19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EKİM 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ ABD’nin Soğuk Savaş silahı Müslüman Kardeşler örgütü bugün önemli bir siyasi aktör oldu 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Mısır’da da ABD parmağı BAHADIR SELİM DİLEK Onlar Ermiş Muradına.. Cumhurbaşkanı ve eşi gibi, damat tarafı da elbette o çadır denilen mekânın, belediye ölçütlerine göre, “ruhsatsız, hatta iskânsız, yani kaçak olduğunu bilemezlerdi. Bu eksiklikleri yüzünden, mühürlenmiş; mahkemelik olmuş, bizim geleneksel bürokratik kurallarımızın boşluklarından yararlanılarak, bir mahkemenin yıkımı için verdiği karara, bir başka yargı merciinden yürütmenin durdurulması yönünde karar alınabilmiş... .. Yapının mimarınca da, “Biz orayı 34 yıllık bir süre için yapmıştık, artık ayakta durması bile mucize. Bundan sonra sorumluluk sizindir” diye ilk sahiplerine uyarıda bulunulmuş o mekânda, Cumhurbaşkanı ile eşinin ev sahipliğinde önceki gün yapılan “yılın düğünü”nün ölüm tehlikesi altında gerçekleştiği ileri sürülüyor! İddiayı, kanıtlarıyla ortaya atan gazeteci Sadi Özdemir’in dünkü Hürriyet’te yayımlanan haberi, biribirinden ilginç dayanakları içeriyor. Söz konusu çadır, 2007 yılında ruhsat ve iskânı bulunmayışı nedeni ile mühürleniyor. Mühürleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Yani önceki günkü o “yılın düğünü”nde evlenme akdini gerçekleştiren Kadir Topbaş’ın başkanı olduğu kamu kurumu. Mimar Dr. Topbaş’ın da tıpkı düğün sahipleri gibi o çadırın ruhsatsız, iskânsız ve yıkılma tehlikesi altında olduğunu bilerek kırmızı cüppesini giyip, tehlikenin altına girdiği de düşünülemez. Ama büyükşehir belediye başkanının yakın kurmaylarının, haftalardır “Bayramın üçüncü günü İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’nde yapılacak olan yılın düğünü” ile ilgili haberleri hem okuyup, hem de kulaklarının üstüne yatmalarının nedenini anlamak mümkün değildir. Soğuk Savaş’ın ardından başlayan süreçte İslamcı akımlar tek bir formda gelişmedi. İran örneği dışında, İslamlaştırma, siyasi İslam bağlamında “beslenilen kaynak” tek olsa da, süreçler ülkelerin tarihine, toplumsal yapısına ve kültürüne göre farklılılar gösterdi. Ancak, bütün farklılık gösterse de süreçler, küresel sermaye baronlarının çıkarları doğrultusunda gelişti. İran, İslam dünyası içindeki Şii farklılığını ancak 20. yüzyılın sonuna doğru iktidara taşıdı. 1979’daki İslam devrimi, dünya siyasetinde Şiiliği öne çıkarsa da “İslamcı bir devrimin yapılmış olması” Sünni dünyası için de önemli bir örnek oldu. Bu bağlamda İslam coğrafyası içinde siyasi İslam konusunda en dikkat çekici örnek Mısır oldu. Yakın tarihi içinde yoğun İslamcı tehdit altında kalmasına karşın Mısır’da hiçbir zaman İslamcı yönetim kurulmadı ancak bu tehdidin sıcaklığını sürekli hissetti. Mısır, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmıştı. Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın bu tutumu aslında ABD yönetiminin bugüne kadar uzanan ılımlı İslam, siyasi İslam ve İslamlaştırma politikalarının da en en belirleyici unsuru, küresel dinselleştirmenin belki de en önemli kırılma noktası oldu. Gerek Nasır, gerekse Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek ile laik yapı korunmaya çalışıldı. Ancak bu süreç içinde Mısır için en büyük tehdit unsuru Müslüman Kardeşler örgütü olageldi. Çünkü Müslüman Kardeşler örgütü, Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’nin yanında saf tutan Nasır’ı etkisizleştirmek üzere Washington yönetiminin kurguladığı ve yaşama geçirdiği bir siyasi İslam projesiydi. Bugün Müslüman Kardeşler örgütü Mısır siyasetinde belirleyici yapılanmalardan biri durumunda. ABD’nin, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından Ortadoğu’daki stratejisi çerçevesinde öne çıkan “demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü” gibi kavramların da etkisiyle önü açılan Müslüman Kardeşler örgütü, 2005 genel seçimlerine önemli başarı kazandı. Meclise 88 milletvekili sokmayı başardı. Bu, parlamentonun beşte birinin Müslüman Kardeşler tarafından temsil edilmesi anlamına geliyordu. Diğer muhalefet partilerinin sadece 14 sandalye kazandığı dikkate alındığında, örgütün başarısı hemen ortaya çıkıveriyor. Kardeşler örgütü, Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’nin yanında saf tutan Nasır’ı etkisizleştirmek üzere Washington yönetiminin kurguladığı ve yaşama geçirdiği bir siyasi İslam projesiydi. Bugün Müslüman Kardeşler örgütü Mısır siyasetinde belirleyici yapılanmalardan biri durumunda. Hedef kitle olarak öğrencileri benimsedi. Üniversitelerde etkinlik sağlamaya başladı. Bunun üzerine örgütün kapısına bu kez daha büyük bir kilit vuruldu. 1954’te Cemal Abdülnasır’a yönelik suikast girişiminden sonra, altı lideri vatana ihanet suçundan idam edildi ve hareket şiddet yoluyla bastırıldı. 1960’larda Nasır’ın popüler halkçılığı gibi zora girmesi ve 1980’lerde Sedat’ın öldürülmesinden sonra, hükümetin radikal İslama karşı ılımlı İslamla işbirliği yapmaya karar vermesiyle örgüt siyasi etkinliğini artırmaya başladı. Aslında bu dönemde örgüt, Washington yönetiminin ılımlı İslam politikasının en önde gelen uygulayıcısıydı. Mısır, 1970’lerden başlayarak 1990’lar boyunca da süren bir dizi sıkıntı yaşadı. Ekonomik gerileme ve yoksullaşma ile kendisini gösteren bu sıkıntı, Müslüman Kardeşler’in elini güçlendirdi. Dernekler, toplum içi bağlantılar, Suudi sermayesi ve Körfez ülkelerinden gelen kaynaklarla ekonomik olarak desteklendiler. Mısır’ın 1967 Savaşı’nda İsrail karşısında hezimete uğraması ise Müslüman Kardeşler için önemli bir dönüm nok Müslüman tası oldu. Radikal İslama panzehir olarak kurgulanan örgütün içinde bu kez radikal eğilimler başgöstermeye başlamıştı. Ancak, hareketin güçlenmesinin asıl nedeni, örgütün devletin sağlık, eğitim ve diğer toplumsal konularda yapması gereken ödevleri üstlenmesi oldu. Böylece ılımlı İslamın siyasi ve toplumsal yönü kaynaşmış oluyordu. Müslüman Kardeşler bu süre içinde kendi sivil toplum örgütlerini kurmanın yanı sıra 1980’lerde üniversitelerdeki öğrenci örgütlerini, 1990’larda doktorlar, eczacılar, mühendisler ve avukatlar gibi toplumun elit tabakasının meslek örgütlenmelerini ele geçirdi. Aslında bu durum, Şii Lübnan Hizbullahı’nın da ülkede güç kazanmasıyla büyük ölçüde benzeşiyor. Hizbullah da Lübnan devletinin zayıf olduğu sosyal hizmet noktalarında harekete geçerek önemli bir taban kazandı. Bu güçlü taban sayesinde de 2006 yılındaki İsrail saldırılarına karşı durabilmeyi becerdi. 1980’lerden itibaren tekrar canlanma dönemine giren Müslüman Kardeşler örgütünün terorizme yanaşan unsurları Mübarek yönetimince sert önlemlerle bastırıldıysa da örgüt ülkedeki sivil kurumlar üzerindeki etkisini daha da artırdı. ISIR TOPLUMU İSLAMLAŞTIRMA KISKACINDA Gazetecinin zamanlaması Bir başka “zor”u da gazeteci olmayanların anlaması olası değildir. Sadi Özdemir, Cumhurbaşkanı bile 3 bin davetliyi, o arada TBMM Başkanı, Başbakan, iktidar partisinin tüm milletvekilleri ile başka bazı parlamenterleri, iş ve sanat dünyasının, düğün sahiplerince “seçkin” olarak tanımlanan kişilerini çürük direkleri altında toplayan çadırla ilgili haberi, “yılın düğünü” başlamadan öğreniyor. Ama mesleği gereği, düğün öncesi değil; ”tehlike geçtikten sonra” yazıyor. Diyelim ki o haber Hürriyet’te dün değil, önceki gün yayımlanmış olsaydı. Çevrede konuşlanmış 5 bin polis, çağrıya olumlu yanıt vererek Yeşilköy’deki mekâna giden 3 bine yakın davetli ve hepsinden önce Türkiye Cumhurbaşkanı ile eşi, dünürleri, Başbakan ve Emine Erdoğan, hele yaşamlarında yepyeni bir dünyaya adım atmak için Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleşmesini bekleyen gelin ve damat nasıl bir kaos yaşayacaklardı? “Cumhurbaşkanı ve 3 bin konuğunu Allah korudu” başlığı altında verilen haberin üstüne birden çok kurgu senaryoları yazılabilir; Tanrı korusun, öyle bir felaket gerçekleşmiş olsaydı, nasıl bir bunalımla yüz yüze gelineceği varsayımları sahnelenebilir. M Siyaset bilimci Gürbüz Evren’den Ecevit’e uyarı üslüman Kardeşler’in uyguladığı politikalar konusunda siyaset bilimci Gürbüz Evren’in, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e yolladığı 28 Haziran 1999 tarihli rapordaki uyarılar dikkat çekici. Evren’in AKP’nin yükselişine ilişkin tespiti üç yıl önce yapmış: “18 Nisan 1999 seçiminin sonuçları mutlaka doğru okunmalıdır. Aksi takdirde Türkiye’yi çok büyük bir tehlike beklemektedir. Siyasal İslam her geçen gün alan kazanmakta, önümüzdeki seçime kadar tek başına iktidara gelmenin hesaplarını yapmaktadır. Yanlış okumadınız, ‘tek başına iktidar’ ifadesini kullandım. Bu, kabul edilmesi mümkün olmayan bir iddia gibi gelebilir. Belki de bu düşüncemi deli saçması sayabilirsiniz. Öncelikle belirteyim ki, 18 Nisan 1999 seçiminin galibi, oyların yüzde 22’sini alan DSP değildir. Yerel seçimin de 18 Nisan’da yapıldığını anımsarsak, seçimin gerçek galibi milletvekili sayısı düşmesine karşın, yerel seçimde yüzde 23 oy oranına ulaşarak birinci parti olan ve elindeki belediye sayısını artıran (Refah Partisi) Fazilet Partisi’dir. Siyasal İslam, halkla en yakın ilişkilerin belediye yönetimleri aracılığıyla kurulacağı bilinciyle hareket etmektedir. Çünkü bu kesim, toplumdaki değişimin analizlerini daha iyi yaparak, artan yoksulluğu seçim sandığında oya dönüştürmenin yöntemlerini belirlemiş, belediyeleri de bu yönde kullanmaktadır. Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren çok önemli iki değişim yaşamıştır. 1 12 Eylül darbesinin ardından toplum çok ciddi bir depolitizasyon sürecine itilmiş, kitlelerin apolitikleştirilmesi hedeflenmiş, özellikle sol büyük bir baskı altına alınarak ezilmiş, Amerikan yanlısı İslamcı gruplar kollanmış, Türk siyasetindeki dengeler hızla değişmeye başlamıştır. 2Yükselen bölücü terör nedeniyle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden anakentlere göç başlamıştır. Anakentler ayrıca, yoksulluk nedeniyle, ülkenin diğer bölgelerinden de göç almıştır, almaya devam etmektedir. İç göç nedeniyle anakentleri kuşatan varoşlar büyümüş, buralarda yaşayan insanların büyük bir bölümü kent yaşamıyla bütünleşemediği için ‘kent köylü’ olarak adlandıracağımız kitleler ortaya çıkmıştır. Diğer yandan depolitizasyon süreci de şov, magazin, eğlence, dedikodu, arabesk, futbol gibi kitleleri uyuşturmaya, düşündürmemeye yönelik programlara ağırlık veren medyanın katkısıyla daha da hızlanmıştır. Türkiye’de, siyasal İslamın sahip olduğu özel MÜSLÜMAN KARDEŞLER Her ne kadar, ABD’nin Soğuk Savaş projesinin bir siyasi ürünü olarak küresel sahnede etkinliğini göstermeye başlasa da Arapça adı “İhvanü’l Müslimin” olan örgütün tarih sahnesinde kendini göstermesi 1928 yılında oldu. Hasan elBenna, Mısır’ın İsmailiye kentinde siyasidini örgüt olarak Müslüman Kardeşler’i açıkladığında, bu örgütün ABD’nin siyasal İslam politikasının en önemli unsuru durumuna geleceğini tahmin ediyor muydu bilinmez ama örgüt, 20. yüzyılın sonuna doğru, üzerine en fazla konuşulan siyasi/dini örgüt oldu. Gerçek İslam toplumunun kurulabilmesi için Kuran ve sünnetin kılavuzluğuna dönülmesini savunan hareket, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da geniş taban buldu. Örgüt Mısır’da 1938’den sonra siyasi nitelik kazanmaya başladı. Hızla gelişti ve 2. Dünya Savaşı’ndan Soğuk Savaş’a giden süreçte ardından artık Mısır’daki monarşi ve iktidardaki Vafd Partisi’ne karşı önemli bir tehdit oluşturuyordu. 1953’teki Hür Subaylar Darbesi’nden sonra tüm partiler ile beraber kapatıldı. Ancak faaliyetlerini durdurmadı. M hastaneler, dershaneler, özel okullar, Kuran kursları, yurtlar, işadamları, fabrikalar, hayır kuruluşları, aşevleri, medya kuruluşları, yukarıdaki tablonun bir benzeri değil mi? Siyasal İslam, sıraladığım alanlarda her geçen gün daha da güçlenmiyor mu? EFAH VE FAZİLET’İN KADROLARINDAN YENİ PARTİ KURULABİLİR Mübarek, ABD yanlısı politikalarla ülkesindeki radikal İslama karşı ılımlı İslam ile mücadele etmeye kalkınca, Mısır toplumunun İslamlaştırılması/dinselleştirilmesinin de önü açılmış oldu. Bu süreç 1980’lerden itibaren dini söylem, resmi siyasi söylemin içine girdi. Siyasi tartışmalarda öne çıktı, en üst düzey bürokratların yükselme süreçlerinde önemli rol oynamaya başladı. Kuran’a ve hadislere gittikçe daha sık gönderme yapılırken, siyasette laik söylem geriledi. Sünni inancının en önde gelen kurumlarından El Ezher’in etkinliği giderek arttı. Zaten El Ezher, Müslüman Kardeşler örgütünün en önemli merkezlerinden biriydi. El Ezher’in fetvaları toplumsal yaşamda giderek daha büyük önem taşımaya başlamıştı. Bu süreç içinde sivil toplumda ve hem de devlet kademelerinde İslamın etkisi giderek arttı. Devletin laik yapısının etkisi ise giderek zayıfladı. Mısır toplumu, geri dönüşü çok zor olan bir İslamlaşma ve dinselleşme kıskacı içine girdi. Siyasi İslam, devleti ortadan kaldırmıyordu ama devleti içinden ele geçiriyordu. Ele geçirmekle de kalmayıp, onu küresel sermaye baronlarının çıkarları doğrultusunda değiştiriyor/dönüştürüyordu. İLLİ GÖRÜŞ’ÜN DOĞDUĞU ANLAYIŞ İstenmeyen armağanlar.. Bu varsayımların ışığında, olayın görünen tarafının üstüne yazılmış bir yorum oldu bugünkü “Düzyazı”. Ama o kadar mıdır “yılın düğünü” üstüne yapılan yorumlar? Sayın Cumhurbaşkanı ile eşi, bu düğün için getirilmesi olası armağanlarla ilgili olarak davetiyelere gerekli uyarı notunu koydukları halde, bu uyarıyı – çoğu kasten dinlemeyenlerin yükte hafif, pahada ağır paketlerinin bir bölümünü şehit ailelerine vermek istedikleri de dünkü haberler arasındaydı. Cumhurbaşkanı’nın, onca önemli devlet işleri ve özellikle referandum çalışmaları arasında bu dağıtımı nasıl gerçekleştireceği de bayağı merak konusu olmalıdır. Çünkü, devlet adamlarının, özellikle yüksek makamlarda görev yapanların, armağan konusundaki duyarlılığı, o armağan sahiplerinin beklentileri açısından özel önem taşır. Genç gazetecilik yıllarımda, 27 Mayıs 1960 sonrası MBK üyesi bir binbaşının oğlunu sünnet ettirmesi nedeni ile o günkü İstanbul burjuvazisin gönderdiği armağanlar nedeniyle başka sünnet ya da evlenme törenlerinin birbirini izlediğini biliyorum. Başbakan Erdoğan’ın, oğlunun evlenme töreni sırasında getirilen armağanların, daha sonraki servet bildirimlerinin kaynağı olduğunu da... M R Enver Sedat Mısır’da laik yapının korunması için çaba harcadı. Değerli büyüğüm Sayın Ecevit; bilinmesi gereken bir başka gerçek ise, önümüzdeki dönemde Türkiye’deki siyasal İslamın ABD tarafından kontrol altına alınmak ve sonra da kullanılmak isteneceğidir. Bu, ‘Amerikan usulü İslam’ ya da ‘ılımlı İslam’ olarak tanımlanan modelin yaşama geçirilmesi için Türkiye’ye yönelik yeni politikalar anlamına gelir. İşte bu nedenle, büyük bir olasılıkla Refah ve Fazilet partilerinin kadrolarından yeni bir parti kurabilir. 28 Şubat sonrası söz konusu partilerin kadroları içinde şimdilik su yüzüne çıkmayan bir ayrışma sürecinin başladığını görüyorum. ABD’nin bu süreci kontrol altına aldığı ve yönlendirdiğine ilişkin ciddi bulgular var. ABD, ılımlı İslam modelinin Türkiye’deki savunucularını Refah ve Fazilet kadrolarının içinden çıkarmanın peşindedir. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden ve özellikle İstanbul Konsolosluğu’ndan yetkililer siyasal İslamın elindeki İstanbul Belediyesi yöneticileriyle çok sık görüşmeleri, yakın temas içinde olmaları hayra yorulacak bir durum değildir. Bu durum, aradıkları isimler İstanbul Belediyesi’nde mi var, sorusunu aklıma getirmiyor değil. Değerli büyüğüm, Sayın Başbakan; yoksulluk Türkiye’nin en önemli gerçeklerinden biridir. Siyasal İslamcı kesim ‘sadaka’ gibi dağıttığı erzak torbaları, odun, kömür, çeyrek altın, giyecek, cep harçlığı, kırtasiye gibi yardımlarla kendisine muhtaç halk yığınları yaratmaktadır. Süreç, söz konusu kitlelerin siyasal İslama bağımlı olması yönünde hızla işlemektedir.” Örgüt teorisiyle birlikte bölgedeki ülkelerde de etkisini gösterdi. Aslında ABD yönetiminin ılımlı İslam projesi içine aldığı her ülkede Müslüman Kardeşler örgütünün anlayışı bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye için ise bu Milli Görüş olarak şekillendi. Almanya’daki siyasi partilerin geçen yıllarda ortak olarak hazırladığı bir raporda Milli Görüş örgütünün Müslüman Kardeşler, Hamas, Hizbullah ve Cezayirli İslami köktendinci örgüt FIS’le ilişki içinde olduğu ve bu örgütlerin birbirine karşılıklı destek verdikleri bilgisi bile yer almıştı. Örgüt zaman içinde Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde değişik adlarla etkinliğini gösterdi. Müslüman Kardeşler’in Suriye’nin Hama kentinde Şubat 1982’de giriştiği ayaklanmanın Hafız Esad yönetimince bastırılması sırasında binlerce kişi öldü. Müslüman Kardeşler, bugün Ürdün’de yasal konumunu korurken, Cezayir’de ve bazı ülkelerdeki farklı isimlerdeki kolları iktidara kadar yükselebildi. Kıssadan hisse Benim bugünkü yaşımın ve geride kalan o binbir gece öykülerini taşıyan hafızamın verdiği dersi söyleyeyim: Keşke Abdullah Gül, sevgili kızını cumhurbaşkanı, başbakan, hatta bakan olmadan nasıl baş göz edecekse, öyle bir törenle dünya evine uğurlayabilseydi. O zaman, oturup –istenmediği halde getirilmişarmağanlar için envanter yapılacak mı, o envanter kamuoyuna açıklanacak mı, bir ombudsman bulunup, hangilerinin saklanacağı, hangilerinin nasıl dağıtılacağı belirlenecek mi türünden seçeneklerle uğraşmak da gündeme gelmezdi. Sayın Gül ve Sarımermerler’e içtenlikle mutluluk diliyorum. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit?ekolay.net Çamlık, AKP’lilerin oylarıyla otel ve iş merkezi olacak ? ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana Beyazevler Mahallesi’ndeki çamlık alan Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınan kararla imara açılıyor. Çamlık adıyla bilinen yere lüks otel, iş merkezi ve çarşı yapılacağı belirtildi. Meclis toplantısında ayrıca Seyhan Nehri kıyısında bulunan Galeria İş Merkezi ile Carting Alanı ve Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu’nun da yıkılıp buraların yeşil alan olarak tahsis edilmesine karar verildi. 29 AKP’li meclis üyesinin oylarıyla kabul edilen imar planı değişikliği kararına MHP ve CHP’li toplam 6 meclis üyesi ret oyu verdi. AKP’li Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aytaç Durak, Çamlık arazisinin yerine Seyhan Nehri kıyısındaki Galeria İş Merkezi ile Carting Alanı ve Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu’nun yıkılıp yerini de yeşil alana dönüştüreceklerini söyledi. YARIN: ABD, laik Irak’ı İslam cumhuriyetine dönüştürdü... CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle