13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Fransızlar tutuklandı ? FETHİYE (AA) Fethiye’de, Faslı kaptan Friat Hicnan’ın çalıştığı teknede ölü olarak bulunması ile ilgili olarak ilk ifadelerinin ardından serbest bırakılan Fransız ailenin 3 ferdi, savcının bir üst mahkemeye yaptığı itiraz sonrasında tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporda, Faslı kaptanın ‘‘bağla boğulmaya bağlı asfiksi (havasızlık) sonucu öldüğü’’ tespitinin yer almasının ardından, Fransız Marineno Bassaro (55), oğlu David Bassaro (25) ve gelini Silvia Bassaro (25) olayla ilgili olarak bir kez daha ifade verdikten sonra tekrar serbest bırakıldı. Ancak soruşturmayı yürüten savcı, bir üst mahkemeye tutuklanmaları için itirazda bulundu. Üst mahkeme de 3 Fransızın tutuklanmasına karar verdi. Silvia Bassaro, adliye çıkışında, ‘‘Bizi öldürecekti. Biz öldürmedik, bağladık. Şimdi biz hapse giriyoruz’’ dedi. 17 Türk öykü yazınının ustası yaklaşık 1 yıldır evinde yaşam destek ünitesine bağlı yaşıyordu Buyrukçu’yu yitirdik İstanbul Haber Servisi Usta öykücü, gazetemiz yazarlarından Muzaffer Buyrukçu (78), İstanbul’da yaşamını yitirdi. Gaziosmanpaşa’daki evinde yaklaşık 1 yıldır yaşam destek ünitesine (oksijen tüpü) bağlı olarak astım tedavisi gören Buyrukçu’nun cenazesi otopsi için Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Muzaffer Buyrukçu’nun, eşi ile birlikte yaşadığı evinde, geçen salı günü yaşamını yitirdiği belirlendi. Buyrukçu’nun ölümü, komşularının ihbarı üzerine eve gelen polis tarafından tespit edildi. Buyrukçu’nun eşi Misli Buyrukçu’nun ise eşinin uyuduğunu sandığı, bu nedenle kimseye haber vermediği belirtildi. Buyrukçu’nun cenaze töreni, Almanya’da yaşayan oğlu Ekrem Buyrukçu’nun gelişinin ardından gerçekleştirilecek. Birçok ödül aldı GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ 78 yaşında yaşamını yitiren Buyrukçu, evinde astım tedavisi görüyordu. Toprak Mahsulleri Ofisi memurluğundan 1971’de kendi isteğiyle emekli olan Buyrukçu, yaşamı boyunca yazdığı roman, öykü ve günlüklerle Türk edebiyatına yenilikler getirdi. Buyrukçu’nun kitapları birçok ödüle değer görüldü. Buyrukçu, ilk şiir kitabını 1945’te, ilk öyküsünü ise aynı yıl ‘Son Telgraf’ gazetesinde yayımladı. İki arkadaşıyla birlikte 2 ortak şiir Alman profesörün Türkiye turu ? TERCAN (AA) Alman Profesör Philipp Walcher, 18 gün önce İstanbul’dan başladığı bisikletle Türkiye turunda, Erzincan’ın Tercan ilçesine ulaştı. Walcher, Türkiye’yi çok sevdiğini ve birçok bölgesini merak ettiğini belirterek bu nedenle bisikletle Türkiye’yi dolaşmaya karar verdiğini söyledi. Walcher, ‘‘Her yerde değişik doğa harikaları bulunuyor. İnsan kendisini bir rüya âleminde hissediyor. Ayrıca insanlar gerçekten çok sıcak” dedi. Buyrukçu, 1928 yılında Niğde’de doğdu. İstanbul Pertevniyal Lisesi’ndeki eğitimini yarıda bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. kitabı yayımlayan Buyrukçu’nun Yeditepe, Yenilik, Kaynak, Mavi ve Varlık dergilerinde öyküleri yayımlandı. 1967’den sonra roman ve günlük türlerine yöneldi. Aldığı ödüller arasında Dost dergisi ödülü (1959), TDK Hikâye Ödülü (1962), Sait Faik Hikâye Armağanı (1968), Yunus Nadi Öykü Armağanı (1994) ve Haldun Taner Ödülü (1994) bulunuyor. ‘Katran’, ‘Acı’, ‘Korkunun Parmakları’, ‘Bulanık Resimler’, ‘Kuyularda’, ‘Cehennem’, ‘Kavga’, ‘Mağara’, ‘Şarkılar Seni Söyler’, ‘Günlerden Bir Gün’, ‘Hüzünlü Kar Çiçekleri’, ‘Yüzün Yarısı Gece’ ve ‘Telefon Konuşmaları’ adlı öykü kitaplarına imza atan yazarın romanlarının bazıları ise şöyle: ‘Bir Olayın Başlangıcı’, ‘Gürültülü Birkaç Saat’, ‘Dar Sokaklardaki Duman’, ‘Gece Bitmedi’, ‘Dışardaki Rüzgâr’ ve ‘Ucu Güllü Kundura’. Buyrukçu’nun yazdığı günlükler arasında ‘Dünden Bugüne’, ‘Arkası Yarın’, ‘Sıcak İlişkiler’, ‘Dillerinde Dünya’, ‘Sayılı Günler’, ‘Kıbrıs’a Selam’ ve ‘Anında Görüntü’ yer alıyor. Türkiye’nin Çıkarı Yalnız Lübnan’da mı? Gel de Nasreddin Hoca’yı rahmetle anımsama. Siz de biliyorsunuzdur ama, bilgi tazelemenin tam zamanıdır. Hoca’mız, hocalıktan sağladığı gelir yetmez olunca ek iş olarak ticarete heveslenmiş. Konu komşudan satın aldığı yumurtaları biriktirip hafta pazarının yolunu tutmuş. Başındaki kavuğu çıkarıp çıkarmadığı bilinmiyor. Ama bunun günümüzle ilgili bir tarafı yok. Çünkü şimdi bizimkiler, önce ticarette palazlanıp sonra kafalarına sanal kavuklarını geçirmeyi ve ‘‘şeyh efendi’’ görüntüsüne bürünmeyi yeğliyorlar. Her neyse.. dönelim fıkraya. Pazarda da işler kesat mı kesat. Alıcılar nazlanıyor. Hoca bakmış ki malı elinde kalacak. Başlamış malını övmeye: Üçü 2 paraya günlük yumurta bunlar! Rastlantı bu ya.. yumurta aldıklarından biri de yakından geçerken duyup meraklanmış. Hoca Efendi sen bunların tanesini 1 paraya almıştın. Bu nasıl ticaret? Hoca, bilmiş bilmiş cevap vermiş: Dostlar alışverişte görsün komşu. ??? Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarları, göreve geldiklerinden bu yana dış politikada hızlı bir ilişkiler ağı oluşturmaya çalışıyorlar. Yetkili yetkisiz pek çok kişi, adı ‘‘Arada bir Türkiye’ye uğruyor’’ tanımıyla özdeşleştirilen rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’i de sollayacak bir nitelikte kapı kapı dolaşıyor. Ne yapmaya çalıştıkları da pek bilinmiyor. Çünkü yanlarına, görüşmenin tutanaklarını tutacak Dışişleri görevlilerini de almıyorlar. Bu sayede olup biteni, ancak bizimkilerin yalanlamaları sonrasında açıklama yapan konu komşu yetkililerinden öğreniyoruz. ??? Son günlerde bizimkilerin kafaları Lübnan’a takılmış durumda. Dünya siyasetinde ‘‘liderlik’’ sıfatı kazanma girişimi Lübnan’a indirgenmiş vaziyette. Barış Gücü’ne asker verme konusunda, yedi düvel ayak sürümeyi yeğlerken, bizimkiler büyük bir coşkuyla çalışıyor, bir yandan da kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) geçirebilme sıkıntısını aşmaya çalışıyorlar. Parti yöneticileri ile bakanların gerekçeleri özetle şöyle: ‘‘Barış Gücü’ne katılmanın Türkiye’nin geleceği açısından büyük önemi var.’’ Madem ki Türkiye’nin geleceğini Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dümen suyunda gitmede ve yurtdışında görüyorlar.. ABD’yi de Türkiye’nin çıkarlarını engelleyen tutumu nedeniyle etkili biçimde uyarsalar ya... Türkiye’nin çıkarlarını yurtdışında görürken niçin Lübnan’a takılıp kalıyorlar?. Birkaç gün önce yayımlanan haberlerde, ABD’de hazırlanan bir raporun, Kürtlerin Kerkük’e 100 bin dolayında bir sayıyla göçmen yerleştirdikleri bilgisinin bulunduğuna ilişkin bölümler vardı. Gelecek yıl yapılacak halkoylamasının sonucunu etkileme uygulaması konusunda, bizimkilerden sert bir duruş, en azından yavruağzı pembesine dönen kırmızı çizgilerimizi(!) anımsatan bir çıkış izlediniz mi? Aslında ben pek yadırgamadım. Bölücü terör örgütünü bile ABD ve Irak koordinatörlerine havale edip ümmetçiliğe ağırlık vermek, bunun için de Lübnan olanağını kullanmak varken ne yapmaları beklenebilirdi... Buyrukçu, gözlem gücü ve yansıttığı ayrıntı zenginliği ile yazınımıza yeni bir dil kazandırdı ‘Özgün bir kalemi kaybettik’ Kültür Servisi Muzaffer Buyrukçu’nun yaşamını yitirmesi kültür ve edebiyat çevrelerinde büyük üzüntüyle karşılandı. ENVER ERCAN (TYS Genel Başkanı) Muzaffer Buyrukçu, öykü ve romanlarında sokaktaki insanların dünyasını çarpıcı ayrıntılarla ve konuşkan bir üslupla işlerken onların küçük dünyalarındaki yaşama sıkıntılarını, ikili ve toplumsal ilişkilerindeki açmazlarını, ezilmişliklerini dile getirdi. Bu bakış açısıyla gerçekçi öykücülüğümüze yeni bir dil kazandırdı. Özellikle güncelerinde gözlem gücü ve ayrıntı zenginliği daha bir öne çıktı. Denilebilir ki, günlükleri edebiyatımızın özel tarihidir de. Edebiyatımız özgün bir yazarını kaybetti. Başımız sağ olsun. MELİSA GÜRPINAR Cemal Süreya, Muzaffer ? Cemal Süreya’nın ‘Edebiyat Mareşali’ diye nitelediği Muzaffer Buyrukçu’nun yaşamını yitirmesi yazın ve kültür dünyasında büyük üzüntüyle karşılandı. Buyrukçu’ya ‘Edebiyat Mareşali’ adını takmıştı yıllar önce. O da bir bakıma dostları arasında böyle anılmaktan sevinç ve gurur duyardı. Son yıllarını edebiyatın adsız bir neferi gibi köşesinde tarifsiz acılar içinde geçirirken, sanki kalemiyle kendine sağladığı bütün kıdem, her gün ondan biraz daha uzaklaşıyordu. Öykü, roman ve özellikle günlükleriyle unutul maz bir yeri olması gerekirken, edebiyatın bugünkü ortamında, o ve onun gibi halkın içinden çıkmış nice üretken yazarlar silinmeye çalışılıyordu sanki. Umarım bundan sonra yıldızı gene parlar. DOĞAN HIZLAN Muzaffer Buyrukçu halktan gelen birinin yalın ve içten gelen bir dille dünyayı ve insanları anlatışının en başarılı örneklerini vermiştir. Roman ve öyküsünde tanıdığı, bildiği, gözlemlediği, hatta içinde yaşadığı çevreyi yansıttığından inandırıcılığıyla dikkat çeker. ORHAN DURU Desteklediğim bir yazardır. Edebiyat dünyası için büyük bir kayıptır. Çok iyi bir öykücüydü. Kaybını her zaman üzüntüyle anacağız. NECATİ TOSUNER Buyrukçu, benim için öyküde ayrıntının ilk incelikli ustasıdır. Uzun soluklu öykünün de usanmayan savaşçısı olmuştur. Gençliğimin sıkıntılı günlerinde onun yakınlığını gördüm. Hep sevgiyle anacağım onu. HULKİ AKTUNÇ Muzaffer Buyrukçu, benim neredeyse 40 yıldır tanıdığım edebiyatçı bir ağabeyim. Onun çok önemli bir yeri var. Gerçekçi öykü ile avangart öykü arasındaki bağlantı... Örneğin Orhan Kemal öyküsü ile bir Onat Kutlar öyküsü arasındaki bağlantı. Sadece tabii öyküden söz etmeyelim. Onun günlükleri de son derece ilginç. Öyküleriyle, romanlarıyla nasıl çağına tanık olduysa, günlükleriyle bunu adeta pekiştirir. Bir ağabeyim öldüğü için kendimi tutamayıp ağlıyorum. oerinc?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 17 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle