17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 2007 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI S 10 S 9 S 8 S 8 B 11 B 9 B 12 PB 9 K 5 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y 9 Y 9 Y 5 Y 9 B 6 B 2 B 2 K 0 PB 16 Parçalı bulutlu Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB 17 PB 15 B 3 PB 5 PB 4 B 4 PB 1 PB 0 K 1 Trabzon Ankara Erzurum Hakkari İzmir Antalya Ş.Urfa Adana Yurdun kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Batı Karadeniz kıyıları, Orta ve Doğu Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Doğu Anadolu’nun kuzeyi yağışlı geçecek. Yağışlar, kıyılarda yağmur, iç kesimlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Marmara ile yurdun iç kesimlerinde ise yer yer sis görülecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih K 2 K 3 K 3 Y 8 Y 10 Y 10 Y 11 Y 7 Y 6 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y PB PB PB PB B PB B Y 10 3 13 10 8 6 15 12 10 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı K PB PB PB Y PB Y B Y 3 12 3 10 7 12 8 17 11 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada İç ve dış siyasal konuları dikkatle izleyen ve çok geniş bilgi sahibi olan MİT’in müsteşarı aracılığıyla böyle bir açıklama yapması, gelişmeler karşısında “bekle gör ve tutum al gibi bir lüksümüz olmadığının” altını çizmesi.. yüzeysel yorumlarla geçiştirilecek cinsten değerlendirmeler değil. Kimi ulusdevletlerin ve ulusal egemenliklerin yiteceğinin altını çizen Müsteşar Taner, herhalde Afrika’da veya Güney Amerika’daki kimi devletlerden söz etmiyor. Türkiye’deki gelişmeleri hükümetler ve kimi siyaset erbabı gibi at gözlüğüyle izlemeyen, geniş istihbarata sahip bir kurum, edindiği bilgilerin ışığında kimi sonuçları duyurmak gereksinimiyle şaşırtıcı bu açıklamaları yapıyor. “İçeriye” sesleniyor. ??? Son zamanlarda İkinci Cumhuriyetçi namıyla ulusdevlet kavramını sürekli tartışmaya açan, ulusdevletten kurtulmanın gereği üzerinde derin çalışmalar yapanlar.. içerdeki ve dışarıdaki bedhahlar… MİT Müsteşarı’nın uyarılarından herhalde memnun olmayacaklardır ve önümüzdeki günlerde saldırıya geçmeleri olasıdır. Ya hükümet? Bir dizi soru ortaya çıkıyor. Acaba MİT’in vardığı sonuçları hükümet nasıl değerlendirecek? Kurumun 80. yıldönümünü gerekçe göstererek Müsteşar Emre Taner’in yaptığı açıklamalardan rahatsızlık duyacak mıdır? Uyarıcı bu açıklamalardan sonra hükümet, MİT Müsteşarlığı’na nasıl bakacaktır? MİT Müsteşarlığı, bu hükümete nasıl bakmaktadır? Acaba MİT, hükümetin yürüttüğü teslimiyetçi politikanın olası sonuçlarından da mı kaygılanıyor? MİT, “Yalnız savunmada kalamayız” diyor. Bu yargılar hükümetin sürdürdüğü teslimiyetçi politikalara karşı uyarıcı bir anlam taşıyor. ??? RTE, önce koordinatörlük kurumunun hiçbir olumlu sonuç vermediğini örnekleriyle açıkladı. Daha sonra kurumun çalışmalarını sürdüreceğini söyledi. ABD’nin ve Bağdat hükümetinin teröre sonuç verecek hiçbir katkıda bulunmaması RTE’yi üzüyormuş. Öyle dedi. Üzülen bir başkası daha var. Koordinatörümüz emekli Orgeneral Edip Başer, Fikret Bila’ya konuşmuş. Başbakan’ın koordinatörlük kurumunun başarısızlığından veya olumlu sonuç alamayışından söz etmesine değiniyor ve “Tabii bu beni üzdü” diyor. İki yetkili; biri Başbakan, diğeri koordinatör emekli bir paşa. Üzüldüklerini söylüyorlar da örneğin RTE ne yapılması gerektiğini veya yapılacağını.. Edip Paşa ise –Başbakan’ın sözlerinden sonra görevden istifa edeceğini söyleyemiyor. Başbakan’la Başer Paşa aynı noktada buluşuyorlar. Koordinatörlüğün hem işe yaramadığını, hem de kurum olarak varlığını sürdürmesine taraftar olduklarını açıklıyorlar. Terör böylece gönül rahatlığıyla görevine devam ediyor. Böyle çelişkili, içi boş değerlendirmelerle... RTE devam etsin bakalım diyerek... Edip Paşa çalışmalardan “Az da olsa umudu” olduğunu belirterek kamuoyunu “umutsuz bir vakayı” izlemeye zorluyorlar. ??? Bu arada CHP lideri Baykal’ı eleştireyim, liderin gözüne gireyim derken, eşi Olcay Hanım’a, aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun göndermeleri, hem siyasal nezaket açısından hem de kadın olmanın zarafetiyle bağdaşmadı. Dediği şu: “Eşiyle akşam yemeği bile yemeyen, yanında hiçbir yere götürmeyen” biri… Baykal! Baykal, uzun ve sert bir yanıt verdi. “Sen kim oluyorsun, böylesine saygın bir yaşam çizgisine ne hakla müdahale ediyorsun? Ne yapmamız gerektiğini sana mı soracağız? Olcay, nasıl davranması gerektiğini senden mi öğrenecek?” diyor. Ne var ki, Başbakanlık koltuğunda oturan adam, Baykal’ın bütçe görüşmelerinde eşi ile ilgili olmayan, yanlış anladığı bir sözü üzerine küplere bindi. Aynı adam, bakanının Baykal’ı eleştireceğim derken eşine terbiye sınırlarını aşan biçimde yaklaşım sergilemesinden sonra acaba Nimet Hanım’ı çağırıp dersini verdi mi? Baykal soruyor Bakan’a: “Sen kim oluyorsun?” RTE’nin bakanı olması soruyu yanıtlamıyor mu? Akdeniz’i de kapsayan Güney Avrupa’da binlerce kişi aşırı sıcaktan ölecek GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY İklim Avrupa’yı bölecek ANKARA (AA) Küresel ısınmanın, Avrupa’nın kuzey ve güneyini farklı etkileyeceği bildirildi. Avrupa Komisyonu’nun gelecek hafta onaylaması beklenen, küresel ısınmanın Avrupa kıtası üzerine etkisi konusundaki ilk kapsamlı rapora göre, yüzyılın ortalarında soğuk Kuzey Avrupa küresel ısınmadan yarar sağlayabilecekken Akdeniz su ve turist sıkıntısı çekecek. Raporda, Kuzey Avrupa’da soğuk yüzünden daha az insanın öleceği, tarımda hasadın artacağı ve Kuzey Denizi sahilinin yeni “Riviera’’ olacağı belirtiliyor. Ancak küresel ısınma yüzünden zengin Kuzey Avrupalılar artık tatillerde Güney Avrupa’ya akın etmeyecekler. Bunun da İtalya, İspanya ve Yunanistan turizmini KÜRESEL ISINMADAN TÜRKİYE DE ETKİLENECEK Haber Merkezi Küresel ısınmanın “yıkıcı” etkileri Türkiye’de de kendisini göstermeye başladı. Çok sayıda göl kuruma tehdidi yaşarken bazı bölgelerde de ocak ayını yaşamamıza karşın kış mevsimi hâlâ gelmedi. Uzmanlar, Avrupa’yı vurması beklenen “çöl sıcakları’’ nedeniyle İstanbul ve Ankara’da yaz aylarında sıcaklığın dolayısıyla ekonomisini derinden etkilemesi bekleniyor. Dünyada, yaklaşık 100 milyon turistten altıda biri tatillerini Güney Avrupa’da geçiriyor. Rapora göre, küresel ısınma yüzünden Av40 dereceyi aşabileceğini belirtiyor. Uzmanlara göre, güneyden gelerek Avrupa’yı etkisine alan sıcakların Türkiye’yi de etkilemesi olası gözüküyor. Türkiye’de küresel ısınmanın birinci derecede etkisini gösterdiği yer Van Gölü. Göl ve çevresinde yıllık ortalama sıcaklık 1 derece arttı ve Van Gölü kurumaya başladı. İzmit’teki Yuvacık rupa’nın kuzeyinde giderek daha az insan soğuk yüzünden ölecek. Bununla birlikte güneyde sıcaklıkların artması on binlerce daha fazla ölüme yol açacak. Financial Times’ın ele geçirdiği raBarajı’ndan sonra Bolu’da sulama amaçlı kulanılan Gölköy Barajı’nın da dibi göründü. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı raporunda da iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda Akdeniz’i cehenneme çevireceği vurgulandı. Vakfın araştırmasına göre, Türkiye’nin en önemli 13 gölü için tehlike sinyalleri çalmaya başladı. pora göre, Avrupa’da 3 derecelik ısı artışıyla 2071 itibarıyla yılda 87 bin daha fazla kişi yaşamını yitirecek. Isı artışını 2.2 dereceyle sınırlarsa ölüm artışı yılda 36 binde kalabilecek. Kar yolları kesti Soğuk hava ve kar yağışı yurdun batı bölgelerinde etkisini azaltırken Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamı felç etmeye devam ediyor. Kar yağışı nedeniyle Gaziantep’te 120, Adıyaman’da da 119 köye ulaşım kesildi. Kilis Valisi Nevzat Turhan ise bayramlaşmak üzere Suriye’ye giden vatandaşlardan 3 bin 840 kişinin hâlâ dönmediğini bildirdi. Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde ise kar yağışı nedeniyle kayganlaşan yolda kayarak devrilme tehlikesi atlatan minibüsteki 27 kişi, Kaymakam Tuncay Sonel’in makam aracıyla ilçe merkezine ulaştırıldı. Kar yağışı nedeniyle Bingöl’de 263, Muş’ta 170, Iğdır’da 9 ve Erzurum’da ise 44 köy yolunda ulaşım kapandı. Şırnak kent merkezinde ise kar kalınlığı 40 santimetreye ulaştı. Siirt’te de kar yağışı nedeniyle 300 köy ve beldenin yolunun ulaşıma kapandığı öğrenildi. Fotoğraf:AA Genelkurmay Talat’ı yalanladı ? Baştarafı 1. Sayfada nuya ilişkin yer alan haberler basına yanlış yansımış veya yansıtılmıştır” dendi. Talat’a Genelkurmay ziyareti sırasında verilen brifingde de Lokmacı kapısının açılması ve bölgedeki askerin çekilmesinin güvenlik sorunu yaratacağı, bu konuda ulusal uzlaşı olmadığı dile getirildi. KKTC ile Rum kesimi arasında Lokmacı bölgesinde yeni bir kapı açılması konusundaki tartışmalar sürüyor. Genelkurmay Başkanlığı, basında yer alan bazı haberler üzerine dün bu konuda bir açıklama yaptı. Konu ile ilgili Genelkurmay’ın görüşlerinin hükümete iletildiği, önceki gün Talat’ın Gül ile birlikte karargâha yaptığı ziyarette konunun ayrıntılı olarak kendisine anlatıldığı belirtilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi: “KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül ile beraber Genelkurmay Başkanlığı’nı ziyaret etmiştir. Askeri yasak bölge konumunda bulunan ve KKTC Anayasası’nın geçici 10’uncu maddesi gereği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolünde olan Lokmacı kapısına ilişkin Genelkur may Başkanlığı görüşleri, daha önce, talepleri üzerine Hükümet yetkililerine iletilmiştir. Hükümet yetkililerine iletilen bu görüşler, 5 Ocak 2007 tarihinde 09.3011.20 saatleri arasında gerçekleşen Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın Genelkurmay Başkanlığı ziyareti sırasında kendisine ayrıntılı olarak açıklanmıştır. 6 Ocak 2007 tarihli basın ve yayın organlarında konuya ilişkin yer alan haberler basına yanlış yansımış veya yansıtılmıştır.” Edinilen bilgiye göre, ziyaret sırasında Talat’a Lokmacı barikatının yıkılmasına ilişkin sakıncalar şöyle sıralandı: KKTC’de çözülmeyi başlatır: Adada serbest geçişin açık bir kapıdan sağlanması durumunda, KKTC’li bazı kesimler adanın diğer tarafı ile ticari ilişkilerini geliştirecek ve onların mevzuatlarına tabi olarak, ilk önce ticari sonra da sosyal çözülmenin başlamasına neden olacaktır. Asker çekmeyi ısıtır: Barikatın askeri yasak bölgede olması, kapının açılması durumunda, o bölgedeki TSK güçlerinin çekilmesi anlamına gelecektir. Bu durum Türkiye’nin adadan asker çekmesini uluslararası platformda gündemin üst sıralarına çıkarmaya çalışan bazı çevrelerin işine yarayacaktır. İç güvenlik tehdidi: Karşılıklı geçişlerde belge şartı aranmayacak olması, KKTC’nin iç güvenliği bakımından da oldukça önemli sorunlara neden olacaktır. Sembolsüz olmaz: Papadopulos’un açıklamalarında barikatın yıkılması durumunda bayrak vb.. gibi hiçbir karşılıklı sembol bulunmamasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durum uluslararası platformda adanın tamamını temsil etme emeli olan Rum Kesimi’nin işini kolaylaştırır. Ulusal irade yok: Kararın KKTC Ulusal Meclisi tarafından kabul edilmesi henüz söz konusu değildir. Tek taraflı politik yaklaşımlar tüm ülkeyi sıkıntıya sokabilir. Doğrudan ticaret zedelenir: Türkiye KKTC’nin uluslararası doğrudan ticaret konusunda büyük uğraş verirken, böyle bir hamle Rum Kesimi’nin eline koz geçmesini sağlar. Rumlar, Lokmacı’dan doğrudan ticaret yapıldığını savunabilir. bu tatil dilimi içinde meydana gelen trafik kazalarında yaşamını yitirenler. Çok basit ama, çok önemli bir anlatımdır: Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür! Yaşamın her alanına uyarlanabilecek bu gerçek, trafik konusunda da geçerli. Araçlar gıcır gıcır... Ama yollar mıcır mıcır... Ne fayda? En sağlam araçla yolculuk etseniz bile aniden başlayan mıcırlı bir yol, canınıza mal olabiliyor! Yollar gidiş geliş, asfaltlar özel ambalaj... Ama kavşak noktaları keskin viraj... Ne fayda? Düz yola güvenip tam gaz giderken, ani bir kavşak noktası... Biraz dikkatsizseniz; geçiş, olmuş geç iş! Türkiye, dünyanın dört bir yanından iç savaş yaşayan ülkelerle karşılaştırılsa, trafik iç savaşında verdiği kayıpla, bu alanda da ilk sıralardaki yerini alır! CHP’nin emektar Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz ve renkli siyaset adamı Mustafa Taşar trafik iç savaşının son kurbanı oldular... Yakınlarına ve siyaset dünyasına başsağlığı diliyoruz... ??? Türkiye, trafik kazalarının sayısı bir yana, kaza türü bakımından da dünya ile yarışır... Trenle kamyon çarpışır... Uçakla taksi burun buruna gelir... Gemi otomobile çarpar... Otobüs köprüden uçup altgeçittekilerin üstüne düşer... Önde kaza yapan araca ne oldu diye inip bakanlara arkadan gelen araç çarpar... Kara mizah değil, yukarıdaki kaza türlerinin tümü Türkiye’de yaşandı! Trafik kazalarının bir başka karakteristik özelliği de şu: En çok kazanın olduğu yerler belli! Bu yüzden de buralara özel adlar veriliyor; ölüm virajı, cehennem kavşağı, Azrail geçidi... Buna karşı önlem olarak genel kabul görmüş bir slogan var: ‘İçinizdeki trafik canavarını durdurun...’ Güzel bir slogan... Tamam, içimizdeki trafik canavarını durduralım da karşıdan gelenin içindeki canavarı ne yapacağız? Her alanda olduğu gibi burada da iş dönüp dolaşıp, planlamaya geliyor. Yönetimi ve ekonomisi rayına oturmuş ülkeler, gerek yolcu gerekse yük taşımada önceliği demiryoluna veriyorlar. Onu, denizyolu ve karayolu izliyor. Bizde ise tam tersi. Neden? Yaşanmış bir durumu aktaralım: Yıllar önce AnkaraKonya arasına demiryolu planlanmıştı. Otobüs firmaları telaşlandılar. Hemen dönemin Ulaştırma Bakanı’na ulaştılar. Bakanlığa 40 kadar özel araç hediye ettiler. Ve bu projeden vazgeçildi... Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin başkenti de yukarıdaki örnekte aktardığımız siyasetçilerle çevrili! ??? Yine yaşanmış bir olay: Anadolu’nun bir kentinde tanıdığım bir kişi, aracıyla randevusuna gidiyor. İşi acele... Kestirme bir yoldan yetişmeye çalışıyor. O da ne? Orta yaşlı bir adam yolun ortasında kayıtsızca yürüyor. Korna basıyor... Dinleyen kim? İyice yaklaşıyor, bağırıyor: ‘Kardeşim yolun ortasından da gidilir mi, çekilsene kenara... Kaldırımdan gitsene...’ Adam son derece rahat, dönüp karşılık veriyor: ‘Ne bağırıyorsun be kardeşim... Farz et ki ben bir ağacım... Yanımdan geçiver!’ Burada iki şık var: 1. Adam ağaç değil, kütük! 2. Kaldırım araç dolu! Ne yazık ki, her iki olasılık da güçlü... Sık geçtiğim Anadolu yollarından birinde, eski bir otobüsün arkasında şu yazıyı okumuştum: ‘Tek rakibim THY’ Burada da iki şık var: 1. Şoför THY’nin rötarlarına güveniyor! 2. Şoför tam bir çılgın... Şoförün de ‘ustasını’ arıyoruz. Oysa usta değil, kurallara uyan şoför gerek! Türkiye’de yaşamın özeti şu: Hayat pahalı can ucuz! Gelin elbirliğiyle şunu tersine çevirelim... Bir yerden başlayalım, trafik kurallarına uyalım! ankcum?cumhuriyet.com.tr Nükleer İran Türkiye ve ABD Tuncer TOPUR Emekli Büyükelçi ? Baştarafı 2. Sayfada rına olduğunu belirlemektedir. Türkiye ile İran arasında Kasrışirin ile kurulmuş olan dengenin, zamanında Türkiye üzerinde silah ambargosu ile bozulmaya yüz tuttuğu, bu defa da İran’ın Rusya ve Çin’den gördüğü destekle ve nükleer dahil silahlanma çabaları ile bozulmaya başladığı, buna karşın Türkiye’nin değişen koşullar nedeniyle NATO üyeliğine güvenemeyeceği, ittifak içindeki asıl caydırıcı güç olan ABD’nin de artık savaş ağırlıklı boyutlar yerine diğer kanallara yönelmesinin beklendiği, bu durumda ve TürkABD ilişkilerinin dalgalı seyir izlediği günümüzde güvenliğimizi sağlama bağlayacak önlemlerin süratle alınmasının hayati önem taşıdığı sonucuna varılmaktadır. Biz ise burada konuya, çalışmanın bıraktığı yerlerden yaklaşacağız. Türkiye ile İran’ın Kasrışirin’den bu yana birbirlerine karşı gösterdikleri kollayıcı ve koruyucu özen, ilk defa 1970 başlarında ABD’nin, müttefiki Türkiye’yi acil haller için el altında tutarak İran’ı bölge siyasetlerinde taşıyıcı sütun yapması ve Tel Aviv gizli ortak olarak “TahranRiyadKahire” mihverini kurmaya başlamasıyla ihlale uğramıştır. ABD ve İsrail’in Kürt kartı oynaması, Türkiye’nin 70 sente muhtaç olması, askeri ve ekonomik ambargolara maruz kalması da bu dönemdedir. Humeyni ihtilali, İran’ın teokratik düzeninin yolunu açmış; ABD’nin bölge siyasetlerine yeniden bakışını zorunlu kılmış ve Türkiye’nin kısmen de olsa sarmaldan çıkışını getirmiştir. İran’ın bugünkü konumu ise ABD’nin başını çektiği ve 27 yıldır süren siyasi ve ekonomik yalıtımlar, 8 yıl Irak ile tokuşturulması travması, askeri işgal ve siyasi haritanın değiştirileceği tehditleri ile ABD’nin yegâne süper güç konumunu korumak için bölgede olan girişimlerinin yarattığı stratejik ortam içinde gelişmiştir. İran’ın, milli varlığını ve kendine özgü rejimini korumak için nükleer alana ve silahlanmaya yönelmiş olması yadırganacak bir durum değildir. Bölgede Hamas’la, Hizbullah’la, uygun Şii kesimlerle ve Suriye ile koalisyonlar kurarak kendine yönelik tehdidin kaynağı olarak gördüğü ABD’nin ve onun bölgedeki ortağı olan İsrail’in hassasiyetlerini kaşımaktadır. Bunda, bölgede stratejik çıkarları ve dünya çapında hesapları olan Rusya ve Çin’den dolaylı ya da dolaysız olarak destek bulması da yadırganamayacaktır. Nükleer silah kullanabilmesi, buna cesaret edebilmesi ise çalışmanın iki yerinde de vurgulandığı gibi olası görülmemektedir. Caydırıcıdır. Türkiye ile İran arasında, farklı yaşam tarzlarına rağmen halen paylaşılamayan bir şey olmadığından, çalışmada da dikkat çekildiği üzere iki ülke çıkarlarının korunması hep özen görmüştür. Kaldı ki Irak’ın bütünlüğü ve kuzeyindeki durumun taşırılma tehlikesi başta olmak üzere, iki ülkenin bölgede ortak hayati çıkarları da bulunmaktadır. İdeolojik konumların karşılıklı olarak ihracatı ise ayrı bir değerlendirme alanıdır. Türkiye diğer yandan, müttefiki ABD ile ilişkilerinde fevkalade olumsuzluklar yaşadığı, bölge ve kendisi bakımından yeniden çizilen haritaların uçuştuğu, üniter yapısı bakımından ciddi bir asimetrik tehdit altında olduğu dönemden geçmektedir. Bu da ABD’ye, Irak’ta ve bölgede istikrar adına talep edildiği gibi ya da zorlamalarla yardımcı olunmasına fevkalade dikkatle yaklaşılmasını gerektirmektedir. Yine Türkiye’nin, Batı’da Avrupa’ya ve denizlere, Irak’taki durum, Suriye için baskılar ve Kıbrıs davasının gidişatı çerçevesinde de güneyde önü kapatılmaktadır. Bunlara ilaveten bir de İran’ın şu ya da bu gelişmelerle ABD denetimi altına girmesi sonucu, karşı karşıya olduğu Kürt milliyetçiliği sorunu derinlik kazanacak, fevkalade öneme sahip Doğu yönünde de önü kapanacak; yeni bir sarmala daha girecektir. Demek ki Türkiye’nin güvenliği sağlanırken, İran merkezli olanlar bir yana, öncelikle ve süratle, söz konusu sonuçları doğuracak durumlardan kaçınılması hayati önem taşımaktadır. ? Baştarafı Arka Sayfa’da Yılın ilk günü, çölde oturmuş, çok sevdiğim eski Arap şiirinin en güzel dizelerini kendi kendime mırıldanıyorum. Çölde ne işin var demeyin, çöl de tıpkı deniz gibi insanı karasevdalı yapar ve sevdaya tutulan kişi ne yapıp edip sevdasına kavuşmaya çalışır, işte benim de başıma gelen budur. Çöl vurgunu olmam yıllar öncesine dayanır; ilk gözağrım Büyük Sahra çölüydü. Ardından pek çok ülkede, her birinin kumları farklı pek çok çölde, pek çok güzel zamanlar geçirdim. Bu yılın ilk günü de Tunus’ta Douz’un ünlü kum çölündeyim. Kum tepeleri birbiri ardından alabildiğine uzanıyor ve sonsuz bir boşluk, sonsuz bir yok oluş duygusu beni derinden sarsıyor; büyülenmiş gibiyim ama büyü bir anda bozuluyor, birlikte olduğumuz dostlarımdan birinin cep telefonu çalıyor o da açıp başlıyor konuşmaya. Birden içim acıyor.. teknoloji çölün de bekâretini bozmuş. Sadece çöllerin mi.. her şeyin tadı tuzu kaçmış. Tunus’un otantik pazarlarında, evime götüreceğim tümüyle Tunus’a ait bir eşya arıyorum. Bir heykel, bir camaltı resmi, bir / IŞIL ÖZGENTÜRK Çölde Çay top kumaş. Maalesef artık hiçbir ülkede, hiçbir şey oraya ait değil. Yeryüzünün bütün çarşılarında mallar aynı. Her yer bizim Ortaköy Pazarı durumunda. Unutmuyorum, Peru’dan sevinerek bir İnka maskı almıştım. Bu artık başka yerde yoktur diye... Peru’dan geldiğimin üçüncü günü Moda’da dolaşırken gözlerim gördüklerimin karşısında fal taşı gibi açılmıştı. O da ne, küçük bir tezgâh, üstünde benim İnka maskları.. donup kalmıştım. Tunus’ta da çarşı pazar gezerken bunu anımsadım ve sadece çok meşhur olan Ali Paşa lakaplı bebeklerden aldım. Ali Paşa palalı ve palabıyıklı bir Türk! Tunus’un yüzölçümü 165.000 kilometre kare, nüfusu 10 milyon ve yılda 6 milyon turist bu ülkeye geliyor. Gelir, çünkü Tunus özellikle mimari açıdan son derece otantik bir ülke. Ülkeye hâkim olan iki mimari tarz var, biri Akdeniz mimarisi.. beyaz, düz damlı evler, mavi pencereler ve kapılar.. öteki iç bölgelerde ve çöle yaklaştıkça daha belirgin bir hale gelen toprak renginin kullanıldığı gene düz damlı, rengârenk kapılı sıcak bölge evleri... Hiç kimseler çıkıp bu mimariyi bozmamış.. köylerde de hâkim anlayış bu, kentlerde de.. bu nedenle Tunus çok güzel bir ülke. Tabii bir de Napoli’den sonra dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi Bardo Müzesi var; üçüncü, Antakya Mozaik Müzesi’dir. Bardo Müzesi tüm Tunus’taki mozaiklerin bir araya getirildiği bir müze. Adeta bir halı sarayı. Ben en çok Ulysses ve Sirenler’den etkilendim. Ulysses, Sirenlerin (Deniz kızlarının ) sesinden etkilenmemeleri için teknedeki bütün tayfalarının kulaklarını balmumuyla tıkatmış, kendini de bir direğe sıkı sıkı bağlatmış, deniz kızları onu çağırıyor ve o gitmiyor, daha doğrusu gidemiyor. Deniz kızlarının bacakları ise yırtıcı kuş pençeleri biçiminde ve bu dünyada tek. Evet yeni bir yılın ilk günleri böyle geçmiş, Saddam’ın idamıyla ilgili görüntüleri görmemişim.Taksim Meydanı’ndaki vahşi erkek kalabalığını, vahşi kalabalıktan kurtulmak için direğe tırmanan genç kadınları görmemişim, iyi de olmuş. Bana sadece, bekâreti bozulsa da hâlâ yaşayan çöller kalmış. Yılınız iyi geçsin, hoş geçsin... [email protected] CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle