22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Kendisi ile birlikte askerlerinin heykellerini de gömdüren imparatorun mezarı Terra Cotta müzesi adıyla ziyarete açılmış Şanghay gecelerinde nehir gezisi S arı Su anlamına gelen Huang Pu üzerinde gemi gezisi yapmak, Şanghay gecelerinin en gözde eylemi. Büyük çoğunluğu Çinli olan yolcular olarak gemiye bineceğimiz iskelede, üçdört kişinin yan yana durduğu uzun bir kuyruk halinde bekliyoruz. Neredeyse bütün grup içinde tek yabancı biziz. Çin’de iç turizm müthiş gelişmiş. Her yerde yabancı turistten çok, Çinli turist var. İskele aslında uzun ve geniş bir dok biçiminde. Beklemekten sıkılıp ileri doğru yürümeye başlıyorum. Biraz ötede kiosk benzeri küçük bir dükkân var; dikdörtgen biçiminde, üstü açık, önü camlı tezgâhlarla çevrili. Merakla tezgâhlara bakıyorum. İçleri gerçek Çin saatleri ile dolu. Biri üstü kapaklı, biri kapaksız çok orijinal görünüşlü iki saat beğeniyorum ve klasik pazarlık tiyatrosu başlıyor. Bu kez satıcı İngilizce bilmediği için hesap makinesi sahnede. Satıcı tanesine 240 yuan istiyor, ben 25 öneriyorum. Lafı uzatmayayım, sonunda tanesi 50 yuandan, yani 6 dolardan iki saati alıyorum. Artık herkes ünlü marka taklit saat takarken, benim orijinal Çin malı biri SENJUE biri de Hong.S.D marka iki saatim var; mutluyum. Sıradaki yerime geri dönüyorum. Geminin kalkmasına daha onon beş dakika var. Birden sıra dalgalanıyor ve bizim önümüzden birileri sırayı bozup, bir kapıya doğru yöneliyor; bütün sıra olarak biz de (ne olduğunu pek anlamadan) onları izliyoruz. Görevlilerle sıranın önündekiler arasında müthiş bir ağız dalaşı başlıyor. Rehberlerimizden, sıranın önündeki adamın bu gemiye binmek zorunda olduğunu söylediğini, görevlilerin ise sırayı bozduğumuzu ve yerimize geçmemizi söylediğini anlıyo çok ünlü bir nehir, adı, Çan Kay Şek zamanında Kuomintang’ın askeri okuluna da verilmiş. Manzara gerçekten muhteşem: Şanghay’ın gece görüntüsü nehrin her iki tarafında yükselen gökdelenlerden saçılan ışıklarla bir rüya gibi. Huang Pu Nehir kenarındaki her gökdelenin ayrı bir öyküsü var. ruz. Ama kimsenin yerinden kımıldadığı yok; zaten bizim sıra arkamızda kalanlardan daha kalabalık. Birazdan gemi geliyor, görevlilerle sıranın önündekilerin kavgası sürüyor, ama sonunda kaba kuvvet kazanıyor ve bizim sıra, açılan kapıdan birbirini ezerek gemiye doluşmaya başlıyor. Gemi iki katlı, ikinci katın üstü açık; en iyi yerler ikinci katta, kenardaki koltuklar. Bizim ikisi erkek dördü kadın 6 kişilik grubumuz hızla merdivenlerden ikinci kata tırmanıyor ve o kargaşa içinde, kenarda altı plastik koltuk bulmaya çalışıyor. Çinliler, Güven’in yakaladığı iki koltuğu zorla onun ellerinden kopararak alıp, keyifle önümüze yerleşiyorlar. Bu arada Güven’nin 1.85 boyunda, 95 kilo ağırlığında iri yarı biri olduğunu belirtmeliyim. Ama gözü dönmüş Çinliler onu rahatlıkla bertaraf ediveriyor. Ben ilerdeki boş koltuklardan iki tanesini kapıp Güven’in yanına koşarken bir yandan da “Koltukları tutmayın üzerine oturun” diye bağırıyorum. Neyse sonunda altı kişi de birer koltuğa oturabiliyoruz ve ondan sonra yine itiş kakışla bir araya toplanıyoruz; tabii koltuklarımızdan kalkma dan. (Koltuklarımızla birlikte yer değiştirirken ortaya çıkan görüntülerimizin ne denli komik bir sahne oluşturduğunu bilmem gözünüzde canlandırabiliyor musunuz?) Sonunda kavga dövüş herkes binip gemi hareket edince Şanghay’da bize katılan, ailesinin Konfüçyüs’e kadar dayandığını söyleyen yerel rehberimiz Heidi konuşmaya başlıyor ve üzerinde gezinti yaptığımız nehrin öyküsün anlatıyor. Manzara gerçekten muhteşem: Şanghay’ın gece görüntüsü nehrin her iki tarafında yükselen gökdelenlerden saçılan ışıklarla bir rüya gibi. Bazı binaların cepheleri hareketli, ışıklı reklam panoları haline getirilmiş; işte Mona Lisa’yı yeniden bu ışık gösterisi sırasında büyük bir binanın cephesinde bize gülümserken görüyorum. Huang Pu çok ünlü bir nehir, adı, Çan Kay Şek zamanında Kuomintang’ın askeri okuluna da verilmiş. Dört yüz yıl önceki Ming İmparatorluğu sırasında bir şair, Huang Pu’nun geceleri ay ışığında sarı bir ejderhaya benzediğini yazmış; malum ejderha gücün ve koruyuculuğun simgesi, nehir neredeyse kutsal sayılıyor edebiyatçıların da desteğiyle. Her gökdelenin ayrı bir öyküsü var; Heidi hepsini tek tek anlatıyor. Derken gemi tam geri dönecekken bir havai fişek gösterisi başlıyor; gökyüzü ışıl ışıl. Heidi bunun, önemli kişiler nehirde gezerken onların onuruna yapılan bir gösteri olduğunu söylüyor, biz de aramızda “Belki de bizim için yapıyorlar” diye şakalaşıp gülüyoruz. Bir saat kadar süren geziden, gemiye bindiğimiz iskeleye geri dönüyoruz, rıhtımda bizi alacak minibüsü beklerken, yolcu almaya çalışan özel minibüsler dikkatimizi çekiyor: Heidi’nin söylediğine göre Çinliler, bir kısmı firmaların minibüsleriyle, bir kısmı da kendi özel arabalarıyla bu tür korsan taksicilik yapıyorlar. ABD İLE İŞBİRLİĞİ Çin ne kadar bağımsız? Ç in, tüm dünyaya Komünist Parti’nin önderliğinde yeni bir gelişme modelinin, devlet öncülüğünde ve denetiminde gelişmenin örneğini vermeye çalışıyor. Bu çabasını gerçekleştirirken muazzam doğal ve beşeri kaynaklarını Küreselleşmenin olanaklarından yararlanarak geliştirmek ve kullanmak zorunda; tek başına bir şey yapması olanaksız. Bu nedenle Küreselleşmenin lideri Amerika Birleşik Devletleri ile yakın işbirliğine girmiş. İlişki şöyle: ABD, Çin’in ekonomik gelişmesine ve kalkınmasına yardımcı oluyor, yabancı sermaye ithalatına, şirket yapılanmasına ve üretimine katkıda bulunuyor, üretiminin büyük bir bölümünü de ithal ediyor; bunun karşılığında Çin, üretimden sağladığı artı değeri ABD’nin dış ticaret açığını finanse etmek için Amerikan hazine bonolarına yatırıyor. Olayı, yaklaşık sayılarla kabaca özetlemek gerekirse şöyle bir tablodan söz etmek olanaklı: Çin’in ihracatının yüzde 80 kadarını yabancı sermaye ile kurulmuş şirketler yapıyor; ABD’nin Çin’den yaptığı ithalatın hacmi 300 milyar dolar dolayında, sadece Wal Mart 20 milyar dolayında ithalat yapıyor; Çin’in ABD hazine bonolarına yatırımı en son 200 milyar dolar dolayında. Kısaca belirtmek gerekirse ABD, Çin’in büyümesine katkıda bulunuyor, Çin de Amerika’nın tüketim çılgınlığının devamına ve ekonomisindeki yapısal sorunların yol açtığı dış ödemeler dengesi açığının finansmanına. GELECEKTE ÇİN ETKİSİ Düzen ve kargaşanın çelişkisi Çin’deki dönüşümün aynası Ç in’in ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel dönüşümü, Komünist Partisi’nin tam denetimi altında belli bir plan ve program çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Tabii buradaki “tam denetim” kuramsal bir yaklaşımı belirtiyor; yani Komünist Partisi ülkeyi “tam denetlemek” istiyor ama uygulamada bu ne kadar olanaklı, o tartışmalı. Komünist Partisi’nin hedefi, Küreselleşme ile bütünleşen, en azından ona ters düşmeyen bir dönüşümü gerçekleştirmek. Hem siyasal, hem ekonomik, hem de toplumsal hareketler devlet denetimi altında. Örneğin kırsal alanlardan kente göç, nüfus artışı gibi toplumsal olaylar bütünüyle denetleniyor. Ailelerin birden fazla çocuk sahibi olması, dengini sırtına vuranın kente göç etmesi yasak. Tabii Pekin gibi devlet ve hükümet merkezi bir kentte bu denetim daha kolay, Şanghay gibi bir ticaret kentinde daha zor. Şanghay’da doğanların Şanghay hüviyeti var, bu bir ayrıcalık; dışardan Şanghay’a çalışmak üzere gelenlerin tümü polise nüfus ve ikamet kaydını yaptırmak zorunda. Şanghay ülkenin iki havaalanına sahip tek kenti; 2008 Olimpiyatları için Pekin’de de ikinci bir havaalanı yapılıyor. Nüfusları 17 milyon dolayında olan Şanghaylılar, “Bizim nüfusumuz Avustralya’nın tümünden kalabalık” diye övünüyor. (Aslında Avustralya 20 milyon dolayındaki nüfusu ile henüz Şanghay’ın ilerisinde; şimdilik!) 2008 Olimpiyatları için büyük bir şantiye haline dönüşmüş olmakla birlikte, Pekin, Şanghay’dan daha düzenli bir kent. Şanghay sadece daha kalabalık olmakla değil, daha sıkışık trafiğiyle, daha yapışkan dilencileriyle, daha düzensiz sokaklarıyla da Pekin’den ayrılıyor. Pekin için, Çin’in düzenli ve planlı değişmesinin örneği, Şanghay için de değişmenin öncüsü ve bu değişmenin her an denetimden çıkabileceği olasılığını gündemde tutan bir kent tanımlaması yapılabilir. Çin’deki değişme ve gelişmenin bütün nüfus tarafından eşit ve adil bir biçimde Şanghay’ın simgesi ünlü televizyon kulesi: Doğunun İncisi nüfusuna eşit sayıda Çinli yurtdışında kendilerini geliştiriyor. Bilmem bu oranlar ve sayılar Çin’in bugünkü ve gelecekteki gücü hakkında bir fikir veriyor mu size? MANYETİK SÜSPANSİYON TRENİ yaşanmadığı açık. Nüfusun bir bölümü üst gelir düzeyine ulaşmış, Batılı bir yaşam biçimiyle bütünleşmiş. Çinliler bu nüfusun oranının yüzde yirmi olduğunu iddia ediyorlar. Bana bu oran biraz abartmalı geliyor. Toplumun köylü niteliği dikkate alınırsa, ancak yüzde on kadarının bugün kentlileştiği ve Batılılaştığı tahmin edilebilir. Bazı gözlemciler, bu oranın yüzde 15’e ulaştığını belirtiyor. Şimdi bu oranları sayılara dökersek, en kötü tahmin olan yüzde 10’un, 130 milyona karşılık olduğunu ve Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık iki katına ulaştığını görürüz. Yüzde 15’i gerçekçi bir tahmin kabul etsek 200 milyon insan eder ki neredeyse bir ABD nüfusuna eşit olur. Orhan Bursalı Çin üzerine yazdığı bir makalede, yurtdışında eğitim gören ve yaşayan Çinlilerin 70 milyona ulaştığını belirtmişti; yani bugünkü Türkiye’nin Şanghay’ın simgesi, 2004’te açılan, “Doğu’nun İncisi” adlı televizyon kulesi. Bu kulenin tepesinden tüm Şanghay’ı 360 derecelik bir açı ile kuşbakışı izlemek olanaklı. Ama Şanghaylıların en çok övündükleri şey, saatte 430 kilometre hız yapan Manyetik Suspansiyon Treni. Longyand Road istasyonundan binilen tren, 40 yuan karşılığında, beşyedi dakika arasında sizi Pudong Havaalanı’na götürüyor. Çalışma saatleri içinde hızı saatte 430 kilometre. Akşam beşten sonra hız saatte 300 kilometreye düşürülüyor. Sessiz, sarsıntısız, uçar gibi bir yolculuk. Tren zaten son teknoloji ile yapılmış, rayların değil, manyetik bir alanın üzerinde gidiyor. Trenin hızı her kompartımandaki gösterge tablosundan her an izlenebiliyor; “Uyanan Ejderha Çin”in küresel teknolojiye ayak uydurduğunun somut bir örneği. Bir milyar dolar harcanarak, Almanlar tarafından üretilen teknoloji ile yapılmış; Çin’le Avrupa Birliği’nin işbirliğini vurguluyor. Çinliler başarıyla uyguladıkları bu projeyi şimdi kentin ve ülkenin başka yerlerinde de uygulamaya sokma hazırlığı içindeler. Dönüş yolculuğuna bu tren ile başlıyoruz ve havaalanına geldiğimizde iki rehberimizle gözyaşları içinde vedalaşıyoruz: Bir haftalık birliktelik, rehberimiz Rachel ile aramızda adeta bir akrabalık oluşturmuş. Arkamızda gözü yaşlı dostlar bırakarak, bırakın manyetik treni, hızlı tren teknolojisini bile yüzüne gözüne bulaştırmış ve kalkınma sorunlarıyla uğraşmak yerine türban kışkırtmalarıyla kendi bacağına ateş eden ülkemize dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Çin’in kalkınma hızı yılda ortalama yüzde 910 dolaylarında. Büyümesi bu hızla devam ederse, 2020 ile 2040 yılları arasında ABD’yi yakalayacağı tahmin ediliyor. Tabii Çin gibi 1.3 milyar nüfuslu bir ülkenin tüketim düzeyinde Amerika’ya yetişmesi, dünyanın başta enerji olmak üzere doğal kaynakları üzerinde nasıl bir talep ve baskı oluşturur, bunu düşünmek ve kavramak bile zor. Peki Çin’in devlet denetimindeki kalkınma ve gelişme modeli başka ülkelere örnek olabilir mi? Bunu da kestirmek zor. Her ne kadar Güney Amerika’da Castro, Chavez, Morales üçlüsü sosyalist modelin başarısı için ortak ve etkili bir çaba gösteriyorsa bile, Batı dünyasında ABD’nin liderliği, denetimi ve saldırganlığı, başka ülkelerin Çin modelini uygulamalarına pek izin verecek gibi görünmüyor. Ayrıca Çinliler uluslararası anlaşmazlıklarda taraf olmamak için özel bir özen gösteriyor. Kendi kalkınma modellerini ihraç etmek gibi bir amaçları da yok. Peki bir ÇinABD çatışması olası mı? Bugünkü işbirliği düşünülürse, ilişkilerin bir çatışmaya değil bir uzlaşmaya doğru yol aldığı söylenebilir. Tabii Huntington’un Batı Dünyası’nın karşısına Soğuk Savaş sonrası İslam Dünyası’nı düşman olarak diktiğini ve bugün bu çelişkiyi yaşadığımız düşünülürse, yine Huntington’un İslam Dünyası’ndan sonra Çin’in Batı’nın düşmanı olacağını söylemesi geleceği ne denli etkiler bilmiyoruz; Bush gibi saldırgan bir başkanın ABD’de göreve gelmesi ne denli olası, onu da kestirmek olanaklı değil. Peki Çin önümüzdeki yıllarda son on beş yılda gösterdiği değişim ve gelişme başarısını gösterebilecek mi? Komünist Partisi de bu soruyu kendi kendine soruyor. Mao’nun “Kültür Devrimi” deneyimini yaşamış olan Çin, kendisini yozlaşmanın kollarına bırakmak istemiyor. Şu anda pek çok üst düzey yönetici ve politikacı yolsuzluk suçlamasıyla hapiste. Komünist Partisi, 2007’den itibaren partide ve yönetimde yeni atılımlar planlıyor: Yaşlı görevlilerin emekli edilerek kadroların gençleştirilmesi, yöneticilerin sadece parti üyelerinden seçilmesi, dış görevlerde olanların maaşlarının benzer işler yapan öteki ülkelerin görevlileri düzeyine yükseltilmesi gibi pek çok önlem gündemde. Tabii bu arada 2008 Pekin Olimpiyatları’nın etkisi ve 2007’den itibaren Amerikan filmlerinin de sınırsız olarak ithal edilme olanağına kavuşması, bu değişmeleri etkileyecek öğeler. Türkiye mutlaka ama mutlaka Çin’le çok daha yakın ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkiler kurmalı, bu ejderhanın olumlu ve güçlü etkisinden yararlanmalıdır. BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle