Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ 4 HABERLER Atatürk halk yürüyüşleriyle anıldı Yazar Nejat Birdoğan anıldı ? İstanbul Haber Servisi Araştırmacıyazar Nejat Birdoğan ölümünün 4. yılında Ankara ve İstanbul’da yapılan etkinliklerle anıldı. İstanbul’da Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Okmeydanı Cemevi’nde bir tören düzenlendi. Etkinlikte, Birdoğan’ın eşi Dr. Şule Birdoğan, Dr. Kürşat Bozkurt, yazar Lütfü Kaleli, yazar Esat Korkmaz, Süleyman Zaman ve yayıncı İsmet Öğütücü, Nejat Birdoğan’ı anlatan konuşmalar yaptılar. Halk ozanı Selahattin Akarsu ile Aziz Tatlısu da Birdoğan’ın bestelenmiş şiirleri ile sevdiği deyişleri seslendirdiler. Ulu önder Atatürk’ün doğumunun 125. yıldönümü ve Gençlik Haftası, yurdun çeşitli yerlerinde düzenlenen halk yürüyüşleriyle kutlandı. Adana’da gerçekleştirilen ‘‘Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılı Anma Yürüyüşü’’nde valilik binası önünde toplanan binlerce kişi Atatürk Parkı’na kadar yürüdü. Yürüyüşte Atatürk fotoğrafları ve Türk bayrakları taşıyan Cumhuriyet okurları (CUMOK), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyeleri ve öğrenciler, ‘‘Türkiye laiktir, laik kalacak’’, ‘‘Cumhuriyet’e uzanan eller kırılsın’’, ‘‘Atatürk yaşıyor’’ sloganları attı. İzmir’de gerçekleştirilen yürüyüş ve halk koşusunda yurttaşlar Kültürpark Fuar Alanı Lozan Kapısı önünden Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü. Bu arada Seferihisar ilçesinde düzenlenen yürüyüşe Kaymakam Orhan Şefik Güldibi’nin katılmamasına ADD üyeleri tepki gösterdi. Yalova’da düzenlenen yürüyüşte ise yaklaşık 5 bin kişi 99 metre uzunluğundaki Türk bayrağı ile yürüdü. 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Dürüstlük, Sevgili Çocuğum... Dürüstlük insan ahlakının temelidir. Ama dürüstlük nedir? Yalan söylememek, kimseyi aldatmamak, kendi çıkarı için başkalarını kandırmamak, olduğundan başka türlü görünmemek dürüst olmak için yeterli midir? Değildir sevgili çocuğum. Çağımızda bunlar da kalmadı elbette, ama dürüstlük bunlardan çok daha fazla, bunlardan çok daha başka bir şeydir. Dürüst olmak, gerçekleri kabul etmektir. Dürüst olmak, her şey ve herkes için aynı ilkeleri geçerli kılmaktır. Dürüst olmak, her zaman ve her koşulda doğru bildiğinin yanında olmaktır. Bunlardan ötürü de dürüst olmak çok zor bir şeydir. Dürüst olmak en başta cesur olmayı gerektirir. Cesur olamadan dürüst olamazsın. Yalnız kalmayı göze alamazsan dürüst olamazsın. Çıkarlarından yoksun kalmayı göze alamazsan dürüst olamazsın. Dürüst olmak, bedeli çok ağır bir erdemdir. Ama zaten bütün bunlardan ötürü de çok değerlidir. O zaman insan neden dürüst olmanın peşinde koşsun ki? Böylesine ağır bir yükü kim sırtlanmak ister? Söze bakarsan herkes dürüst olduğunu söyler. Rahatça ve kolayca. Ama biraz onların yakınlarında durur, nelerden çıkar sağladığına bakarsan görürsün ki gerçekte dürüst değillerdir. Her çıkar, ekonomik çıkar değildir sevgili çocuğum. Duygusal çıkarlar vardır, kendi üstünlüğünü kabul ettirmeye dayalı çıkarlar vardır. Çok çeşitli çıkarlar vardır. İnsanı baştan çıkaran da her çeşitten çıkardır. İşte, insanı dürüst olmaktan uzaklaştıranlar bunlardır. İnsan önce kendine karşı dürüst olmaktan vazgeçer. Sonra da buna uygun kılıflar hazırlar. ‘‘Koşullar’’ der, ‘‘Böyle yapmak gerekiyordu’’ der, ‘‘Sen işin içyüzünü bilmiyorsun’’ der, daha sıkışırsa karşısındakini suçlar, tehdit eder, saldırır. Ama ne yaparsa yapsın, dürüst değildir. Gerçekleri kabul etmeye yanaşamaz. Bir yıl önce ‘‘ahlaksal zekâ’’ konusunda bir yazı yazmıştım. Ahlakın bir zekâ biçimi olduğunu belirmiştim ki doğrudur. Dürüstlük de bu ahlaksal zekânın birinci ilkesidir. Ama bak, dürüstlük insana neleri sağlar? Öncelikle, dürüstlük özdeğer yaratır. Kendine değer vermeyi öğrenirsin. Özdeğer kendine saygı duymayı yaratır, özsaygın olur. Özdeğer ile özsaygı da özgüveni yaratır. Özgüveni olmayanlara dikkatle bakarsan görürsün ki özsaygıları ve özdeğerleri ya eksiktir ya da yoktur. Özgüven, temelsiz bir böbürlenme değildir. Temelsiz bir böbürlenme, değersizliğini örtmeye yarayan bir özgüven taklididir. Özgüven, gerektiği zaman ortaya çıkan büyük bir güçtür. Ama işte özgüven de baba parasıyla, dayı desteğiyle oluşmaz. Özgüven senin bileğinin hakkıyla kazanacağın bir erdemdir. Özgüven, dürüstlüğünün sana armağanıdır. Dürüstlük sevgili çocuğum, yaşamının temel taşı olursa kazanırsın. Hakkın olanı kazanırsın ki çok değerlidir. Doğru olanı kazanırsın ki başını hep dik tutmanı sağlar. Kendini kazanırsın ki en büyük kazancındır. Geri yanı sana kendiliğinden gelir. Doğru yerde durana doğru şeyler gelir. Yaşamanın güzelliği bundan başka nedir ki? email:erdalatak@gmail.com erdalatak@superonline.com www.erdalatabek.com (Fotoğraf: VURAL KÖSE) Sosyolog Pınar Selek, ötekileştirilenlerin hayatını incelerken hem mağdur hem sanık oldu Şiddeti yaşayarak öğrendi LEYLA TAVŞANOĞLU Arınç: ‘Baykal’la polemiğe girmem’ ? YALOV A (AA)TBMM Başkanı Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, CHP lideri Deniz Baykal’ın, kendisinin ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın isimlerini sık sık anmasını doğru bulmadığını ifade etti. Arınç, ‘‘Baykal’ın ikide bir ismimi söyleyerek ‘Cumhurbaşkanlığı uygundur ya da değildir’ demesini meclis başkanı ile polemiğe girmek açısından doğru bulmuyorum’’ dedi. Gencecik bir sosyolog. Bir zamanlar sokak çocukları, Çingeneler, ağır cinsellik işçileri, travestilerle yakından ilgilenmiş. Onlara el vermeye çalışmış. Derken bu dünyadaki çatışmaların, krizlerin nedenini merak etmiş. Bunlara çözüm yolları üretmek için bire bir o krizlere, çatışmalara karışan insanlarla konuşmuş. Neyin ne olduğunu anlamak istemiş. Dolayısıyla da her zaman, herkese olduğu gibi, başı belaya girmiş. Tutuklanma, hapiste kafasına elektrik şoku verilmesi dünyasını yarı karartırken tam kararma Mısır Çarşısı davasının sanığı olduğunu duyduğu anda gelmiş. Burada sosyolog Pınar Selek’ten söz ediyorum, tabii ki. Son duruşması 17 Mayıs’ta görülecek olan Pınar Selek... Entelektüel Selek ailesinin iki kız çocuğundan büyük olanı. Bu öyküde ilginç bir gelişme Selekler’in küçüğü Seda’nın işletme eğitimi alması ve ablası hapislere düştüğünde çok iyi bir işi olmasına karşın birden her şeyi tepip hukuk okumayı ve ablasını avukatı olarak bizzat savunmayı kafasına koyması. O noktada İÜ Hukuk Fakültesi’ne yazılıyor ve dört yılı devirip bugün Pı nar’ın avukatlığını babaları Alp Selek’le birlikte üstleniyor. Pınar, çok ciddi bir sol kültür ortamında büyümüş. Eczacı olan annesinin dükkânı her gün toplumun en alt katmanlarından en üste kadar insanların buluşma mekânıymış. Evleri, akşamları sol görüşlü aydınlarla dolup boşalmış. Evin müdavimleri arasında Ruhi Su, Aziz Nesin, Behice Boran gibi isimler varmış. Nurhak Dağları’nda öldürülen Sinan Cemgil’in eğitimci babası ve annesi AdnanNazife Cemgil, Selek ailesine çok yakınmış. Okumaya ilk başladığında Sabiha Sertel’i keşfetmiş. Sol kesim yazarlarından kimin kitaplarını bulduysa okumuş. Daha küçük bir çocukken başına ilk gelen iş 12 Eylül darbesi olmuş ve babası Alp Selek tutuklanmış. O dönem annesiyle birlikte her hafta cezaevinde babasını görüşlerde ziyaret etmiş. 12 Eylül’ün solun üzerinden grayder gibi geçişini anımsıyor ve diyor ki: ‘‘O anda hayatımın ilk kararma aşaması başladı. 12 Eylül babamı ve sevdiğim bütün insanları elimden almıştı. Kimisi hapse girdi. Kimi yurtdışına gitti. Evimizdeki o buluşmalar yok olmuştu. O dönem Cumhuriyet gazetesi benim DYP’liler Anıtmezar’da ? İstanbul Haber Servisi DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ve partililer, Demokrat Parti’nin (DP) iktidara gelişinin 56. yılı dolayısıyla Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın Topkapı’daki Anıt Mezarı’nı ziyaret ettiler. Ağar tören sonrası yaptığı açıklamada, Menderes ve arkadaşlarının adil olmayan mahkemelerin, hukuk dışı kararlarıyla yargılandıklarını söyledi. iddi bir sol kültür ortamında büyüyen Pınar Selek, aldığı sosyoloji eğitimiyle yönünü toplumdan dışlananlara dönüyor. Toplumdaki şiddet olgusunun mağdurlarına adanan yıllar ona bir yandan okul birinciliği getirirken aynı zamanda işkence mağduru ve bombalı saldırı zanlısı yapıyor. C ‘İlk Kurşun’un yıldönümü ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç, Hasan Tahsin’in şehit edilmesinin yıldönümünde yayımladığı mesajda, İzmir’in işgaline karşı ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin’in ‘‘ülke ve vatan toprağı zora düştüğünde mesleği ne olursa olsun her Türk’ün adeta asker olabileceğinin en somut kanıtı olduğunu’’ vurguladı. Arınç, ‘‘Başta Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın kahramanları asla unutulmayacaktır’’ dedi. ‘Arı kovanına çomak soktum’ Bütün bu arayışlar içindeyken arı kovanına çomak sokmaya başladığını önce fark etmemiş. Toplumdaki ötekileştirilen insanlarla birlikte olup onların bakışıyla yaşama bakmak istemiş. Karaköy’deki genelevde bir gece hayat kadınları adı verilen ağır cinsiyet işçileriyle birlikte kalmış. ‘‘O kadınlardan birisinin şu sözü beni çok derinden sarsmıştı: ‘Bir küfür olmak nasıl bir şeydir? Hiç düşündün mü?’ Bir dönem Beyoğlu’nda çok etkindim. Sokak çocuklarını hapse atıyorlardı. Ben araya girip onları kurtarıyordum. Polislerle garip, hoş bir ilişki oluşturmuştuk. Hatta Hortum Süleyman bile bana saygı duymaya başlamıştı. Gidip onunla kavga ederdim. Karakolda beni gördüğü zaman ayağa kalkardı. Bizim atölye bomba atölyesi ilan edilmeden bir yıl önce oldu bütün bunlar. Bir de hayatımda Ülker Sokak beni çok etkiledi. Travestilerin oradan atılmalarını unutamam. Ben yedi gün ve gece o sokakta kalıp o insanların çektikleri acıları yaşadım. Müthiş bir deneyim edindim. Kadın hem seks hizmeti verecek, hem erkek tarafından horlanacak. O erkek evinde de kendi kadınlarının namus bekçiliğini yapacak. Düşünebiliyor musunuz? O arada okulu birinci olarak bitirdim. Çünkü çok alan çalışması yapmıştım. Master tezim Ülker Sokak’tı. Bir de Babıâli’den İkitelli’ye... O arada da Türkiye’deki savaşın nedenlerini araştırmaya başladım. İşte, o arı kovanına çomak sokmak oldu. Savaşın etkenleri evet, politikti, dış güçlerdi, çıkarlardı. Ama olaya bir de sosyoloji açısından bakmak lazımdı. Bir kere Türkiye’de silahlı mücadelenin neden başladığını ortaya koymak lazımdı. Demokratik yollarla siyasetin önünün nasıl kapatıldığını araştırdım. Araştırmalar bittikten sonra yurtdışında, Almanya, Belçika, Hollanda, Romanya’da kişilerle gidip görüşmeler yaptım. Bir kadın olarak savaş ve çatışmaların herkesi kirlettiğini gördüm. Benim görevim sosyolog olarak neyin ne olduğunu anlayıp çözüm geliştirmekti. Arı kovanına çomak sokan Pınar’ın araştırması elinden alınmış. ‘‘O kadar emek verdiğim araştırmamın yok olması korkunçtu. Gözaltına alındım. Epeyce işkence gördüm. Kollarımı hâlâ doğru dürüst kullanamıyorum. O zamanlar kolumu değil, parmağımı kaldıramıyordum. Görüştüğüm o kişilerin kim olduklarını bana sordular. Kesinlikle isim vermeyi reddettim. Bir süre sonra da tam gözaltında dışarı çıkmayı beklerken bir gece televizyon haberlerinden Mısır Çarşısı bombacısı olduğumu öğrendim. Bütün o süreçte ailem bir harikaydı. Annem, babam, kardeşim ve dostlarımızdan inanılmaz destek aldım. Bir anda bombacı olarak damgalanan beni hiçbir şekilde sorgulamadılar.’’ için çok önem kazandı. Köşe yazarlarının yazılarını keser, biriktirirdim. ‘‘Sol bitirilmişti. Tutunacak dalım kalmamıştı. Dolayısıyla bir arayış içine girdim. O sırada Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’ne girdim. Çokkültürlü bir ortamda eğitim aldım. İşin ilginç yanı sınıf arkadaşlarımdan birisi Kenan Evren’in büyük kızı Şenay Gürvit’in kızıydı. Düşünebiliyor musunuz? Ama kızcağıza acıdım. Kendi saçlarını bile taramaktan âciz bir insandı. İçimde çelişkiler yumağı vardı.’’ Notre Dame de Sion döneminde bütün yaşamı boyunca sıkı sıkı sarıldığı sosyalizmin çöküşüyle birlikte dünyası tuzla buz olmuş. ‘‘12 Eylül’ün o baskıcı döneminde özgürlük tutkusu içimde gittikçe büyümüştü. Sosyalizm yıkılınca, peki şimdi ne olacak, sorusu beynime çengellendi. Kadın olarak nasıl özgür olabilirim, yeni şeyler nasıl yaratabilirim, arayışına girdim. Bu yüzden de sosyolojiyi seçtim.” Peki, sosyoloji Pınar’a bir ışık verdi mi? ‘‘Belli bir ideolojiye bağlanarak tek bir yolla özgürlüğün olamayacağını, özgürlüğün çok daha karmaşık bir kavram olduğunu sosyolojiyle öğrendim. Özgürlük bitmeyecek bir mücadeleydi.” Bu arada da gerçekleri ararken durumlara başka başka açılardan bakıp bütünü kavramayı öğrenmiş. Örneğin ötekileştirilenlerin tarafından baktığında toplumun insanları ötekileştiren yüzünü görmüş. Oradan kendini de keşfetmiş. Böylece alıştığı değerleri sorgulamayı öğrenmiş. ‘‘Çok dönüştüm. Sosyoloji eğitimim sırasında sadece teşhis eden değil, tedavi eden olmak gerektiğini de öğrendim. Benim ilk önemsediğim nokta şiddet olgusuydu. Feminist olduktan sonra da toplumsal ilişkileri, şiddeti, terorizmi, küfrü, mafyayı daha iyi anlamam mümkün oldu. Dolayısıyla her konuya bütünlüklü çözümler üretmeyi başarıyorsunuz.” Pınar, bu noktada feminizmle birlikte bir barış eğitimi aldığının da altını çiziyor. Savaş karşıtlığı da zaten böyle gelişmiş. oralcalislar@yahoo.com ERZİNCAN’DA BOMBALI SALDIRI Umut da yaşamını yitirdi ERZURUM (Cumhuriyet) Erzincan’ın Ulalar beldesinde önceki gün bir garajda meydana gelen patlamada yaralanan 12 yaşındaki Umut Türkmen de yaşamını yitirdi. Böylelikle patlamada ölen çocukların sayısı 4’e yükseldi. Ulalar beldesinde önceki gün Atatürk Mahallesi Muhtarı Erdal Türkmen’in garaj olarak kullandığı barakada saat 11.45 sıralarında patlama meydana geldi. Bu sırada garaj önünde oynayan Cem Celep (11), Mert Celep (6) ve Orhan Oğuz (12) öldü, Umut Türkmen ise Erzurum Aziziye Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Ancak küçük Umut tüm müdahalelere karşın dün yaşamını yitirdi. SIFIR N O K TA S I / ORAL ÇALIŞLAR Anneler Günü’nü dün kutladık. Anneler Günü’nün önemli haberlerinden birisi, AKP Konya Milletvekili Halil Ürün’ün eşi Esma Ürün’ü dövmesiydi. Halil Ürün, bir dönem önce Konya Büyükşehir Belediyesi’nin başkanıydı. Daha sonra AKP kurucuları içinde yer aldı ve düne kadar da partinin genel başkan yardımcısıydı. Kendisi deneyimli bir siyasetçi olduğu gibi aynı zamanda Orta Anadolu’dan yetişmiş bir yurdum insanıydı. Ülkemiz erkeklerinin eşlerini dövmek konusunda oldukça yetenekli olduğunu biliyoruz. Bu gerçek, araştırmalarla, rakamlarla ortaya konulduğu gibi, gündelik yaşamda da her an kanıtlanabilir. İşte size bazı rakamlar: Kadınların yüzde 97’si hayatında en az bir defa fiziksel veya sözlü şiddete maruz kalmış. Kendi isteğiyle evlenen kadınların oranı yüzde 36. Geri kalanı kendi iradesi dışında bir erkekle evlenmek zorunda kalıyor. Evlenmelerde resmi nikâhın yanında dini nikâh yapanların Halil Ürün, Esma Ürün’ü Döver mi? oranı da çok yüksek; yüzde 88. ??? Halil Ürün, böyle bir kadınerkek ilişkisi olan ülkemizin erkek ürünlerinden. Üç yıldır başka bir kadınla yaşadığı söyleniyor. Olabilir. Bir insan erkek olsun kadın olsun, ömür boyu bir kadınla ya da erkekle yaşamak zorunda değil. Kadınlar da, erkekler de birlikte yaşamak istemedikleri eşleri ve sevgililerinden ayrılabilmeli. Bu çok insani bir hak, çok insani bir talep olarak görülebilir. Tabii, bu çok insani hak ülkemiz koşullarında başka bir anlam ifade ediyor. Yapılan araştırmalara göre, ülkemizdeki taşınmaz malların yüzde 97’si erkeklere ait. Yine biliyoruz ki, ekonomik güç erkeklerin elinde. Kadınların çok az bir kısmı maaşlı bir işte çalışabiliyor. Bu çalışan kadınların da büyük ölçüde düşük ücretli işlerde çalıştıklarını biliyoruz. Tabii gelir üstünlüğünü elinde bulunduran erkek, tercih üstünlüğünü de kaçınılmaz olarak sürdürüyor. ‘‘Kocalarının eline bakan’’ kadınlar, onların hovardalıklarını da mecburen ve mecburiyetten hoş görmek durumunda kalıyorlar. Bu duruma razı oluyorlar. ‘‘Erkektir yapar’’ anlayışı, kadınlı erkekli toplumumuz tarafından kabul görüyor. ??? Asıl sorun, erkeğin bu tür ikili ilişkileri kalıcı hale dönüştürdüğünde ve de kadının buna itiraz edebilecek bir gücü olduğunda ortaya çıkıyor. Evini tamamen terk eden erkek karşısında çaresiz kalan kadın itirazlara başlayabiliyor. İşte o zaman zaten doğal karşılanan erkek şiddeti bütün haşmetiyle devreye giriyor. Kadın dövülüyor. Kadın tehdit ediliyor. Bazen de yaralanıp öldürülebiliyor. Kadın buna ne kadar karşı koyabilir? Sorun burada. Ekonomik olarak erkeğe muhtaç kadın, itiraz ettiği, karşı koyduğu zaman nasıl ayakta kalacaktır? Bu nedenle kadınların önemli bir çoğunluğu, bu şiddet gösterisi karşısında sinip sesini çıkarmıyor ve kaderine boyun eğiyor. Bir kısmı, birçok tehlikeyi göze alıp karakola, mahkemeye başvuruyor. Tabii orada da karşısına erkek önyargıları çıkıyor. Mahkemede, poliste ‘‘kadın haliyle’’ erkeğe karşı gelmesini anlatması o kadar da kolay olmuyor. Bu düzenin bazı kadınları çıldırttığını unutmamalıyız. Örneğin cezaevlerinde kocalarını öldürmekten yargılanan o kadar çok kadına rastladım ki! İstatistikleri bilmiyorum ama, çıldırıp sonun da kocasını öldüren kadınları gördüm. ??? Son yıllarda ülkemizdeki kadın hareketinin gelişmesiyle durumun az da olsa değiştiğine tanık oluyoruz. Kadın sığınma evleri, kadın dernekleri bu sorunların üstesinden gelmek amacıyla uğraşıyorlar. Yine de çok önemli bir değişiklik olduğu söylenemez. Kadın çalışıp bağımsız olarak ayakta durma gücüne kavuşmadıkça, yasalardaki erkek egemen anlayışlar köklü bir değişikliğe uğramadıkça, tabii kadınlarımız bu konuda daha mücadeleci ve hak arayıcı bir tutum içine girmedikçe bu düzen kolay kolay değişmez. ??? Halil Ürün yurdum erkeği. Esma Ürün’ü döver mi, dövmez mi? Esma Ürün dayak yediğini söyleyerek karakola şikâyete gitmiş. Bakalım bundan sonrası nasıl gelişecek?.. DİYARBAKIR Çeteci korucuya suçüstü DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır’da 7 adamıyla birlikte bir esnafın evini basan eski MHP Kulp İlçe Başkanı ve korucu olan çete lideri Kudbettin Aydoğdu suçüstü yakalandı. İddialara göre olaylar, yıllar önce Mehmet Salih Gökalp’in Suudi Arabistan’dan dönerken bagajların karışmasıyla 17 bin dolar bulmasıyla başladı. Gökalp, bir avukat aracılığıyla parayı gerçek sahibine ulaştırdı. Ancak paranın halen Gökalp’te olduğu söylentisi yayıldı. Bunun üzerine Kudbettin Aydoğdu, 4 adamıyla birlikte perşembe günü Gökalp’in kent merkezindeki işyerine baskın düzenledi ve Gökalp’ten yüklü miktarda para istedi. Gökalp parayı vermesi için çete üyelerini bir arkadaşına yönlendirdi. Ancak Aydoğdu bu kez 7 kişiyle birlikte gece yarısı Gökalp’in evini bastı. Çeteciler tehditler savururken, Gökalp ve arkadaşı gizlice polise haber verdi. Eve gelen polisler Aydoğdu’yu gözaltına aldı. CUMHURİYET 04 K