25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 EYLÜL 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Yalan Dünya!.. B eyrut’un bir bölümü, kordon boyunda sabah sporu yapıyor, akşam saatlerinde Akdeniz’e karşı nargilesinin keyfini çıkarıyor. Bu kesimi daha çok Hıristiyanlar ve Sünniler oluşturuyor. Dahyeh ve Beyrut’tan güneye uzanan yollar, İsrail saldırılarının boyutunu gösteriyor. Özellikle Dahyeh, tam bir enkaza dönmüş durumda. İsrail saldırılarının ardından başkentteki Hariri posterlerinin yerini Hizbullah liderinin posterleri aldı Beyrut’ta Hariri’den Nasrallah’a ürk askeri, Kore’den Bosna’ya, Kosova’dan Afganistan’a kadar birçok uluslararası görev arasında ilk kez, böylesine karışık yapısı olan bir ülkede görev üstlendi. UNIFIL askerleri, eylül ayı içinde yavaş yavaş Beyrut’a gelmeye başladı. Önce İtalyanlar, ardından Fransızlar Güney Lübnan’da konuşlandı. BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı, UNIFIL ’in Lübnan ordusuna yardım etmesini öngörüyor. Türk askerinin görevi ise ağırlıklı olarak insani yardım olarak açıklandı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, birliğin Lübnan’a gitmesinden önce 28. Mekanize Piyade Tugayı Komutanı Tuğgeneral Tahir Bekiroğlu başkanlığında Lübnan’a gönderdiği heyet de incelemelerini bu çerçevede yaptı. Bölgede görev yapan Kızılay çalışanları ile de planlamalar yapıldı. Peki, insani yardım Lübnan için ne anlama geliyor? Lübnan halkının gerçekten insani yardıma gereksinimi var mı? T Bu sorular Lübnan’ın bugün içinde bulunduğu koşullarda güçlükle yanıtlanabiliyor. Çünkü Lübnan, savaşın ardından iki ayrı uçta iki farklı dünyayı yaşıyor. Ülkede savaşla birlikte siyasi semboller değişmiş durumda. 19922004 arasında beş hükümet kurarak Lübnan siyasi yaşamına damgasını vuran Refik Hariri’nin, görevini bırakmasından sonra Şubat 2005’te bir suikast sonucu yaşamını yitirmesi, ülkede bir dönüm noktası olmuştu. Lübnan’da büyük tepki gören bu olayın birkaç ay sonrasında Suriye askerinin ülkeyi terk etmesiyle hemen herkes, Lübnan’ın yeni bir döneme girdiğini düşünmeye başlamıştı. İki farklı dünya Bütün istikrarsızlığına karşın Hariri’nin yabancı sermayeyi Lübnan’a çekmek için gösterdiği çabayı hemen herkes takdirle karşılıyordu. Özetle, siyasi medcezir’lerin damgasını vurduğu Z AHLE’DE 20 BİN ŞEHİT YATIYOR Yapılamayan Türk şehitliği... Y ıl 1998. Milli SaÜnver daha sonraki gelişvunma Bakanlı meleri de şöyle dile getirğı İnşaat Emlak di: ‘‘ Öcalan’ın Suriye’den Dairesi, dönemin Beyrut kaçmak zorunda kaldığı Askeri Ataşesi olan Kur bir dönemdi. Lübnan’ın may Albay Mehmet İlhan yüzde 90’ı Suriye işgali alÜnver’e bir yazı gönderip tındaydı. Lübnan’da SuriZahle’de bulunan Türk şe ye’nin istemediği hiçbir şey hitliğinin elektrik, su ve ba olmuyordu.’’ kım giderlerinin bildirilAslında 1969’da eski Kamesini istedi. Ünver, Zah ra Kuvvetleri komutanlarınle’de böyle bir şehitliğin ol dan Muhittin Fisunoğlu Beymadığını söyledi. ‘‘Varsa rut’ta, kurmay albay rütbebelgelerinin birer suretini siyle askeri ataşe olarak gögönderin’’ dedi. Yanıt şu rev yaparken durumun faroldu: ‘‘Bizde şehitlik ile il kına vardı. Ödenek istedi. gili bir evrak yok. Siz bulur Ancak mali yıl sonunda gesanız bize gönderin.’’ len ödenek kullanılamadan Ünver, böylece olmayan geri verildi. Fisunoğlu ertebir şehitliğin olduğunu dü si sene yeniden ödenek isşünmeye başladı. Bunun tedi. Ancak para tahsis ediüzerine Büyükelçiliğe sor lip gelirken iç savaş çıktı. du. Kimseden olumlu yaÜnver ise belgelere ulaşnıt alamadı. Bütıktan sonra Lübtün arşivi araşnan İçişleri Batırmaya karar kanlığı’na gitti. ürkiye, veren Ünver, Onlar, adres olason sandığın en 1. Dünya Savaşı rak Zahle’nin dibinde aradığı sırasında bölge bağlı olduğu belgeleri buldu. Balbek Valisi’ni insanını 1939’da Fransız gösterdi. Vali, korumak için Yüksek KomiÜnver’e, ‘‘Surişehit olan ye’nin evet demeserliği’nin onayaskerlerin ladığı ve Lübdiği bir şeye benan Parlamen anısını yaşatacak nim, hükümetin, tosu tarafından evet demesi anıtın yapımı alınmış bir kamümkün değil’’ için Suriye rar metnine, tahdedi. Ünver duengelini sis belgesine rumu Büyükelçi aşamadı. ulaşan Ünver, Nazım DumZahle’de, 1. lu’ya aktardı. Dünya Savaşı sırasında Fi Dumlu da gerekli girişimlerlistin cephesinde şehit ol de bulundu, ancak sonuç alımuş Türk askerlerinin anı namadı. Anıt, Zahle’ye üstsına yapılacak bir şehitlik ten bakan ve ay yıldız görüniçin kullanılması koşuluy tüsünü veren bir şekilde prola hediye edilen bir arazi jelendirildi. Ancak bir türnin olduğunu öğrendi. lü gerçekleştirilemedi. Ayrıntıları, Ünver’in Türkiye Cumhuriyeti, 1. cümlelerinden aktaralım: Dünya Savaşı sırasında böl‘‘Filistin Cephesi’nde sava ge insanının canını, malışan kuvvetlerimizin lojistik nı korumak için şehit olan üssüymüş Zahle. Orada askerlerin anısını yaşatacephenin sahra hastanele cak olan anıtın yapımı için ri varmış. Hastalık ve yara Suriye engelini aşamadı. lanmalar nedeniyle bura Lübnan yönetimi de Suriya getirilen askerlerimiz ye’nin ‘hayır’ dediğine den 20 bin civarında şehit ‘evet’ diyemediği için, Zaholan olmuş. Zaman gelmiş, le’de yatan 20 bin Türk astek tek defnetmişler, zaman kerini bugün kimse hatırlabulamadıkları nda dağlık mıyor. Ve Türkiye bugün kesimdeki mağaralara top yine o bölge insanına yarluca defnetmişler. Bir cep dım elini uzatmak için Lübhemizin şehitliğidir bu.’’ nan’a asker gönderiyor. Peki ülkenin diğer yüzü... Özellikle Dahyeh, tam bir enkaza dönmüş durumda. İsrail, Hizbullah’ın ikmal yollarını kesme amacıyla ülkedeki yol ve köprülerin önemli bir bölümünü imha etmiş. Litani Nehri’nin güneyindeki bütün yerleşim merkezleri İsrail saldırıları sonucunda harabeye dönmüş. İşte buralarda farklı bir Lübnan yaşanıyor. Bu bölgelerde yaşayanlar savaşın acılarını hâlâ hissediyor. Hizbullah yıkılan ev başına 10 bin dolar para ödeyip enkazın kaldırılmasını sağlıyor. Ancak 7080 bin dolar olan ev fiyatları karşısında Hizbullah’ın sağladığı nakit destek, yaralara çok fazla merhem olamıyor. İsrail saldırılarının hedefi olan bölgelerde Şii inancının bütün özelliklerini görmek olası. Beyrut’un diğer yüzünün aksine, burada tesettür, sakal ve sarık ön planda. Ülkenin bu yüzünün yükselen değeri de Nasrallah. Birkaç kilometre farkla iki ayrı dünya, Lübnan’ın çelişkisini çok güzel yansıtıyor. Türk askeri böyle bir ortamda insani yardım sağlayacak. Çalışma alanı ise Güney Lübnan. Ancak Türk askerinin yapacağı yardım bu aşamada oldukça kısıtlı olacak gibi görünüyor. Çünkü ülkenin tahrip olan yollarının yapımı dışında yıkılan okullar ve hastaneler için Hizbullah zaten çalışma yürütüyor. Buna İran önemli bir finansman sağÜlkede yaklaşık 15 bin Mardinli yaşıyor. Lübnan’a geleli kiminin 80, kiminin 20 yıl olmuş. lıyor. Suudi Arabistan’dan da eğitim için 1.5 milyar dolarlık yardım gelecek. Lübnan’da yükselen değer, bir dönem için Hariri düşüncesi olmuştu. Batı’ya açık liberal kesim, oğul Saad Hariri’nin geleceğe atıf yapan adıyla umut olan siyasi yapılanmasına destek verdi. Ancak savaşla birlikte yükselen değer, Hizbullah lideri Nasrallah oldu. Arapİsrail savaşlarında, Mısır, Suriye, Ürdün gibi ülkelerin yapamadığını, Nasrallah liderliğindeki Hizbullah yapmış ve İsrail’e 33 gün boyunca direnmeyi başarmıştı. Bu değişiklik, Beyrut sokaklarına birebir yansımış durumda. Savaşla birlikte, Beyrut’taki Hariri posterlerinin yerini Nasrallah posterleri almış. Şiilerin yaşadığı ve İsrail’in öncelikli hedefi olan Dahyeh’te ise hemen her köşede Hizbullah bayrakları asılı. Lübnan, eski ve yeni yükselen değerler ekseninde iki farklı dünyayı yaşıyor. Beyrut’un Dahyeh dışındaki diğer kesimleri, 33 gün süren savaşı unutmuş. Günlük yaşam, bir Batı ülkesindeki gibi devam ediyor. Beyrut’un bir bölümü kordon boyunda sabah sporu yapıyor, akşam sa atlerinde Akdeniz’e karşı nargilesinin keyfini çıkarıyor. Beş yıldızlı otellerin kumarhaneleri dolmaya başlamış bile. Akşam saatlerinde Batılı yaşıtlarını aratmayacak şekilde markalı giysileri ile kızlı erkekli grupları görmek olası. Esnaf her ne kadar şikâyetçi olsa da lüks tüketim oldukça fazla. Bu kesimi daha çok Hıristiyan ve Sünniler oluşturuyor. Zaten Beyrut’un kuzeyindeki Hıristiyan mahalleleri savaşın uzağında kalmış. Düşen bombaların seslerini duymuş olsalar da, günlük yaşamın normal akışı çok bozulmamış. Kent merkezindeki binalardaki kurşun, roket izleri ise iç savaştan kalmış. Enkaza dönmüş bölgeler T übnan’da yaşayan dini ve etnik grupları sayarken, ülkede yaşayan ama çok fazla göz önünde bulunmayan bir gruptan pek fazla söz edilmiyor. Mardinliler... Lübnan’da yaklaşık 15 bin civarında Mardinli yaşıyor. Ülkede yaşayan Mardinliler son yarım asırdan bu yana MardinBeyrut hattında yaşanan kaçak göçmen trafiğinin sonucu yerleşmişler Lübnan’a. Hepsi Arap kökenli. Bir bölümü hâlâ Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Arap kökenli olmanın ve Arapça bilmenin verdiği avantajları, Arapça konuşulan bir ülkede ‘‘geçime tahvil etmek’’ üzere gelmişler Beyrut’a. Ancak aradıklarını çok fazla bulamamışlar. İç savaş, istikrarsızlık çoğunu yoksulluğa mahkum etmiş. Kiminin 80 yıl olmuş, kiminin 50, kiminin ise 20... Türkiye’yi ve Mardin’i hiçbiri unutmamış. Hâlâ köyleriyle bağlarını sürdürüyorlar. Gelin alıp gelin Lübnan’daki Mardin L M idyeci akrabalar Belirsizlik süreci içinde Türk askeri... Türk askeri, etnik ve dini açıdan böylesine karmaşık, dengelerin bir türlü oturmadığı, istikrarsızlığın damgasını vurduğu Lübnan’da görev yapacak. Üstelik, ülkede yaşayan Ermenilerin tepkileri arasında. Ülkede yaşayan hemen her kesimin Türkiye’ye bakışı farklı. AKP’nin insani yardım için gittiğini açıklamasına karşın Müslüman grupların beklentisi, Türk askerinin Lübnan’ı İsrail’e karşı koruması. Türkiye’nin İsrail ile ilişkisine kuşkuyla baksalar da Şiiler ve Sünniler, Türk askerinin gelişine olumlu yaklaşıyor. Ancak ülke bugün için sakin görünse de iki tarafın iç hesaplaşmalarını yapmasının ardından gerginliğin yeniden tırmanması güçlü bir olasılık olarak gösteriliyor. Türk askeri ateşten topraklarda, Ortadoğu’nun kaygan zeminindeki çıkarlarını korumaya çalışan küresel güçlerin hesapları arasında zorlu bir göreve daha çıkıyor. veriyorlar. İskenderun’dan kız alan aileler olduğu gibi Almanya’da tanışıp Beyrut’a yerleşen Mardinliler de var. Hemen hepsinin de İzmir’de midyecilik yapan akrabaları var. İlk gelenler Türkçeyi unutmuş. 1920’lerin sonunda gelenler mükemmel Fransızca konuşuyor. Daha sonra gelenler ise Türk vatandaşlığından çıkmamışlar. Siyasi yelpazede ‘‘Hariri taraftarı’’ olarak yer alıyorlar. Lübnan’a kaçak olarak girmiş olmalarına karşın, savaş zamanı, Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi İrfan Acar’ın gösterdiği yoğun çabayla Türkiye’ye dönmüş birçok Mardinli. Acar, onlara pasaport çıkarmış, seyahat belgesi düzenlenmesini sağlamış. Savaş sonrası ise dönmeye başlamışlar. Kaçıp gelenler, Acar’dan büyük bir minnetle söz ediyor. ‘‘Yalan, sigara ve kibrit gibi, devlet tekelindedir’’ diyen bilgenin, politikacıları düşündüğünden kuşku yok. Sonuçta devleti yönetenler politikacılardan başkası değil. ‘‘Yalandan kim ölmüş’’ deyişi de ilk bakışta doğru görünmektedir. Gerçekten de yalandan kimse ölmez; ancak bazı yalanların öldürücü olduğu da ortadadır. Yalan söylemek, kandırmak, söyleneni enayi yerine koymaktır. Birine yalan söylerseniz sadece o kişiyi kandırmış olursunuz. Bu kuşkusuz ahlaki değildir. Üstelik bütün dinlerde de günahtır. Ama tutup bütün bir halka yalan söylerseniz, onun adı yalan değil, politik jargonda ‘‘vaat’’tir. Dahası parti programıdır. Parti programları yapılacak işlerden değil, yapılması olanaksız işlerden oluşur. Seçmenin hoşlandığı da esasen budur. O, yapılması olanaksız işlerden söz edilmesini ister. Bu yüzden kendisini her seçimde yalanla avutanları, enayi yerine koyanları seçmekten bıkıp usanmaz. Bunun bir sistem sorunu olduğunu aklının ucundan bile geçirnez. Banko oynar. Asla iyi olan kazansın demeyen fanatik taraftardır. ??? Demokrasi denilen sanal nesnenin ağababalarının onu, ‘‘mevcutların en az kötü olanı’’ şeklinde tanımlamalarının nedeni budur. Orada yalan, neredeyse kuraldır. İktidarın gerçek sahipleri tuzu kuru parababaları ya da onların adamlarıdır. Taşeronları ise küresel sermayeye ve dünyanın efendilerine ‘‘iliştirilmiş’’ iktidarlar ve medyadır. Bu yüzden iktidara sosyalistler de gelse, yine AB’nin borusu ötecek, kısa sürede sosyalist olduklarını unutarak yaman birer sermaye yanlısı, uysal birer küresel işbirlikçi olup çıkacak, bazen de işi saldırganlarla kol kola işgalciliğe kadar götüreceklerdir. Son yalancı, bizzat kendi itirafıyla Macaristan’ın 41 yaşındaki (acaba doğru mu?) Başbakanı Ferenc Gyurcsany’dir. Dört yıldır iktidarda olan ‘‘Sosyalist Parti’nin’’ de başkanı olan bu eski ‘‘komünist’’, (gazetelerin yazdığına bakılırsa zengin olunca o işi bırakmış) partisinin geçen nisan seçimlerini kazanması için halkına sabahtan akşama kadar yalan söylemiş, seçimlerden sonra geleceğini bildiği ‘‘zam’’ vesaire gibi yoksul halkın sırtına vurulacak ağır yükleri saklayarak onları bir güzel kandırdığını kapalı bir toplantıda anlatmış. Ama teybe alınan toplantı zabıtlarının bir biçimde basına sızmasıyla söylediği yalanları itiraf etmek zorunda kalmış. ??? Yalanın odağında, ekonomik darboğazı aşmak için zorunlu olduğunu savladığı, parababaları hariç halkın canına okuyacak ‘‘kemer sıkma’’ politikalarının yürürlüğe konması mevcut. Ama nisan seçimlerinde ‘‘seçilmeyi’’ garantilemek için bunları sakladığı gibi, üstelik sıkılmadan, halkına vergilerde indirime gideceğinden söz ettiği sırada kamu harcamalarını kuşa çevirecek, vergi yükünü artıracak planlar çoktan hazır durumdadır. Nitekim indireceğini söylediği vergileri seçilir seçilmez 4.6 milyar dolar artırmış. Halk bir haftadır sokaklarda... Tek istedikleri ‘‘yalancının’’ istifası. Haklı, meşru bir istek. Ama olayın patlak vermesinin hemen ardından yapılan acil bir kamuoyu araştırmasına bakılırsa, ankete katılanların yüzde 43’ü başbakanın istifa etmesini isterken, yüzde 47’si aksi görüşte olduklarını belirterek ‘‘yalancının’’ yanında yer aldıklarını dile getirmiştir. Nedeni, AB karşıtı, yabancı düşmanı aşırı sağla işbirliğine giden Viktor Orban’ın muhafazakâr sağ partisinin ekim başında yapılacak yerel seçimlerde başarı sağlayarak iktidarın kapısını aralaması korkusudur. Ama Başbakan Ferenc Gyurcsany ve partisinin bu muhteşem gafın bedelini er ya da geç ödemesi kimse için şaşırtıcı olmayacaktır. ??? ‘‘Yalandan kim ölmüş’’ demek, kulağa hoş gelse de her zaman doğru değil. Çünkü bazı yalanlar saldırgan politikaların bahanesi olarak ülkelerin işgaline, yakılıp yıkılmasına, yüzbinlerce insanın öldürülmesine yol açabilmektedir. Örnekleri saymakla bitmez. Baba Bush, körfeze ‘‘demokrasi’’ için saldırmıştı. Ona göre artık bölgede demokrasi egemen olacaktı. Oysa kısa sürede yalanı ortaya çıktı. Bölgede her şey daha da beter oldu. Binlerce insan boşuna ölüp gitti. Ardından şaibeli bir seçimle işbaşına gelen oğul Bush ve neoconları, 11 Eylül olayından önce hazırlanmış istila planları uyarınca, bu kez terorizmle savaş, Saddam’ın bölgeyi ve dünyayı tehdit eden ‘‘kitle imha silahlarına’’ sahip olduğu, terörist El Kaide ile ilişkisi bulunduğu bahanesiyle yeniden Irak’a saldırdı. Bu ülkeyi yakıp yıktı, zenginliklerine el koydu. Binlerce insanın ölmesine, sakat kalmasına yol açtı, ama dördüncü yılında bitirdik dediği savaş hâlâ tüm hızıyla sürmekte, her gün can almaya devam etmektedir. Oysa burada da her şeyin yalan olduğu anlaşıldı. Saddam’ın kitle imha silahları yoktu. El Kaide ile ilişki içinde olduğu da yalandı. Tam tersine bu terör örgütünün bütün isteklerini geri çevirmişti. Afganistan, Gazze, Filistin sorunu, Lübnan saldırıları, İran’ın nükleer bomba ürettiğiyle ilgili savlar da büyük ölçüde yalanlar üzerine inşa edilmişlerdir. Bütün bunlar arasında tek gerçek, Birleşik Devletler’in, çeşitli düzeylerdeki taşeronlarının da katkılarıyla ülkesinden binlerce mil uzaklıktaki dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip bir ülkeyi topraklarına katmış olması, giderek Ortadoğu’ya egemen olmasıdır! ‘‘Bizimkilerin’’ yalanlarına gelince... 700 BİN KİŞİ ÖLEBİLİR ‘Kardeşlerimizin burada işi yok’ T Yavuz 15 yıl önce Beyrut’a gelin olmuş. ürkan Yavuz da aslen Mardinli. Annesi ve babası İskenderun’da oturuyor. 15 yıl önce Beyrut’a gelin olmuş. Eşi, halasının oğlu. Türk askerinin Lübnan’a gelmesini istemiyor. Neden Türk askerinin buraya gelmesini istemiyorsun? Biz burada yaşıyoruz. Burada Araplar bile birbirini sevmiyor. Öldürülecek başka adam mı kalmadı da Türk askerini buraya gönderiyorlar? Yetkililer burada bir iki ay yaşayıp da Lübnan’ın nasıl bir yer olduğunu görsünler. Bunları elçilik zaten biliyor. Buraya geleceklerine gidip PKK’ye karşı mücadele etsinler. Neden hükümet buraya Türk askeri gönderiyor sence? AB’ye girebilmek için tabii ki.. Gidip onlara yaranacaklar da o yüzden. Burada Türklerin düşmanı çok. ErmeBİTTİ İngiltere büyük grip salgınına hazırlanıyor Dış Haberler Servisi İngiltere’ de bütün ilk ve orta dereceli okulların kapatılmasına yol açabilecek büyük bir grip salgını uyarısı yapıldı. Grip salgınını ‘‘kaçınılmaz’’ olarak niteleyen yetkililer, hızla yayılacak ve aylarca sürebilecek salgında 700 bin kişinin yaşamını yitirebileceğine dikkat çekti. Salgın halinde öğretmenler de dahil tüm kamu personelinin mümkün olan en yeterli kadroyla hizmete devamının hedeflendiğine işaret eden yetkililer, ‘‘Yetişkinler bu tür salgınlara karşı daha dirençli, ancak çocuklar solunum yolu enfeksiyonlarının yayılmasında önemli bir taşıyıcı olabiliyor. Bu nedenle okullar kapatılarak enfeksiyonlardan etkilenen çocuk sayısının sınırlı tutulmasına çalışılmalı’’ uyarısında bulundular. niler hele Türk askerinin gelmesini hiç istemiyor. Artık karar alındı ama Türk askeri geliyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o kararı almadan önce gelip keşke birkaç gün burada yaşasaydı. O zaman öyle bir karar almazdı. Bizi korkutan İsrail değil ki. Bizi korkutan burada çıkacak iç savaş. CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle