20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 OCAK 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr İzmir Devlet Opera ve Balesi, Mozart’ın 1781’de bestelediği ‘opera seria’yı başarıyla sahneliyor 15 Idomeneo ilk kez ve İzmir’de 006’da, bir bütün yıl her yerde Mozart dinlediğimizden artık bir sü2 re Mozart’tan uzak kalacağımızı sanıyorduk. Oysa yeni yılın hemen ilk günlerinde İzmir Devlet Operası bizlere Mozart’ın her dönemin bestecisi olduğunu bir kez daha anımsattı. Ve bestecinin Idomeneo operasını ülkemizde ilk kez sahneledi. Başlık sizi yanıltmasın, Idomeneo ilk kez İzmir’de değil, Türkiye’de ilk kez İzmir’de sahneleniyor. “Opera seria” 18. yüzyılda önem kazanmış bir opera türüdür. Mitolojik, tarihi ortamda geçen, İtalyanca söylenen, uzun aryalarla bezeli, içinde mutlaka bir kastrato (hadım edilmiş erkek çocuk sesi) bulunan ve konusundaki bütün acılara karşın adilce, mutlulukla sonlanan, durağan bir opera tipidir. 16501800 arasında, kastratoların gözde olduğu dönemde yazılmıştır bu tür operalar. Soylulardan oluşan bir dinleyici kitlesi hedeflendiğinden konular kahramanlık, şükran, şövalyelik gibi özellikler taşır. Opera seria’dan (ciddi opera) bir süre sonra ortaya çıkan opera buffa (hafif opera) ise sıradan insanın gündelik zaaflarını anlatır. Mozart, aralarında en ünlüsü Idomeneo olmak üzere, seria türünde örnekler vermiştir. Bunlar bir önceki kuşağın katı kurallarına bağlı olmayıp Mozart’ın çağdaşı olan Gluck’un getirdiği reformist öğeleri taşırlar: Zengin koro, dans sahnesi, renkli orkestra gibi. Ancak son derece durağan sahneleri, soylu karakterleri ve mutlu sonlarıyla yine de eski opera seria’nın devamı sayılırlar. 1781’de yazdığı Idomeneo’dan on yıl sonra Mozart’ın hâlâ bu eski modele bağlı kalarak “La Clemenza di Tito” gibi bir opera seria yazması şaşırtıcıdır. Çünkü öncekiyle arasına Saraydan Kız Kaçırma, Don Giovanni, Cosi Fan Tutte ve Sihirli Flüt gibi rengârenk operaları sıralamıştır. Bugün “opera seria” türü çok nadir sahnelenmektedir. Genellikle “konsertant” dediğimiz şarkıcıların konser verir düzende orkestra önünde yer alması şekliyle yorumlanır. Mo iç, billur gibi sesi ve bilgili şancılığı ile başarılıydı. Idomeneo rolünde gencecik bir tenorun ilk kez sahneye çıkışına tanık olduk: Arda Doğan, henüz kariyerinin başında, güzel ses rengi olan bir tenor. Doğal ki, böylesine profesyonel bir kadro içinde amatör kalması kaçınılmaz. Kısa bir sürede kendini hazırlamış; ancak yapıtın odak noktasındaki karakter için şimdilik çok yetersizdi. Bir zamanlar “alev gibi saldıran” bir yiğit olan Idomeneo’yu söylemek için ayrıca deneyim gerekiyor. Arda Doğan’ı yarınlarda pek çok opera sahnesinde alkışlayacağız. O zaman İtalyancasını güçlendirmiş, opera sahnesini daha iyi tanımış ve sesiyle tiyatroyu birleştirmenin zorluklarını yenmiş olacak. Özellikle resitatiflerde (şarkılı konuşmalar) sanatçıların İtalyanca eksikliği ortaya çıkıyordu. Winfried Müller yönetimindeki orkestradan temiz sololar yükseliyordu. Orkestranın sesi ensemble’larda (toplu şarkılar) yüksek kalıyordu. Şef, topluluğun dinamiklerdeki gücünü kanıtlamaya çalışıyordu. Tayfun Çebi’nin yalın ama derinlikli dekoru; Sevda Aksakaloğlu’nun alımlı giysileri, Müfit Özbek’in sanatsal ışık yapımı övgüye değer. Rejisör Mehmet Ergüven’i, Idomeneo’yu ülkemizde ilk kez sahneleme yürekliliğini gösterdiği için kutlarız. Bunca durağan bir yapıta ışıkla, derinliklerle boyut katarak solistleri de olabildiğince devingen kılmış, bütünüyle albeni kazandırmış. Idomeneo dışında bu mevsim iki Türkiye prömiyeri daha sahnelenecek İzmir Opera ve Balesi sahnesinde: Richard Strauss’un “Ariadne auf Naxos” adlı operası ve Ahmed Adnan Saygun’un 1990’da tamamladığı “Bir Kumru Masalı” adlı balesi. İzmir’in o küçücük opera sahnesinde ne yükseklik, ne derinlik var! Ne de sanatçılara oyun olanağı tanıyan geniş bir hacim! Ama rejisöründen korosuna, şefinden en ufak roldeki sanatçısına kadar herkeste büyük bir yaratıcılık tutkusu, derin bir imge gücü var. Bir de her temsilinde tek bir koltuk dahi boş kalmayacak şekilde ona destek veren tutkun bir dinleyici kitlesi. www.evinilyasoglu.com Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın oyunu ‘Bir Mutfak Masalı’nı Emre Kınay yönetiyor. Oyun yazarı Specht ile söyleşi Kültür Servisi GoetheInstitut İstanbul ve Bakırköy Belediye Tiyatroları (BBT) işbirliğiyle yarın galası yapılacak olan ‘Kurbağa Prenses Bir Mutfak Masalı’ adlı oyunun yazarı Kerstin Specht, GoetheInstitut İstanbul’da düzenlenecek olan bir söyleşiye katılacak. Perşembe günü saat 18.00’deki söyleşide oyunun yazarının yanı sıra oyunun çevirmeni Sibel Aslan Yeşilay ve yönetmeni Emre Kınay da yer alacak. Türkçe ve Almanca eşzamanlı çevirinin yapılacağı söyleşiye giriş ücretsiz. Türkiye’de ilk kez sahnelenen oyun, Almanya’da bir taşra kasabasında geçen eğlenceli, eğlenceli olduğu kadar da dokunaklı bir kadın masalı... 1956 doğumlu Alman yazar Kerstin Specht ilk oyunlarında toplumun kıyısında yaşayan insanları mercek altına alırken; özellikle Franken bölgesinin şivesini güçlü, şiirsel bir sanat diline dönüştürmüş. Specht’in kahramanları gerçekleştirilemeyen arzular ve ütopyalarla örülü, kendi kurdukları hapishanelerde umutsuzca yaşayan bireylerden oluşuyor. “Kurbağa Prenses” (Bir Mutfak Masalı), “Pamuk Prensesler” ve “Kupa Prensesi”nden oluşan “Prenses Oyunları” üçlemesinde, tempolu, esprili bir dille günlük yaşamlarından şaşırtıcı biçimlerde kurtulan kadınlar hakkında ümitsizkomik öyküler anlatıyor. (0212249 20 09) TUTKUN DİNLEYİCİ KİTLESİ domeneo, Mozart’ın operada olgunluğa yücelmesinin ilk adımı olarak bilinir. Art arda dizilmiş aryalar, bir trio ve bir kuvartet dışında hiçbir hareketi olmayan bu operada son derece zengin koro bölümleri yer alır. Verdi operalarının korolarına kaynak oluşturan bir görkemdir bu. I K Â M İ L M A S A R A C I zart, Idomeneo’nun bir bölümünü bitirdikten sonra sahneleneceği kent Münih’e giderek onu seslendirecek olan sanatçıları tanımış ve onların ses renkleri ve yetenekleri doğrultusunda yapıtı son şekline kavuşturmuş. Bestecinin 1781’de tamamladığı Idomeneo, onun operada olgunluğa yücelmesinin ilk adımı olarak bilinir. Art arda dizilmiş aryalar, bir trio ve bir kuvartet dışında hiçbir hareketi olmayan bu operada son derece zengin koro bölümleri yer alır. Verdi operalarının korolarına kaynak oluşturan bir görkemdir bu. ORONUN BÜYÜK BAŞARISI İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin sergilediği Idomeneo’daki koro büyük başarılar elde ediyor. K Hatta prodüksiyonun en başarılı öğesini oluşturuyor. Gürlüğü, birlikteliği, düzeniyle şefi Hans Joachim Gallus’a büyük alkışlar kazandırıyor. Solistlere tiyatroculuk olanağı vermeyen bu yapıtta, bir plaktan dinlercesine, onların seslerindeki tiyatro özelliklerini izlemeye çalıştık. Aytül Büyüksaraç, öfkesiyle, sahnesiyle çok başarılıydı. Ancak Elektra’nın aryalarını Leyla Gencer’den hayranlıkla dinlemeye alışmış bir dinleyiciyi olarak kulağım Leyla Hanım’ın su gibi akıp giden zarif yorumunu arayıp durdu. Linet Şaul, aslında bir kastrato için yazılmış olan Idamenthe rolüne son derece titiz çalışmış. Ses renginin elverdiği ölçüde bu rolü eksiksiz değerlendiriyordu. Birgül Su Ar K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Oyunda, Uğur Polat, Almıla Uluer ve Güneş Berberoğlu rol alıyor. Katledilen 35 aydın için anıt ve müze Sıvas Madımak Oteli’nde 1993’te yakılan aydınlar için Hacıbektaş’ta İnsanlık Anıtı ve İnsanlık Müzesi yapılacak NEVŞEHİR (Cumhuriyet) Sıvas Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993’te yakılarak katledilen 35 aydın için Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde “İnsanlık Anıtı” ve “İnsanlık Müzesi” yapılacak. Hacıbektaş Belediye Başkanı Alirıza Selmanpakoğlu, anıt ve müze projesini iki bölüm halinde gerçekleştireceklerini ve en geç 2 yıl içinde tamamlayacaklarını belirtti. Anıt ve müzeyi, her yıl yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği Çilehane mevkiinde yaklaşık 100 metrekarelik bir alana kuracaklarını anlatan Selmanpakoğlu, “Birinci bölümünde, açıkta yaklaşık 10–15 metre yüksekliğinde anıt bir heykel olacak. İkinci bölümde ise kapalı bir mekân olacak. Aynı Anıtkabir’de olduğu gibi ses düzeni, efektler, görüntüler ve ışıklarla canlandırmalar gerçekleştirilecek. Sıvas Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993 tarihinde yakılarak öldürülen 35 aydının ailelerine ulaşarak onların çocukluktan olay anına kadar olan çeşitli yaşlardaki fotoğraflarını topluyoruz. Bu fotoğrafların tamamını elde ettikten sonra orada sürekli sinevizyon gösterileri halinde sunacağız” dedi. Selmanpakoğlu, proje tamamlandıktan sonra her yıl 1 Temmuz’da Hacıbektaş’ta anma töreni düzenleyeceklerini, ardından buraya katılanlarla birlikte 2 Temmuz’da Sıvas’taki etkinliklere katılacaklarını belirtti. lar. Filminin sanatsal önemini anlatmak için her yolu deneyecek olan Miss Fountain, seksi kullanarak aslında bir aşk hikâyesi anlattığını savunur. Anthony Neilson’un yazdığı oyunu Aslı Mertan Dougherty dilimize çevirmiş. Oyunun video tasarımı Emre Akay, ses tasarımı Ömer Sarıgedik, mobilya tasarımı Koray Malhan imzası taşıyor. Teknik danışmanlığını Kerem Kurdoğlu ve Doğan Sarıgüzel’in yaptığı oyunda ışık tasarımı ise Cem Yılmazer’e ait. (0 212 251 45 45) Sanat, pornografi, aşk ve sansür Kültür Servisi Dot’un, yönetmenliğini Naz Erayda’nın yaptığı ‘Sansürcü / The Cencor’ adlı oyunu bugün, yarın ve cuma günü saat 20.30’da izlenebilir. Uğur Polat, Almıla Uluer ve Güneş Berberoğlu’nun oynadığı ‘Sansürcü’, film sansürleme kurulunun, bodrum kattaki karanlık ofisinde geçiyor. Mutsuz bir adam olan sansürcü ise en sert porno filmleri sınıflandırmakla görevli. Sansürcünün hayatı, Miss Fountain’in ofisten içeri girmesiyle değişmeye baş MADDİ DESTEĞE İHTİYAÇ VAR Projenin gerçekleşmesi için maddi desteğe gereksinimlerini olduğunu ifade eden Selmanpakoğlu şunları söyledi: “Anıta tuğla koymak isteyenler Hacıbektaş Ziraat Bankası Şubesi’nde bu amaçla açılan hesaplara bağış yapabilirler. YTL desteği sağlamak isteyenler 30824209–5003 ve Avro desteği sağlamak isteyenler de 30824209–5004 numaralı hesaba bağış yapabilirler. İnsanlar bu anıtı ve müzeyi gezdikten sonra, en son dinlenirlerken kendi kendilerine ‘Aydınlık neden karanlıkla kesişiyor’ diye soracaklar. ‘Karanlık aydınlığa zarar veriyorsa, karanlık yok olsun’ diyecekler. ‘Bu kesişmede karanlığın yok olması için ben üzerime düşen hangi görevi yaptım’ diye kendilerine soracaklar ve kendilerini sorgulayacaklar. Biz bu anıtı ve müzeyi insanlar üzülsün diye değil, kendilerini sorgulasınlar diye yaptırıyoruz.” NÂZIM HİKMET ANILDI ANKARA (AA) Ünlü Şair Nâzım Hikmet Ran, doğumunun 105. yılında, Nâzım Kültürevi’nin düzenlediği “Kutlama Gecesi’’nde anıldı. Ekin Sanat Merkezi’ndeki etkinlikte konuşan Nâzım Kültürevi Yönetim Kurulu üyesi Mesut Odman, Nâzım Hikmet’in tüm dünyada tanınan bir şair olduğunu belirterek “Nâzım Hikmet bir devrimci olmakla birlikte, kimliğinin birinci yanı şair olmasıydı. Şiirleriyle, dünyanın değişmesi mücadelesinin yanında olmuştur’’ dedi. Nâzım Hikmet’i anlatan “Havana Röportajı’’ adlı kısa filmin gösterildiği gecede, şiir dinletisi ve tiyatro gösterisi sunuldu. SEZER’E ‘TÜRKÇE’ TEŞEKKÜRÜ ANKARA (Cumhuriyet) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sevgi Özel ve beraberindeki heyeti kabul etti. Özel, Çankaya Köşkü’nden ayrılırken gazetecilerin sorusu üzerine, Sezer’e, 7 yıllık görev süresi boyunca Türkçeye ve ülkeye özen gösterdiği ve hem hukukçu hem de Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da Dil Devrimi’nin sözcükleriyle “pırıl pırıl’’ konuştuğu için teşekkür etmeye geldiklerini söyledi. Özel, Sezer’in de her yurttaş gibi ülkede Türkçenin kötü konuşulmasına ve tabelaların Türkçe olmamasına üzüldüğünü ifade etti. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle