13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ 8 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ‘Bor’da Kendimizi Uyutmayalım Aynur MELETLİ PENCERE İkinci Joseph’in Aydınlanmacılığı... 1765’ten 1790’a dek Cermen İmparatorluğu’nu tek başına yöneten İkinci Joseph çocukluğunda çok sıkı bir dinci eğitimle yetiştirilmiş, benliğinde bu baskıya karşı büyük bir tepki oluşmuş, bu yüzden kimliği ‘Aydınlanmacı’lığa aşılanmış, neredeyse devrimciliğe bağlanmış. ? Ve satırbaşlarıyla özetlenirse tahta oturduktan sonra neler yapmış?.. En başta serfliği, daha başka deyişle toprak köleliğini kaldırmış... Demek ki soyluların imparatoru, senyörlerin topraklarında çalışan köylüleri özgürlüklerine kavuşturuyor... Ama, köylü kesiminde bu karara karşı çıkanlar ayaklanmışlar... İkinci Joseph kilisenin gücünü de kırıyor... Farklı inançlara sahip olanları yasalar karşısında eşit sayan ‘‘Hoşgörü Fermanı’’nı çıkarıyor... Viyana Üniversitesi’ni çağın bilim merkezine dönüştürüyor... Alman Ulusal Tiyatrosu’nu kuruyor, tiyatroların yönetimini oyunculara bırakıyor... 700’den çok manastırı kapatıyor... 36 bin keşişe, bağlı oldukları tarikatlardan ayrılmaları için para dağıtıyor... 1786’da Medeni Kanun’u hayata geçirmek için girişime geçiyor... Özetle bir ‘Aydınlanma devrimi’nin geniş tasarımını yürürlüğe koyuyor... Ama yeterince başarıya ulaşamıyor; Fransa’da patlayan 1789 Devrimi’nden bir yıl sonra, 1790’da ölüyor... ? ‘Aydınlanma Devrimi’ Avrupa’daki çoğu ülkede aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya baskıyla gerçekleşmiştir... Halktan gelen her talebin ve hareketin özgürlük ve demokrasi hesabına yazılması ise bilim dışı bir düşüncenin ürünüdür... Napolyon, Deli Petro, İkinci Joseph gibi kişilikler dünya tarihinde ibret verici örneklerdir... ‘Milli Demokratik Devrim’ yöntemi bilimsel açıklamasına daha sonra kavuştu; İslam coğrafyasında Mustafa Kemal durup dururken ortaya çıkmadı... ‘Anadolu Aydınlanması’, gençliğinde Avrupa tarihini inceleyen Atatürk’ün liderliğinde, insanı hayran bırakan kendine özgü bir ‘devrim’le gerçekleştirildi... ? Her devrimin doğaldır ki bir karşıdevrimi vardır... 21’inci yüzyılın başında Türkiye’nin yaşadığı olay adıyla sanıyla bir karşıdevrimdir... Ve karşıdevrim bugün iktidardadır... Hükümet olmuştur... Devlet olabilecek midir?.. Soru budur!.. Atatürk’e karşı düzenlenen saldırılara da şaşmak gereksiz!.. Bu yöntem karşıdevrimcilerin öteden beri kullandıkları bir silahın daha sık tetiklenmesidir. Tabandan gelen her gerici tepkinin demokratik sayılması, Atatürk’ün yıkılması gereken bir hedefe dönüştürülmesi, İslam coğrafyasında gerçekleşen milli demokratik devrimi devirmek için uygulanan stratejik savaşımın başlıca yöntemlerindendir. Özlemler ve Gerçekler MİLAS’IN dağ köylerinden Kızılağaç’ta, portatif de olsa, bir piyano; Gülsin Onay oturmuş, Mozart çalıyor. Gecenin geç saatinde kahve bahçesine bütün köylü toplanmış, pürdikkat dinlemekte. Kadınların bir kısmı bayramlık giysileriyle, erkeklerden zeybek kılığına girmiş olanlar bile var. Olayı izlemek için uzaklardan gelmiş ‘‘şehirli’’lerin de bulunuşuna ve hediyelik elişleri satışına bakıp ‘‘turistik’’ bir etkinlik, bir ‘‘tanıtım’’ girişimi sayabilirsiniz. Belki de öyle. Ama, piyanist son derece ciddi olduğu gibi, köylüler de ciddi. Hele set üstüne dizilmiş kadınlar; on parmağın klavye üzerinde ustaca gezinişini, geziniş ne demek, çılgınca koşturuşunu seyrederek ve tuşlardan çıkan seslerin okşayıcılığına kulak vererek başka bir dünyaya sürüklenmiş gibiler. Alkışlardan belli ki, ilk bakışta Fellini filmlerini andıran bu olay köye mutlaka bir şeyler bırakacak, belki çocukluktan gençliğe geçiş aşamasındaki kızlardan birkaçı klasik müziğe merak sarıp konservatuvar kapılarını zorlayacak. ster istemez, yıllar öncesinin bir Çetin Altan yazısını anımsıyorsunuz. ‘‘Köylüler tenis oynamaya başladığı gün Türkiye kalkınmış demektir’’ gibi bir şeyler yazmış, hayli güldürmüş ve tepki çekmişti. Dünyaca ünlü bir hanım piyanistin zeytincilikten başka geçim kaynağı olmayan bir dağ köyüne çıkıp müzik ziyafeti sunma çabasının gerisinde de herhalde böyle bir özlem yatmakta. Devrimci Cumhuriyetçiliğin, Jakobinizm diye alaya alınan tepeden inmeciliğin, romantik köycülüğün ortak özlemi. ‘‘Bu halk adam olmaz, bu cahillik ve yabanlık değiştirilemez; biz kendi işimize, ince sanatımıza bakalım’’ diyenlerde olmayan bir özlem. erhalde gerçekçi çözüm, o bencil vurdumduymazlık ile bu romantik özlemler arasında uygar toplum yaratmanın akılcı çarelerinden geçen gerçekçi bir yol bulmayı gerektiriyor. Çözüm, herhalde Cumhuriyetin başlangıç çırpınışlarını, ‘‘Beyaz Zambaklar Ülkesi’’ hayallerini alaya almakta ve her şeyi oluruna bırakmakta değildir. Küreselleşme dalgalarının tsunamisini beklemekte ya da AB’nin tavsiyelerine bel bağlamakta da değil. Hele geriye dönüşlerde, meczup gericiliğin karanlıklarına dalışlarda hiç değil. Özlemlerin gerçekleşmesi, her şeyden önce yaşanan gerçeklere doğru tanı koymaktan, amaçları doğru belirlemekten ve amaçlara yönelik ekonomik, sosyal, kültürel çabaları nüfus ve yerleşim politikalarına bağlanmış ulusal planlarla yürütmekten geçiyor. Dağ başı sonatları ve köyde tenis düşünceleri, elbet o çabaları şimdiden süsleyen şık ve güzel fantezilerdir. S İ H ürdürülebilir kalkınma, ülkelerin öz kaynaklarına dayalı yüksek katma değerli üretim ve yatırımlarla gerçekleşir. 2.5 milyar ton rezervle bor madenleri ülkemizin çok önemli öz kaynaklarından biri. Dünya bor rezervinin yüzde 70’i ülkemizde. Bizi yüzde 11 ile ABD, yüzde 8 ile Rusya, yüzde 11 ile Arjantin, Şili, Çin takip ediyor. Teknolojinin de gelişmesiyle bor cevheri bugün cam sanayiinden seramik, kimya, iletişim araçları, savunma, nükleer ve uzay sektörüne kadar 400 ürünün girdisi. 2004 yılı dünya bor üretiminin 1.450.000 tonla yüzde 33’ünü karşılayan Türkiye, 250 milyon USD ihracat geliri elde ederken, ABD ise 1.210.000 tonla (yüzde 27) 650 milyon USD gelir elde etmiştir. Türkiye borun yüzde 86’sını ham, yüzde 14’ünü ise bor ürünü olarak ihraç ediyor. Bu nedenle de 1.5 milyar USD’lik bor ürünü piyasasından (bor madeni hariç) ancak yüzde 7 pay alabiliyor (US Geological Survey Report 2004). Bor madenlerimizin GSMH içindeki payı ise sadece yüzde 0.5 (http://www.maden.org.tr). Peki dünya bor rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olduğumuz halde nasıl oluyor da dünya bor piyasasından yüzde 7 gibi çok düşük bir pay alıyoruz? Ricardo’nun mukayeseli üstünlük kuramına göre bolluğu, kalitesi, ucuz üretim ve ulaştırma maliyeti ile üstünlüğümüz olan borlarımızı değerlendirmek bir yana, ham ihraç edip, bor uç ürünü olarak birkaç misli fiyata geri ithal etmekle gerçekte yurtdışına öz kaynak transferi yapıyoruz. (Örneğin 120 USD’ye Solvay firmasına verdiğimiz tinkal’i bor cevheri, 820 USD’ye perborat olarak Solvay firmasından ithal ediyoruz.) Niçin hâlâ bor’un ilk bulunmasından bu yana geçen 152 yıllık sürede katma değeri yüksek bor bazlı uç, ileri teknoloji ürünü üretip ihraç edecek, devlete ya da özel sektöre ait yatırımlarımız, bor’a dayalı sanayimiz yok? Kısaca cevaplarsak; maden sektörünün yapısı, sektörün içindeki bir avuç tröstün kâra odaklı agresif rekabeti ve bizim basiretsizliğimiz, ulusal bilinç yoksunluğumuz diyebiliriz... Maden sektöründe talep çok az artmaktadır; yılda yüzde 5 gibi. Talebin artmasına moda ve reklamın da etkisi yoktur, 1900 yılından başlayarak, bor’un 1978’de devletleştirilmesine kadar USBoraxTürk olarak bütün bor sahalarımızı işletme imti yazına sahip RioTinto/USBorax, Solvay, Larderollo gibi ‘bor piyasasına egemen olan oligopolcü firmaların’ tekel oldukları pazarda yeni rakip yaratmama, büyüme stratejileri ve elbette Türkiye’deki bor cevherinin zenginliği ve kalitesidir. ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’ne çok görülen kendi öz varlığı üzerindeki ‘tekel hakkı’ 1890’lı yıllardan 1950 yılına kadar olan sürede bir İngiliz şirketi olan Borax Consolidated tarafından kullanılmıştır. Anılan şirket hiçbir zaman Türk şirketlerinin bor madeni üretmesini, ihraç etmesini, aynı zamanda Türkiye de bir bor rafineri tesisinin kurulmasını istememiştir.’’ (Mustafa Çınkı, http://www.geocities.com/ceteris paribusğtr/borar.doc) Türkiye’nin rakip olmasını engellemek için kendisi de kurmamış, bor sahalarını kapatarak, satın alarak düşük kapasite ile işletmiş/işletmemiş, kimi zaman bor bitti gibi, kalitesiz ya da miktarını az gösteren raporlar hazırlamış, hatta NATO’ya bor’u stratejik ilan ettirmiştir. 1947 sonrası art arda Türkiye’de bor bulunmasıyla 1978’de devletleştirilene kadar birkaç yerli bor üreticisi sektöre girdiyse de anlaşılan o ki; USBorax, Solvay’ın agresif rekabeti ve Eti Holding’in yerli üreticiye 240 USD, yabancıya 140 USD olan farklı fiyat uygulaması, hatta devletleştirme sonrası yerli üreticiye hiç bor satmaması, özel sektörün oluşumunu engellemiştir. Yine sektörün içinden, adının açıklanmasını istemeyen konunun uzmanı bir üst düzey yetkiliye göre yapılması gereken; Eti Holding’in bor’u yerli ve yabancıya düşük fiyattan, örneğin 60 USD’den (yüzde 200 kâr) satacağını ilan etmesidir. Ona göre bor bu fiyattan 1 yıl satılsa dünyadaki tüm bor yatakları kapanır. Türkiye’den başka bor üreten ülke kalmayacağı için bor sanayii Türkiye’ye mecbur hale gelirdi. USBorax’ın bütün korkusu bu. Amaç bunu yaptırmamak. Çünkü USBorax’ın G.Amerika’daki bor yatakları derinde, kırsal, denize uzak ve düşük tenörlü, dolayısıyla zor, pahalı. Satılabilir ilk ürünün maliyeti 60 USD, Türkiye’de ise 20 USD’dir. Çünkü açık yatak, çıkarımı kolay ve ucuz, üstelik yüksek tenörlü (yüzde 86 bor oksit). Eti Holding rakiplerini yok etmek, daha çok satmak için fiyatları düşürme cesaretini gösterir mi bilinmez, gösterirse bizi nelerin beklediğini tahmin etmek hiçbirimiz için zor olmasa gerek. Ancak artık bu duruma son vermeli, kurtuluş umu dumuz borlarımızla yabancıları kalkındırmak yerine ondan kendimiz faydalanmalıyız. Bir avuç dünya karteli için hammadde deposu işlevi gören bor madenlerimizin dünya pazarında hak ettiği konumu, liderliği ele geçirebilmesi için, katma değeri yüksek çeşitlendirilmiş uç bor ürünleri üreten teknolojileri geliştirmeli ve bu ürünleri ihraç etmeliyiz. Bor cevheri üretimi devletin tekelinde kalması koşulu ile (ruhsatfiyat) bor’un yüksek oranda kullanıldığı cam, seramik, kimya, deterjan sektörlerinde uç ürün üretecek tamamı yerli sermaye ya da patentini Türkiye’nin aldığı özel sektör yatırımlarına izin verilebilir. Daha fazla gecikmeden devletin desteği (fiyat subvansiyonu), yerli sermayenin de ArGe ve risk sermayesine kaynak ayırması ile bor sanayimiz oluşturulmalıdır. Dünya pazarına hâkim olmak, kaynaklarımızın dışarı transferini engellemek, teknolojik gelişme, istihdam, ihracat artışı ile sürdürebilir kalkınma gerçekleştirmek istiyorsak, ticaret hacmi 50 milyar USD olan cam, elyaf, bilgisayar, cep telefonu, fiberoptik gibi bor uç ürünleri piyasasını hedeflemeliyiz. Ancak acele etmeliyiz. AB boru yasaklarsa, Çin’in artan bor ürünü talebiyle de AB pazarına yakınlığımızdan doğan düşük maliyetli ulaşım avantajımızı değerlendiremeden tüm dünyaya 350 yıl yetecek borlarımız elimizde kalacak. Ayrıca milleniumun cell (bor hidrür yakıtı, bor reaktör enerji santralları) gibi ileri teknolojilerin patenti 10 yıl önce alındı, şu an dünyada 600 adet ileri teknoloji patenti var, bu projeler ticarileştiği gün sanıldığı gibi bor talebi patlaması olmayacağı gibi (çünkü bu teknolojilerin girdisi olan bor çok düşük miktarlarda ve ayrıca tekrar tekrar kullanıldığından bor pili) 1 trilyon USD değerindeki borlarımız değer kaybedecektir. Bu bağlamda soruna gerçekçi bir yaklaşımla bir an önce bor’un çok kullanıldığı sektör yatırımları ile yurtiçinde kaynak, tasarruf yaratıp, bu arada enerji alanında ileri teknoloji geliştirmenin ve yatırımlarının yollarını arayabiliriz. aynurmeletli?hotmail.com KAYNAKLAR 1. US Geological Survey Report 2004 2. http://www.maden.org tr 3. Mustafa Çınkı (http://www.geocities.com/ceteris paribusgtr/borar.doc) 4. Hasan Çetin, Bor Kapanı, s. 146 5. boraxtr.com Okurlar bilir, O hep vardı... Yıllarca süregelen dinlence alışkanlığı... ‘ARTEMİS ÖREN TATİL KÖYÜ’ ???? Mavi Bayraklı Özel Plaj İLAN ELEŞKİRT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN DOSYA NO : 2006/42 Esas Artemis Tatil Köyü, 30.000 m2’lik bir alanda denizin hemen kıyısında kurulmuştur. 112 standart oda ve 6 süit, toplam 232 yatak kapasitesi, peyzaj düzenlemeleriyle ünlü rengârenk çiçeklerin kokularını yaydığı tatil köyümüzde tüm odalarda balkon, direkt telefon, 3 kanal müzik yayını, mini bar, TV ve klima mevcuttur. Ayrıca 120 kişilik toplantı salonumuz ve kablosuz internet erişimciliği hizmetinizdedir. Alışveriş yapmak isteyenler mini çarşımızdan yararlanabilirler. Mini çim futbol, basketbol, plaj voleybolu sahaları, masatenisi, tenis ve bilardo ideal bir olanak sunuyor. Çocuklar Artemis Tatil Köyü’nde oyuna ve eğlenceye doyacaklar. Çocuk havuzu, çimle kaplı oyun parkı, mini club ve çocuk animasyonları onlara güvenli ve neşeli ortam sunuyor. Kahvaltı ve akşam yemeklerinde tatil köyümüzün açık büfesi, her zevke uygun, Türk ve dünya mutfağından zengin seçeneklerle karşımıza çıkıyor. Ala Carte Restaurant, Kafeterya, Şark Kahvesi, Snack Bar, Artemis Pub ve Havuz Bar günün her saati hizmetinizdedir. Gündüz animasyonları ile canlı müzik... İyi ve mutlu bir tatil geçirmeniz dileğiyle. REZERVASYON ve BİLGİ İÇİN: Artemis Ören Holiday Resort, Ören Burhaniye, Tel: 0 266 416 37 76 (pbx), Faks: 0 266 416 32 26 www.artemis.gen.tr info?artemis.gen.tr 2006/114 Karar Davacı Turan YELKOVAN tarafından davalı Natalya YELKOVAN aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda; Davacının davasının kabulü ile Ağrı İli Eleşkirt İlçesi Yücekapı köyü cilt 81, hane no 190 de nüfusa kayıtlı Salman ve Gülçehre’den olma. 1982 D.lu TURAN YELKOVAN ile Viktor ve İrina’dan olma, 29.10.1979 D.lu NATALİYA YILKOVAN (DOVBY) aralarındaki şiddetli geçimsizlik nedenivle BOŞANMALARINA Taraflar nafaka ve tazminat talep etmediklerinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup işbu karar 7201 sayılı Tebligat Kanununun ilgili maddeleri uyarınca işbu ilanın Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün sonra adı geçen davalıya tebliğ edilmiş sayılacağı ilanen tebliğ olunur. (Basın: 38959) ÇORLU CUMOK Etkinliklerimiz sürüyor. Konferans: BODRUM ÖREN’DE UNUTULMAZ BİR TATİL KEYFİ... SON GELİŞMELERİN IŞIĞINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI Konuşmacı: YAŞAM EĞER BİLİNMEYENE AÇILAN BİR YELKENLİYSE, SEYİR DEFTERİNİZE YAZACAKLARINIZIN BARIŞTAN, İYİDEN, GÜZELDEN, MUTLULUKTAN YANA OLMASI DİLEĞİYLE... YOLCULUKLARINIZDA BİR LİMAN, SEYİR DEFTERİNİZDE KÜÇÜK BİR ANI OLMAK UMUDUYLA MERHABA... 06 yaş ücretsiz, 612 yaş %50 indirimli, klimalı odalar, denize 50 metre Kişi Başı: Oda+Kahvaltı: 25,00 Yarım Pansiyon: 35,00 Tam Pansiyon: 40,00 İstanbul Milletvekili, Emekli Büyükelçi Dr. ONUR ÖYMEN Tam bağımsızlığı, ulusalcılığı, laikliği savunan herkesi bekliyoruz. ? Bodrum Ören’de denize 50 m, ? Klimalı, ? Odalarda TV, ? Sabah kahvaltısı, ? Akşam yemeği, ? Açık büfe (25 çeşit) Tarih Yer İletişim Haziran Eylül Temmuz Ağustos 30 YTL 35 YTL : 27 Ağustos Pazar Saat: 17.00 : ÇorluOrion Alışveriş Merkezi Aktivite Salonu : Nezir Taner 0546 235 76 13 Salih Zeki İlgen 0532 477 22 38 Sıtkı Ergüney 0533 416 77 87 (06 yaş ücretsiz, 712 yaş % 50 indirim) Tel: (0 252) 532 28 44 43 (0 505) 489 11 29 (0 532) 650 68 68 www.oteldenizyildizi.com HALUK OTEL ÖREN/MİLAS Tel: 0 252 532 33 57 0 536 959 75 48 email: aliatila.seyirdefteri?gmail.com “Cumhuriyet’i biz kurduk. O’nu sizler yaşatacaksınız.” K. Atatürk corlucumok?hotmail.com CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle