19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2007 SALI 4 HABERLER Doç. Dr. Şahin Filiz, Türkiye’yi bekleyen tehlikenin mahalle baskısı değil mikro faşizm olduğunu söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yapmayın! Etmeyin! Bizi Rezil Eylemeyin! Ermeni soykırımı tasarısının geçen hafta içinde ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda kabul edilmesi olayı izleyenleri şaşırtmadı. Bu kez, ABD’deki Yahudi lobisinin de desteğini yitirmiştik. Bugüne değin, her zaman Türkiye yanında oy kullanmış olan Tom Lantos da artık Ermeniler safına geçmiş bulunmaktaydı. Bu saf değişikliğinin nedeni, “büyük devlet adamı (!), usta diplomat (!)” Recep Tayyip Erdoğan’ın Hamas’ın teröre yatkın bağnaz kanadıyla yakın ilişkiler kurmak üzere, onları Türkiye’ye davet etmesiydi. İktidara gelmeden önce, ABD’deki Yahudi lobisinden icazet alan Erdoğan, şimdi onları çok kızdırıyor. “Filistin’de soykırım”dan söz eden, Hamas ile yakın ilişkiye giren Erdoğan, artık ABD’deki kimi çevreler için ülkemizdeki en güvenilmez kişidir. Erdoğan’ın güvenilirliği konusundaki kuşkular ABD yönetimini fazla da rahatsız etmiyor, çünkü onlar, Tayyip Bey’i yapısı gereği güvenilir bulmasalar bile, Amerikan desteğiyle ayakta duran konumu gereği, güvenilir kabul ediyor ve bu çizginin dışına taşamayacağını hesap ediyorlar. Bu yüzdendir ki, “çantada keklik” AKP’nin ve liderinin tepkilerinden fazla bir kaygı duymuyor Washington. ??? Ama olayın bir de kamuoyu cephesi var. Irak’ın egemeni ABD, Türkiye’ye terör ihraç eden Kuzey Irak’ı uyarma, engelleme bir yana, onlara içten destek verirken, Ankara’nın kendini savunma girişimlerine de sürekli karşı çıkıyor. Bu tutumun,TSK ile onu ülkesinin en saygın kurumu olarak gören kamuoyunda yarattığı tepkinin üzerine Ermeni soykırımı ile ilgili tasarı da eklenince, Türkiye’deki ortam Erdoğan’ı bile ABD karşısında bağımsızmış görünümü verecek bir havaya itti; Washington da Başbakan’ın sözlerinden değilse bile, kamuoyunun ve TSK’nin reaksiyonundan çekinir oldu. Bu tepkileri azaltmak üzere, aptal çocuk kandırmasına benzer yöntemler kullanılıyor. ABD Temsilciler Meclisi’nin saygıdeğer başkanı Nancy Pelosi’nin Sayın Erdoğan’a hitaben, “Canım siz ne alınıyorsunuz, bu tasarı TC’yi değil Osmanlı’yı suçluyor” yollu uyutmalarına karşı Tayyip Bey ne der bilemeyiz, ama biz bunları yemeyiz. Tasarıdaki “Ermeni soykırımı Osmanlı İmparatorluğu tarafından tasarlanmış ve 191523 yılları arasında gerçekleştirilmiştir” ibaresinin olayları nereye çekmeye yönelik olduğunu görmemek için ahmak olmak gerek. Acaba Sayın Pelosi bizi neden ahmak yerine koyuyor? Bu arada, Türkiye’nin tepkisinden çekinenlere karşı Ermeni lobisinin önde gelenlerinin verdiği güvence de çok ilginçtir. Merak etmeyin, Türkiye’nin tepkisi birkaç gün sürer, diyor bu çevreler. ??? Bunlardan biri de Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan. Gerçekten de, Ermeni soykırımı konusunda, ancak yumurta kapıya dayanınca harekete geçen Türkiye’nin politikası birkaç günlük tepkiyle sınırlı kalmaktadır. Ermeni soykırımı iddiasını destekleyen çevreler; Ermeni diyasporası, ABD ve Avrupa’daki Rum lobisi, Kıbrıs Rumları, Yunanistan ve de Ermenistan’dır. Ve işin en acı yönü de Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’ın “Türkiye’nin tepkisinin birkaç günlük olduğunu” söylerken haklı olmasıdır. Öyle ya! SSCB’nin yıkılmasından sonra kurulan Ermenistan’ı ABD’nin hemen ardından tanıyan ikinci devlet olan TC, Ermenistan’ın Türkiye’ye düşmanca tavrına karşılık hiçbir şey yapmamakta, kendi toprakları üzerinden yapılan transit uçuşlarla bu ülkenin Batı ile kordonla bağlanmasına ses çıkarmamakta, ülkemizde elli bini aşkın Ermeni devleti vatandaşının kaçak çalışmasını görmezden gelmektedir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir kısım “liberaller!” de Ermenistan ile sınır kapılarının açılması için yapılan yoğun Batı baskısının doğrultusunda telkinlerde bulunmaktadır. Bu durum karşısında, ülkemizi yönetmekte olan Şevketlu, Haşmetlu ve Devletlularımızdan, hiçbir tepki göstermemeleri, tepki gösterir gibi yapıp bizi ele güne rezil etmemeleri için yalvar yakar olmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok. Evet Haşmetlular, Şevketlular, Devletlular! Yapmayın! Etmeyin! N’olur bizi ele güne rezil eylemeyin!.. ‘Türban ulusal kimliğe tehdit’ FIRAT KOZOK ANKARA Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, Türkiye’yi bekleyen tehlikenin, mahalle baskısından çok “mikro faşizm” olduğunu söyledi. Türbanın, 1970’li yıllardan sonra mikro faşizmin çekirdeği olarak ortaya çıktığını belirten Filiz, bu kıyafetin “Atatürk Cumhuriyetine, onun ilke ve devrimlerine, Türk devletinin tasfiye ve teslimine geçirilen kılıflardan biri” olduğunu vurguladı. Toplumda türbanlılarla türbansızların “kardeşçe yaşayacakları” görüşünün de gerçeği yansıtmadığının altını çizen Filiz, “Çünkü türbanlı, yanındakini kendisine ? Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, mikro faşizmin çekirdeği olarak tanımladığı türbanın Türk devletinin tasfiye ve teslimine geçirilen kılıflardan biri olduğunu söyledi. Şeriatçıların tüm kutsal kavramları kirleterek kullandıklarını belirten Filiz, “Tarikat ve cemaatler, ekonomik güç, sosyal nüfuzun ötesine geçerek, siyasi ve idari nüfuzu ele geçirmek üzere özgürlüklerin genişletilmesini istemektedirler” diye konuştu. benzetmediği sürece dini görevini tamamlamış olmayacaktır” dedi. Mahalle baskısı ve mikro faşizm kavramları üzerinde bir çalışma yapan Doç. Dr. Şahin Filiz, Türkiye’nin yaşadığı dönüşümü ve ulus devleti bekleyen tehlikeleri anlattı. Filiz’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Mahalle baskısı kavramı yerine mikro faşizm nitelemesini kullanıyorsunuz, bunu biraz açar mısınız? Evet mikro faşizm kavramı daha uygun düşüyor. 1980’den sonra Batı’da postmodern dalga hiçbir doğrunun kendi başına diğer doğruları egemenliği altına alamayacağını, bütün mezhep, din ve ırkların her birinin kendi doğruluk alanları olduğunu ilan etti. Fakat, Batı’da ulus devlete yöneltilen eleştiriler, 34 yüzyıllık demokrasi tecrübesi nedeniyle ulus devletlere zarar vermedi. Bizde ise sekülarizme ve ulus devlete yöneltilen eleştiriler, bu kadar uzun demokrasi tecrübesi olmadığından ötürü doğrudan Atatürk Cumhuriyetini, ulusal birliği yıkıcı etkileri de beraberinde getirdi. ‘Demokrasiyi kullanıyorlar’ Her mezhep, tarikat ve cemaat ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni eleştirirken, kendilerine ait birer devlet hegemonyası alanı yaratmışlardır. R EFERANDUM CHP: YSK bu garabeti iptal etmeli ? AKP’nin Gül’ün cumhurbaşkanlığını kurtarmak için anayasa paketinde yaptığı değişiklik bugün TBMM’de görüşülecek. CHP, YSK’nin referandumu iptal etmesi gerektiğini belirtirken yurttaşlara ‘Sandığa gitmeyin ya da hayır deyin’ çağrısı yaptı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili tartışmaları ortadan kaldırmak için getirdiği anayasa değişikliği önerisinin 2. tur görüşmeleri bugün yapılacak. Öneride, 21 Ekim’de referanduma sunulacak anayasa değişikliği paketinde yer alan geçici 18 ve 19. maddelerin metinden çıkarılması öngörülüyor. Gümrüklerde oy kullanan yurttaşlar geçici maddelerin de yer aldığı bir metin için oy kullanırken 21 Ekim günü sandığa gidecek olanların geçici maddelerin yer almadığı başka bir metin için oy kullanacak olması bir dizi tartışmayı beraberinde getirdi. Muhalefet partilerinin referanduma yönelik kampanya yürütmemesi dikkati çekerken CHP lideri Deniz Baykal, “Sandığa gitmeyin, giderseniz ‘hayır’ oyu kullanın” çağrısı yaptı. MHP ise açık bir kampanya yürütmedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek ise metnin kadük olduğunu belirterek YSK’yi göreve çağırdı. Özyürek, “Hâlâ yapılabilecek bir şeyler var. YSK, bağımsız hukuk otoritesi olarak bir inisiyatif alıp referandumu iptal edebilir. YSK yetkisini kullansın, bu garabeti iptal etsin. Aksi halde içinden çıkılmaz hukuki sorunlar meydana gelecektir” dedi. Çandar Cumhuriyet için koşuyor Türk halk müziği sanatçısı Tolga Çandar öncülüğündeki bir grup, Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmak için Bodrum’dan Fethiye’ye dek koşuyor. Çandar, “Muğla Cumhuriyet Koşusu” adını verdiği eylem için önceki gün Bodrum’dan Milas’a, dün de Milas’tan Yatağan’a dek koştu. Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülüğün, farklı kültürleri bir zenginlik olarak kabul etmek yerine, düşmanlıkların kaynağı olarak görmek olduğunu söyleyen Çandar, “Son dönemde tırmanışa geçen farklılaştırma, ayrıştırma, bölme çabalarına karşı demokratik itiraz hakkımızı kullanıyorum” dedi. (Fotoğraf: ÖZCAN ÖZGÜR) Herkes, devletten kendi devletini istemiştir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları hem etnik ırkçı teröristler hem de tarikatçı ve cemaatçi gerici kesimler yoğun olarak kullanmaktadır. Mikro faşizm diye nitelediğiniz baskının temel simgesi ve aracı türban mı? Evet, bir dinde ne kadar simgeye, gösterişlere vurgu yapılırsa, o dinden beklenen toplumsal yarar da o derecede azalmaktadır. Dindarlığın ölçüsü tamamen sembollerin görünürlüğü ve tüketilebilirliği ile ilgili bir ölçü olacaktır. Öte yandan yüzlerce vakıf ve dernek, devlet içerisinde devlet adacıkları oluşturacak, tarikat ve cemaatler, okulları, dershaneleriyle belirli sembollerin sahipliğini iddia edecek ve daha az devlet, daha çok cemaat anlayışı yerleşecektir. Türban, 1970’lerden sonra mahalle baskısı ya da mikro faşizm dediğimiz kavramların ilk çekirdeği olarak ortaya çıktı. ‘Sorunları örtüyor’ Bu kıyafet, ülkemiz ve ulusumuzun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri karartıp örten bir işlev yüklenmiştir ve Atatürk Cumhuriyetine, onun ilke ve devrimlerine, Türk devletinin tasfiyesine, teslimine geçirilen kılıflardan birisidir. Türban, Türk ulusunun ortaçağ katolisizmine ve ABD evangelizmine hapsedilme projesidir, Türk ulusal kimliğine ve bütünlüğüne yönelik bir tehdittir. Türban, artık toplumda bir iletişim ve referans aracı haline gelmiştir. Bu kıyafet türü, hak, hukuk, adil gelir gibi toplumsal sorunların daha da derinleşmesini gözlerden kaçıran bir araç olarak kullanılmaktadır. Peki mahalle baskısı ya da mikro faşizm nasıl yayılacak? Türkiye’nin dönüşüm tehlikesi başladı. Çünkü demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi temel kavramlar, ne yazık ki ehil olmayanların, hem terörist grupların hem de tarikat ve cemaatlerin tekeli altına giren söylemlere dönüştü. Ne kadar kutsal kavram varsa maalesef bugün kirletilerek kullanılmaktadır. Tarikat ve cemaatler, ekonomik güç, sosyal nüfuzun ötesine geçerek, siyasi ve idari nüfuzu ele geçirmek üzere özgürlüklerin genişletilmesini istemektedirler... Diyorlar ki, başı açıkla, kapalı kardeşçe gezer. Bu yanlış bir düşünce, Türk halkının hoşgörüsünden kaynaklanan bazı davranış şekilleri olabilir yalnız dinin doğasında şu vardır, örtünen bir kişi, yanındakini de kendisine benzetmediği sürece dini görevini tamamlamış olmayacaktır. Belki fiziki baskı yapmayacak ama bu baskıyı psikolojik olarak yapacaktır. Köşk’te Abdullah Gül farkı 10. Cumhurbaşkanı Sezer, oğlunun düğününde çalışanların fazla mesai ücretini cebinden ödedi, Gül’ün kızı için ise 7 bin polis seferber oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kızı Kübra ile Mehmet Sarımermer’in İstanbul’daki düğün töreni için güvenlik güçleri seferber olurken, metro seferleri aksadı, yaklaşık 3 saatlik takı töreni düzenlendi. Oysa, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in oğlunun Çankaya Köşkü’ndeki düğününde takı törenine izin vermemiş, o gün tüketilen elektriğin parasını bile Sezer cebinden ödemişti. Cumhurbaşkanı Gül’ün kızı Kübra ile Mehmet Sarımermer’in nikâhı nedeniyle pazar günü İstanbul’un bir bölümü “abluka altına alındı”. Nikâhın kıyıldığı İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi ile çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, AksarayHavaalanı arasında çalışan hafif metronun, kongre merkezindeki istasyonda yolcu indirmesi ve bindirmesine izin verilmedi. Düğün nedeniyle maaşını devletten alan, 5 bini asayiş, 2 bini trafikte olmak üzere 7 bin polis görev yaptı. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da alınan güvenlik önlemlerini yerinde inceledi. Salona 600 metre uzakta bekleyen gazeteciler yağmur nedeniyle sırılsıklam oldu. Uzun kuyruklar nedeniyle Yeşilköy trafiği de aksadı. Gül’ün kızının düğün töreni nedeniyle devletin tüm olanakları seferber edilirken, Sezer, oğlu Levent’in düğünü için bambaşka bir tavır sergilemişti. Çankaya Köşkü’nde düzenlenen düğün töreni için sınırlı sayıda kişi davet edilmiş, basına kapalı sade bir düğün yapılmıştı. Sezer, Köşk’teki düğün masraflarının tümünü, hatta o gün tüketilen elektriğin parasını bile cebinden ödemişti. ‘Psikolojik baskı önlenemez’ Keşke fiziki baskı olsa, bunu önlemek mümkün olabilir ama psikolojik baskıyı önlemek mümkün olmaz. Bunun dışında, bir kimsenin belirli bir cemaat ya da tarikata bağlanmadığı sürece kendisini Müslüman hissetmemesine yol açan baskı grupları oluşmaya başlamıştır. Baskıyı besleyen etmenler, içte yoksullaştırma, dışta sömürgeleştirmedir. Her ilde onlarca vakıf yurdu kurulmaktadır. Ev ve apartmanlardaki abi, abla örgütlenmeleri, mahalle anneleri, tarikat temsilcileri de bu sistemin parçasıdır. Diğer bir araç da, ılımlı milliyetçiliktir. Atatürksüz, Türk ulusunu dışlayan milliyetçilik anlayışıdır. BCP: Anayasa Mehkemesi’ne gidebilir Bağımsız Cumhuriyet Partisi (BCP) de halkoylamasının “Cumhuriyetin yarattığı parlamenter sistemi yıkıp başkanlık sistemine geçişin denemesinin ilk adımı olduğunu” bildirdi. BCP’den yapılan açılkamada, “Yasama süreci bakımından halkoylaması konusu olarak yasayla ilan edilmiş bir metnin, kendisine ilişkin süreç tamamlanmadan yarı yolda değiştirilmesini içtüzük ihlali olarak Anayasa Mahkemesi önüne getirme olanağının doğduğu ileri sürülebilir. İç hukuk yolları tüketilmiş sayılacağından vatandaşlar için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma yolu açılmış olacak ve sonuçta Türk Devleti haksız ilan edilecektir” denildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr PROTESTO GÖSTERİLERİ Ermeni tasarısına tepkiler dinmiyor Haber Merkezi Sözde Ermeni soykırımına ilişkin tasarının ABD’de kabul edilmesine yönelik protestolar sürüyor. İzmir’de Konak Alanı’nda toplanan İzmir CUMOK, Cumhuriyet Kadınları Derneği, TEMAD, ÇYDD İzmir şubeleri, Yolİş Sendikası 1 No’lu Şubesi, Ege Öğretim Elemanları Derneği, İZSEV, CHP Konak Kadın Kolları, İP İzmir İl Örgütü, Urla ADD, Yarımada Cumhuriyet Platformu üyeleri, tasarıyı Türk halkı olarak reddettiklerini vurguladılar. Burada yapılan açıklamada “ABD ise BOP çerçevesinde parçalamaya çalıştığı ülkemizi bu kez Ermeni yalanıyla gafil avlamaya çalışmaktadır” denildi. Çukurova Üniversitesi Senatosu kınama duyurusu yayımlarken tasarının ardından, İncirlik Hava Üssü’nün kapatılmasının gündeme gelmesi üzerine açıklama yapan Türk Harbİş Sendikası’nın Yabancı Askeri İşyerlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Enis Sönmez, Atatürk’ün, “Mevzu vatansa gerisi teferruat’’ sözünü anımsattı. İncirlik Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Vedat Ağaoğlu da “Binden fazla işçi belki aç kalır, ama ülke menfaatı ne gerektiriyorsa o yapılsın” dedi. Eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından kurulan “Talat Paşa Komitesi” Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, 14 Kasım tarihleri arasında KKTC’de “ABD’ye ve AB’ye uyarı” başlıklı etkinlikler düzenleyeceklerini belirterek İncirlik ve diğer ABD üsleri ile Habur sınır kapısının kapatılmasının şart olduğunu söyledi. Adana’nın İncirlik Üssü’nün ABD uçakları tarafından Irak’ı bombalamak için kullanıldığını, bu üsten Irak’a sürekli malzeme taşındığını bu köşede birkaç kez yazmıştım. Aynı şekilde bu üssün kullanımıyla ilgili anlaşmanın her yıl tekrarlandığını da vurgulamıştım. Geçen haziran ayında bu anlaşma yeniden imzalanmadan önce hükümetin, Genelkurmay’ın ne düşündüğünü de sormuştum. Kimseden bir cevap gelmedi. Benim yazdıklarım bir iddia olarak kaldı. ABD ile “Ermeni Soykırımı Tasarısı” gerginliği çıktığından bu yana Irak’ta ABD işgaline ne gibi katkılarda bulunduğumuzu sivil ve asker yetkililerimiz ardı ardına açıklıyorlar. AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, tasarı ABD Temsilciler Meclisi’nden geçerse bazı uygulamaların gündeme geleceğini söyledi. Başbakan Tayyip Erdoğan da “İnceldiği yerden kopar” diyerek, bu konudaki gerginliği daha üst bir noktaya taşıyabileceklerine iliş Türkiye Irak İşgalinin Lojistik Destekçisi... kin mesajlar verdi. ??? AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, CHP’li Şükrü Elekdağ ve MHP’li Gündüz Aktan’la birlikte katıldığı ABD gezisi sırasında “Ermeni Soykırımı Tasarısı”nın ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda oylanmasından önce şunları söylemişti: “Bu yasayı kabul etmeyin. Eğer kabul ederseniz, hiç istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız. Örneğin Irak’taki askerlerinizin lojistik desteğinin büyük bölümünü Türkiye’den sağlıyorsunuz. Bunu kesmek zorunda kalırız.” Egemen Bağış, açıkça Türkiye’nin ABD’ye Irak işgalinin devamı için lojistik destek verdiğini ifade etmiş oluyor. Bizim bugüne kadar söylediğimiz, eleştirdiğimiz durum bizzat yetkili bir ağız tarafından açıklanmış bulunuyor. ABD’ye işgal nedeniyle verilen lojistik destek anladığımız kadarıyla Bağış’ın ifadesiyle halen devam ediyor. Ancak eğer Ermeni Soykırımı Tasarısı Meclis’te kabul edilirse, birçok yaptırımla birlikte lojistik destek de kesilebilecek. Yoksa lojistik destek devam edecek. Ermeni Soykırımı Tasarısı ve aynı dönemde gündeme gelen PKK’ye yönelik olarak Kuzey Irak’a yapılması planlanan “sınır ötesi operasyon” sırasında ortaya çıktı ki, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler çok “derin” özellikler taşıyor. Bu ilişkiler üstelik bugünün ürünü değil. Geçmişten gelen köklü bir ilişki varlığını sürdürüyor. ??? Türkiye’nin gerçeği budur. Türkiye, silahını, askeri malzemesini, krize girdiği zaman kredisini ABD’den ya da ABD’nin egemenliği altındaki Dünya Bankası veya IMF’den alır. Ekonomik olarak da askeri olarak da Türkiye ABD’yle “derin” ilişkiler içindedir. Tabii ki bu bağımlılıkta iki tarafın da çıkarı bulunuyor. Daha doğrusu iki ülkeyi yönetenlerin çıkarları bulunuyor demek daha doğru olur. Ancak karşılıklı çıkar ilişkisinde güçlü olanı nçıkarı her zaman daha önde gelir. ??? Şimdi siyasi olarak alttan alta giden gerginlik, bir anda kamuoyu önündeki bir tartışmaya dönüştü. Bu tartışma sırasında ilişkinin bazı karanlıkta kalmış noktaları da aydınlığa kavuştu. Türkiye, ABD’nin İsrail’den sonra bölgedeki en yakın müttefiki. Bu ittifak ilişkisi iki ülke açısından da önemli. Tabii, ABD’nin Ortadoğu siyasetlerinin geleceği açısından Türkiye’nin oynayacağı rol giderek önem kazanıyor. Tam bu noktada, ABD içinde kargaşalık çıktı. Ermeni Soykırımı Tasa rısı, Demokratların öncülüğünde kabul edilme aşamasına doğru ilerliyor. Görüldüğü kadarıyla ABD Temsilciler Meclisi’nde Demokratların çoğunluğu bazı Cumhuriyetçilerin de desteğiyle bu tasarıyı karara dönüştürecekler. Sonra ne olacak? Türkiye, ABD’ye posta atıp, rest mi çekecek? Bu kadar dış borç, bu kadar askeri ilişki varken Türkiye’yi yönetenler böyle bir tutum içine girebilirler mi? ??? İncirlik Üssü, ben ilkokul öğrencisiyken Adana’da kurulmuştu. Aradan 50 seneden fazla zaman geçti. Bu üs varlığını sürdürmeye devam ediyor. Türkiye’de atom silahlarının varlığından söz ediliyor. Türkiye ABD askeri işbirliği de derinleşerek sürüyor. Türkiye’de, İncirlik Üssü orada duruyor. Silahlar, bombalar, askerlere ihtiyaç malzemeleri bu üsten Irak’a ulaştırılmaya devam ediliyor. Bağış’ın açıklamasından bunu öğrenmiş bulunuyoruz… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle