23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cumhurbaşkanlarının Siyasi ve Hukuki Sorumluluğu PENCERE Anayasada cumhurbaşkanları için öngörülen siyasi, hukuki ve cezaî sorumluluğun kapsamına bakılmadan yapılacak bir oldubitti seçimi, nihai olarak ülkeyi olduğu kadar seçilen kimseyi de ciddi hukuki sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. nuda Meclis dışından atanan bakanlara uygulanan dokunulmazlığın, kıyasen uygulanması gerektiğini ileri sürmektedirler (2). Bu görüşü paylaşmamız olanaklı bulunmuyor. Bir defa, anayasanın 112. maddesinin 4. fıkrası Meclis dışından atanacak bakanların tabi oldukları hukuki statüyü açık ve özel olarak düzenlemiştir. Anayasa koyucu şayet cumhurbaşkanları için böyle bir dokunulmazlığı öngörmek isteseydi 1924 Anayasası’nın 41. maddesinin. 2. fıkrasında yapmış olduğu üzere bu durumu anayasa metninde açıkça belirtirdi. Oysa 1961 ve 82 Anayasaları. 1924 Anayasası’nda cumhurbaşkanlarına tanınan dokunulmazlığı öngörmemiştir. Öte yandan 1982 Anayasası’nın Geçici 2. maddesinde Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerine tanınan “dokunulmazlık” mevcut cumhurbaşkanı için geçerli değildir. Cumhurbaşkanlarının görevleriyle ilgili bulunmayan “adi” suçlar bakımından herhangi bir yurttaşın hukukî statüsünü paylaşmasına şaşırmamak gerekir. Milletvekillerine tanınan ve artık bir ayrıcalığa dönüşen dokunulmazlık zırhının cumhurbaşkanlarına tanınmamış olması, sanırız o önemli makama gelmek isteyenlerin temiz bir sicile sahip olan ve sahip kalacağı düşünülen kimselerden seçilmesine yönelik olarak alınmış bir tedbirdir. Şu halde; hakkında, mahkumiyeti halinde yeniden milletvekili seçilmeye dahi engel olacak iddiaların bulunduğu bir milletvekili cumhurbaşkanı seçilirse ne olacaktır? Bu kimsenin kazanacağı cumhurbaşkanı statüsü, kendisine yalnızca devlet başkanlığı görevi nedeniyle yaptığı eylem ve işlemler bakımından bir sorumsuzluk getirecek, ancak yeni statüsü ile hiçbir ilgisi bulunmayan geçmiş eylem ve işlemlerinden ötürü cumhurbaşkanlığı görevi esnasında yargılanabilmesi söz konusu olacaktır. Cumhurbaşkanı gerekirse mahkeme önüne çıkacak; gelmemekte direnirse kolluk marifetiyle getirilecektir. Cumhurbaşkanının bu davalardan ötürü kişisel hürriyetinin kısıtlanmasına neden olacak bir kararla mahkum edilmesi halinde ne olacaktır? Bilindiği üzere anayasanın 101. maddesi cumhurbaşkanının taşıması gereken nitelikler arasında “Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olma” koşulunu aramaktadır. Bu koşul, cumhurbaşkanının sadece göreve başlarken değil görev süresi boyunca korunması gereken önemli bir niteliğidir. Anayasanın 76. maddesi 2. fıkrasında yer alan ve somut durumda cumhurbaşkanının da görev süresi boyunca taşıması gereken özellikler dikkate alındığında: ... (K)ısıtlılar... kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler. Cumhurbaşkanının aleyhinde görülmekte olan davaların sonunda, yukarıda bahsedilen cezalardan biri ile mahkum olması halinde, cumhurbaşkanı niteliğini kaybedeceği ortadadır. Böyle bir kimsenin Cumhurbaşkanı görevini sürdürebilmesi ise sadece etik olarak değil ve fakat hukuken de olanaksızdır. “Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ABD Öğretim Üyesi “ Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku ABD Ar. Gör. (1) Cumhurbaşkanlarının siyasi hukukicezai hakkında Bknz... TANÖR Bülent YÜZBAŞIOĞLU Nemel, 1982 Anayasası’na Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, İstanbul, 2000, ss. 301 317; GÖZLER Kemal, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Yayınları, Bursa, 2000, SS. 531 554; Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 8. Baskı, Ankara, 2004, ss. 311318. (2) Bknz. Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku s. 317. Ayan Beyan ESKİLERİN sık kullandıkları Arapça sözlerden biriydi bu. Şimdi de kullananlar var. Kısaca, “açık seçik” demek. Ama, o eski “zarf”ın özelliği, anlatılan durumun görüntüyle ve sözle ilişkili yönlerini birlikte anlatmasıydı: ayan, yani açıkça “görünen”, açıkça “söylenen”, beyan edilen durum demek. Böyle iki konu var önümüzde. Başı kuma gömmek yerine durumları bu nitelikleriyle bilmek, ulusal politikaları doğru saptamanın temel koşuludur. irincisi, AB’ye tam üyelik sorunu. Gidiş, tam üyeliğin olmayacağını gösteriyor. En önemli sekiz müzakere başlığını askıya almak, askıdan indirilmeleri için kabul edilmez koşullar ileri sürmek, bütün başlıkların açılıp kapanışını yirmi yedi devletin oybirliğine bağlamak, süreç bitse bile, tam üyelik için, sadece devletlerin değil, bazı halkların da “evet”ini şart koşmak, bu işi yokuşa sürmek değildir de nedir? Yalnız fısıltı ya da imalı sözler değil, resmi görevlilerden büyükçe bir bölümünün verdiği demeçler de tam üyeliğin olmayacağını ortaya koymuyor mu? En büyük AB devleti olan Almanya’nın şansölyesi, yani başbakanı Bayan Merkel’in ikide bir vurgulamaktan kaçınmadığı akıbet de bu değil mi? O halde, kendimizi aldatmanın, vaktimizi boşa harcamanın, “Onlar bazı konuları askıya alıp müzakereyi durdursalar da, biz istenen ‘reform’ları yapar ve sonucu kendimiz hazırlarız” demenin, Kıbrıs gibi önemli davalardan vazgeçmek anlamına gelen adımlar atmaya hazırlanarak AB’ye yaranmanın anlamı nedir? Herhalde, AB konusunda yepyeni bir ulusal politika saptayarak “özel statü”yü kendi elimizle oluşturmanın zamanı gelmiştir. kincisi, ABD ile ilişkiler sorunudur. O konudaki gidiş de “büyük müttefikle stratejik ilişki”nin artık hayal olduğunu, ittifakın ancak kendi çıkarlarınızı bir yana itip öbürünün çıkarlarına hizmet anlamına geldiğini, böyle yapılmadığı zaman en kaba davranışlarla bile karşılaştığımızı, büyük müttefikin çok önemli saydığımız konulara bile aldırış etmediğini göstermiyor mu? ABD açısından çuval olayının, Kandil Dağı’na çıkmayışın, Kerkük’te olupbitenlere seyirci kalışın başka anlamı var mı? Ya Amerikalı görevlilerin, çocuk aldatır gibi gün aşırı ettikleri oyalayıcı sözler, verip de tutmadıkları vaatler, Kıbrıs, soykırım, AB üyeliği konularında Atlantik ötesinde söylenenlerle berisinde söylenenlerin uyum içinde oluşu? Herhalde ABD’yle ilişkiler bakımından da, Türkiye’yi kendi çevresinin merkezi ve kendi çıkarlarının hizmetkârı yapacak “bölge merkezli dış politika”nın da zamanı gelmiştir. slında AB’ye ve ABD’ye şükran borcumuz olmalı. Yaptıklarını “ayan beyan” yapmayıp da üstü kapalı ve sinsice yapsalardı, olupbiteni fark edip aklımızı başımıza toplama zamanının geldiğini anlar mıydık? Nasılsınız, İyi misiniz?.. Geçmişte çoğumuzun rüyalarına giren bir öcü vardı: Komünizm!.. Canavar pattadak hayatımıza giriverecek, hepimizi yiyecekti... Ya Sovyetler?.. Kuzey komşumuz ham hum şaralop Türkiye’yi yutuverecekti... Artık ne komünizm var.. Ne Sovyetler.. Peki, şimdi rahat mıyız?.. İyi miyiz?.. Yoksa bütün dünya ile birlikte büyük bir şaşkınlığın çukuru içinde debeleniyor muyuz?.. Yeryüzünde insanlar cephesiz bir savaşın korkunç tehdidi altında, geleceği umarsız bakışlarla süzerek ne yapacaklarını bilemez bir hale mi düştüler?.. ? Nedir değişen?.. Komünizm.. Sovyetler.. Sosyalizm.. Bu sözcükler gelecekte insanlığa bir şeyler vaat ediyordu; kişi eğitim, öğretim, iş, emeklilik gibi yaşam güvencelerini doğar doğmaz sağlayacaktı... İşsizlik mi?.. Hadi canım sen de... Kapı gibi devlet güvencesi varken işsizlik lafü güzaftan oluşan bir maziyi vurguluyordu... Ama komünizm artık sizlere ömür... Sovyetler yıkıldı.. Sosyalizm mi?.. Pöh!.. Ve bir umut yitti gitti... ? İnsanlık farkına bile varmadan geleceğe dönük bakışlarında boşluğa düştü... Küreselleşme.. Yeni Dünya Düzeni.. Neoliberalizm.. İnsana ne vaat ediyordu?.. Hiçbir şey!.. İçinde “insan” olmayan bir yeni düzene dünya kendini kaptırıverdi... Sonuç?.. ? Çok kısa sürede “Yeni Dünya Düzeni” zehirli meyvelerini verdi; insanın insanı sömürmesine yeşil ışık yakan neoliberalizmin felsefesinde geleceğin bütün umutları sönüyordu... Kapitalizmin emperyalizmi de 19’uncu ve 20’nci yüzyıla rahmet okutacak biçimde 21’inci yüzyılda hortladı... “Yeni Dünya Düzeni”nin lideri, neoliberalizmin kaptanı, emperyalizmin başkomutanı Bush bir rastlantı değildir... Yeryüzünde artık tümüyle geçerli yeni düzenin doğal üretiminde kuluçkaya yatan insanlığın yumurtasından çıkan lider işte böyle olur... ? Artık ne komünizm var.. Ne Sovyetler.. Ne sosyalizm.. Peki, şimdi rahat mıyız?.. İyi miyiz?.. Yoksa alabildiğine bir kuşku, tedirginlik, gerilim iliklerimize mi işliyor?.. Dr. İur. Yusuf YAŞAR* Emrah KIRIT** Mayıs 2007 tarihinde görev süresi sona erecek olan Ahmet Necdet Sezer’in, yerine T.B.M.M.’nin seçeceği isim; ülkenin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, yaşamsal önemdedir. Ulusal, bölgesel ve küresel sorunlarımız ile rejime yönelen tehditlere ek bir sorun eklemeyecek, ülkenin tarihsel değerleri, devletin dayandığı temel nitelikleri özümsemiş ve her kesim tarafından saygı duyulacak bir kimsenin belirlenmesi gerektiği açıktır. Siyasi farklılaşmalar bir yana bırakılıp hukuksal açıdan yaklaşılır ve anayasanın cumhurbaşkanlarına yüklediği görev yetki sorumluluk alanı göz önüne alınırsa; 11. cumhurbaşkanının kim olacağı değilse bile kimlerin olmayacağını ortaya koyabiliriz. Şu halde, seçimde dikkate alınması gereken tek parametre yasama organındaki milletvekili dağılımı değildir. Esasen böyle bir kısır değerlendirme ve anayasada cumhurbaşkanları için öngörülen siyasi, hukuki ve cezaî sorumluluğun kapsamına bakılmadan yapılacak bir oldubitti seçimi, nihai olarak ülkeyi olduğu kadar seçilen kimseyi de ciddi hukuki sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Kamuoyu doğal olarak, rejimle barışık olmayan ve hatta hakkında yasama dokunulmazlığı zırhından ötürü bir türlü yargılaması yapılamayan onlarca adi suç iddiası bulunan bir milletvekilini devletin tepesinde görmek İstememektedir. Tartışmalarda sürekli olarak gözden kaçırılan nokta, Anayasanın 83. maddesi çerçevesinde milletvekillerine tanınan yasama dokunulmazlığı ile cumhurbaşkanlarına tanınan sorumsuzluk çerçevesi arasındaki farklılıktır. 1952 tarihli T.C. Anayasası ve hukuk İ 16 B A devletinin olmazsa olmaz ilkeleri dikkate alındığında, cumhurbaşkanlarının siyasi hukuki ve cezai sorumluluğu konusunda şu saptamaları yapmak mümkündür: (1) Siyasal sorumsuzluk: Parlamenter rejimin temel prensiplerinden birisi devlet başkanlarının siyasal sorumsuzluğunun kabul edilmesidir. Buna paralel olarak anayasamız, yasama organı tarafından seçilen cumhurbaşkanının kabinenin aksine “yasamanın güvenine sürekli olarak mazhar olmasını” öngörmemiştir. Bu anlamda cumhurbaşkanının siyasal denetimi mevcut değildir. Anayasa madde 105/1’de öngörülen karşı imza kurumu sayesinde cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği belirtilen işlemler dışındaki bütün kararları başbakan ve ilgili bakanca imzalanır. Sorumluluk da bu kimselerin üzerindedir. Anayasamız cumhurbaşkanının; karşı imza gerektirmeyen, tek başına yapma yetkisi bulunan işlemler için yargı yolunu kapalı tutmaktadır. Hukuksal sorumsuzluk: Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili işlem ve eylemlerinden ötürü hukuksal anlamda sorumsuzdur. Ne var ki cumhurbaşkanı, anayasada tanımlanan görev alanına ilişkin olmayan nitelikteki eylem ve işlemlerinden ötürü kişilere verdiği maddî ve manevî zararlar bakımından tüm yurttaşlar gibi sorumludur. Bu sorumluluk, verilen maddi manevi zararın tazmini yönünde olduğu kadar cezai sorumluluğu da kapsar. O anlamda hukukumuz. cumhurbaşkanına milletvekili dokunulmazlığı tipinde bir hukuki koruma getirmiş değildir. Cezai sorumluluk: Anayasamızın hiçbir maddesi cumhurbaşkanına, milletvekillerine tanınan genişlikte bir dokunulmazlık bahşetmiş değildir. Doktrinde bazı hukukçular bu ko AÇILIŞA DAVET!.. Yeniden Kuvayı Milliye Hareketi Derneği Ayvalık ve Lüleburgaz’dan sonra MALKARA’da da örgütleniyor. 20.01.2007 Cumartesi saat 14.00’te tüm Atatürkçüler’i açılışımıza bekliyoruz. Malkara Şubesi Adresi: Cami Atik Mahallesi, Şehitlik Cad. No: 5 MALKARA Not: Kendi aracıyla veya araçsız gelecekler Cuma saat 15.00’e kadar telefonla irtibata geçiniz. Genel Merkez: Adres: Oğuzhan Cad. Erseven sok. No: 1/8 Fındıkzade/İstanbul. Tel: 0 212 523 09 66, Telefaks: 0 212 523 21 39, GSM: 0 532 583 33 75 www.yenidenkuvayimilliye.org bilgi?yenidenkuvyimilliye.org. HAKKI SEVİM Y.K.M.H.D. Genel Başkanı T.C. KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN ESAS NO: 2006/ 551 DAVACI: Abidin DOĞANVEKİLİ: Av. Mehmet ÇEVİKDavacı Abidin Doğan vekili Av. Mehmet Çevik tarafından mahkememize açılan gaipliğin hüküm altına alınması davası ile Elazığ ili, Elazığ Merkez ilçesi, İzzetpaşa mah. C: 8 H: 197 de nüf. kayıtlı bulunan Müslüm ve Elif oğlu Elazığ 30.09.1963 D.lu. Rıza DOĞAN’ın 1989 yılından beri kayıp olduğunu, kendisinden haber alınamadığından bahisle, gaipliğine karar verilmesi talep edilmiş olmakla, yukarıda gaipliği talep edilen Rıza Doğan’ı gören ve bilenlerin ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde K. Çekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/551 esas sayılı dosyasına bildirmeleri ilan olunur. 17.01.2007 (Basın: 2108) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle