19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MAYIS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Tur şirketlerine göre Türkiye’de fiyatlar yüksek, 90 bin Alman turist gelmekten vazgeçti ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 13 Turizmde kötü haber ? Önde gelen tur şirketlerinden Thomas Cook’un üst düzey yetkilisi FontenlaNovoa, ‘Türkiye’nin artık moda olmadığını’ ileri sürerken TUİ Almanya Başkanı Volker Böttcher de 90 bin Alman turistin Türkiye’ye gitmekten vazgeçtiğini iddia etti. Ekonomi Servisi Yabancı tur operatörlerinden kötü haberler geliyor. Dünyanın önde gelen tur şirketlerinden Thomas Cook’un üst düzey yetkilisi Manny FontenlaNovoa, ‘‘Türkiye artık moda değil’’ derken TUİ Almanya Başkanı Volker Böttcher de 90 bin Alman turistin Türkiye’ye gitmekten vazgeçtiğini söyledi. Thomas Cook Birleşik Kraliyet ve İrlanda Ceo’su FontenlaNovoa, şirketin rezervasyonlarına ilişkin yıllık raporunu sunarken tatil fiyatlarının bu yaz Türkiye ve Yunanistan’da önemli ölçüde düşeceğini, satılmayan paket turlara müşteri çekmek için çok düşük fiyatlar isteneceğini belirtti. Yunanistan’da son yıllarda otel fiyatlarının arttığını, bu yıl da turistleri caydıran bir düzeye çıktığını söyleyen FontenlaNovoa, Türkiye’nin artık moda olmaktan çıktığını, kuş gribinin de ziyaretçileri caydırdığını belirtti. Bu açıklamaları değerlendiren The Observer gazetesi de bu yıl Türkiye ve Yunanistan’da daha çok ‘‘son dakika’’ tur anlaşmalarının yapılacağını kaydederek halen Opodo adlı tur operatörünün de uçak dahil Türkiye’deki yedi gecelik bir tatili 49 sterlin gibi düşük bir fiyattan pazarladığına dikkati çekti. Gazete, buna karşılık İspanya’da rezervasyonların bu yıl yüzde 5 arttığını da duyurdu. Böttcher de İspanya’ya talep artışı nedeniyle ek yatak sağlamak zorunda kaldıklarını söyledi. Bu yıl yaklaşık 4 milyon turist kaybı olacağını öngören TÜRSAB Başkanı Ulusoy’a göre, yabancı tur operatörlerinin Türkiye aleyhine çalıştığı iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Ulusoy, beklentileri aşağı çektiği halde, 26 milyon turist hedefinin tutturulabileceğini belirtti. (Fotoğraf: AA) Vergi Gerçeği Vergi, siyasal ekonominin ana konularından biridir. Vergi olgusu, yalnız ekonominin değil, siyasetin işleyişinin, toplumsal ahlak ve bireysel sorumluluk anlayışlarının da en temel göstergesidir. Bu nedenle, gelişmiş kapitalist ülkelerde, vergi kavramının gerçekten çok özel bir yeri vardır ve maliye ders kitaplarında, ‘‘Bir ölümden, bir de vergiden kaçınılmaz’’ gibi karşılaştırmalar sıkça yapılır. Geçen günlerde Maliye Bakanlığı denetim birimlerinin 2005 yılı vergi incelemelerinin sonuçları açıklandı. Görülen manzara gerçekten ilginçti. Beyan edilen, yani üzerinden vergi alınabilecek her 100 YTL’ye karşı 119 YTL saklanmış; yani kaçırılmıştı; toplumsal hırsızlık yapılmıştı. Gelirin vergiden kaçırılan kısmı, ortalama yüzde 54.3’e ulaşıyor. Oysa 2004’te, her 100 YTL’ye karşı 84.6 YTL gelir vergiden kaçırılmıştı. Yani 2004’ün kaçak oranı yüzde 45.8’di. Bu durumda vergiden kaçırılan gelir bir yılda 8.5 puan artmıştır. Toplumsal hırsızlık, ekonomiden daha hızlı büyüyor. ‘‘Beyana bağlı’’ gelirlerin yarısından fazlasının vergiden kaçırılması, ekonomi, siyaset ve ahlak boyutlarıyla, çok sağlıksız oluşumlara kaynaklık ediyor. Piyasa süreci işlemiyor; siyaset, kirden kurtulamıyor; hırsızlık, toplumsal değer konumuna yükseliyor. ??? Kaçağın vergi türlerine göre dağılımı da ayrı bir bozukluk göstergesidir. Tablodan da izlenebileceği gibi, incelenen vergi türleri içinde 34 milyar 790 milyon YTL ile en büyük kısmı oluşturan bankacılık ve sigortacılık işlemlerinde vergi kaçağının yüzde 75.7 gibi bir düzeye ulaşmış olması, bu sektörün gerçek fotoğrafıdır. Sıcak paranın at oynattığı, offshore işlemlerinin çok yoğun olduğu; yıllarca bu sektörde ekonomik büyüme görülmediği düşünülürse sektörün niteliği daha doğru anlaşılır. Veriler, kurumlar vergisinde de gelir gizleme oranının yüzde 53.4 ile ortalamaya çok yakın olduğunu kanıtlıyor. Kurumlaşma, ekonomik gelişme bakımından önemsenmesi gereken bir süreçtir. Ancak vergi kaçırma oranının bu yüksekliği, kurumlaşmanın, kendi içinde de sorunlu bir yapıya sahip olduğunu kanıtlar. Türkiye, yabancı parayı daha çok çekmek ve sabit sermaye yatırımlarını arttırmak amacıyla, sermaye kazançlarını olabildiğince az vergilendiriyor. Vergiyi, ücretli ve maaşlılarla az gelirli tüketiciler alışveriş yaparken ödüyor. Yine de sermaye, mal ve hizmet üretimine yönelmiyor. Bu durumda, sermayenin üretken yatırımlara yönelmemesinin nedenlerini doğrudan vergilerin yüksekliğinde değil, başka yerlerde aramak gerekiyor. Vergi Türlerine Göre Kaçak Oranları (2005 Yılı, Gelirler, Milyon YTL Olarak) Vergi Türü Toplam Açıklanan Kaçırılan Kaçak Oranı Gelir (1) Gelir (2) Gelir (3) (3/1)Yüzde Gelir 1.934 1.290 644 33.3 Kurumlar 11.710 5.462 6.248 53.4 KDV 18.710 15.740 2.970 15.9 KDV İadesi 84 54 30 35.7 Geçici Vergi 832 202 630 75.7 Veraset ve İntikal 43 14 29 66.9 BankaSigorta İş. 34.790 8.451 26.339 75.7 Damga 939 213 726 77.3 Diğer 2.212 1.118 1.094 49.5 Toplam 71.263 32.548 38.715 54.3 Kaynak: AA ve Basın, 2 Mayıs 2006 TURSAB Başkanı Ulusoy, olumsuzluklara karşın yıl sonu hedefinden umutlu: Kayıp var, ama toparlayabiliriz Ekonomi Servisi Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TURSAB) Başkanı Başaran Ulusoy, petrol fiyatlarındaki artış ve Türkiye’nin sınırları etrafındaki gerginliklerin, bu yılın turizm beklentilerini aşağıya çektiğini bildirdi. Ulusoy, AA muhabirine 2006 turizm sezonuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Bu yıl, önceki yıla oranla bekledikleri rezervasyonları yakalayamadıklarını, ay sonu itibarıyla eksi pozisyonda olan rezervasyonların artmasını beklediklerini ifade etti. Türkiye’nin bir turizm ülkesi olduğunu hatırlatan ve turizmin riskli bir sektör olduğunu dile getiren Ulusoy şunları kaydetti: ‘‘Kuş gribi, İran derken şimdi de petrol fiyatlarının yüzde 120 artışı, yani 30 dolardan 75 dolara çıkışı. Tabii bundan direkt olarak etkilenen kalemler var. Devletin bu artış karşısında havalimanlarında yaptığı vergi artışı, stopaj artışları da rezervasyonları doğrudan etkiliyor. 4 milyon turist kaybımız olacaktır. Ancak bu, hedefin 26 milyondan aşağı çekilmesi manasına gelmemeli.’’ Otel fiyatları yüksek İspanya’ya alternatif olarak görülen Türkiye ve KEDV’den 2 bin kadına iş kredisi İSTANBUL (ANKA) Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), mikro kredi sistemiyle şimdiye kadar 2 bin yoksul kadına 3 milyon YTL vererek iş sahibi yaptı. KEDV bünyesinde faaliyet gösteren Maya Mikro Ekonomik Destek İşletmesi’nin, kredi miktarları 100 ile 900 YTL arasında değişirken iş potansiyeli ve gelişme kapasitesi olan işler için 2 bin YTL’ye kadar kredi verilebiliyor. Krediler aylık taksitlerle geri ödenirken taksitler ve alınacak miktarlar kadınların ödeme gücüne ve işlerinin kapasitesine göre belirleniyor. Sistemden faydalanmak isteyen kadınların, kredi almak için, kefil ya da teminat göstermeleri de gerekmiyor. Türkiye’de 17.9 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını açıkladı Şener: 4 kişiden biri yoksul ? Eğitim düzeyi arttıkça yoksulluk oranının azaldığına işaret eden Başbakan Yardımcısı Şener, yoksullukla mücadelede eğitime büyük önem verildiğini söyledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’de 4 kişiden 1’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, 2004 yılı rakamlarına göre 17.9 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında olduğunu açıkladı. Şener, yoksulluk sınırı altındaki nüfusun toplam nüfusa oranının 2004 yılında yüzde 25.6’ya gerilediğini söyledi. Şener, Anavatan Partisi Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir’in soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yoksul sayısı ve oranını değişik yöntemlere göre hesaplayıp yayımladığını belirterek bu yöntemlerden biri olan gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırı altındaki nüfusun, 2004 yılında 17 milyon 991 bin kişi olduğunu bildirdi. Bu rakamın 2003 yılında 19 milyon 458 bin kişi olduğunu kaydeden Şener, TÜİK’nin tüm hesaplama yöntemlerinde yoksulluk oranlarında düşüş görüldüğünü kaydetti. ‘‘Yoksulluğun azaltılmasında, öncelikle genel refah düzeyinin arttırılması için sürdürülebilir büyümenin sağlanması esastır’’ diyen Şener, ‘‘Makro ekonomik istikrar ve büyümenin yanı sıra eğitim, sağlık, çalışma hayatı, sosyal güvenlik gibi sektörel politikalarla da yoksulluk sorununa çözüm aranmaktadır’’ dedi. Şener, eğitim düzeyi arttıkça yoksulluk oranının azaldığına işaret ederek yoksullukla mücadelede eğitime büyük önem verildiğini, bu amaçla özel sektör ve sivil toplum katkısının teşvik edildiğini bildirdi. [email protected] DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ 1 Mayıs, 120 yıl önce, Chicago’da, 8 saatlik iş günü talebiyle başlayan büyük bir kitle grevinin içinde doğdu. Greve katılanların ezici çoğunluğu Avrupalı göçmen işçilerdi. Bu yıl 1 Mayıs Chicago’da, ezici çoğunluğu yine göçmenlerden oluşan, 400 bin işçinin katılımıyla kutlandı. O zaman olduğu gibi 1 Mayıs, bu kez de dünya çapında bir ‘‘toplumsal sorunun’’ beslediği yine dünya çapında bir toplumsal muhalefet dalgasının dışavurumuydu. Toplumsal muhalefetin uzun dalgaları ‘‘Toplumsal sorun’’ kavramı siyasi söyleme ilk kez 1830’larda piyasanın, hızlı metalaşmanın yıkıcı etkilerine karşı tepkilerin, toplumsal düzeni sarsmaya başlamasıyla girdi. Toplumsal muhalefetin, 1830’larda yükselmeye başlayan, ‘‘1968 olaylarına’’ kadar süregelen uzun dalgasının ilk yarısında, Avrupa’yı sarsan 1848 devrimlerinden sonra, ‘‘toplumsal sorun nasıl denetim altına alınabilir’’ sorusu siyasi söylemin merkezine oturmuştu. Böylece sınıf çelişkilerini yumuşatıcı, piyasanın tahribatını denetleyici reformlarla, ‘‘gelişme/kalkınma’’ amaçları ve bunun için planlama, kamu mülkiyeti gibi araçlar, devreye girdi; devlet bu yönde yeniden şekillendi. Bu dalganın ikinci yarısında, birinci yarıda ortaya çıkan sömürgeciliğin (ki bu, Güney Afrika’yı sömürgeleştiren Cecil Rohes’e göre, içeride devrimi engellemek için gerekliydi) de etkisiyle, antiemperyalizm, ulusal bağımsızlık kavramları, talepleri egemen oldu. Toplumsal muhalefetin bu uzun dalgası ‘‘1968 olaylarıyla’’ birlikte geri çekilmeye başladıktan sonra, ‘‘gelişme’’, ‘‘kalkınma’’ amaçlarından vazgeçilmeye, kamu mülkiyeti ve planlama anlayışı tasfiye edilmeye başlandı. ‘‘Reform’’ ise artık piyasaların serbestleştirilmesi, çalışanların 150 yıllık kazanımlarının tasfiyesi anlamına geliyordu. Toplumsal muhalefetin yükseldiği döneme ilişkin, sosyal de / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA şirketlerine karşı yükselerek dünya petrol piyasasını sarsacak güce ulaşan direnişler, Nepal’de, ‘‘Maoculuk geri geliyor’’ korkusuyla Financial Times’ı yeise sürükleyen, demokratik devrim de bu dalganın belirtileri. Ayrıca, Irak’ta direnişin Şiileri de kapsayarak yükselmeye devam etmesinin, İran’ın hedef tahtasına konulmasının, bunların yerel toplumsal sorunlarla birleşmesinin etkisiyle, diğer Arap ülkelerinde Şii nüfusun başkaldırmaya başladığını da görüyoruz. Çin’de kırsal bölgelerde, yoğunlaşarak devleti sosyal reformlara zorlayan köylü, yeni sanayileşen kentlerdeki işçi hareketleri de bu yeni dalganın parçaları. Tabii bu toplumsal sorunun karanlık bir yüzü de var: Irkçılık, yabancı düşmanlığı, şoven/etnik milliyetçilik ve dinci mistisizm. Postmodernizm geri çekilirken bu akımın, eleştirenlerin öngördüğü gibi arkasında, reaksiyoner bir ‘‘aşiret’’ (etnik, tarikat, bölgesel kimliklere sığınma) refleksi bıraktığını görüyoruz. 1 Mayıs 2006 Bu yıl ABD kentleri, 29 Nisan1 Mayıs arasında sivil haklar ve Vietnam karşıtı gösterilerden bu yana en büyük kitle eylemlerine sahne oldu. 29 Nisan günü New York’ta yaklaşık 350 bin kişi savaşa karşı yürüdü. 1 Mayıs günü Chicago’nun yanı sıra Los Angeles’te 1 milyon, New York, Denver, Atlanta, Pheonix, Detroit, Huston San Fransico’da on binlerce göçmen işçi ve onları destekleyen aydınlar, öğrenciler sokaklardaydı. Bush yönetimini eleştiren filmlerin sayısındaki artış, Washington Basın Balosu’nda komedyen Stephen Colbert’in Bush’u herkesin önünde yaklaşık 15 dakika süreyle, birbirini izleyen müstehzi şakalarla küçük düşürmesi, emektar bir CIA analistinin, gazetecilerin önünde, Rumsfeld’e ‘‘yalancı’’ demesi, başkanın sürekli gerileyen popülaritesi de bu ülkede havanın değiştiğini gös erginy?tr.net 1 Mayıs ve ‘Uzun Dalga’ mokrasi, sosyalizm gibi kavramlar ve kapitalizmin eleştirisi, ‘‘kaçınılmazlık’’ ve ‘‘küreselleşme’’ ambalajına sarılarak sunulan sermayenin yeni genişleme atılımı döneminde de emperyalizm, ulusal bağımsızlık kavramları ‘‘muhalefetin’’ söyleminden çıktı; ulusal devletin önemini yitirmeye başladığına ilişkin bir sav egemen oldu. Ancak tüm bu gelişmeler, yol açtıkları toplumsal yıkım, ‘‘toplumsal sorunu’’ yeniden gündeme getirdi. 1990’ların ikinci yarısında, Avrupa’da yaşanan yaygın grevler, Asya ve Arjantin krizlerinin yol açtığı toplumsal tepkiler, ‘‘Seattle olayları’’ onu izleyen küreselleşme karşıtı eylemler, bir süredir toplumsal muhalefetin yeni bir ‘‘uzun dalgasına’’ girdiğimizi düşündürüyorlardı. Her yerde isyan Latin Amerika’da, ulusal bağımsızlık, halkçılık temelinde belirgin bir sola kayış var. Avrupa’da toplumsal muhalefet neoliberal anayasa projesini durdurdu. Fransa’da önce kasım olayları, sonra geniş bir öğrenciişçi katılımıyla yaşanan nisan eylemleri, hükümete geri adım attırdı. İngiltere’de 1920’lerden bu yana en büyük grevler yaşandı. ABD’de göçmenlik yasalarına karşı, tarihte görülmemiş çapta bir toplumsa muhalefet yükseldi. Uluslararası medyanın saygın yazarları, küreselleşmenin tehlike altında olduğundan, çökebileceğinden yakınmaya başladılar. Emperyalizm ve sömürgecilik kavramları da yeniden siyasi söyleme girdi. Kissinger, 19. yüzyılda sömürgeler için rekabet edenlerin, şimdi enerji kaynaklarını ele geçirmek için rekabet ettiklerini söylüyordu. Emperyalizme karşı tepki de yükseliyor: Latin Amerika’da halkçılık, Irak ve Afganistan’da silahlı direniş, Ortadoğu’da gençliğin dinci görüşler üzerinden radikalleşmesi, Nijerya’da büyük petrol teriyordu. Latin Amerika’da, Meksika, Venezüella, Bolivya, Küba, Brezilya gibi ülkelerde 1 Mayıs kutlamaları çok canlıydı. Ama bu kıtada günün en önemli olayı, Bolivya Devlet Başkanı Morales’in doğalgazı kamulaştırdığını açıklamasıydı. Uzun yıllar sonra kamulaştırma yeniden dünyanın gündemine girdi. Zaten, aynı gün Newsweek’in web sitesinde yayımlanan bir araştırma dünyada, devlet işletmelerinin yeniden güçlenmeye, devletlerin stratejik amaçlarla ekonomiye ve uluslararası rekabete doğrudan katılmaya başladığına ilişkin yeni bir trendi belgeliyordu. Avrupa’da da 1 Mayıs kutlamalarına katılımın yüksek olduğu anlaşılıyor. Ama, en büyük gösteri kıtanın en güçlü ülkesinde Almanya’da gerçekleşti; 500 binden fazla sendikalı işçi Şansölye Merkel’in neoliberal politikalarını protesto etti. Rusya’da 1 Mayıs önceki yıllara göre çok daha coşkuyla kutlandı. Moskova’da ‘‘resmi sendikaların’’ düzenlediği gösteriye 25 bin kişi katılırken Komünist Parti ve diğer sol grupların ortak gösterilerine katılanların sayısının da aşağı kalmadığı bildiriliyordu. 1 Mayıs Asya’da da heyecanla kutlandı. Endonezya’nın, Cakarta kentinde göstericilerin sayısı 100 bini aşıyordu. Nepal’de Maocu hareketin, sendikaların, siyasi partilerin oluşturduğu blok, kitle eylemleriyle kralı bir yenilgiye uğrattıktan, demokratik devrimi bir adım daha ileri götürdükten sonra, 1 Mayıs tam bir zafer bayramı havasıyla kutlandı. Güney Kore’de, Seul’de 1 Mayıs kutlaması neoliberalizme karşı bir gösteriye dönüşürken işçiler Hyundai fabrikası önünde polislerle çatıştılar. Geçen aylarda ırkçı saldırılarda ani bir yükseliş yaşanan Avustralya’da ülke tarihinin en büyük 1 Mayıs gösterileri gerçekleşti. 1 Mayıs, Güney Afrika ve Nijerya gibi kilit ülkelerde de güçlü bir katılımla kutlandı. Bu yıl ‘‘1 Mayıs’’ kutlamaları, dünya çapında bir toplumsal muhalefet dalgasının güçlenmeye devam ettiğini gösteriyordu. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle