25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr CHP İstanbul Milletvekili Bülent Tanla, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim atmosferini değerlendirdi Cumhurbaşkanı için uzlaşma şart SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Bülent Tanla ülkemizde kamuoyu araştırmalarının birkaç uzmanından birisi olarak bilinir. 1983 seçim sonuçlarını neredeyse yüzde yüze yakın bir doğruluk payıyla tahmin etti. Aynı doğruluk paylarına şirketi PİAR Gallup’la daha sonraki seçimlerde de ulaştı. Onunla önümüzdeki tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyoruz. Öncelikle Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına adaylığını koymayacağını düşündüğünü söylüyor. Ardından da Türkiye’nin üzerindeki kara bulutların dağılması için cumhurbaşkanının bütün tarafların uzlaşmasıyla seçilmesi gerektiğinin altını çiziyor: Son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarında Tayyip Erdoğan’ın popülaritesi partisinden önde görünürken cumhurbaşkanı olmasının istenmediği de anlaşılıyor. Siz bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? TANLA Kamuoyu araştırmaları gerçekten bazı eğilimleri gösteren çalışmalardır. Bazı hata payları ve üzerlerinde tartışmalar olsa dahi bugüne kadar Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırma çalışmaları çok ciddi sonuçlar veren çalışmalar olmuştur. Onun için önce hangi araştırmanın ciddi, hangi araştırmanın ciddi olmadığı ayrımını yaptıktan sonra o araştırmaları veri olarak kabul edip onlar üzerinde analiz yapılabileceğini ifade etmek isterim. Burada tabii ki ciddi ve kabul edilebilir kamuoyu araştırmalarından söz ediyoruz. Peki, AKP bugün pek çok toplum kesimlerinde sert bir biçimde eleştirilmekle birlikte hâlâ birinci parti olarak kamuoyu yoklamalarında öne çıkıyor. Nedir bunun gücü? TANLA Bugün genel olarak kamuoyu araştırmalarını değerlendirdiğimiz zaman bunlar bana şunu söylüyor: 1. Türk seçmeni bugün hangi partiyi ve lideri seçmeyeceğine karar vermiş durumda. Ama kimi seçeceği konusunda henüz kararlı değil. Bu araştırmalar bunu gösteriyor. 2. Araştırmalarda güven ve popülarite sorularına verilen yanıtlarda kurumların başında en yüksek olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanlığı görülüyor. Yani bunlar en çok güven duyulan kurumlar. Tayyip Erdoğan da siyasetçiler arasında en yüksek güveni kazanmış bir siyasetçi olarak görünüyor. Kendi partisinin 1012 puan önünde gidiyor. Ama aynı ankette birkaç sayfa sonra aynı örnek planının gösterdiği sonuçta cumhurbaşkanlığı konusuna geldiğinde Erdoğan’ı onlu sıralar düzeyine düşürüyor. Bu, okunması gereken bir sonuçtur. Halk Erdoğan’ı Çankaya’da istemiyor Yani bu son söylediğiniz ne anlama geliyor? TANLA Bu şu demek: Türk kamuoyu siyasetçi, Başbakan ve partisinin başında siyaset yapan kişi olarak Tayyip Erdoğan’ı görmek istiyor. Yani cumhurun başı, anayasanın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün toplum kesimleri ve kurumlar arasında uyumu sağlayan, birlikteliğini ileriye doğru pekiştiren ve götüren ankete cevap verenler Erdoğan’ı bu görevde görmek istemediklerini, bu görevde başka bir kimlik ve kişilikte bir kişiyi istedikleri anlamı çıkıyor. Bu araştırmalarda çıkan bir başka sonuç da halkımızın önümüzdeki dönemde bugün olduğu gibi TBMM’nin iki partiden oluşan bir yapı yerine dört parti, artı bağımsızlardan oluşan ve tek parti iktidarından çok koalisyonlarla ‘ Erdoğan ocak ayı içinde uzlaşmaya yanaşmaz ve gerilim devam ederse CHP’de sinei millete dönme meselesi gündeme gelmelidir. ’ Türkiye’nin yönetileceği bir parlamento istediği. Bu araştırmalara göre şu anda toplumun ciddi bir bölümünün de kararsız olduğunu ve bu kararın ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarından sonra netleşeceği yorumunu da ben kişisel olarak yapıyorum. İleriye dönük şu yorumu yapmak mümkün: Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları ve o zamana kadar geçecek süreç kasım ayında yapılacak seçim sonuçlarını doğrudan etkileyecektir. Peki, sizce bu önümüzdeki genel seçimlere katılım nasıl olacak? TANLA Biliyorsunuz, 2002’de 8.5 milyon seçmen seçimlere katılmadı. İptal edilen oy sayısı da 1.5 milyon. Tabii bu sayılar seçim sistemimize göre barajların belli düzeylerde olmasından dolayı oranları ve parlamento aritmetiğini çok yakından etkiliyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 1 Mart Perşembe günü saat 17.00’ye kadar geçen pazartesi günü askıya çıkarılan seçmen listelerini askıda tutacak. YSK çok iyi bir çalışma yapıp mükerrer isimleri de tarayarak 2004 yerel seçimlerini temel alıp 43 milyon kişilik seçmen listesini askıya çıkardı. İlk yapılacak iş, seçmenlerin, partililerin kendi isimlerinin seçmen listesinde doğru olarak bulunup bulunmadığını Bu seçimlerde yeni seçmenlerle birlikte 4546 milyon dolayında seçmen olacağını tahmin ediyorum ve katılımın yüzde 8085’ler dolayında olmasını diliyorum. Çünkü bu, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili çok önemli bir parlamento yapısını oluşturacak. 2002 seçimlerinde AKP ve CHP barajı geçen iki parti olarak kullanılan oyların yüzde 54’ünü aldılar ve bu oylar parlamentoya yansıdı. Toplam oyların ise yüzde 45’ler dolayı yansıdı. Yani aslında oyların çoğunluğunu almayı bırakın, toplam oyların dörtte birine sahip bir siyasi parti hem parlamentoya hâkim oldu hem de şimdi kendi içinden cumhurbaşkanı seçtirmek istiyor. Bu nasıl bir demokrasi? TANLA Maalesef öyle. Şimdi biz bunu tartışıyoruz. Bugün temsil niteliği olmayan bir grubun cumhurbaşkanını seçip seçmemesi söz konusu. Bunun ileride böyle olmaması için barajın da düşmeyeceği kabulünden yola çıkarak bu seçimlerde siyasi partilerin, yasayı da göz önünde bulundurup birlikte davranırlarsa parlamentoya yansıyacak oylarının toplam oyların içinde yüzde 80’ler dolayında olacağını tahmin ediyorum. Yani Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarını da göz önünde tutarak önümüzdeki genel seçimlerde birtakım TBMM’ye bu oyların daha fazla yansıması sağlanmış olur ki bugünkü durumda olduğu gibi toplam seçmenin yüzde 25 oyunu alan cumhurbaşkanını seçer gibi bir tartışma da önümüze gelmez. İlle de bu olmuyorsa ben sandığa gitmiyorum, küsüyorum, demek de olmuyor. Zaten insanlar sandığa gitmedikleri için bugün bu sıkıntıları yaşamıyor muyuz? TANLA Tabii. Sandığa gitmek çok önemli bir slogan, bir bayrak olarak Cumhuriyetimizin yanında dalgalanması gereken bir davranış biçimi haline gelmeli, diye düşünüyorum. Başkasından medet ummak demokratik intihardır Son zamanlarda CHP’nin sinei millete dönmesi gibi bir slogan geliştirildi. Ama CHP’nin sinei millete dönmesi herhangi bir yarar sağlar mı sizce? TANLA Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış siyasi dinamikler, gerçekler, toplumsal olaylar ve bölgemizdeki gelişmeler göz önüne alındığında bugünlerde cumhurbaşkanlığı konusunu tartışmamız doğru sayılabilir. Erdoğan’ın bu tartışmalar için, “Bugün açıklayacaklarını tahmin ediyorum. Susmak kaçmaktır. O zaman başka yerlerden beklentiyi yükseltmek anlamına geliyor. Ben sesimi çıkartamıyorum, bunların hakkından şu gelir, düşüncesi Türk demokrasisinin intiharıdır. Türkiye’nin AB standartlarına geçmesini hep birlikte istiyorsak bu çorbada tuzumuzun olması lazımdır. Yoksa bu çorbada hakkımız olmaz. Peki, bunlar oldu diyelim. Bir sonuç verir mi? TANLA Tayyip Erdoğan çok ciddi konularda, yani başbakanlık meselesinde, milletvekilliği meselesinde olduğu gibi Sayın Deniz Baykal’la bir araya gelerek ilkeler bazında konuşmalıdır. Hatta bu görüşme Cumhurbaşkanı’nın da bulunmasıyla yapılabilir. Bu yapılırsa toplumun üzerindeki bulut bir anda kalkar. Böylece bütün dünyada bir ezber bozulur. Bunu Erdoğan’ın yapacağını tahmin ediyorum; yapması gerekir, diye düşünüyorum. Bütün bunlar ocak ayı içinde yapılmaz ve hâlâ gerilim devam ederse o zaman CHP’de sinei millet meselesi gündeme gelmelidir. Bu kaçınılmaz bir hal alır, düşüncesindeyim. Bir de Erdoğan hakkında aklanmamış olan yolsuzluk dosyaları var. Suçlu olup olmadığını bilemeyiz. P O R T R E BÜLENT TANLA İstanbul, 1946 doğumlu. Altı göbek İstanbullu bir ailenin oğlu. Ortaokulu Fransız Saint Benoit Lisesi, liseyi Pertevniyal Lisesi’nde bitirdi. Yükseköğrenimini İÜ İktisat Fakültesi’nde yaptı. Bir araştırma şirketinde çalıştıktan sonra PİARGallup adlı kendi araştırma şirketini kurdu. 199798 arası CHP Genel Başkan Yardımcılığı yaptı. Uzun süre CHP PM ve MYK üyeliklerinde bulundu. İki dönem Bilim Platformu Başkanlığı’nı yürüttü. 2002 seçimlerinde CHP listesinden İstanbul milletvekili seçildi. Çeşitli eğitim vakıf ve derneklerinde üyelikleri var. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu üyesi. tespit etmektir. Yeni uygulamaya göre de vatandaşlık kimlik numarası olmayan kişiler bu seçimde oy kullanamayacak. Dolayısıyla bu 43 milyon seçmenin henüz 3 milyonunun kimlik numarası yazılamadı. Bu üç milyon kişinin de vatandaşlık kimlik numaralarını yazdırmaları gerekiyor. Bu yapılmazsa ciddi bir vatandaş kitlesinin oy verme imkânı kalmıyor. Bir de yeni seçmenler var… TANLA Bu yeni seçmenlerin de kaydedilmesi gerekiyor. Bu yeni seçmenlerin 4 Kasım 2007’de yapılacak seçimlerde oy kullanabilmeleri için seçmen kütüklerine isimlerini kaydettirmeleri lazım. Bütün kitlenin çok yüksek oranda oy kullanması zorunlu. Oy kullanma ya da katılım oranı düştükçe AKP’nin oy oranı artabilir. Çünkü AKP’liler sandığa gidiyorlar. Onların katılımları sabit kalır toplam katılım düşük olursa, AKP’nin oyu yüksek çıkar. Bu hiçbir zaman siyasetin tercih edilip edilmemesiyle ilgili değil. Bu sadece matematik. Bu matematiğe çok dikkat etmek lazım. CHP’nin ve öbür partilerin seçmenleri sandığa yönlendirecek kampanyaları yapmaları ve sandığa gitmelerini özendirecek çabaları mutlaka harcamaları gerekiyor. siyasi birlikteliklerin olması gerektiğini savunuyorum. Mümkün olacak en yüksek oranda oyların sandığa ve parlamentoya yansımasını hiç olmazsa bu yolla sağlamak lazım. Bugün birçok kurum, siyasi parti, kişi barajların düşmesinden yana. Ama siyasi otorite, yani TBMM barajı düşürmüyor. Sandığa küsmek AKP’ye yarar İyi de TBMM barajı düşürmüyorsa bizler bunu kabul mü edeceğiz? Demin siz söylediniz. Bu Meclis Türkiye’deki çoğunluk oyları temsil etmiyor. O zaman böyle bir dayatmayı yapma yetkisini kendisinde nasıl görebilir? TANLA Bu oyların parlamentoya yansıyabilmesi için gereğini yapmamız ve sandığa gidip oy vermemiz lazım. İkincisi de siyasi partilerin mutlaka birlikte davranmaları şart. Yani belli siyasi partiler arasında ittifaklar mı oluşturulmalı? TANLA İttifak demiyorum. Çünkü Seçim Kanunu’na göre ittifak denildiği zaman bazı engeller ortaya çıkıyor. Bu tür hareketlere birliktelik demek daha doğru. O zaman hiç olmazsa bireyler demokratik haklarını göstererek siyasi partileri veya grupları farklı biçimde davranmaya sevk edebilirler. Böylece için erken” değerlendirmesine katılabilirim. Ama aynı konuyu nisan ayına ertelemek bugün için ne kadar doğruysa o kadar da yanlış. “Yani biz bugüne kadar bu konuyu konuşmadık. Bunu nisan ayında konuşacağız” demek yanlıştır. O zaman, mesele bir oldubittiye mi getirilmek isteniyor? Madem ki demokratik bir ülke.. Türkiye’de de bunlar tartışılmalı. Bugün her ülkede cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor. Ama hiçbirisinin tepesinde kara bulutlar dolaşmıyor. Bugün pek çok insan içte ve dışta 2007’nin kaybedilmiş bir yıl olduğunu ve ülkenin üzerinde kara bulutların dolaştığını söylüyor. Kara bulutlar ve sıkıntının birinci nedeni, “Bunu nisanda konuşalım” sözleri ve oldubittiye getirilmek istendiği kuşkusu. Bu, toplumu geriyor. Bizler siyasetçiyiz ve belli şeyleri toplumla şeffaf biçimde konuşup tartışmamız gerekir. Bu nedenle ocak içinde Türkiye’de mutlaka iş dünyası, çalışma dünyası, ziraatçılar, üniversiteler, basın, barolar, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, çevreciler cumhurbaşkanlığı için değerlendirme ve görüşlerini ortaya koymalılar. TOBB, Türkİş, TESK ve DİSK’in, bugünlerde üyelerinin beklentilerini yansıtan görüşlerini Ama hakkında pek çok dava dosyası bulunan bir şahsın cumhurbaşkanı seçilmesindeki ısrarı hukuka ne kadar uygundur? Bunu kamu vicdanına nasıl kabul ettirebilir? TANLA Ben en başında Tayyip Erdoğan’ın aday olmayacağına inandığımı söyledim. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduğu takdirde önümüzdeki yedi yıl gerçekten son derece gerilimli geçer. Ben bir başka şey daha söylemek istiyorum. Önümüzdeki dönemde Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olursa ben AKP’nin altıyedi puan kaybedeceği kanısındayım. O zaman TBMM’nin dört parti ve bazı bağımsızlardan oluşacağını varsayarsak, cumhurbaşkanlığına İslami referansları yüksek bir kişi oturursa, parlamentoda cumhuriyet değerleri yüksek bir hükümet kurulmasıyla Türkiye, yedi yıl söylediğimiz gerginlikleri taşıyamayacak bir siyasi durumla karşı karşıya kalacaktır. Ben Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının bu konuyu değerlendireceklerini ve bu kararlarında önemli bir etken olacağı kanısındayım. Bunu Türkiye kaldıramaz. Sizin söylediğiniz tartışmalı bir konudur. Olmaz. Elbette olmaması lazım. Ama başka bir şey daha önemli. ‘ TOBB, Türkİş, DİSK ve TESK’in bugünlerde üyelerinin beklentilerini yansıtan görüşlerini açıklayacaklarını tahmin ediyorum. ’ ‘ CHP’nin ve öbür partilerin seçmenleri sandığa yönlendirecek kampanyaları yapmaları ve sandığa gitmelerini özendirecek çabaları mutlaka harcamaları gerekiyor. ’ Yoksulluk AKP’nin işine geliyor Nedir bu önemli olan? TANLA Tayyip Erdoğan’ın oraya çıkması için bir engel yok. Bu Meclis kendi içinden bir adayı gösterir. Üyeler de seçer. Bu durum hukukidir.. ama siyasi değildir. Geçer, Cumhurbaşkanlığı makamına oturur. Ama beş ay sonra yapılacak seçimlerde Türkiye’nin siyasi tablosu değişik olacaktır. O zaman Türkiye bir yedi yıl daha bu gerilimi yaşar; çağdaşlaşmasını, büyümesini, refahını sağlamak için çok zorluk çeker. Çok gerilimli bir döneme gireriz ki ben böyle bir şey olabileceğini tahmin etmiyorum. Demokrasi parmak hesabı değildir. Ben bu Meclis’te böyle bir şey olacağını tahmin etmiyorum. Yani, “Biz demokrasiyle buraya geldik. İstediğimizi seçeriz, istemediğimizi seçmeyiz” biçiminde olmayacaktır bu. Ben bu Meclis’te demokrasi kavramının her şeye rağmen daha doğru değerlendirileceği kanısındayım. Demokrasi toplumsal uzlaşmadır. Bir toplumsal sözleşme olmadan ne demokrasi ne de insan haklarından söz etmek mümkündür. Türkiye’deki bugünkü gelişmeler Batı’daki demokrasi tarihinin tam tersi yönde olmakla birlikte ben Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parmak hesabı değil bir toplumsal uzlaşmaya tanık olacağımızı tahmin ediyorum. Erken seçim isteyenleri vatana ihanetle suçlamak sizce nasıl bir mantıktır? TANLA Bu mantığa girer mi? O zaman ağzından çıkanı kulağı duymuyor görüntüsü veren bir kişi nasıl cumhurbaşkanlığı yapabilir? TANLA Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri kasıtlı söylediğini sanmıyorum. Siyaset gündemini AKP belirliyor. Dolayısıyla ben bu sözlerin mantık değil de bir stratejik davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Yani AKP; toplumu laiklik, cumhuriyet ekseninde tutup muhalefetin sözlerine tam karşıt durarak kendi seçmenine mesaj vermek istiyor ve bunları kullanıyor sanıyorum. Yani gündemi buraya getirerek toplumu ikiye bölmeye çalışıyor. Kendi taraftarını da kemikleştiriyor. Biz burada sosyal demokratlar, CHP olarak stratejilerimizi çok dikkatli oluşturmalıyız. Her attığımız adımın ne anlama geleceğini ve nasıl kullanılacağını çok dikkatli bir biçimde hesap etmeliyiz. Hem kendi taraftarlarımızı uyararak hem de bunun bir malzeme olarak kullanılmaması konusunda çok dikkatli davranmalıyız. Biz cumhurbaşkanlığı konusunda da zaman içinde çok açık verdik. Nasıl açık verdiniz? TANLA Çok zikzak çizdik. Biz halkla bütünleşmek yerine bunun sadece edebiyatını yapıyoruz. AKP bugün Türkiye’de siyasetin gündemini belirleyen parti. Karşısında çoğunluk olan bizler de onların arkasından gidiyoruz. AKP, Seçim Kanunu’nun azizliği sonucu küçük bir azınlık olarak iktidarı yakaladı. Çoğunluğa karşı dayatmacı siyaset anlayışıyla, “Demokrasiyi uyguluyorum” diye gerginlik yaratıyor. Oysa toplum yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı altında ezilmiş durumda. Ama biz onların arkasından gitmekten bu sorunları konuşamıyoruz. Millet, “Sokağa çıkamıyorum” diyor; biz güvenliği konuşamıyoruz. Türkiye her geçen gün yoksullaşıyor. Köylerimiz emekli yuvalarına döndü. Köylerde 3540 yaşın altında genç kalmadı. Tarımdaki nüfus, köylerde gençler azalıyor. Kırsal nüfus kırıldı. Artık büyük şehirlerde gecekondu yoksulluğu hâkim. Ama gecekonduda, varoşlarda oturan nüfus sosyal demokrasiye gitmiyor… TANLA Bundan, yoksulluk AKP’ye yarıyor, sonucu çıkıyor. Çünkü bunlar kapı kapı dolaşıp sobalar için torbalarca kömür ve gıda malzemesi bırakıyorlar. Burada yoksullaştırarak bir sadaka kültürü oluşuyor. Hem devlet hem belediyeler AKP’nin elinde. Belediyelerin elinde inanılmayacak kadar büyük fonlar var. Bu imkânlarla kendilerinin yarattığı yoksulların kapılarına yardım malzemeleri servisi yapıyorlar. Onun için de yoksulluk AKP’nin işine geliyor. ‘ Türkiye’de halk yoksullaştırılarak bir sadaka kültürü oluşturuluyor. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle