22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ Prof.Dr. KUZU 9 Prof.Dr. KABOĞLU ‘Muhalefet AKP’yi tahrik etmesin’ TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için anayasının 102. maddesinde sayılan koşulları yeterli buluyor. Kuzu, “Bunun takdirini Meclis’e bırakmak gerekiyor. Farklı ek şartları saymak yerine Mecilis’in takdirine bırakmak, Meclis’e güvenmek doğru gibi geliyor. Bugüne kadar da ciddi bir hata yapılmamıştır. Zaten belki yetkileri vardır, ama orası bir temsil makamıdır, sembolik bir makamdır. Meclis mutlaka makul bir seçim yapar” diyor. Öteden beri başkanlık sistemini savunan ve bu yönde bir anayasa değişikliği önerisi de hazırlayan Kuzu, bu sistemin “seçilmiş krallar” yaratabileceği görüşüne de katılmıyor. Kuzu, bu konuda da şu görüşleri dile getirdi: ‘Başbakanlık modeline geçilsin’ ‘Eylemleriyle söylemi örtüşen bir Cumhurbaşkanı olması gerekir’ diyen Barolar Birliği Başkanı Özok: ‘Sayısal değil, toplumsal çoğulculuk gerekir’ Son dönemde, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun değerlendirmeleri üzerine Cumhurbaşkanının hangi sayısal çoğunlukla seçileceği tartışmaları öne çıktı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu, bu tartışmalarla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi: “Anayasada, ‘başkaca bir hüküm yoksa’, TBMM ‘üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir’ deniyor. Toplantı ve karar yeter sayılarının o denli düşük tutulmasının nedeni, parlamenter rejimde yasama organının, kurulu iktidar olarak yasa yapmakla örtüşen olağan çalışmalarını kolaylaştırmaktır. Bunun dışında, ‘türev kurucu iktidar’ sıfatıyla anayasa değişikliği başta gelmek üzere, Cumhurbaşkanı seçimi gibi çok önemli işlemler, usuli ve maddi akımdan tikel ve daha zor kurallara bağlanmıştır. Örneğin, egemenlik yetkisinin en geniş kullanımı olarak anayasa değişikliği, hem sayılar hem de yetkili organlar anlamında zorlaştırıldıktan başka, halkoylaması ile egemenliğin asıl sahibinin iradesine başvurma yolu açılmıştır. Yine, Cumhurbaşkanlığı seçimi de doğrudan ya da dolaylı olarak halka bırakılmıştır. Parlamenter rejim, Avrupa ortak modelini oluşturur. ‘Birçok devlette halk seçer’ “Bu sistem yanlıştır, deniyorsa, başkanlık modeli var. Hep savunurum. Özal’a danışmanlık yapmıştım bu konularda. Demirel’le de konuştuk. Köklü bir reform isteniyorsa başkanlık modeline geçilsin, halkın seçtiği bir başkan bu yetkileri kullansın. İki turlu seçim olur. Şimdi iki başlılık var. Yıllardır BaşbakanCumhurbaşkanı ikilemi yaşanmış, oradan bir çıkış yolu bulunamıyor. Yasama, yürütme, yargı şeklinde gerçek ayrımı sağlayan başkanlık modeli çözüm olur. Bizim programımızda da bunlar var, keşke bir uzlaşma sağlansa. Duverger’in ‘seçimle gelen krallar’ sözü hatırlatılıyor. Seçimle gelen krallar asıl parlamenter rejimlerde var. Parlamenter rejimlerdeki başbakanlar yürütme yetkisi yanında yasama yetkisini de kullanıyor. Çıkan yasaların yüzde 99’u hükümetten geliyor. Kuvvetler ayrımı aslında kuvvetler birliği gibi çalışır, yürütme odaklıdır. Başkanlık modelinde başkan yetkilidir, ama yürütmede yetkilidir. Kuvvetler dengesi karşılıklı yetkilerle sağlanmıştır. Parlamenter modelde yasamayürütme çalışamayınca, o zaman çatışmanın boyutu yasamayürütmeden çıkıyor, iktidar muhalefete dönüşüyor. Yasama yürütme arasında denge sağlanamazsa, iktidar, muhalefet tek başına bir şey ifade etmiyor.” ‘Tahrik etmesinler’ Uygar, çağdaş bir cumhurbaşkanı Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok “Nasıl bir Cumhurbaşkanı” sorusunu yanıtlarken; “halkın, toplumun önünde”, “yerel ve geleneksel değerlere bağlı biri değil, geleneksel değerleri çağdaş değerlerle güçlendiren”, “kararlı”, “bir büyük mutabakatın üzerinde birleştiği”, “özgüveni olan, toplumuyla bütünleşen”, “moral değerleri yadsımayan ama toplumun moral değerlerini çağdaş değerlerle birleştiren”, “uygar ve çağdaş” vb. koşul ve özellikleri sıralıyor. Özok, “Bu lükstür, denemez. Buna hakkımız olduğuna inanıyorum” diyor. Özok, “Kim olabilir” sorusunu yanıtlarken, isim vermiyor. Ancak, ülkenin çok önemli bir süreçten geçtiğine dikkat çekiyor ve “Kim olmaz”ın altını çiziyor: ‘Lider çok önemli’ ? ÖZDEMİR ÖZÖK: Haremimize girdiler sözlerini Türkiye’nin başbakanı tarafından kullanmasından ülkem adına üzülüyorum. Biz haremin 1926’da Medeni Yasa ile kalktığı kanısındayız. Özel yaşama saygımız var. Ama bunlar çağımızda ‘harem’ diye tanımlanmıyor. nusundaki sorulara da Özok, “Kimseyi incetmek istemiyorum. Ancak çizdiğim genel çerçeve içinde bu sorunun da yanıtı var. Anayasanın başlangıç hükümlerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde bugün vıcık vıcık edilen din bezirgânlığına yer yoktur. İnsanların inançlarını sömürü malzemesi yapmak kabul edilemez. En büyük sömürü bu. Herkesin eylemleriyle söylemlerinin de örtüşmesini istiyoruz” karşılığını veriyor. ‘Sinei millet pratik değil’ Burhan Kuzu, seçim sürecinde çalkantılar olabileceğini, ancak bu sürecin aşılacağını vurguluyor. Muhalefete “Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz, gibi bir çıkış doğru değil. Bunu yapmayın” diye seslenen Kuzu, sözlerini “Uzlaşalım, diyeceksin ama uzlaşmak istediğiniz asıl partinin liderine, sen olamazsın, diyeceksin, bu olmaz. Böyle bir uzlaşma imkânı doğarsa masaya oturup konuşacaksın. Muhatabına başta, olmaz, dersen, uzlaşma zeminini kaybetmiş olursun. Niye başbakan olmayacak? Böyle giderse, geçemez, olamaz, derlerse Tayyip Bey’in Çankaya’ya çıkması yönünde teşkilatı tahrik ederler. Bu iş o noktaya gelmemeli. İnatlaşma olmamalı. O zaman teşkilat Başbakan’ı zorlar yukarısı için” diye sürdürdü. “Uzakdoğu, Ortadoğu’da kendi kaderine terk edilen bir toplum olarak mı kalacağız, yoksa özgür, kendi dinamiklerini öne çıkarmış, çağdaş, kuru övünmelerle yetinen değil, akılcı, gerçekçi bir yapıyı kuran bir ülke mi? Bu süreçte öncü kişiliğin, liderin çok önemi var. Sayın Başkakan Recep Tayyip Erdoğan’la kişisel olarak bir sorunumuz yoktur, insan olarak saygı duyarım. Ancak, Başbakan olsun; Cumhurbaşkanı olsun, derseniz çok özen gösteririm, çok dikkatli yaklaşırım. Sayın Erdoğan’ın birikimine, geçmişine, verdiği sinyallere, söylemine bakarsanız, arzu ettiğim çağdaş hukuk devletini bütün kurum ve kurallarıyla yaratacak biri olduğuna asla inanmıyorum. Bu tür bir görev için, devrimci olmak, çağdaşlık, kendi bireysel saplantılarını aşmış olmak gerekir. Türkiye’yi sıçratacak yapıda biri olması gerekir. Erdoğan’la kişisel bir sorunumuz asla yoktur, ancak Türk ulusu böyle bir yönetimi hak etmiyor. Saydığımız özellikleri taşıyan kişiler var, Türkiye hak ettiği yönetimi bulur. Demokrasinin dinamikleri içinde sorunlarını çözer.” Başbakan Erdoğan’ın eşinin türbanıyla ilgili itirazlar karşısında “Haremimize girdiler” sözlerini kullanmasını eleştiren Özok, “Ülkem adına üzülüyorum. Biz haremin 1926’da Medeni Yasa ile kalktığı kanısındayız. Özel yaşama saygımız var. Ama bunlar çağımızda ‘harem’ diye tanımlanmıyor” diyor. “Türbanlı first lady” ko Özok, sinei millet formülünün çok pratik olmadığı kanısında. “Sonucu sadece CHP’ye bağlı olsa tamam, ama oylamaya bağlı. TBMM deki büyük çoğunluk bunu kabul etmeyebilir, çok pratik değil” görüşünü dile getiriyor. Özok, “Cumhurbaşkanını halk seçsin” çağrılarına da asla katılmadığının altını çiziyor: “Yüzde 25’le TBMM’de yüzde 65 çoğunluk elde edenlerin sergilediği davranışlar ortadayken, bir de Cumhurbaşkanını halk seçerse neler olacağını düşünün. Yargı bağımsızlığı tam ve güçlü olarak sağlanmadan, başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçilmesi felaket getirir. ABD’de bu sistemin başarılı olması, çok güçlü bir yargı bağımsızlığı olmasına bağladır. Türkiye de yargının bu yapısıyla cumhurbaşkanını halk seçerse, Türkiye Ortadoğu ülkelerinden biri duruma gelebilir.” Birçok devlette Cumhurbaşkanını halk seçer. Bizde olduğu gibi dolaylı seçim yolunu tercih eden devletlerde ise Cumhurbaşkanının seçimi, yasa yapım işlemlerine oranla zorlaştırılmış kurallara bağlıdır. Cumhurbaşkanlığı makamının varlık nedeni, seçimin zorlaştırılmasını açıklar: Cumhurbaşkanı devletle özdeşleşen temsili özelliği ile, hakemdir. Egemen devleti temsil eden Cumhurbaşkanı, kendisi de egemenliğin kullanımına katılır: Yasaları geri gönderme, yasaları ve anayasa değişikliklerini halkoyuna sunma gibi. Böylelikle Cumhurbaşkanı, çoğulcu siyasal rejimin işleyiş koşulu olan ‘fren ve denge mekanizması’nın eksenini oluşturur.” Prof.Dr. Kaboğlu, cumhurbaşkanı seçiminin “adayları saptama ve karşılıklı diyalogmutabakat oluşturma açısından” zorlu bir süreci yansıttığının altını çiziyor. Anayasal sistem yönünden başlangıçta öngörülen sayısal zorluğun, ön uzlaşma aşamasının önemini ortaya koyduğuna dikkat çekiyor: “Adayları saptamada siyasal gruplar arası görüşme, geniş bir politik yelpazeyi elden geldiğince kucaklayabilecek isimler arayışında partilerin birbirine yaklaşması, siyasal çoğunluk ile toplumsal çoğulculuk arasındaki kombinezonu kurar. Yedi yıl öncesini anımsayalım: Ecevit, Demirel’in bir dönem daha Cumhurbaşkanı olabilmesi için, hem siyasal gelenekleri hem de anayasayı zorlarken, TBMM dışından siyasal açıdan yıpranmamış bir kişi seçeneğinin dillendirilebilmesi bile yadırganmakta; hatta bazılarına göre, böyle bir arayış ‘ulusun yüksek çıkarları’na (!) ters düşmekte idi. Ne var ki, yapılan eleştiriler ve siyasal tıkanma sonucu makul çözümü bulma esnekliğini göstererek, rejimi olası anayasal ve siyasal krize düşme tehlikesinden, yine kendisi kurtaracaktı. Neden iki kutup? ‘Cumhurbaşkanlığı, ülkemizin en üst düzeyde onur ve yönetim makamı’ diyen Prof. Dr. Haberal ‘Cumhuriyete sahip çıkmalı’ DSPMHPANAP hükümeti döneminde Çankaya tartışmaları yapılırken Başkent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın adı gündeme gelmişti. Süleyman Demirel’in görev süresini uzatmaya dönük 5 artı 5 formülü suya düşünce, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Mehmet Haberal’ın adını ortaya atmıştı. Başkentte uzun süredir “Diyalog Platformu” adı altında toplatılar yapılıyor. Bu toplantılara Başkent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Haberal ile Kamran İnan, Aydın Menderes, Yaşar Okuyan, Ufuk Söylemez, Sümer Oral, İstemihan Talay gibi bazı isimler de katılıyor. Prof.Dr. Mehmet Haberal “Nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor: ‘O koltuk bir onur makamıdır’ Prof. Dr. Haberal “Cumhurbaşkanlığı makamı, ülkemizin en üst düzeyde onur ve yönetim makamıdır. Bu nedenle ülkemize ulusal ve uluslararası düzeyde en etkili hizmeti vermelidir. Bu da her yönüyle yeterli bilgi, tecrübe ve icraat gerektirir. Bunlarla birlikte özellikle de o makamda oturacak kişi, ülkemizin Osmanlı İmparatorluğu yıkıntıları üzerinde nasıl kurulduğunu, yokluklardan bugüne nasıl gelindiğini çok iyi değerlendirerek, Cumhuriyete her yönüyle sahip çıkarak, Atatürk’ün verdiği görev olan ülkemizi medeniyet düzeyine çıkarmada ve onu aşmada anayasal bütün imkânları kullanarak hizmet verecek düzeyde biri olmalıdır.” Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Emin Alıcı, “Cumhurbaşkanımız, Atatürk’ün ilkelerini, ortaya koyduğu düşünce sistemini tam olarak benimsemiş, akla ve bilime inanan, aklın ve bilimin hâkimiyetini dünya görüşü olarak benimseyen bir kişi olmalı. Arzu ettiğim Türkiye’nin de menfaatına uygun olan, Türkiye’nin kuruluş felsefesine uygun bir Cumhurbaşkanının Çankaya’da olmasıdır” diyor. Alıcı, “Başbakan Erdoğan sizin saydığınız özelliklere uygun mu” sorusuna “Kişiler üzerinde yorum yapmak doğru olmaz. Bu ülkenin bir kuruluş felsefesi var. Bu kuruluş felsefesi de Atatürk düşüncesine dayalıdır. Atatürk düşüncesi akla ve bilime dayalı biri olmalı” yanıtını veriyor. S Ü R E C E K Türkiye, 2006’yı şu belirgin kutuplaşma ile tamamladı: Sabih Kanadoğlu, ‘Anayasanın 102. maddesindeki toplantı yeter sayısına ilk turda ulaşılamaz ise, seçilecek Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi kararı ile o koltuktan indirilir’ görüşünü dile getirdi. TBMM Başkanı Bülent Arınç ise, ‘184 milletvekili ile toplarım Meclis’i ve seçimi yaparım’ dedi. Neden iki kutup? Çünkü, seçime ilişkin nihai kararı yargıya bırakmak ile, anayasanın konuyla ilgili maddesini görmezden gelerek sadece yasa yapmaya ilişkin maddeyi uygulamakla yetinmek, bir yandan demokrasiye, öte yandan anayasaya aykırıdır.” Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu, anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin hükümlerle ilgili tartışmada “kötüye kullanıma” açık yorumlar yerine, “demokratik yorum”u yeğlemek gerektiğini vurguluyor: “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin zorlaştırıcı hükümler, farklı siyasal gruplar arasında diyaloğu, yakınlaşmayı ve uzlaşmayı amaçladığından, demokratik bir süreçtir. Bu da, ‘sayısal çoğunluk’ ile ‘toplumsal çoğulculuk’ arasında bağlantı kurar; dolayısıyla, cumhuriyet ile demokrasiyi birbirine yaklaştırır.” CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle