18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2007 SALI 14 KÜLTÜR Erzurum Devlet Tiyatrosu ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ adlı oyunu sahneliyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Tarih bir terazi midir? T urgut Özakman, İlk kez 1983 yılında, Ergin Orbey’in rejisiyle AST tarafından sahnelenen ‘Resimli Osmanlı Tarihi’, Turgut Özakman’ın en popüler oyunlarındandır. Birçok kez yeniden yorumlanan popüler tiyatro geleneğimizin ‘açık biçim’ özelliğinin zekice kullanıldığı yapıt bu kez de Erzurum Devlet Tiyatrosu’nca sunuluyor. Murat Gülmez’in dekor, Yıldız İpeklioğlu’nun giysi, Duran Güngör’ün ışık tasarımları, Cem İdiz’in müziği ve Meltem Yorulmaz’ın dans düzeniyle sunulan oyunun rejisini Prof. Dr. Özdemir Nutku yapmış. Hem bilim hem de sanat insanı olarak tanıdığımız bir profesyonel Prof. Nutku. Enerjisi, üretkenliği ve yaşama sevinciyle ‘örnek alınması’ gereken kişilerden... Tiyatro odaklı seksen dolayında kitap, bir dolu çeviri, sayısız eleştiri yazısı ve makale onun imzasını taşıyor. Yüzlerce öğrenci ve onlarca tiyatro bilimcisi/sanatçısı yetiştiren, oyun yazan, topluluk kurup yöneten, oyunculuk ve yönetmenlik yapan Nutku’nun klasik ve caz müziği piyanistliği de var. Profesyonel sanat yaşamına 1946–47 döneminde, Kadıköy Süreyya Sineması’nda sahnelenen Franz Lehar’ın ‘Tarla Kuşu’ operetindeki rolüyle adım atmış Özdemir Hoca. ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ rejisiyle 60. sanat yılını kutluyor. Ayakkabısı Var Tabanı Delik... Bu köşenin yazısını yazarken radyodan duydum Hrant Dink’in vurulduğunu. Dilimde sözcük kalmadı. Kalem elimden düştü. İşittiğimle yetinmedim, televizyona koştum. Görüntüde, örtünün dışında kalan ayakkabısının tabanı delik... Sol yanı kan gölü... Öldürüldüğü yer, doğum yurdu Malatya’nın, ata yurdu Gürün’ün, ana yurdu Kangal’ın kıraç toprağı kokuyor... İstanbul’da da yaşamış olsa, dünyanın öte başında da mekân tutsa, bu toprakların kokusunu elli üç yıl bir kır çiçeği gibi koynunda saklamış. Malatya’nın kayısısından, Kangal bozkırının esen yelinden, Gürün’ün turna kanadından bu kokuyu almış. ??? Sevgili Hrant, ben de senin gibi, oraların çayır çimeninin, iklimden iklime esen yellerinin, tezek dumanlarının, aklı karalı koyununun kuzusunun kokusuyla büyümüş bir ağabeyinim. Örtülerin gizleyemediği delik tabanların çilesinin ne olduğunu ben bilirim. Anababa ayrılmasıysa, yaşadım! Sokaklarda kalmaksa, yaşadım! Aç susuz, sabahları beklemekse, yaşadım! Sonra acımı içime gömüp, yüreği yetimlerin ağıtını yaktım... Ne söylersen söyle, hangi düşüncede olursan ol, uzaktan uzağa sana bir sıcaklık duyardım. Soyadın Dink idi. Bizde tahılın kabuğunu ayırmakta kullanılan dibeğe dink derler. Ölmüş olsan da, Dink’i gözünün önüne getir: Üstü örtük bir yerde, pürtüklü, değirmi, kocaman bir taş. Kalınca bir direk, taşın göbeğindeki yuvaya oturtulmuş. Direğe yaşlı bir at bağlanmış. At fırdolayı yürürken direk dönüyor, koca taşın üstündeki ağırlık tahılı ezip kabuğundan ayırıyor. Buğday tanesiyle kabuğunun birbirinden ayrılırken yaydığı koku nasıl bir kokudur ki, atın başını döndürmez de, insanı evrenin sonsuzluğunda devindirir durur! Ölüm seni kabuğundan ayrılmış buğdayın kokusundan etse de, sen artık bu evrensel kokunun öz adısın! Hayatın yolunu kesenler, bu yaratılış kokusunun yarattığı duygu sıcaklığının, yeryüzündeki bütün canlıların yüreğini ısıtmaya yeteceğini ne zaman anlayacak?.. ??? İşte karşımda bilgisiyle, görgüsüyle, incenin incesi sanatsal duyarlığıyla, “her biri cihan parçası” dostlarımdan kara yağız olanı. Hep hayranlıkla bakarım yüzüne, gözüne, becerikli ellerine... Ne Türk, ne Ermeni, ne Müslüman, ne Hıristiyan... Ulusu insanlık, dini sevgi... Gür kara kaşlarına bakıyorum, senin kaşların... Kaşlarının altındaki sıcak bakışlar, senin bakışların... Bakmaya görün, yüreğim ısınıyor... Yüzü, elleri, ayakları, giydiği ayakkabı, ayakkabısının delik tabanı, tıpatıp seninki... Giyiminiz kuşamınız aynı! İkinizin konuşmasında da bir dil kekreliği var... İçtiğiniz pınarın suyu aynı berraklıkta... Yediğiniz ekmeğin kokusunu genzinizde duymanız... Serin havaları solumanız... Kızgın güneşin gözeneklerinizde ışıması... Yerkürede insana özgü ne varsa, ikinizde de aynı... Aynı... aynı... aynı... İkiniz de toprak ananın rahminden üremişsiniz... Yüreğimin bir köşesinde o oturur; öbür köşesine de alıp seni oturtuyorum. O, kim?.. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Bedrettin Cömert, Ümit Kaftancıoğlu, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink... Yüreğimizde kurşun yarası! [email protected] yazıldığından bu yana pek çok kez sahnelenen ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ başlıklı oyununda ‘geçmiş’i değiştirmek için boşuna çabalayan Vâkıf Bey’in gülünç öyküsünü sahneye getiriyor. gut Özakman’ın, yazıldığı aşamada güncellik taşıyan bir güldürüsü. 1982 Anayasası’nın oluşturduğu tartışmalardan yola çıkılarak oluşturulan metin, 1. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1876 yılı ile 27 Mayıs 1960 olayı arasında görülen koşutluklar üstüne kurulmuş. Her iki durumda da öğrenci olayları, rejime ‘müdahale’ ve yeni bir anayasa gündemdedir. Oyun kişilerinden Vâkıf Bey, karısı Mahmure ve öğrenci olaylarına katılan oğulları Orhan, 27 Mayıs arifesinde çıkar karşımıza. Yazarın ‘anlatıcı’ görevi verdiği söylenen, varoş çocuğu Aslan ise olaya 1983’ten bakmaktadır. ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ adlı kitabı okurken uykuya dalan Vâkıf’ın düşünde 1976 yılına gitmesiyle, Orhan saygılı bir medrese öğrencisine, şirret eş Mahmure ‘itaatkâr’ ve ‘sokulgan’ bir Osmanlı dilberine dönüşürken Vâkıf gelecekte ne olacağını bildiği içintarihin akışını değiştirmeye çabalar... Birbirine bağlanmış kısa tablolarla sunulan oyunda, siyasal boyuttaki güldürü 1976 yılı olayları üstünde odaklaşırken 1960 ve 1980 yıllarında yaşananlar ancak belli belirsiz imlenmektedir. Yönetmen Nutku’nun oyunun yazılış yılından bu yana geçen zamanı da oyuna katmak için yarattığı bir ‘2. Anlatıcı’ (2007 yılında yaşayan, ‘şıkıdım’ Kartal) da hoş bir buluş olmakla birlikte oyunun siyasal boyutunu toparlamada yardımcı olamamaktadır. Bu durumda oyunun güldürü ekseni Vâkıf’ın, eşi ve oğlu ile olan ilişkisine ve dünyadan habersiz iki Anlatıcı’nın yorumlarına kaymakta ve sahne olayı ister istemez popüler tiyatro geleneğimizin klişelerine yaslanmaktadır. YETERİNCE LEZZETLİ DEĞİL Yönetmen Nutku bu klişelerin yoğun biçimde kullanıldığı bir sahne düzenine imza atarken ‘oyuncu eğitmenliği’ birikimini de değerlendirmiş, Erzurum DT’nin genç oyuncularının bedensel esnekliğinden de yararlanarak geleneksel tiyatromuzda var olan (yer yer ‘Karagöz’ biçemini yansıtan) söz, mimik, jest ve hareket özelliklerini yoğun biçimde sahneye taşımıştır. Bu biçem ça TARİHİ DEĞİŞTİRMEK ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ Tur lışmasını başta Vâkıf rolünü ve oyunun ağır yükünü sırtlayan Burak Altay, 1. Anlatıcı’da Gökhan Kocaoğlu, 2. Anlatıcı’da T. Kutay Sungar, Orhan’da Mehmet Yıldız ve öteki rollerde Kutay Yurdakul, A. Burak Bacınoğlu, İrfan Kılınç, Taner Köse ve Bahar Başaroyuncuların beceriyle gerçekleştirdikleri görülmektedir. Yorumlarını yeterince ‘lezzetli’ kılmamış olmaları bu türdeki oyunculuk deneyimlerinin eksik oluşuyla açıklanabilir... Mahmure’yi oynayan Zeynep Nutku ise sunduğu her iki kompozisyonda da yıllanmış oyuncuları aratmayan bir kıvraklığı yakalamıştır. ‘Kıvraklık’ hem geleneksel güldürü anlayışımızın hem de Turgut Özakman’ın ‘açık biçim’deki oyunlarının anahtar sözcüğüdür. Özdemir Nutku Hoca’nın oyunu ‘akademisyen’ titizliğiyle sahnelerken benimsediği yaklaşım; bir yandan biçemsel açıdan zenginleştirilmiş bir yapım kotarılmasına hizmet ederken öte yandan jest ve hareket bağlamında yapılmış olan, sahne olayını ‘kanırtıcı’ eklemeler, sunum süresini iki saat yirmi dakika uzunluğuna çekmiş, bu nedenle ‘kıvrak’ bir düzenekte oluşması gereken ‘tartım’ yavaşlamış, yapıtın güncelliğini epeyce yitirmiş olmasının getirdiği tansiyon düşüklüğü daha da belirginleşmiştir. Tansiyon düşüklüğüne neden olan etkenler arasında, 1960’lardan bu yana ‘açık biçim’ ve ‘göstermeci biçem’de yazılmış onlarca oyunda ve hiç kuşkusuz 100’ü aşkın yapımda bıkılıp usanılmadan yinelenerek klişeleşen ‘şarkı’ ve ‘dans’ performansında hiçbir çeşitliliğe gidilmemiş olmasının da payı vardır. Tiyatro müzikçilerinin ve koreograflarının bu konuya eğilmelerinin zamanı çoktan gelmiştir... Marc Levy İstanbul’da... Kültür Servisi Son dönem Fransız edebiyatının en parlak yazarlarından olan ve İzmir kökenli bir aileden gelen Marc Levy, Fransa’da satış rekoru kıran dördüncü romanı ‘Gelecek Sefere’ için dün İstanbul’a geldi. Levy bugün saat 18.00’den itibaren D&R Beyoğlu’nda kitaplarını imzalayacak, saat 19.00’da ise Fransız Kültür Merkezi’nde, Levy’yi okurlarıyla bir araya getirecek bir söyleşi düzenlenecek. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi gören ‘Sonsuzluk İçin Yedi Gün’, ‘Neredesin’ ve yirmi sekiz dile çevrilmesinin yanı sıra Mark Waters tarafından ‘Cennet Gibi’ adıyla sinemaya da uyarlanan ‘Keşke Gerçek Olsa’ romanlarının yazarı Marc Levy’nin dördüncü kitabı ‘Gelecek Sefere’, Can Yayınları tarafından yayımlandı. Resim sanatının ışığında gelişen, sonu sürprizlerle dolu bir aşk hikâyesinin anlatıldığı roman, Amerikalı ünlü sanat tarihçisi Jonathan Gardner’ın, yapıtlarına tutkulu bir hayranlık beslediği Rus ressam Vladimir Radskin’in kayıp tablosu peşindeki uzun yolculuğunu konu alıyor. Boston’dan Londra’ya, Floransa’dan Paris ve St. Petersburg’a uzanan bu fantastik yolculukta Gardner, tablonun gizemini çözmeye çalışırken kendi yaşamının gizlerini de keşfediyor. Gelecek Sefere, yazarının sıra dışı edebiyat anlayışını yansıtan, sinematografik ve sürükleyici bir aşk masalı. ‘Kayseri’nin Çıkmaz Sokakları’ ? ANKARA (ANKA) Sanat Sokağı Galerisi yılın ilk sergisini, “Kayseri’nin Çıkmaz Sokakları” isimli resim sergisi ile açıyor. Ankara’da bulunan Sanat Sokağı Galerisi, 50 yağlıboyadan oluşan çalışmaları ile ilk kişisel sergisini açacak olan Hasibe Höcek’i ağırlayacak. Höcek’in eserleri, yarın saat 18.00’de sanatseverlerle buluşacak. 1999 yılında Kayseri Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı hocalarından Rıfat Hızlısoy ile çalışmaya başlayan Höcek, 16 karma sergiye katıldı. Eserlerinin bazıları yurtiçi ve yurtdışındaki sergilerde yer aldı. HRANT DİNK’E... .. YATTIĞIMIZ YERDE GÜLLER BİTECEK, GÜN IŞIYIP GELİR, SABRET... RADYOMUZUN YORUMCULARINDAN DEĞERLİ MESLEKTAŞIMIZ SAYIN HRANT DİNK UĞRADIĞI SALDIRI NETİCESİNDE HAYATINI KAYBETMİŞTİR. HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE YAPILAN BU SALDIRIYI KINIYOR; AİLESİNE VE TÜRKİYE’DEKİ TÜM HALKLARA BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ. HRANT DİNK’i Hain saldırı sonucu kaybettik… İnsanlık adına O’ndan özür diliyoruz… TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ ACI KAYBIMIZ Basın ve ifade özgürlüğünün savunucusu Ülkesi için ölecek kadar vatansever, Karanlığın tehditlerinden korkmayacak kadar cesur, Kalemi barış ve demokrasi için yazan, Her yönü ile güzellikler dolu bir insanı, RUHİ SU DOSTLAR KOROSU TC Maliye Bakanlığı Halkalı Gümrük Müdürlüğü tarafından verilmiş 26.08.2005 tarih 0730820 numaralı Menkul Kıymetler Alındısı zayi olmuştur, hükümsüzdür. PAUL ALLEN DUNCKEL YAŞAM RADYO YÖNETİM KURULU Günışığı İletişim A.Ş. Kemeraltı Cad. Şevkat Han No: 1/3 Kat: 8 KaraköyİSTANBUL Tel: 0 212 245 81 80 Faks: 0 212 245 71 40 Email: info?yasamradyo.com.tr Hevesli ve istikrarlıysanız garanti benden... Westminister University ve Premier College sertifikalarına sahip, Londra’da Master Yapmış Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci HRANT DİNK’e yapılan suikastı bütün Türklere ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılmış hain bir saldırı olarak nitelendiriyor ve nefretle kınıyoruz. Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı olmak, sınavlara hazırlık. Acıbadem/İstanbul 0 536 225 07 80 HRANT DİNK’i katledenleri ve buna ortam hazırlayanları lanetliyoruz. Ailesine ve halkımıza başsağlığı diliyoruz. TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI YÖNETİM KURULU CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle