12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 AĞUSTOOS 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ Kötü beslenme, hareketsizlik ve sigara, ailevi etkenlerle birleşince kalp hastalıkları kapımızı çalıyor 9 ‘Az ye, çok hareket et’ ŞULE KÖKTÜRK CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Günümüzün Müslümanları Günümüz dünyasında İslamcı yönetimin egemen olduğu ülkelerin utanç verici, iç karartıcı durumu ortada. Kadını köle ve cariye olarak gören, aklı, düşünme özgürlüğünü ve evrimi reddeden bir anlayışın başka türlü olması zaten beklenemez. Türkiye bu ülkelere, onların da en gerilerine, Suudi Arabistan’a, Afganistan’a, İran’a özendiriliyor... (Başta İstanbul olmak üzere ülkemizin birçok yerinde artık kimin Suudi, kimin Taliban, kimin şeriat baskısı altındaki İranlı ya da Afganlı bir kadın, kimin Türk olduğunu giyim kuşamlarından, görünümlerinden ayırt etmek olanaksız.) Kimi yazarlarımız, gittikçe sıklaşan sayısız örneğine tanık olduğumuz gerici görünüm ve saldırganlıkları fazla abartmamak gerektiği görüşünde. Onlara göre Türkiye, farklı birikimleri olduğu için, bu ülkeler gibi olamazmış! Oysa olmaya başladı bile ve belki henüz dönüşü olmayan bir noktada değilsek de epeyce yol alındığı apaçık ortada! Dünyada (ya da bütün Avrupa’da) ‘‘evrim’’e, yani insanlığın, yaşamın bir evrim sonucu oluştuğuna ve oluşmakta olduğuna en az inanan millet Türklermiş! Aferin Türklere! Binlerce, on binlerce okulöncesi çağındaki çocuğa, üstelik bilmedikleri bir dilde ortaçağ yazılarının okutulup ezberletildiği; çocuklara önerilen 100 Temel Yapıt’ın (her ne demekse ve nasıl olacaksa) ‘‘İslama uygunlaştırıldığı’’ güzel ülkemizde, uzak olmayan bir gelecekte birçok İslam ülkesinin de gerisine düşülür ve Türkiye evrim düşmanlığının en güvenilir kalesi olursa şaşırmamak gerek.. ??? Danıştay’daki alçakça, haince cinayetin ardından yazdığım ‘‘On Binlerin Haykırışı’’ adlı yazımdaki bir paragrafı aynen yinelemek istiyorum: ‘‘Katil, dört çocuklu bir ailenin ‘tek oğlu’ imiş... İlköğretim müfettişi olduğu bildirilen baba bunu böyle dile getiriyor. Yine baba Arslan’ın sözleriyle, ‘namazında niyazında’ bir çocukmuş... Kız olan öteki üç kardeşin hepsinin ‘türbanlı’ olduklarını gazete haberlerinden öğreniyoruz. Anne hakkında bilgimiz yok. O da hiç kuşkusuz, yine ‘tesettür’lü, namazında niyazında, kocasının verdiği izin ölçüsünde düşünen ‘ideal’ bir Türk kadını ve anasıdır... Karşımıza çıkan aile tablosu bu... (....) ‘Tek oğul’ ve ‘namaz niyaz’ kavramlarını, bilinçli ya da bilinçsiz, yüce değerler olarak dile getiren ilköğretim müfettişi baba Arslan’ın, Cumhuriyet Türkiyesinde, Cumhuriyet okullarında, neyi ve nasıl ‘teftiş’ edeceğini düşünebiliyor musunuz? Sadece bu aile tablosu, bu sözler, böyle bir kişinin böyle bir görevde bulunuyor olması(...), cinayet örgüsünün ilmeklerini çözme bakımından yeterince aydınlatıcı değil mi?’’ Sözü edilen ‘‘baba’’nın, ‘‘ana’’nın ve bütün bir ailenin ilk duruşma sırasındaki görünümü, ‘‘baba’’nın ve kısmen ‘‘ana’’nın ağzından dökülen sözler, sadece bu ailenin değil, ne yazık ki sayıları gittikçe artmakta olan bir topluluğun düşüncelerini yansıtıyor. Bu konuda da çok şey yazıldı. Sözüm ona bir eğitimci olan ‘‘baba’’ hakkında soruşturma filan açılacağı söylendi. Açıldı mı, açılır mı, açılmaz mı, bilmiyorum. Sözlerin suç unsurları içerdiği çok açık. Fakat benim kanımı asıl donduran, bu insanların ve onlar gibilerin, işlenen cinayet karşısındaki duyarsızlıkları oldu. Sanki bir insanın, seçkin, yetkin bir kişiliğin, bir yüksek yargıcın yaşamına bir başkasınca son verilmedi de, bir tiyatro sahnesindeyiz. ‘‘Namazında niyazında’’ki bir ‘‘ana kuzusu’’ rolündeki katil, namaz kılmak için duruşmadan kaçmak istiyor. Annesi yavrusuna, ‘‘kazaya bırakırsın’’ diye sesleniyor... ‘‘Namaz, niyaz’’ kavramları hiçbir zaman, hiçbir yerde, bu kadar bayağılaşmamış, çirkinleştirilmemiş, böylesine iki yüzlü, kaba, vahşi bir duyarsızlığın aracı olmamıştır... Bu akıl dışı, ürpertici, tiksindirici sahne, acaba kaç Müslümanımızın dikkatini çekti, canını sıktı, ‘‘namaz’’ ve ‘‘din’’ adına üzdü, düşündürdü, öfkelendirdi?.. Yoksa aferin Müslüman anaya, Müslüman babaya, aferin ‘‘namazında niyazındaki’’ çocuğa mı denildi çoğu tarafından?.. Ya da büyük, duyarsız kalabalık, çoğu kez olduğu gibi, olup bitenin farkına varmaksızın, umursamaksızın, devekuşu yaşamını mı sürdürmekte? Türkiye’yi din ve Müslümanlık kisvesi giydirilmiş böylesine bir yalan, cehalet, duyarsızlık, utanmazlık, ikiyüzlülük, saldırganlık, onursuzluk ve sonuçta da yok oluş uçurumunun tam kıyısına getirip itelemekte olanlara ve her türden yardakçılarına tek tek karşı çıkışlarla yetinilmemeli artık. Ankara’da on binlerin yürüyüşündeki gibi, kararlı, düzenli, sürekli kitlesel tepkilerle, gerici saldırganlığı püskürtmek, geriletmek, teşhir etmek, kararsız ve şaşkın kitleleri yüreklendirmek gerekiyor... Katı yağlardan ve kolesterolden zengin ‘‘fastfood’’ tarzı beslenmenin yaşamımıza adeta hâkim olması, buna karşın meyve ve sebzeden uzaklaşma, kalbe damarlara zararlı besinleri tükettikten sonra bilgisayar ve televizyon başında geçirilen hareketsiz saatler.. Ve üstüne üstlük, birbiri ardına yakılan sigaralar... Yukarıda kısaca özetlediğimiz yaşam tarzı, son 20 yılda kalp ve damar hastalıklarının dünyada ve Türkiye’de daha çok ölüme yol açmasına zemin hazırladı. 19’uncu ve 20’nci yüzyılın başlarının fakir hastalığı enfeksiyonların yerini, zengin hastalığı kalp ve damar hastalıkları aldı. Bugün dünya genelinde kalpdamar B ugün dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kalp ve damar hastalıkları, bunlardan korunma yolları, kalp hastalığına yakalandıktan sonra yapılması gerekenler ve daha birçok soruyu uzmanlara yönelttik. hastalıkları birinci ölüm nedeni. Her yıl 17 milyon kişi kalp ve damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu hastalıklar Türkiye’de her yıl, kimi annemizbabamızakrabamız, kimi çok yakından tanıdığımız arkadaşımız, 170 bin kişinin ölümüne yol açıyor. Uzmanların verdiği bilgilere göre, Türkiye’de 2 milyon koroner kalp hastası bulunuyor ve bu rakamın önümüzdeki 10 yıl içinde 3.4 milyona çıkacağı öngörülüyor. Bu hastalığı önlemede çözüm aslında çok basit... Sebzemeyve tüketimini arttırmak, kırmızı et yerine beyaz eti tercih etmek, günde 6 gramdan fazla tuz kullanmamak, sigarayı dudaklara hiç yaklaştırmamak, günde yarım saat tempolu yürümek. Ancak birçoğumuzun bunları yapmaması için pek çok bahanesi bulunuyor. Hal böyle olunca, iş, kardiyologlara ve kalp cerrahlarına düşüyor... Dünya genelinde bu kadar büyük bir kayba yol açan kalp ve damar hastalıkları ile ilgili sorularımızı uzmanlara yönelttik. Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol sorularımıza şu yanıtları verdi: Kalp hastalıkları deyince aklımıza hangi hastalıklar gelmeli? Çetin Erol: Kalp hastalıkları deyince aklımıza genellikle kalbin duvarını veya kalbin kasını besleyen damarların, bizim koroner arter dediğimiz arterlerin hastalıkları geliyor. Kalbin kasının, zarının hastalıkları, iletim sisteminin, yani içindeki elektriksel uyarı sisteminin hastalıkları, kalbin giren çıkan damarlarının, büyük damarlarının hastalıkları, kalbin kapaklarının hastalıkları, kalbi dışarıdan etkileyen hastalıklar, doğuştan hastalıklar ve kalp tümörleri bulunuyor. En sık görülen kalp hastalığı hangisi? Ç. E: Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kalbi besleyen damarların daralması ve tıkanması ile gelişen kalp krizi olarak bilinen hastalık. Türkiye ve dünyada 1 numaralı ölüm nedeni. İLEDE VARSA DİKKAT! Kalp hastalıklarının en önemli nedenleri nelerdir? Ç. E: Koroner kalp hastalığının nedenlerini genetik ve çevresel faktörler olarak ikiye ayırabiliriz. Genetik olarak, eğer annebaba veya kardeşlerinizde, erkekler için 55 yaşından önce, kadınlar için 65 yaşından önce bu hastalık ortaya çıkmışsa, sizin de bu hastalığa yakalanma riskiniz artıyor. Buna ilaveten, 4 tane çok önemli risk faktörü var: Hipertansiyon, diyabet, özellikle LDL dediğimiz, halk arasında kötü kolesterol olarak bilinen yağın yüksekliği, HDL dediğimiz ve halk arasında iyi kolesterol olarak bilinen yağın düşük ol ması ve sigara. Göbeklilik, hareketsiz bir hayat, büyük stresler kalp hastalığı için, bu tip bir kalp hastalığı için önemli faktörler. Zaten doğuşumuzdan itibaren damar yapımızda bozulmalar oluyor. Eğer risk faktörleri varsa bozulma daha erken yaşlarda, hızlı oluyor. OK YİYORUZ, AZ TÜKETİYORUZ Beslenme ile kalp hastalıklarının ilişkisi nedir? Nasıl beslenmeliyiz? Ç. E: Çevresel faktörler derken kastettiğimiz şeylerden biri besinler. Genel olarak gereğinden fazla yiyoruz, ama buna karşılık hareket etmiyoruz. Ayrıca daha çok sebzeye ve meyveye yönelik, baklagillere yönelik bir beslenme tarzının olması gerekiyor. Özellikle hayvani ve margarin cinsi yağlardan kaçınmak, buna karşılık tavuk; kırmızı et yerine balık gibi beyaz etin tüketilmesi gerekiyor. Proteini de baklagillerden almalı, sebze ve meyveye mutlaka ağırlık vermeliyiz. Son zamanlarda moda olan, gündeme gelen fındık, fıstık gibi kuruyemişlerin de çok az miktarlarda, günde 510 adet tüketilmesi gerekiyor, eğer faydasını görmek istiyorsak. Çünkü onlar da yağ deposu. Ç A Aşırı, uygulanması mümkün olmayan, gösterişe yönelik sporlardan uzak durmak gerekiyor Günde yarım saat yürüyüş yeterli Nasıl spor yapmalıyız? Ç. E: Bu çok önemli bir konu; aslında modern hayatın bize empoze ettiği yaşam tarzında gerçekten spora ayıracak vakit de kalmıyor. O nedenle aşırı, uygulanması mümkün olmayan, gösterişe yönelik sporları önermiyoruz. Çok basit, günde sadece yarım saat tempolu bir yürüyüş yeterli oluyor. Her gün yarım saat tempolu yürüyüş yaptığınız zaman, inme riskinizi yüzde 25, kalp hastalığı geçirme riskinizi yüzde 40 azaltmış oluyorsunuz. POR YAPACAK KİŞİ MUAYENEDEN GEÇMELİ Gençlerde kalp hastalıkları nedeniyle ölümler genellikle spor yaparken ortaya çıkıyor. Bunun nedeni nedir? Ç. E: Son zamanlarda, özellikle gençlerde spor yaparken veya aktivite sırasında ani ölümlere rastlandı ve bunların hepsi de kalp krizi olarak değerlendirildi. Ancak bu durumlarda kalp krizinden ziyade, kalp kası hastalıkları, kalbin iletim sisteminin, yani elektriksel sisteminin hastalıkları ve doğuştan gelen bazı hastalıkların öncelikle araştırılması gerekir. O nedenle spor yapacak kişi, hangi yaşta olursa olsun, önceden bir kalp muayenesinden geçmeli. Bu kişi 40 yaşın üzerindeyse mutlaka kontrolden geçmeli. ALP YETMEZLİĞİNDE YAŞAM SÜRESİ AZ Kalp yetmezliği nedir? Ç. E: Kalp yetmezliği, bütün kalp hastalıklarının, yeterli tedavi edilmemesi sonucunda ortaya çıkan bir tablodur. Kalp yetmezliği kalbin kanseri midir? Ç. E: Kalbin kanseri demeyelim ama kalp yetmezliği ile sonuçlanmış bir kalp hastalığının ne yazık ki yaşam süresi, evet kanserden daha kısa. Kalp yetmezliğine girmiş hastalarda 5 yıl içinde ölüm oranı yüzde 50. O nedenle hastalıklar, kalp yetmezliği safhasına gelmeden tedavi edilmeli. Kalp hastalıklarında erken tanı için neler yapılmalı? S Prof. Dr. Çetin Erol, “Kalp hastalarının bir kez şunu bilmelidir; hayat boyu ilaç kullanacak, hasta kendi başına bu ilaçların kullanımında değişiklik yapmamalı, mutlaka doktoruna danışmalı” uyarısında bulunuyor. K Ç. E: Eğer ailede kalp hastalığı varsa veya risk faktörlerini taşıyorsanız erkenden kontrollere başlayın. Risk faktörlerinden hiçbirini taşımıyorsanız, genellikle o zaman 40 yaşından sonra, risk faktörlerini göz önünde bulundurarak tansiyonunuzu ölçtürmeniz, yılda bir kan yağlarınızı ölçtürmeniz, kilonuza dikkat etmeniz, daha dengeli beslenip daha çok hareket etmeniz gerekiyor. ALP HASTASI BİRAZ BENCİL OLMALI Kalp hastası nasıl yaşamalı? Ç. E: İster kalp hastası olmadan önce, ister kalp hastası olduktan sonra, genelde çocukluktan itibaren, dengeli beslenme, ihtiyaçtan öte enerji ve kalori almama bilincine ulaşma K sı gerekiyor. Ortaya çıkmış bir kalp hastalığı varsa, kalp hastalığının tipine göre, hareket kısıtlılığı olabilir. Kalp hastaları bir kez şunu bilmelidir; hayat boyu ilaç kullanacak, hasta kendi başına bu ilaçların kullanımında değişiklik yapmamalı, mutlaka doktoruna danışmalı. Ruhsal faktörler çok önemli, hasta stresi yenebilecek kabiliyete sahip olmalı. Bunu nasıl yapacak? Ç. E: Bunu ya kendi kendine yapacak ya da doktordan yardım alacak. Kalp hastası biraz bencil olmalı, boş vermeli. Çünkü hem kendine zarar veriyor hem de sorun orada duruyor. Kalp hastasının cinsel yaşamı nasıl olmalı? Ç. E: Genellikle yatalak halde, kalp yetmez liği içinde değilse, ilaçlarını düzenli alıyorsa, herhangi bir kısıtlama yapmıyoruz. Anormal efor sarf etmemesi, belki pozisyonların ayarlanması ya da eşinin daha aktif olması gerektiğini söylüyoruz. Zaten kalp hastalığı olsa bile normal bir cinsellik sırasında sarf edilen enerji, hastayı rahatsız edecek bir enerji değil. Biriki kat merdiven çıkabiliyorsa hiçbir sorun yok. Yaşlılıkta veya gençlikte durum değişir mi? Ç. E: Hayır, hiçbir fark yok. İlaç kullanımı... Ç. E: Cinselliği arttırıcı ilaç kullanacaksa, o ilaçla kullandığı ilaçlar arasında herhangi bir ters etkinin olup olmayacağını doktoruna sorması gerekir. ataolb?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 Bayılma kalbin elektrik sisteminden kaynaklanıyor olabilir Ritim bozukluğu nedir? Ç. E: Kalbin normalden hızlı ya da yavaş atması, ‘aritmi’, ritim bozukluğu demektir. İki tipi vardır. Birincisi, elektriğin iletimi sırasındaki bozukluk, ki buna ileti tipi bozukluk diyoruz. Bu durumda baş dönmesi veya düşüp bayılma durumları (senkop) olabilir, uyarı tipi bozukluklarda da hasta çarpıntı hisseder, o çarpıntı ile birlikte nefes darlığı, göğüs ağrısı, halsizlik, her türlü şey olabilir. İletim bozukluğu nedir? Ç. E: Kalbin içinde, devamlı çalışmasını sağlayan adeta bir elektrik motoru ve buradan üretilen elektriğin yayıldığı iletim yolları var. Bunlar damar değil, özel yapılı hücreler elektriği iletiyor. Bunların iletiminde bir aksaklık olursa bloklar oluyor, atım hızı yavaşlıyor. Veya yine bu iletim sistemi ile ilgili bazen yavaşlama, bazen çok hızlı kalp atımı oluyor. Buna taşikardi deniyor, bu durumlarda ya ilaçla ya da elektrik pili gibi sistemle tedavi gerekiyor. İletim sistemindeki sorunlar kimlerde ortaya çıkar? Nasıl anlarız? Ç. E: Hem gençlerde hem de yaşlılarda görebilirsiniz bunu. Göğüste baskı, sıkıntı hissi, eforda yorgunluk, halsizlik ve özellikle baş dönmeleri, bayılacakmış gibi olma ya da düşüp bayılmada bu akla gelebilir. Çekilecek bir elektrokardiyogram ya da daha ileri tetkik olan elektrofizyolojik çalışma bize sorunun ne olduğunu gösterebilir. ALP HIZI 180’E ÇIKABİLİR Heyecanlandığımızda, koştuğumuzda, korktuğumuzda da kalbimiz hızlı atıyor... Ç. E: Bu durumlarda olan şey, tamamen içimizdeki sempatik aktivitenin artışı ile ilgili, normal bir artış. Normal kalp atım hızı 180’e kadar çıkabilir. Bu durumlarda çıkması da gerekir... Eğer hızlanmıyorsa burada bir hastalık vardır. Ancak çok sık oluyorsa günlük yaşam içinde, incelenmesi gerekir. SÜRECEK ASTIMLA KARIŞTIRILIYOR Kalp hastalığının astımla bir ilişkisi var mı? Ç. E: Hayır, orada bir yeri ayırmak gerekiyor, ne yazık ki karıştırılabiliyor. Astım ailevi geçişli, alerjik kökeni olan, bağışıklık sistemi ile ilgili bir hastalık. Nöbetler halinde gelir, çeşitli faktörlerle ortaya çıkar, tetiklenir, nöbet geçtikten sonra da akciğer tamamen normaldir genellikle. Buna astım bronşiyale diyoruz ve bu göğüs hastalıklarının bölümünü ilgilendirir. Fakat aynı nefes darlığı şeklindeki şikâyetler kalp hastalığı olanlarda, kalp yetmezliği geliştiği zaman, kalbin özellikle kasılma gücü zayıflayıp da yeterli kanı pompalayamadığı ve kanın akciğerdeki basıncı yükseldiği için, aynı şekilde nefes darlığı şikâyeti oluyor. Bunu astım olarak değerlendiriyorlar. Gerçek durum hastanın öyküsünden anlaşılabilir. Eğer göğüs hastalıkları tanısı konduysa ve hasta daha önce astım nöbeti geçirdiyse, nefes darlığının nedeninin astım olup olmadığını bilir. K İletim bozukluğu hem gençlerde hem de yaşlılarda olabilir. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle