Ücretsiz etkinliklere katılmak için önceden yer ayırtmak gerekiyor. (Telefon: 0212 334 22 70 www.obmuze.com) Yap(ama)mak, Ol(ama)mak sorunsalı üstüne kurulmuş olması. Bunun için gerçeklik ile görülmek istenen; eski ile yeni; ezen ile ezilen olarak adlandırılabilecek ikili karşıtlık durumları yaratır yazar. Örneğin, herkesin yakından tanıdığı “Keşanlı Ali Destanı”nın ana kişisi Ali ilk kümeye girer: Sineklidağ halkı; ne olursa olsun, ne söylerse söylesin, Ali’yi kahraman olarak görmek ister, oysa Ali hiç de öyle değildir; kahraman Ali ile kahraman olmayan Ali çatışır oyunda. Bir başka ilginç nokta da; hedefi hep seyircisini uyarmak, onu gördükleri üstüne düşündürtmek olan yazarımızın oyunlarında, dolaylı ya da dolaysız olarak, devreye girip onu etkilemeye kalkışması. Hatta kimi zaman daha da ileri gider, seyirciyi kendi görüşü doğrultusunda yönlendirmeye, kendi gösterdiği yolda ilerlemesini sağlamaya kalkar. Bir de şaşırtmayı sever Haldun Taner; oyun sonlarının neredeyse tümü bir şaşırtmaca, seyircinin beklentisini tersine çevirme olgusu içerir. Bir de kendini bulamamış, oturmamış toplum imgesinden söz ediyorsunuz kitabınızda. Biraz açar mısın bu konuyu? ÇAMURDAN Eldeki veriler değerlendirildiğinde Haldun Taner oyunlarının ardında ciddi bir temelsizlik sorununun yattığını gö CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle