Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Antalya kampında, istenmeyen görüntülerin dışarı yansımaması için ilginç kısıtlamalar getirildi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Deli.. Deli.. Deli... Zırdeli Bir Dünya PARİS Hz. İsa suretli, sakallı delikanlı Saint Germain bulvarının üstüne, Buda heykeli gibi bağdaş kurmuş, hiç kıpırdamadan oturuyor. Önünde bir karton ve üstünde tek sözcük: ‘‘Açım!’’. Kartonun altındaki plastik bardakta, kendisinin mi koyduğunu, birilerinin geçerken mi bıraktığını kestiremediğim birkaç metelik... Paris’te metro mazgalları üzerinde yatan, kimi zaman kirli bir köpek veya kediyi de, insanların duygularını sömürmek için kendilerine yazgı arkadaşı yapanlarla, Seine Nehri kıyısında, yanlarında şişeleriyle sızanlar pek de alışılmamış görüntüler değil. Clochard denen ve garip yaşam biçimini isteyerek seçen bu ‘‘bimekân’’lar (evsiz barksız) arasında bir de Türk olduğunu, Convention Caddesi’nde, aynı adı taşıyan otobüs durağının arkasındaki sırayı kendine mekân tutmuş kişiyi, Türkçe gazete okurken görünce fark ettim. Her karşılaştığımızda selamlaşıp konuştuğum adamın, Türkçe ifadesinin seçkinliği karşısında şaşırmadım dersem, yalan olur. Bu yüzdendir ki, Paris sokaklarındaki çarpıcı yoksulluk görüntülerine bakarken, genellemeye gitmek yanıltıcı olabilir. Ama Fransa’nın varsıl Cote d’Azur ve Paris görüntülerinin ardında, artan ulusal gelir rakamlarına karşın büyük bir sefaletin yatmakta olduğunu da görmezden gelemezsiniz. ??? Küreselleşmenin olumsuz etkilerinin alabildiğine tartışıldığı bir ortamda Fransız CSA Enstitüsü’nün 6 ve 15 Nisan 2006 tarihleri arasında 79 gıda bankası ile çalışan 4112 kuruluş nezdinde yaptığı bir araştırma çok korkunç gerçekleri çıkarıyor ortaya. Sözü edilen kuruluşlar, gelir düzeyi dolayısıyla beslenemeyecek durumda olan insanlara gıda yardımı yapıyorlar. Küreselleşmenin klasik görüntüsü, küçülen ve işlevlerinin bir kısmından vazgeçmek durumunda olan devletin yerini, zaman zaman onun kuruluşlarıyla işbirliği yapan sivil toplum kuruluşları alıyor. Araştırmanın en ilginç yönü, birçok önyargıyı yıkmış olması. Örneğin sürekli gıda yardımı gereksinimi duyanların yüzde 10’unu, ücretliler oluşturuyor. Eskiden bu yardıma muhtaç olanların işsizler olduğu sanılmaktaydı. Oysa görülüyor ki, belirli bir işi olan kimilerinin aldıkları ücret beslenmelerine bile yetmeyecek düzeyde. Gıda Yardımı Bankası Fransız Federasyonu’na, beslenmek için başvuranların daha çok işsiz, belirli bir meskeni olmayan, legal veya illegal yoldan ülkede bulunan yabancılar olduğu sanılıyordu. Ancak araştırmalar bu görüşün doğru olmadığını gösteriyor. Yardım başvurusu yapanların yüzde 16’sı emekli, yüzde 67’sinin sürekli bir konutu var, yüzde 72’si ise Fransız kökenli. ??? Cumartesi günü Cannes’dan aldığım Liberation gazetesinden Nice Paris uçağında okuyorum anketi, içim kararıyor; havaalanında dağıtılan kuşe kâğıtlı bedava dergilerden birini açıyorum. Gözüme, bütün sayfayı kaplayan bir ilan ilişiyor: ‘‘Her şey, sevgili Tutunuz için. Gucci firmasının, köpekler için yaptığı ekose yelek ve kasketlerin her birinin fiyatı bir açı bir ay boyunca doyuracak düzeyde.” Eh, ne olacak.. düzen bu, diyorum kendi kendime, at binenin kılıç kuşananın! Sonra, le nouvel Observateur dergisindeki başlık geliyor aklıma ve gülüyorum. Dergi soruyor: ‘‘Fransızlar neden kapitalizmi reddediyorlar?’’ Dün de sözünü ettiğim bir araştırma, Fransızların yalnızca yüzde 34’ünün serbest piyasa ekonomisinin erdemlerine inandıklarını ortaya koyuyor. Yani Fransız vatandaşlarının yüzde 64’ü vahşi kapitalizmi reddediyor. Yukarıda anlattıklarımdan sonra, soru bana anlamsız geliyor.. gülüp geçeceğim ama, gözüme başka ülkelerdeki sonuçlar ilişiyor. İşçilerin aylarca, istiflenmiş sardalye konserveleri gibi ranzalarda yattıkları, ücretlerin çoğunluğunun elli ile yüz dolar arasında dolaştığı Çin’de serbest piyasa ekonomisinin erdemlerine inananların oranı yüzde 74. Amerikalılar bile o kadar ileri gitmemiş.. yüzde 71 de kalmışlar. Bak sen şu işe!.. Böyle bir âlemde yaşıyoruz artık. Deli.. deli.. deli.. zırdeli bir dünya... AKP’den ‘haşema’ önlemi EMİNE KAPLAN ANTALYA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar ve AKP’li vekillerin kaldığı IC Green Palace Otel’de, AKP’lilerin ‘‘kamuoyunun yanlış anlamasına neden olabilecek davranışlarının görüntülenmemesi’’ amacıyla bütün personelin cep telefonları toplatıldı. Otelde kalan turistlere, plaj ve sahilden görüntü almamaları yönünde kısıtlama getirildi. AKP’nin Antalya’da bugün başlayacak 7’nci İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’na Erdoğan’ın yanı sıra bakanlar, milletvekilleri, parti kurucuları ile merkez karar ve yönetim kurulu (MKYK) üyeleri katılıyor. Yaklaşık 400 AKP’li ? Geçen yıllarda yapılan kamplarda bakan ve milletvekillerinin haşema ve şortla denize girerken görüntülenmesi üzerine otel yönetimi, partililerin ‘‘kamuoyunun yanlış anlamasına neden olabilecek davranışlarının görüntülenmemesi’’ amacıyla bütün personelin cep telefonlarını toplattı. Turistlere de plaj ve sahilden görüntü almamaları yönünde kısıtlama getirildi. nin pazar gününe kadar otelde kalacağı belirtilirken AKP’nin istemi üzerine otel yönetiminin birtakım önlemler aldığı öğrenildi. Geçen yıllarda yapılan kamplarda bakan ve milletvekillerinin haşema ve şortla denize girerken görüntülenmesi üzerine IC Green Palace Otel yönetimi, bu yılki kamp için kapalı havuzu AKP’lilere tahsis etti. AKP’lilerin kalacağı bütün odalardaki içkiler kaldırıldı. Otel yönetimi, partililerin ‘‘kamuoyunun yanlış anlamasına neden olabilecek davranışlarının görüntülenmemesi’’ amacıyla idare kadro da dahil bütün personelin cep telefonlarını toplattı. İçeriden bilgi sızmasını önlemek ve kameralı telefonlarla çekilen görüntülerin basına sızdırılmasını engellemek için bu kararın alındığı belirtildi.Otele giriş yapan bütün turistlerin üstleri ve çantaları da otel güvenliğinin yanı sıra Başbakanlık korumaları tarafından tek tek arandı. AKP yönetimi, toplantı öncesinde milletvekillerine gönderdiği iki sayfalık bilgilendirme yazısında, ‘‘otel etkinliklerinden yararlanmada ve genel olarak program esnasında kamuoyunun yanlış anlamasına neden olabilecek davranışlarda bulunulmamasına özen gösterilmesini’’ istemişti. Bu arada, Hatay Milletvekili Fuat Geçen’in ihraç edilmesi ve Afyon Milletvekili Mahmut Koçak’ın ise ihraç istemiyle disipline sevk edilmesi nedeniyle bu kampta muhalif söylemlerin dile getirilmesi beklenmiyor. Ancak bazı milletvekillerinin kapalı toplantılarda parti politikalarıyla ilgili sert olmasa da bazı eleştirileri gündeme getirmesi bekleniyor. Erdoğan, dün Çalkaya beldesinde cuma namazı kıldıktan sonra bir kahvede vatandaşlarla sohbet etti. Bir gazetecinin, ‘‘Çalkaya’ya hoş geldiniz’’ pankartını anımsatarak ‘‘Bunu Çankaya’ya hoş geldiniz olarak da yorumlayabilir miyiz?’’ demesi üzerine, ‘‘Bizim öyle bir problemimiz yok dedik ya. Şu anda Çalkaya’dayız’’ demekle yetindi. AKP’li Necati Çetinkaya. MEHMET AĞAR: İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN YILMAZ VE TANER ‘DYP bir cepheleşme içinde olmaz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ittifaklar konusunu değerlendirirken, ‘‘DYP, bir cepheleşmenin içinde olamaz. Siyasette cepheleşme olmaz’’ dedi. Ağar, DYP’nin 23. kuruluş yıldönümü dolayısıyla genel merkezde basın toplantısı düzenledi. Ağar, konuşmasında, DYP iktidara gelmediği sürece kuruluş yıldönümlerinde kutlama yapmayacaklarını, yalnızca ‘‘anma’’ ve ‘‘güce güç katma’’ toplantıları düzenleyeceklerini söyledi. ‘‘Siyasette yeni oluşumlar’’ adıyla kurulmaya çalışılan, demokratik esintilerin pek görülmediği, birtakım tepeden inme bakışların egemen olduğu, suni yapılanmalarla kimsenin bir yere gidemeyeceğini ifade eden Ağar, ‘‘Siyaset cepheleşme, zıtlaşma üzerinden yapılamaz. Türkiye laik, antilaik gibi cepheleşmelerle yönetilemez. Böyle bir siyasetin varlığı söz konusu bile olamaz’’ dedi. ‘Görevi kötüye kullanıp’ ceza almadılar ? Baştarafı 1. Sayfada namikzafer@yahoo.com ‘Komplekslerimiz yok’ Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ağar, bir gazetecinin, ‘‘Hükümeti erken seçime zorlamak ve cumhurbaşkanlığı seçimini bu Meclis’e yaptırmamak için sağda ve solda cepheleşme senaryoları kuruluyor. Bugün de Isparta’da Sayın Demirel ve Sayın Baykal bir araya geliyor. Siz de bu toplantıya davet edildiniz mi’’ sorusuna, ‘‘Diploma töreni için davetiye bana daha önce gelmişti ama partimizin kuruluş yıldönümü olduğu için biz bugün Ankara’dayız’’ yanıtını verdi. Ağar, şöyle devam etti: ‘‘DYP’nin kompleksleri yok. DYP’nin laikliğinden ve laik bakış açısından hiç kimse şüphe edemez. DYP, hiçbir komplekse kapılmadan ‘Elhamdülillah Müslümanım’diyen bir partidir. 60 yıllık çizgimiz böyledir. Dolayısıyla, milletin değerleri üzerinden siyaset yapmak bizim işimiz değildir.” CHP’li Köşk adayı yok Baykal, kendisinin ya da partili bir ismin cumhurbaşkanı olmasına elverişli konjonktür bulunmadığını belirtti GÜRSU KUNT ANTALYA CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ‘‘Bugünkü parlemento tablosu içinde Cumhuriyet Halk Partili birisini cumhurbaşkanı adayı olarak gösterecek makul hiçbir dayanak yok’’dedi. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Toplantısı’na katılan Deniz Baykal cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sorularını yanıtladı. Baykal, kendisinin ya da partili bir başka ismin Cumhurbaşkanı olmasına elverişli bir siyasi konjonktür bulunmadığını belirtti. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girmesiyle birlikte, bu konuda bol bol spekülasyonların da ortaya çıktığını ifade eden Baykal, ‘‘Bunların bir kısmını doğal karşılamak lazım. Ama Türkiye’nin, cumhurbaşkanlığı seçimini de gerçek zeminde tutması gerekiyor. Herkesin kendi gönlüne göre değerlendirerek konuyu yönlendirmesi mümkün değil. Anayasanın cumhurbaşkanlığıyla ilgili maddesi, seçimin Meclis’te yapılmasını öngörüyor. Meclis’in siyasi tablosu ortada. Bunun için de hepimizin çabası, Türkiye’yi yeni gerginliklere sokmayacak, istikrarı sağlayacak, anayasayı gizli gizli engelleyecek değil, sahip çıkıp işletecek, kurumlararası uyum ve işbirliği yaratacak bir kişinin cumhurbaşkanlığına seçilmesidir’’ diye konuştu. Başkan Tuğcu, daha sonra kararı açıkladı. Tuğcu’nun açıkladığı kararda, Yılmaz ve Taner hakkında TCY’nin ‘‘ihaleye fesat karıştırmayı’’ düzenleyen 205. maddesine göre dava açıldığı anımsatıldı. Yüce Divan heyeti, açılan kamu davasının zamanaşımına uğrayıp uğramadığını irdeledi. Başkan Tuğcu, üyeler Mehmet Erten, Fulya Kantarcıoğlu, Necmi Özler ve Şevket Apalak, davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi gerektiğini karşıoylarıyla belirttiler. Ancak Başkanvekili Haşim Kılıç, üyeler Sacit Adalı, Serruh Kaleli, Osman Paksüt, Serdar Özgüldür ve Ahmet Akyalçın’ın oyuyla davanın zamanaşımına uğramadığına karar verildi. Yüce Divan heyeti, suçun TCY’nin 240. maddesinde düzenlenen ‘‘görevi kötüye kullanma’’ olduğunu kabul etti. Heyet, bu suçun da kamuoyunda ‘‘Rahşan affı’’ olarak bilinen Şartla Salıverilme Yasası’nın kapsamı dışında bırakılan suçlardan olmadığına dikkat çekti. Suç tarihi de dikkate alındı ve 3’e karşı 8 üyenin oyuyla Yılmaz ve Taner hakkındaki kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildi. Yüce Divan’ın bu kararıyla Yılmaz hakkındaki kamu davasının kesin hükme bağlanması 5 yıl süreyle ertelenmiş oldu. Buna göre, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner, 5 yıl içinde aynı cinsten bir suç işlemezse kamu davası ortadan kalkacak. Yılmaz siyasete dönüyor Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Mesut Yılmaz, Anayasa Mahkemesi’nin ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşmadığına karar verdiğini belirterek ‘‘Bu açıdan benim için memnuniyet vericidir’’ diye konuştu. ‘‘Siyasete girip girmeyeceğinin’’ sorulması üzerine de Yılmaz, ‘‘Bu dava süresince gelen talepleri askıya almıştım. Bugünden itibaren bu yönde temaslar yapacağım’’ dedi. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Siyasete, siyasete dönmek için dönülmez. Siyaset yapmak için siyaset yapılmaz. Eğer Türkiye’ye bir şeyler verecek durumdaysam, eğer benim de katkıma ihtiyaç olacağı kanaatine varırsam, o zaman siyasete dönerim. Şu anda bu yönde verilmiş bir kararım yok. Görüşmelerden sonra açıklık kazanacak.’’ ‘‘Talepler Anavatan Partisi tabanından mı’’ şeklindeki soru üzerine de Yılmaz, ‘‘Anavatan Partisi tabanından da var, daha önce siyasi rekabet içinde olduğumuz kesimlerden de talepler var. Ben bunları kendi açımdan değil, ülkem açısından değerlendireceğim” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr YOL VERMEME KAVGASI Baykal: Türkiye’yi yeni gerginlikler, sokmayacak bir kişi Çankaya’ya çıkmalı. Çocuğunun gözü önünde öldürüldü Haber Merkezi İzmir’in Çamdibi semtinde kamyonet sürücüsü Ö.A, yol verme yüzünden tartıştığı Recep Coşkun’u (40), eşi ve çocuğunun yanında bıçaklayarak öldürdü. Edinilen bilgiye göre, Çınarlı semtinde lokantacılık yapan ve 34 DGU 17 plakalı minibüsü kullanan Recep Coşkun ile 34 DGU 17 plakalı kamyoneti kullanan Ö.A, (49) kavşakta yol verme nedeniyle birbirleriyle tartıştı. Yollarına devam eden her iki araç sürücüsü, Refik Tulga Caddesi üzerinde ilerlerken tartışmalarını sürdürdü. Tartışmada küfürleşme yaşanması üzerine her iki sürücü de araçlarını yol kenarına çekerek kavga etmeye başladı. Görgü tanıkları Recep Coşkun’un sopayla Ö.A’nın üzerine yürüdüğünü, Ö.A’nın da aracındaki bıçağı alarak Coşkun’a saldırdığını belirtti. Yaşanan boğuşma sırasında Ö.A. bacağından, Coşkun da karnından bıçakla yaralandı. Olayın ardından aracına binerek kaçan Ö.A, tedavi amacıyla gittiği Tepecik Hastanesi’nde yakalanarak gözaltına alındı. Karnından yaralanan Coşkun olay yerinde ölürken minibüste bulunan oğlu ve eşi sinir krizleri geçirdi. Solculuk sözcüğü çok değişik anlamlarda kullanılabilen bir kavram. Fransız İhtilali’nde Meclis’in solunda oturan burjuvalar da solcuydu, Sovyet devrimine önderlik eden ve burjuva düzenini yıkan Bolşevikler de. Bu nedenle solculuk sözcüğü, netameli, her yere çekilebilen bir kavram olarak da kabul edilebilir. Avrupa’nın sosyal demokratları birçok ülkede sosyalist adını taşıyan partiler kurdular. Çünkü sosyal demokrasinin geçmişinde de Marksist ideoloji bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı, sosyal demokratlarla komünistlerin ayrışmasına neden oldu. Sosyal demokratlar kendi ülkelerinin milliyetçileri olarak, savaş taraftarı bir çizgi izlerken, komünistler savaş aleyhtarı bir tavır gösterdiler. Almanya’da da Rusya’da da bu konuda kesin ayrımlar yaşandı. Komünistler barışçı tutumlarıyla savaşa karşı direndiler. Birinci Dünya Savaşı’ndaki ayrım savaşta ve barışta düğümlendi. Sosyal demokrat partiler bu süreç içinde düzen partilerine dönüştüler. Sovyetler Savaş, Barış ve Solculuk Birliği’nde komünistlerin önderliğinde devrim gerçekleşti, barış sağlandı ama huzur ve demokrasi gelmedi. En önemlisi beklenen refah sağlanamadı. Büyük ölçüde bir eşitlik düzeni kuruldu, bu düzen halkları mutlu edecek bir zenginlik üretemedi. ??? İkinci Dünya Savaşı’ndaki durum daha farklıydı. Stalin önderliğindeki Sovyetler Birliği, komünistlerden, öncelikle Sovyetler’in savunulmasını istedi. Bu politika komünist hareketi böldü. Farklılıklar ortaya çıktı. Sovyetler, ‘‘komünizm’’i savunmak adına Hitler’le ateşkes yapınca büyük bir sarsıntı yaşandı. Bu ateşkes, bazı İskandinav ülkelerinin Sovyetler tarafından işgaline bile neden oldu. Bu ülkelerin komünistleri büyük bir travma yaşadılar. Nazi işgali altındaki ülkelerde ise durum farklıydı. Bu ülkelerde komünistler, sosyal demokratlar birbirlerine yakınlaştılar. Komünistler Nazi işgaline karşı direnişe önderlik ederken, sosyal demokratlar da büyük ölçüde onlarla birlikte hareket ettiler. İkinci Dünya Savaşı, işgal altındaki ülkelerin komünistleri açısından ‘‘patriotism’’ (yurtseverlik) kavramını öne çıkardı. Nazi işgaline karşı yurtlarını en önde savunan komünistler, o ülkelerin partizanlarıydılar, yurtseverleriydiler. ??? ‘‘Yurt savunması’’ komünist literatüre asıl olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında girdi. Bu savaş sırasında bazı ülkelerde komünistler iktidara geldiler. Ülke savunmasına yaptıkları önderlik ve fedakârca mücadeleleri onları halkın gözünde güvenilir hale getirdi. Komünistlerin iktidara gelemediği Avrupa ülkelerinde ise komünist partiler en çok oy alan partiler arasındaydılar. Komünistlerin iktidara geldiği ülkelerin çoğu Sovyet hegemonyası altına düştü. Arnavutluk, Yugoslavya, Çin, Kuzey Kore daha bağımsız bir yerde dururken, bu ülkelerde de farklı bir milliyetçilik boy gösterdi. ??? İkinci Dünya Savaşı’nın patriyotizmi, yani ülke savunmasına dayalı yurtseverliği, bir milliyetçilik türü sayılabilir mi? Sayılamaz, işgal altındaki ülkede yoksulzengin ayrımı ikinci plana düşerken, yurt savunması öne çıkıyordu. Bu nedenle yurtsever güçler içinde değişik sınıf ve katmanlar yer alıyordu. İşgal altındaki ülkede yapılan sol siyasetle barış ortamında yürütülen sol siyaset aynı şey değildir. Egemen bir ülkede, barış dönemlerinde ezilenlerin savunulması, hakkı yenenlerin savunulması esastır. İşgal döneminde solcular için ‘‘milli çıkarlar’’ daha öndeyken, barış dönemlerinde sınıfsal çıkarlar öne geçer, tayin edici hale gelir. Savaşsız dönemlerin özelliklerinden birisi de iç çelişmelerin öne geç mesidir. Ezilen, horlanan, hakkı yenen yığınlar, işgal döneminde birlikte hareket ettiği bazı ‘‘yurtsever’’ güçlerle karşı karşıya gelirler. Ordunun da misyonu savaş ve barış dönemlerinde farklıdır. Solcuların orduya ilişkin siyasetleri de bu dönemlere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da komünistler ve solcular açısından ülkenin savunulması öne çıkarken, savaştan sonra durum değişti. Komünistler önderliğindeki sendikalar, Fransız devletinin, güvenlik güçlerinin, burjuvazinin karşısına dikilip haklarını istemek için örgütlenip mücadele ettiler. Bu her yerde böyle oldu. Fransa’nın yurtsever güçleri savaş baltalarını duvara astıktan sonra farklı çıkarlar için karşı karşıya geldiler. Kullanılan birçok terim, deyim, kendi gerçekliği ve kendi tarihi içinde bir anlam ifade ediyor. Hele de yurtseverlik ve milliyetçilik kavramları, solcular açısından çok dikkatle tanımlanmak ve yerli yerine oturtulmak zorundadır. CUMHURİYET 04 K