25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ Milletvekilleri Meclis’te namaz kılmak için değil ulusun temsilcileri olarak bulunuyorlar 7 Egemenlik ulustadır iri, cennetin yolunu politikaya döşüyor; öteki politikayı cehennemin ateşinde pişiriyor. Meclis’ten kokular geliyor. Doğal ki lavanta kokusu değil. Açıklamak da gerekiyor. Çünkü egemenlik, duvardaki egemenlik değildir. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Tasarrufun Böylesi Görülmemişti... Kendisine güvenildiğinde mutlaka bir mazarratla karşılaşılan ya da yaptığı iyiliğin altından çapanoğlu çıkanları tanımlarken ‘‘Onun ipiyle kuyuya inilmez’’ deriz. İşte bu tanıma uyan, ama tüzelkişi olan bir örgüt vardır. Adının Türkçesi de Uluslararası Para Fonu’dur (UPF). Türkiye’nin, bu kuruluşa verdiği sözlerle ekonomik sorunlarını çözeceğine inananlar hiç de az değildir. Ekonomimizin hali meydanda. Hele son günlerde Yeni Türk Lirası, dolar ve Avro karşısında örneği pek az görülmüş oranda değer yitirir, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası da geriye giden endekslerle çalkalanırken UPF’nin yeni bir isteği uygulamaya konuluverdi. Oysa UPF, Türkiye’yi yönlendirirken ‘‘insan unsurunu yok saydığını’’ itiraf etmek zorunluluğunu duymuş, bu yaklaşım, yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanların sayısının azaltılabileceği umudunu yaratmıştı. Ama sonunda bırakın sayının azaltılmasını, yaşamlarını kıt kanaat sürdürebilmelerinin bile önünü kesen ortak bir yöntem yürürlüğe giriverdi. İlaç harcamaları bütçe açığını arttırmaktaydı ve mutlaka azaltılmalıydı. Doğal alışkanlıkla ‘‘Başüstüne’’ selamı çakanlar da işe ilaçtan başladılar ve ilk sıraya da kolesterol hastalarını aldılar. Bundan böyle eczaneler kolesterol ilacı almak isteyenlerden rapor soracaklar. ??? İlaç konusunun kötüye kullanıldığını söylemek genelde olmaz. Hatta yıllar önce ev hanımlarının kabul günlerinde meyve suyu niyetine köpüren meyveli tabletleri eriterek ikram ettikleri gerçeği gazetelerde tefrika edilmişti. Ardından da sosyal güvenlik kurumlarının ilaç listelerinden çıkarılması uygun görülmüş, yani bu tür ilaçların verilmesi yasaklanmıştı. Doğrudan tedavi kapsamına pek de girmediği için yasaklamayı yadırgayana pek de rastlanmamıştı. Ama şimdi durum öyle değil. Hangi akıllı önerdiyse artık kolesterolünüzün yüksek olduğunu kanıtlarsanız ilaç alabileceksiniz. Peki ilacı, zaten kolesterol oranını düşürmek için alıyorsanız ve ilaç da etkisini gösteriyorsa ne olacak? Ne yazık ki yanıtı sağlıklı değil. Birkaç gün bekleyeceksiniz, bu süreçte kolesterolünüz yükselecek; bu durumu, yaptıracağınız kan tahlili ile kanıtlayacaksınız ve ilacınızı alabileceksiniz. Bu uygulamanın nedeni basit. Sağlık harcamalarını azaltmak. Özel sağlık kuruluşlarının kapıları ardına kadar açılırken sonucun böyle olacağı, sağlık ödemelerinin büyük ölçüde yükseleceği görüşü gündeme gelmiş, ama iktidar dinlemeye niyetlenmediği gibi kendisine övünme payı bile çıkarmıştı. ??? Kolesterol ilaçları çeşit çeşit. Fiyatları da içindeki etkin maddenin miligramına ve üretilen tabletlerin maliyetine göre değişiyor. Bir kutu ilacın ortalama satış fiyatı 36 Yeni Türk Lirası kadar. Bundan tasarruf (?) için getirilen yöntemde zorunlu tutulan kan tahlilinin bedeli ise özel laboratuvarlarda 30 lira tutuyor. Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde neredeyse bir aya yaklaşan sıra olduğu dikkate alındığında, sorumluluk bilincindeki doktorlar anlaşmalı laboratuvarlara havale edecekler. Özel sağlık kuruluşlarından ilaç alanlar tahlilleri de o kuruluşta yaptıracaklar. 36 liralık ilaçtan birkaç günlüğüne kurtulmaya çalışan maliye, sonuçta 66 liralık bir faturayla karşı karşıya kalacak. Bunun adı da ilaç harcamalarından tasarruf olacak. Kişinin yüksek kolesterolle dolaşmasına yol açmak bir yana, alınan ilaçların karaciğer salgılarını bozduğu da dikkate alınırsa Maliye Bakanlığı sayesinde keyif için kolesterol ilacı kullanan akıllı yurttaşlarımız olduğunu da kanıtlamış olacağız. Gülünse bir türlü, ağlansa bir türlü... B 4. ‘Ulus’un Egemenliği ve ‘Allah’ın Egemenliği ‘‘Çocuk Bayramı’’ dolayısıyla Başkanlık koltuğunda, askerlik yaşını ‘‘kaçırmış’’ ‘‘başı açık’’ bir midiçocuk temsil ediyor Meclis Başkanı’nı. ‘‘Ulusal Egemenlik Bayramı’’ dolayısıyla, Kemal Atatürk’ün ‘‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ özsözünü, Başbakan Erdoğan, “tabağın sevdiği postu yere vurması” gibi, yerden yere vuruyor: ‘‘Bir gün gelecek, duvarda değil, milletin kendisinde olacak egemenlik!’’ diyor. olacak dediği ‘‘egemenlik’’in anlamlarının farklı olduğunu, birbirinden farklı ya da karşıt kavramlar olduğunu bilmek de gerekiyor. Çünkü biri, duvardaki ‘‘ulus’’un egemenliğini, öteki ‘‘Allah’’ın egemenliğini amaçlıyor. OLARAK ŞİRK NİTELİYORLAR nların kendilerine ulusun geçici olarak devrettiği egemenlik, duvarda, Kemal Atatürk’ün özsözünde açımlanan egemenliktir, yani ulusun kendisindeki egemenliktir. Ama onlar başka bir egemenliği alkışlıyorlar. O ayyip’in, ‘‘milletin kendisinde olacak’’ dediği egemenlik, ulusal egemenlik değil, onun dinsel inancında ifadesini bulan İslami inancına göre ifade edilen egemenliktir. İslami inanca göre egemenlik Allah’ındır. T LAVANTA KOKUSU DEĞİL Kısacası biri, cennetin yolunu politikaya döşüyor; öteki politikayı cehennemin ateşinde pişiriyor. Meclis’ten kokular geliyor yani. Doğal ki lavanta kokusu değil. Açıklamak da gerekiyor: Çünkü, ‘‘gün gelecek, milletin kendisinde olacak’’ olan egemenlik, duvardaki egemenlik değildir. Yani duvarda ‘‘cansız’’ duran egemenliğin bir gün halkın içinde canlanacağı amacını içermiyor Tayyip’in sözleri. Genel oy ve çok partili parlamenter sistem, ulusun egemenliğinin gerçekleştirilmesinin ve yaşama geçirilmesinin araçlarıdır. Nasıl ki Büyük Millet Meclisi, egemenlik yetkisini, ulusun tek tek bireylerinin birleşen ve bütünleşen siyasal iradesinden alıyorsa, milletvekilleri de namaz kılıp oruç tutmak için değil, ulusun siyasal temsilcileri olarak bulunuyorlar Meclis’te. Onların kendilerine ulusun geçici olarak devrettiği egemenlik, duvarda, Kemal Atatürk’ün özsözünde açımlanan egemenliktir, yani ulusun kendisindeki egemenliktir. Ama onlar, bu egemenliği yadsıyan bir başka egemenliği alkışlamaktadır. Kuzuların sessizliğini bozan alkışlarıyla, onlar da ulusun kendilerine devrettiği ve bizzat yükümlendikleri ‘‘ulusal egemenlik günahından kurtulacakları o ‘‘bir gün’’ü bekliyorlarmış gibi! Tayyip’in, ‘‘milletin kendisinde olacak’’ dediği egemenlik, ulusal egemenlik değil, onun dinsel inancında ifadesini bulan İslami inancına göre ifade edilen egemenliktir. İslami inanca göre egemenlik ise ulusun değil, Allah’ındır. ‘‘Egemenlik Allah’ındır’’ inancında olanlar, egemenliğin halka/ulusa ait olduğunu öngören çağdaş siyasal anlayışı ‘‘şirk’’ olarak nitelerler. ‘‘Şirk’’ ise ‘‘günahların en büyüğü’’dür. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla başkanlık koltuğunda, askerlik yaşını kaçırmış bir midi çocuk Meclis Başkanı’nı temsil ediyor. Cumhuriyeti dinsel manada savunmak ? Tayyip Erdoğan, imamhatip öğrencisi olarak ‘‘günahların en büyüğü’’ olan, egemenliğin ulusun olduğu görüşüne karşıt olan ‘‘Egemenlik Allah’ındır!’’ inancında olabilir.Ama ulusun ona devrettiği yetki, anayasanın yurttaşlarına tanıdığı, anayasa ile belirlenen ve sınırlanan yetkidir. Başbakan Erdoğan’ın, 1994’te, ‘‘Egemenlik Allah’ındır’’ inancını, 1994’te Ümraniye’de dile getirdiğini burada anımsatalım. Şöyle demişti Erdoğan: ‘‘... ‘Ben Müslümanım’ diyenin, bir de ‘aynı zamanda laikim’ demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah, kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.’’ Bu sözler, gene Erdoğan’ın 1994’te dile getirdiği ‘‘Elhamdülillah şeriatçıyız’’ sözlerinin başlık yapıldığı 17 Kasım 2005 günlü Cumhuriyet’te yinelendi. VERDİĞİ ANAYASANIN GÖREV oerinc?cumhuriyet.com.tr. 17 Kasım 2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Başbakan Erdoğan’ın ‘Elhamdülillah şeriatçıyız’ sözleri haber yapılmıştı. ZİÇEV Özel Tekrime Tarman Rehabilitasyon ve Özel Eğitim Merkezi’nin 2006 Yılı Eğitim Ücretleri: TABAN TAVAN Bireysel Eğitim Seansı Ücreti: 42.26 YTL+KDV 59.16 YTL+KDV Grup Eğitim Seansı Ücreti: 26.41 YTL+KDV 36.98 YTL+KDV Duyurulur. Çakmak Mah. Neyzen Tevfik Sk. No: 18 Ümraniye İstanbul 0 216 412 63 8081 ANLAMLAR FARKLI Sorunun cahili kalmamak gerekiyor. Yani ‘‘duvar’’daki egemenlik ulusundur söylemindeki ‘‘egemenlik’’ kavramıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın milletin kendisinde Tayyip Erdoğan, imam hatip öğrencisi olarak ‘‘günahların en büyüğü’’ olan, egemenliğin halkın/ulusun olduğu görüşüne karşıt olan ‘‘Egemenlik Allah’ındır!’’ inancında olabilir. İmam kimliği ve anlayışıyla ‘‘duvar’’daki egemenliğin, bir ‘‘şirk’’, ‘‘büyük bir günah’’ olduğu inancını taşıyabilir. Ama ulusun/milletin ona devrettiği yetki, anayasanın yurttaşlarına tanıdığı, anayasa ile belirlenen ve sınırlanan yetkidir. İnançlarına göre değil, ‘‘milletvekili’’ olarak, ‘‘başbakan’’ olarak, anayasanın belirlediği ve sınırladığı siyasal görev ve sorumluluklara bağlı ve bağımlıdır. Çünkü onun, başlangıçta seçilmek için kullandığı istenç, milletvekili olarak edeceği yeminle belirlenmiş ve sınırlanmıştır. Siyasal erkin başı olarak o, anayasanın kendisine verdiği görevle görevlendiril miş ve sorumluluklarla sınırlandırılmıştır. 5. ‘Seçilmiş Kişi’ ve ‘Şekil ve Resim Olan Cumhuriyet’ İlhan Selçuk, ‘‘Bülent Arınç vantrilok değil ama karnından konuşuyor’’ diyor ve ekliyor: Ama ‘‘muradını açıkça dile getiremiyor’’.(6) Tayyip Erdoğan’ın ise ‘‘Bir gün gelecek, milli egemenlik duvarda değil, milletin kendisinde olacak!’’ sözüne gönderme yaparak, onun da karnından konuştuğunu yazıyor ve ekliyor: ‘‘Ama dedikleri açık seçik.’’(7) TBMM Başkanı Bülenet Arınç ve Erdoğan’ın birbiri ardına yaptıkları açıklamalar, birbirlerinin ‘‘baş olmak’’ yarışına ve hırsına da bağlanıyor. ‘‘Baş olmak’’la, yaygın olarak, Çankaya’ya baş olmak duyumsatılıyorsa da, öyle anlaşılıyor ki olgular ve açıklamalar, yalnızca Çankaya’yı değil, ülke sınırlarını aşıyor. Bu nedenle de laiklik ilkesinin ‘‘tağşiş’’ edilerek, laik Cumhuriyetten dindar cumhuriyete ‘‘vites değiştirilerek’’ geçilmek istenmesinin arkasında gizlenen amacı bilmek gerekiyor. Tayyip’in partisi, genel seçmenin yüzde 25, oy veren seçmenin yüzde 34 oyuyla ve Meclis’te yüzde 70 sandalyeyle temsil edilmeye başlandığı zaman, Korkut Özal, bir televizyon konuşmasında, onun ‘‘seçilmiş kişi’’ olduğunu söylüyor; daha Başkan Bush’un ‘‘icazet’’ini almadan, yani seçilmeden önce, ‘‘O, seçilmiş kişidir’’ diyordu. EÇİLMİŞ KİŞİ S ‘‘Seçilmiş kişi’’ sözüyle, o kişinin Allah tarafından seçilmiş olduğunun dile getirildiğini belirtelim. Bu seçilmiş kişilerin her yüzyılda bir Kuran’ın yenileyicisi olarak görevlendirildiğine ve bunun, Kuran’ın ‘‘gaybi bilgileri’’ arasında bulunduğuna inanıldığını da ekleyelim. Bu ‘‘seçilmiş kişiler’’den biri olduğunu, Kuran’ın gaybi bilgileri arasında kendi kendine bulgulamış olan Saidi Nursi, ‘‘kendisinden sonra gelecek mübarek zat’’ın, yani ‘‘seçilmiş kişi’’nin, vazifeleri arasında, ‘‘şeriatı icra ve tatbik etmek’’ olduğunu, ‘‘hilafeti İslamiyeyi ittihadı İslama bina ederek İsevi ruhanileriyle ittifak edip dini İslama hizmet edeceğini’’ buyurmuştu!(8) Gene Saidi Nursi’nin 1923’te Ankara’da Meclis’te konuştuğunu hayal ettiği ‘‘hutbe’’sinde yazıldığı gibi, ‘‘devlet başkanı olacak zat dine bağlı olmalı’’ ve ‘‘âlemi İslamda yapılacak inkılaplar, İslamiyetin desatirine (kurallarına) uygun olmalı’’ydı. Bir başka deyişle, Saidi Nursi, İslami kurallara uymayan hükümetin gayrimeşru olacağı inancındaydı. Bir bakıma Kemal Atatürk dönemi hükümetlerini, Saidi Nursi, ‘‘gayrimeşru’’ olarak nitelemişti. Üstelik, ‘‘Meclis’in aynı zamanda hilafet görevi görmesi gerektiğini’’ söylemiş(9), ‘‘Şark’’ı akıl ve bilimin değil, din ve inancın ayağa kaldıracağını ileri sürmüştü. Şapka giymiş olmayı ve giydirmeyi ‘‘zındıklık’’ olarak nitelemiş, ‘‘şekil ve resim olan Cumhuriyet’’e karşı, ‘‘dindar manada cumhuriyeti’’ savunmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’nin, yeni kurulan Müslüman devletleri okşadığını ve Müslümanlığı koruduğunu söylediği yerde, Hıristiyanlıkla Müslümanlığın birleşerek ateizme (ki laiklik her zaman bu kavram içinde algılatılmaya çalışılmıştır) karşı savaşmasını önermiş, bu görüşleri dolayısıyla Time’a konu olmuştu.(10) SÜRECEK Bedii Ayatar da bizi bırakıp gitti. Sevgili Bedii; senin gibi bir insan inan çok az geliyor. Duygularımı, çok sevdiğim Nâzım’dan satırlarla yolluyorum. Uğurlar olsun sevgili dostum... Yaman Barlas Ölüme Dair (Nâzım Hikmet) ... Bir eski Acem şairi: “Ölüm adildir” diyor“aynı haşmetle vurur şahı fakiri” ... Yakup, ne güzel güldünüz iki gözüm. Yaşarken bir kere olsun böyle gülmemişsinizdir... fakat bekleyin, bitsin sözüm ... Şişeyi bırakın Ahmet Cemil, Boşuna hiddet ediyorsunuz, Biliyorum, ölümün adil olması için hayatın adil olması lazım, diyorsunuz... Bir eski Acem şairi:... Dostlar beni bırakıp, dostlar, böyle hışımla nereye gidiyorsunuz? CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle